Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2654 E. 2020/876 K. 10.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2654
KARAR NO: 2020/876
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/07/2019
NUMARASI: 2018/777 E. – 2019/698 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan Semenin Tenzili)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine yönelik verilen karara karşı davalılar vekillerinin ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurmaları üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacılardan … ile davalı … A.Ş. arasında akdedilen taşınmaz satış vaadi sözleşmesiyle … Projesinden KDV hariç 470.000 $ bedelle … numaralı ve 96,35 brüt metrekareli Rezidans nitelikli bağımsız bölümün müvekkiline satılacağının kararlaştırıldığını, taşınmazın davalı … ile hukuki ve organik bağ olan diğer davalı … tarafından 03.09.2013 tarihinde devir edildiğini; davacı …’ın da aynı şekilde … ile akdedilen Beşiktaş … Noterliğinin 16/04/2011 Tarih ve … Yemiye Nolu Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmesiyle KDV hariç 260.825 $ bedelle … numaralı 61 brüt metrekareli rezidans nitelikli bağımsız bölümün aldığını, taşınmazın 29.08.2013 tarihinde teslim edildiğini, davacıların taşınmazları işyeri olarak kullanmak amacıyla proje aşamasında, davalıların tanıtım broşürlerinde kendilerine gösterilen görseller ve şirketlerin satış temsilcilerinin anlatımları neticesinde almaya karar verdiklerini, alınan taşınmazların rezidans nitelikli iş yerleri olduğunu, müvekkillerinin inşaat işleriyle uğraşmamaları nedeniyle taşınmazların kiralama ve benzeri işlemlerinin gayrimenkul kiralama şirketleri tarafından gerçekleştirildiğini, taşınmazın sözleşmede belirtilen nitelik ve büyüklükte olmadığının kısa süre önce kiralama işlemlerini yapan şirketin uyarıları ile fark edildiğini, benzer nitelikteki taşınmaz teslim edilen kişilerce de davalılara karşı başka mahkemelerde davalar açıldığını, satım aşamasındaki görsel ve taahhütlerle müvekkillerinin iradelerinin fesada uğratılarak sözleşmede belirlenen nitelikleri taşımayan ve sözleşme ile kararlaştırılan alandan daha küçük yapıların teslim edildiğini, bu durumun da taşınmazın ekonomik değerini önemli ölçüde azalttığını, sözleşme ile yüklenilen miktarda taşınmazın teslim edilmemesinin davalıların ağır kusuru olduğunu, tanıtım ve broşür materyallerinde yer alan taşınmazın 96,35 m2 ve 61 m2’lerden çok küçük olduğunu, her iki davalının eksik miktar ve nitelikteki taşınmaz teslimi nedeniyle oluşan zarardan doğrudan sorumlu olduklarını ileri sürerek, şimdilik her bir davacı için ayrı ayrı 10.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine, yargılama harç ve giderleri ile vekâlet ücretinin davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın tüketici mahkemesinde açılması gerektiğini, tapu senedi ve sözleşmede taşınmazların ofis/işyeri olduğuna ilişkin bir ibare bulunmadığı, taşınmaz niteliğinin rezidans olarak gösterildiğini, davanın teslim tarihinden itibaren 5 yıl sonra açılması nedeniyle zamanaşımı ve hak düşürücü süre geçtikten sonra açılığını, süresi içinde muayene ve ayıp ihbarı yapılmadığını, taşınmazın satımının diğer davalı tarafından yapılması nedeniyle müvekkilinin husumet ehliyetinin bulunmadığını, kısmi dava açılmasında davacıların hukuki yararının bulunmadığını ileri sürerek, usul ve esas yönünden davanın reddini savunmuştur.Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; satıma konu bağımsız bölümlerin rezidans niteliğinde olması nedeniyle davanın ticari dava olmadığı, tapu kaydında da taşınmazların mesken/konut olarak yazılı olduğu bu nedenle görevsiz mahkemede açılan davanın usulden reddi gerektiğini, davanın belirsiz alacak davası olarak açılmasında hukuki yarar bulunmadığı, davacılar vekilinin ihtiyari dava arkadaşlığına ilişkin HMK’nın 57 ve devamı maddelerine dayalı olarak eldeki davayı açmasına rağmen her iki davacının, ayrı sözleşmelerle farklı bağımsız bölüm satın almaları nedeniyle her iki davanın bir arada görülmesinde usul ekonomisi yönünden de herhangi bir uygunluk bulunmadığını, her iki konutta ayrı ayrı keşif yapılarak sözleşme şartlarının ayrı ayrı değerlendirilerek karar verilmesi gerektiğini, davacılar açısından, birlikte dava açılmasında hukuki yarar ve usule uyarlık bulunmadığından, davacıların davalarının tefriki gerektiğini, davanın nedenlerinin açıkça belirtilmemesi nedeniyle davacıların davayı aydınlatma yükümlülüğü bulunduğunu, davanın ayıp ihbar süreleri geçtikten ve zamanaşımı ile hakdüşürücü sürelerin geçmesinden sonra açıldığını savunarak, usul ve esas yönünden davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda; uyuşmazlık taraflar arasındaki emlak(rezidans) alışverişine ilişkin taşınmazın kusurlu- eksik metreli çıkması nedeniyle aradaki fiyat farkının iadesine yönelik alacağının olup olmadığına ilişkin olup bu nevi davaların ticari dava olduğuna ya da asliye ticaret mahkemelerinde görüleceğine ilişkin bir yasal düzenleme bulunmamaktadır. Davacılardan …’ın tacir olmadığı, ticaret sicilde kaydının bulunmadığı gelen müzekkere cevabından anlaşılmış, dava konusuna esas teşkil eden otel konseptilnde olan rezidans niteliğindeki taşınmazı ticari işleri gereği ticari bir amaç için değil, yatırım amaçlı olarak almak istediği kanaatine varılmış, bu davacı yönünden mahkememizin görevli olmadığı kanaatine varılmıştır. ‘Ticari dava’ tanımı, 6102 sayılı TTK m.4’te gösterilmiştir. Buna göre, mutlak ticari davalar hariç olmak üzere, asliye ticaret mahkemelerinin görevli olması için, tarafların her ikisinin de tacir olması ve dava konusunun tarafların ticari işletmesine ilişkin olması gerekmektedir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün cevabi yazısında da belirtildiği üzere davalılardan … adına ‘gerçek kişi ticari işletme kaydı’ bulunmaktadır. Bu işletme; ‘Güngören / İstanbul’ adresinde müseccel, 100,00 TL (yüz Türk Lirası) sermayesi olan ve ‘inşaat yapım işleri’yle uğraşan bir ticari işletmedir. Davacı … yönünden sözleşme, 470.000,00 USD bedelli Satış Vaadi Sözleşmesi’dir. 100,00 TL sermayeli İnşaat yapım işleriyle uğraşan bir tacirin, 470.000,00 USD lik rezidans niteliğindeki taşınmazı almak istemesinin ticari işletmesini ilgilendirmediği, ‘ticari işletmeden doğmama’ sebeplerinden ötürü, ‘nisbi ticari dava’ niteliğinde görülmediği kanaatine varılmakla bu davacı yönünden de bu gerekçelerle mahkememizin görevli olmadığı kanaatine varılmıştır. O halde, eldeki davanın ticari dava olarak kabulü ve asliye ticaret mahkemesinin görevli olması için uyuşmazlık konusu işin her iki tarafın birden ticari işletmesi ile ilgili olması zorunludur. Netice olarak açıklanan tüm gerekçelerle aşağıdaki şekilde mahkememizin görevli olmadığı, tarafların bu taşınmazları kendi tüketimleri için değil, yatırım amaçlı aldıkları anlaşıldığından tüketici sıfatlarının da bulunmadığı kanaatiyle genel mahkeme olan Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu… ” gerekçesiyle, HMK ve TTK’nın göreve ilişkin maddeleri doğrultusunda Mahkemenin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine, HMK’nın 20. maddesinde belirtilen yasal süreler içerisinde başvuru yapılması halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk Mahkemesi’ne gönderilmesine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalılar vekilleri ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunmuşlardır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … A.Ş. vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Yerel mahkeme kararı usul ve yasaya aykırı olduğundan ve müvekkili lehine vekalet ücreti hükmedilmemesi nedeniyle yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Davalı … A.