Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2630 E. 2020/24 K. 22.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2630
KARAR NO : 2020/24
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/07/2017
NUMARASI : 2016/320- 2017/710 E.K
DAVANIN KONUSU: Şirket Genel Kurul Kararının İptali
Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, süresi içinde taraflar vekilleri ile üçüncü kişi … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin iki ortaklı olup, müvekkilinin şirketin %49 hissesine sahip olduğunu, diğer ortak … ise şirketi temsile yetkili tek müdür olduğunu, müvekkili ortağın rekabet yasağının ihlal edildiği ve şirkete zarar verildiği iddialarıyla diğer ortak ve müdür hakkında açtığı davanın İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/748 E. sayılı dosyasında derdest olduğunu, davalı şirketin 15.03.2016 tarihli 2015 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısında, şirketin 2015 yılı satış maliyet artışının sebebinin belirlenmesi, ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygunluğunun ve dayanak belgelerinin gerçek mahiyetinin tespiti, alacak-borç durumunun ve şirket öz sermayesinin belirlenerek yönetim işlem ve eylemlerinin şirkete zararının tespiti gibi benzeri hususların açıklığa kavuşturulması için faaliyet raporu müzakeresi ve 2015 yılına ait bilanço görüşmeleriyle ilgili 3, 4 ve 6 nolu gündem maddelerinin görüşülmesinin TTK’nın 420. maddesi uyarınca ertelenmesinin talep edildiğini, ancak bu talebin şirketin müdürü ve diğer ortağı … tarafından reddedildiğini, ayrıca genel kurulun 7. maddesinde 2005, 2006, 2007, 2008 ve 2010 yıllarının net kârının dağıtılmasına karar verildiğini, oysaki sözkonusu yıllara ait tasdikli bilançoların yönetim tarafından toplantıda ibraz edilmediğinden dağıtılacak bu yıllara ilişkin kâr payının belirlenemeyeceğini, dava konusu genel kurulunda alınan kararların oy çokluğu ile alındığını ileri sürerek, davalı şirketin 15.03.2016 tarihli genel kurul toplantısının 3, 4, 6 ve 7 nolu maddeleriyle alınan kararların iptaline ve dava konusu genel kurulun 5 ve 7 nolu gündem maddelerinde alınan kararların icrasının geriye bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili, 29.11.2016 tarihli ıslah dilekçesinde özetle; davalı şirketin 27.01.2012 tarihli 2012/01 nolu genel kurul kararında %98 hisseye sahip olan … şirketteki tüm hisselerini eşit şekilde … ve …’ya devrettiğini, bu hisse devri ile ortaklığı sona eren … davalı şirketin 25.04.2012 tarihli 2012/02 nolu genel kurul toplantısına yetkisizce ortakmış gibi katılarak, olmayan hisselerini davalı şirket müdürü olan … devrettiğini, oysaki davalı şirket müdürüne yapılan bu devrin devreden … hissesi olmadığından ifasının imkansız olduğunu, diğer yandan aynı genel kurulda …’nın … devrettiği %2 hissesi için yasada aranan oy nisabının ve şekil şartlarının sağlanmadığını, bu nedenle 25.04.2012 tarihli genel kurul kararının 1 ve 2 nolu maddelerinde alınan kararların mutlak butlanla batıl olup, yok hükmünde olduğunu belirterek, davalı şirketin müdürü … iddia ettiği gibi şirket ortağı olmadığından … davalı olarak iş bu davaya eklenmesine, davalı şirketin 15/03/2016 tarihli olağan genel kurul toplantı tutanağının (3), (4), (6) ve (7) nolu gündem maddelerindeki kararların mutlak butlan ile yokluğunun tespitine, davalı şirketin 25/04/2012 tarihli genel kurul toplantı tutanağındaki (1) ve (2) maddelerdeki hisse devir kararlarının mutlak butlan ile yokluğunun tespitine, davalı şirketin müdürü … şirket pay sahibi olmadığından yönetim ve temsil yetkisi olmadığının tespitine, bu kabul edilmediği takdirde müdürlükten azline, davalı şirketin yönetim kurulunun oluşturulması gündemli genel kurul için çağrı için davacının yetkilendirilmesine ve bu toplantı yapılana kadar şirket işlerinin yapılması için davacının temsil ve yönetim konusunda yetkilendirilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacının kötü niyetli olduğunu, İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde açmış olduğu davaya kendisini haklı çıkarmak için işbu davayı ikame ettiğini, şirkete atanan kayyım raporlarında şirketin büyüdüğünün, kârının arttığının belirtildiğini, davacının her zaman şirket defterlerini inceleyebileceğini, davanın konusunun 15.03.2016 tarihli 2015 yılı olağan genel kurul toplantısı kararları olduğunu, 25.04.2012 tarihli genel kurulundan alınan kararların yoklukla malul olduğunun tespitinin işbu davanın konusu olmadığı gibi bu talep yönünden o tarihte genel kurulunda imzası olan ortaklara husumetin yönetilmesi gerektiğini belirterek, işbu davayla ilgisi olmayan davayı genişleten beyanlarını içeren ıslah talebinin reddine, dava dilekçesindeki talepler yönünden davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davacı vekilinin ıslah dilekçesi kapsamında, davaya ıslah yolu ile taraf eklenemeyeceği, davacının diğer taleplerinin ayrı bir dava/ talep konusu olduğu, ıslah yoluyla dava konusu edilemeyeceği, TTK’nın 420/1. maddesi uyarınca, finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konuların sermayenin onda birine sahip pay sahiplerinin istemi üzerine genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın toplantı başkanının kararı ile (1) ay sonraya bırakılacağının hükme bağlandığı, bu bağlamda öngörülen pay oranına sahip bulunan davacı ortağın talebi gibi işlem yapılmadığından davalı şirketin 15/03/2016 tarihli genel kurul toplantı tutanağın (3), (4), (6) ve (7) maddelerindeki kararların iptali koşullarının oluştuğu, diğer taraftan şirket ortaklar kurulu tarafından karar alındıktan sonra pay devrinin pay defterine kayıt edilmesinin kurucu değil açıklayıcı nitelikte olduğu; bu sebeple, ortaklar kurulu tarafından karar alınması durumunda pay devrinin gerçekleştiğinin kabulünün gerektiği; bu çerçevede, davalı şirketin 25/04/2012 tarihli genel kurul toplantı tutanağındaki (1) ve (2) maddelerdeki hisse devir kararlarının, payların daha önce devredilmiş olması sebebiyle yok hükmünde olduğu gerekçeleriyle davalı şirketin 2015 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan dava konusu 3., 4., 6. ve 7. maddelerindeki kararların iptaline ve [25/04/2012 tarihli genel kurul toplantı tutanağındaki] (1) ve (2) numaralı hisse devir kararlarının payların daha önce devredilmiş olması sebebiyle yok hükmünde olduğunun tespitine, tüm bu kararların yürütülmesinin durdurulmasına karar verilmiştir.Bu karara karşı, her iki taraf vekilleri ile üçüncü kişi … vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF BAŞVURU NEDENLERİ A-Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TTK’nın 420/1. maddesinin emredici hükmüne aykırı olan ve ortak olmayan kişi tarafından dava konusu 15/03/2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan (3), (4), (6) ve (7) maddelerindeki kararların mutlak butlan ile malul olup yokluğun tespitine karar verilmesi gerekirken iptallerine karar verilmesinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak bu şekilde düzeltilmesine karar verilmesini istemiştir.B-Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; gerekçeli karar ile kısa karar arasında çelişki olduğundan kararın istinaf denetimine uygun olmadığını, adil yargılama hakkının ihlal edildiğini, dava konusu olmayan 2012 yılı ortaklar kurulunun 1. ve 2. nolu kararlarının yok hükmünde olduğuna karar verildiğini, kaldı ki bu kararın hukuken geçerli olduğunu, aksi durumda davacının da ortak olmasının mümkün olmadığını, davacının bu karara yönelik iddialarının dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığını, yürütmenin durdurulması kararının usule aykırı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.C-Üçüncü kişi … vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; müvekkil … ve … tarafından … yapılan hisse devir işlemlerinin, hisselerin daha önce devredildiği gerekçesiyle buna ilişkin genel kurulun yoklukla malul olduğunun tespitine karar verildiğini, oysa ki 2012 yılı ortaklar kurulu kararlarının geçerli olup olmadığının İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/748 E. sayılı davasının neticesinde saptanacağını, bu davanın konusunu teşkil etmediğini, davalı şirketin 25.04.2012 tarihli tarihli ortaklar kurulunda alınan kararın usule ve yasaya uygun olduğunu, bu kararın iptalinin ve yürütmesinin durdurulmasının müvekkilinin haklarını ihlal ettiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, TTK’nın 622. maddesi atfıyla, aynı Kanun’un 445 vd. maddeleri uyarınca, limited şirket genel kurur kararlarının iptali istemine ilişkindir. Davacı, ıslah suretiyle, ilk dava dilekçesine konu edilmeyen başka bir genel kurul kararında alınan kararların yokluğunun tespitine karar verilmesini istemiştir.