Ş vekili istinaf başvuru dilekçesinde; davanın genel görevli asliye hukuk mahkemesinde görülmesi gerektiğini beyan ederek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçelerine karşı sunduğu yazılı beyanında özetle; taşınmazların bireysel kullanım için değil yatırım amacıyla satın alındığını, daha önce benzer nitelikteki davalarda aynı yönde verilen kararlara rağmen istinaf başvurusunda bulunulmasının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu beyan ederek, istinaf başvurusunun reddi ile disiplin para cezasına hükmedilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında düzenlenen taşınmaz satış vaadi sözleşmeleri ile ayrı ayrı davacılara teslim edilen taşınmazların sözleşmede belirtilen miktar ve nitelikte olmaması nedeniyle alıcıların uğradığı zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle görevsizlik kararı verilmiş, bu karara karşı, davalılar vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı … ile davalı … arasında, dava konusu 150 (sözleşmede 151) nolu bağımsız bölümün satımına ilişkin olarak, 13.04.2011 tarihinde adi yazılı şekilde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi imzalanmıştır. Diğer davacı … ile davalı şirket arasında, dava konusu 56 nolu bağımsız bölümün satımına ilişkin olarak, 16.04.2011 tarihinde Beşiktaş … Noterliğinin … sayılı düzenleme şeklindeki satış vaadi sözleşmesi düzenlenmiştir. Sözleşmelere göre, davalı şirket İstanbul ili Şişli ilçesi … mahallesi … ada … pafta … parselde kain … adlı rezidans projesindeki … ve … nolu bağımsız bölümlerin inşa edilerek davacılara ayrı ayrı teslimi borcunu üstlenmiştir. Dosyadaki belgelerden her iki taşınmazın davacılar adına tescilinin yapılarak teslim edildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne yazılan yazıya verilen 17.04.2019 tarihli yazı cevabında, davacılardan …’ın tacir olduğu, 29.01.2008 tarihinden itibaren 100,00 TL sermaye ile inşaat yapı işleri ile ilgili ticari faaliyetinin bulunduğu, diğer davalı …’ın ise tacir olmadığı bildirilmiştir. Her iki davacının ayrı sözleşmeler ile ayrı bağımsız bölüm niteliği bulunan taşınmazları satım vaadi sözleşmeleri ile satın ve teslim aldıkları, buna rağmen davacılar vekilince birlikte açılan davaların mahkemece birlikte görüldüğü anlaşılmaktadır. İhtiyari dava arkadaşlığını düzenleyen HMK’nın 57. Maddesi uyarınca, ” (1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir: a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması. b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri. c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.”. Görüldüğü üzere Kanun, birden fazla davacının birlikte dava açabilmelerini belli koşullara bağlamıştır. Somut olayda davacıların farklı sözleşmelerle farklı bağımsız bölümleri satın aldıkları, her bir hukuki ilişkinin birbirinden ayrı olup aralarında bağlantı bulunmadığı, her iki davanın farklı hukuki sözleşmelerden kaynaklandığı, sadece satıcının aynı olduğu, taşınmazların farklı nitelik ve hükümler içeren sözleşmelerle davacılara ayrı ayrı satımının üstlenildiği, davacılardan birinin tacir olmasına rağmen diğer davacının tacir olmadığı görülmekle, davalar arasında yasanın öngördüğü bağlantının bulunduğundan söz edilemez. Bu durumda, mahkemece davacılar tarafından birlikte açılan davaların öncelikle ayrılmasına karar verilerek, davalı … yönünden yapılan işlemin tüketici işlemi olup olmadığının değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi; davacı …’ın ise gerçek kişi tacir olması ve sözleşmenin ticari işletmesi ile ilgili yapıldığına ilişkin dava dilekçesindeki taşınmazın iş yeri (ofis) olarak kullanılmak üzere satın alındığına ilişkin açıklamalar dikkate alınarak davanın ticari dava olup olmadığı da değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde görevsizlik kararı verilmesi doğru olmadığından, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf sebepleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR :Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, esasa ilişkin istinaf sebepleri incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf peşin harçlarının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine, 4-İstinaf edenler tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda 10/09/2020 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.