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçeyle, 2015 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan dava konusu 3., 4., 6. ve 7. maddelerindeki kararların iptaline ve [25/04/2012 tarihli genel kurul toplantı tutanağındaki] (1) ve (2) numaralı hisse devir kararlarının payların daha önce devredilmiş olması sebebiyle yok hükmünde olduğunun tespitine karar verilmiştir.Bu karara karşı taraf vekillerince ve üçüncü şahıs vekilince istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 2017/1056 E- 2018/500 K sayılı, 10.05.2018 tarihli kararla; “…A) Üçüncü kişi …nın istinaf başvurusu yönünden;1-HMK 352 .maddesi uyarınca, üçüncü kişinin istinaf hakkı bulunmadığından istinaf başvurusunun usulden reddine, 2-… vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının talep halinde iadesine, 3-… tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,B)Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;1-HMK 353/1.b.1.maddesi uyarınca, istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,C)Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; HMK 353/1.b.2.maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının KALDIRILMASINA, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın kabulüne, davalı şirketin 15/03/2016 tarihinde yapılan 2015 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısında 3, 4, 6 ve 7 nolu gündem maddelerinde alınan kararların iptaline, 2-Davacının ıslahla talep ettiği diğer talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına,…” karar verilmiştir.Bu karara karşı, davacı vekili tarafından ve katılma yoluyla davalı vekili tarafından temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. HD’nin 2018/4036 E-2019/5658 K sayılı, 23.09.2019 tarihli kararıyla, Dairemizin anılan hükmü bozulmuştur.Yargıtay bozma ilamında;”…1- Davacı vekili dava dilekçesiyle, davalı şirket genel kurulunun 15.03.2016 tarihinde yapılan toplantısında alınan (3), (4), (6) ve (7) numaralı kararların iptalini istemiş, akabinde mahkemeye hitaben vermiş olduğu 29.11.2016 tarihli ıslah dilekçesiyle, davasını kısmen ıslah ettiğini bildirerek, talep sonucunu, 15.03.2016 tarihli genel kurulda alınan bir takım kararların iptali talebi yanında, davalı şirket genel kurulunun 25.04.2012 tarihli toplantısında alınan (1) ve (2) numaralı kararlarında yoklukla malul olduğunun tespitini talebine eklemiştir. Bölge adliye mahkemesince, yargılaması devam eden bir dava içerisine kısmi ıslah ile yeni talep ekleyemeyeceği, talep sonucunu artırılamayacağı, 25.04.2012 tarihli genel kurulda alınan bir takım kararların yokluğu isteminin ancak ayrı bir dava konusu olmakla işbu davanın konusunu teşkil etmeyeceği gerekçesiyle, anılan talep hakkında karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm tesis edilmiştir. Islah tarihinde yürürlükte bulunan 6100 sayılı HMK’nın 176. maddesi, “Taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir.” hükmünü haiz olup, anılan hükme göre, davacının davasını tamamen ıslah ederek yeni bir dava dilekçesi vermesi mümkün olduğu gibi, kısmi ıslah ile talep sonucunu artırması da mümkündür (Emsal nitelikte Dairemizin, 16.06.2016 gün, 2015/12759 Esas- 2016/6702 Karar sayılı ilamı). Bu itibarla, bölge adliye mahkemesince, davacının ıslah isteminin usule uygun olduğu ilke olarak kabul edilip, oluşacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile ıslah ile ortaya konulan 25.04.2012 tarihli genel kurulda alınan (1) ve (2) numaralı kararların yoklukla malul olduğunun tespiti talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına şeklinde hüküm tesis edilmesi doğru görülmemiş, bölge adliye mahkemesi kararının davacı yararına bozulmasını gerektirmiştir. 2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin sair, davalı vekilinin ise tüm temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek duyulmamıştır.
SONUÇ: Yukarda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının BOZULMASINA…” karar verilmiştir. Bozma üzerine mahkememizce duruşma açılmış, taraf vekillerinin beyanı alındıktan sonra, HMK’nın 377/5. maddesi uyarınca, Dairemizin bozulun hükmünde direnilmesine karar verilmiştir.
DİRENME GEREKÇESİ Dairemizin bozulan kararında da belirtildiği üzere; istinaf başvurusunda bulunan üçüncü şahıs …’nın davada taraf olmayıp, üçüncü kişi olduğu, davaya asli ya da feri müdahil olarak kabulüne dair bir karar verilmediği gibi mahkemece yapılan yargılama sonunda aleyhine hüküm de kurulmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla üçüncü kişi … vekilinin hukuken istinaf başvuru talebinde bulunma hakkı olmadığından, istinaf başvuru isteminin reddi gerekmiştir.Dava dilekçesindeki talep, 15.03.2016 tarihli ortaklar kurulu toplantısında alınan 3, 4, 6 ve 7 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.Davacı, ortağı olduğu şirketin 15.03.2016 tarihli ortaklar kurulu toplantısında şirketin faaliyet raporu müzakeresi ile 2015 yılına ait bilanço görüşmeleriyle ilgili 3, 4 ve 6 nolu gündem maddelerinin görüşülmesinin ertelenmesini talep ettiği halde, bu gündem maddelerinin karara bağlandığını, keza aynı gerekçe ile kâr dağıtımına ilişkin 7 nolu gündem maddesinde alınan karara muhalefet ettiğini iddia ederek, 15.03.2016 tarihli ortaklar kurulunun 3, 4, 6 ve 7 nolu kararların iptalini istemiştir.Davacı vekili 29.11.2016 tarihli ıslah dilekçesinde, dava dilekçesindeki talebinin yanında, yasadaki oy nisabına ve şekil şartlarına aykırı olarak alındığı iddia edilen davalı şirketin 25.04.2012 tarihli ortaklar kurulu kararının 1 ve 2 nolu maddelerinde alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitine, … davalı şirketin ortağı olmadığından davalı olarak davaya eklenmesine, bu davalının şirketin ortağı olmadığının tespitine, aksi takdirde müdürlükten azline, şirketin yönetim kurulunun oluşturulması gündemli genel kurul için çağrı için yetki verilmesine karar verilmesini istemiştir.Dairemizin bozulan kararında, bu şekilde bir ıslah suretiyle davaya yeni vakıaların dahil edilemeyeceği, ıslah kurumunun amacının bu olmadığı, ıslah dilekçesindeki taleplerin ayrı bir davanın konusu olduğu gerekçesiyle ıslah dilekçesindeki talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, Yüce 11. HD’nin bozma kararında ise ıslahın geçerli olduğu ve ıslah dilekçesindeki talep hakkında da karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle Dairemizin kararı bozulmuştur. Yüce 11. HD’nin ıslah konusundaki bu hukuki değerlendirmesine katılmak mümkün olmadığından, direnme kararı verilmiştir. Direnme gerekçelerinin daha iyi anlaşılabilmesi için öncelikle ıslah kurumu hakkında ayrıntılı bir açıklama yapılması gerekmiştir: Islah; tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde yaptığı usûl işlemlerini, kanunda öngörülen sınırlar içinde düzeltmeye yarayan, iddia ve savunmanın genişletilmesi veya değiştirilmesi yasağının istisnası olan bir hukukî imkân şeklinde tanımlanabilir (Hakan Pekcanıtez/ Muhammet Özekes/ Mine Akkan/ Hülya Taş Korkmaz, Pekcanıtez Usul- Medeni Usul Hukuku, C:II, 15. Basım, İstanbul 2017, s.1487)HMK’nın 176. maddesi yarınca, taraflardan her biri, yapmış olduğu usul işlemlerini kısmen veya tamamen ıslah edebilir. Islah yoluyla hasmın değiştirilmesi mümkün değildir. Islah kısmi olabileceği gibi (HMK m.180) tam ıslah da olabilir (HMK m.181). Davasını tamamen ıslah eden taraf, bu bildirimden itibaren bir hafta içinde yeni bir dava dilekçesi vermek zorundadır. Tam ıslah halinde dava, yeni dava dilekçesine göre yürüyecektir. Dava açılırken verilen dava dilekçesinin, yargılamada bir hükmü kalmayacaktır. Kısmi ıslahta da m.181 ile benzer bir düzenleme yapılmıştır. Dava dilekçesinde yer almayan bir talebin kısmi ıslah yoluyla davaya dahil edilmesi mümkündür. Mülga 1086 sayılı HUMK’nun 87. maddesinin 2. fıkrasındaki düzenlemeye göre, ıslah yoluyla davadaki neticei talebin artırılması yasaklanmıştı. Anayasa Mahkemesinin 20.07.1999 tarihli, E.1- K.33 sayılı kararıyla bu fıkranın iptal edilmesi sonucu, ıslah yoluyla neticei talebin artırılması imkanı getirilmiş olup HMK’nın yeni düzenlemesi, HUMK’un iptal kararı sonrasındaki hali ile uyumludur. Yani, ıslah yoluyla davadaki talebin artırılması önünde bir engel kalmamıştır. Dava dilekçesindeki maddi vakıalar ve hukuki sebepler ıslah yoluyla tamamen değiştirilebilir; yeni vakıa ve talepler eklenebilir. Ancak, ıslah yoluyla yapılabilecek değişikliklerin de bir sınırının olması gerekir. Aksi takdirde, boşanma davasının ıslah suretiyle alacak davasına dönüştürülmesine; bir taşınmaz hakkında açılan tapu iptal davasının şirket ortaklığından çıkarma davasına dönüştürülmesine; taşınmazdan meni müdahale davasına şirket ortaklığından çıkma talebinin de eklenmesine sebebiyet verilir ki bu durumun yaratacağı hukuki sakıncalar ilk bakışta bile rahatsızlık yaratmaktadır. Yani, ıslah suretiyle usul işlemlerinde yapılabilecek değişikliklerin bir sınırı olmalıdır ve bu sınır çizilirken ıslahın amacından ve usul hukukunun temel ilkelerinden hareket etmek gerekir.Usul hukukumuzda iddianın ve savunmanın değiştirilmesi ve genişletilmesi yasağı vardır (HMK m.141). Teksif ilkesinin bir sonucu olarak taraflar, usul işlemlerini belirli usul kesitleri içinde yapmak zorunda olup bu şekilde yapılan usul işlemlerini, karşı tarafın açık rızası olmadan, artık değiştiremezler. Islah kurumu, bu yasağın istisnalarından biridir (Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, 2. Basım, Ankara 2013, s.998 vd.). Yani, ıslah kurumu, davanın açılmasıyla, yani usul işleminin yapılmasıyla ortaya çıkan usulî sonucun yaratacağı sakıncaların bir defaya mahsus olmak üzere giderilmesi amacıyla getirilmiştir. Yüce 11. HD’nin 201/3337 E-2012/ 7155 K sayılı, 07.05.2012 tarihli kararında da belirtildiği üzere; ıslahın amacı, yargılama sürecinde, şekil ve süreye aykırılık sebebiyle ortaya çıkabilecek maddi hak kayıplarını önlemektir. Yani, ıslah kurumuyla tarafların usul hatalarından kaynaklanan hak kayıplarının önüne geçilmek istenmiştir. O halde, ıslah ile yapılabilecek işlemlerin sınırının belirlenmesinde, ıslahın bu amacının ve niteliğinin gözetilmesi gerekir. Bu durumda, ıslah, ancak yapılmış bir usul işleminin düzeltilmesi için yapılır. Hiç yapılmamış bir usul işleminin ıslah yoluylayapılması mümkün olmamalıdır. Tamamen ayrı bir davanın konusu olan ve dava dilekçesindeki talepten tamamen farklı bir talebin ıslah yoluyla davaya dahil edilmesi mümkün olmamalıdır.Bunu bir örnekle açıklarsak: (A) ile (B) arasında bir birinden ayrı üç sözleşme, örneğin ödünç sözleşmesi, alım satım sözleşmesi ve eser sözleşmesi bulunsun. Taraflar arasında ödünç sözleşmesinden kaynaklı bir uyuşmazlık için (A) tarafından (B) aleyhine alacak davası açıldığında, bu davada (A), ıslah yoluyla alım- satım sözleşmesinden veya eser sözleşmesinden doğan taleplerini davaya ekleyemez. Bu talepler, tamamen başka bir davanın konusudur. Yani, (A) esasen alım – satım veya eser sözleşmesiyle ilgili bir dava açmamıştır ki (usul işlemi yapmamıştır ki) onu ıslah etsin. (A)’nın yapması gereken, yeni bir dava açmaktan ibarettir. Islahın, daha önce yapılmış olan bir usul işleminin düzeltilmesine yönelik olması gerekir. Hiç yapılmamış olan bir işlemin ıslahı da söz konusu olamaz.Gerçekten de ıslahla dava konusu değiştirilebilir. Dava dilekçesinde istenilen dava konusunun yerine ıslahla başka bir dava konusunun konulabilmesi yahut konunun kısmen değiştirilebilmesi mümkündür. Örneğin, dava konusu mal talebi, ıslahla bedel talebine dönüştürülebilir. İtirazın iptali davası, ıslah yoluyla alacak davasına dönüştürülebilir. Mirasta iade davası, ıslahla tenkis davasına dönüştürülebilir (Ejder Yılmaz, a.g.e.,.999-1005). Yazar farklı görüşte olsa da verdiği örneklerde de görüldüğü üzere, ıslah suretiyle dava değiştirilirken, davaya konu temel ilişki, yani uyuşmazlığın temeli değişmemektedir. Yargıtay 15. HD’nin 28.12.2011 gün, E.196- K.8015 sayılı kararında, “…Davada yer almayan bir talebin ıslahla davaya eklenip eklenemeyeceği konusunda bir ayrım yapılması zorunluluğu ortaya çıkmaktadır. Şayet ıslahla eklenen yeni talep ile davadaki talepler arasında bir bağlantı varsa talep sonucunun yeni talep eklenmek suretiyle genişletilmesi mümkün, bağlantı yoksa talep sonucunun yeni talep eklenmek suretiyle genişletilmesinin mümkün olmadığının kabul edilmesi gerekecektir. Davada talep edilen asıl alacak ile ıslahla davaya eklenen faiz alacağı arasında doğrudan bir bağlantı vardır.” denilmek suretiyle, talepler arasında güçlü bir bağlantı aranmış ve yukarıdaki açıklamalar doğrulanmıştır.Yargıtay 3. HD’nin 15.01.2013 tarihli, 2012/22102 E- 2013/237 K sayılı kararında, dava dilekçesinde davaya hiç konu edilmeyen taşınmazlarla ilgili ecrimisil talebinin ıslah yoluyla davaya eklenemeyeceğine hükmetmiştir (Bu karar ve aynı mahiyette başka kararlar için için bknz. Mahmut Bilgen, Hukuk Yargılamasında Islah, Ankara 2013, s.307 vd.).Yargıtay HGK’nun 2014/4-1193 E- 2016/800 K sayılı, 15.06.2016 tarihli kararında, “dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline yasal açıdan olanak bulunmadığı” içtihat edilmiştir. Yine, aynı tartışmalar Yargıtay HGK’nun 2011/1-364 E- 2011/453 K sayılı, 29.06.2011 tarihli kararında da tartışılmış ve hiç dava konusu edilmemiş bir unsurun (taşınmazın) başka dava konularına ilişkin davada ıslah yoluyla davaya dahil edilemeyeceği içtihat edilmiştir. Aynı ilke, Yargıtay 16. HD’nin 2015/4646 E-2016/6204 K sayılı, 02.06.2016 tarihli kararında da aynen tekrarlanmıştır.Yargıtay 11. HD’nin 2017/1428 E- 2019/969 K sayılı, 07.02.2019 tarihli kararında,”…ıslahın; taraflardan birinin usule ilişkin bir işlemini kısmen veya tamamen düzeltmesine olanak tanıyan bir yöntem olup, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağının istisnalarından biri olmasına, ıslahla kastedilenin dava konusu edilen hususların genişletilmesi veya değiştirilmesi olup, dava konusu edilmeyen bir şeyin ıslah yoluyla davaya ithaline ve dava konusu haline getirilmesine yasal açıdan olanak bulunmamasına göre…” denilmek suretiyle aynı ilke tekrarlanmıştır. Yukarıdaki hukuki açıklamalar ve emsal Yargıtay içtihadı ışığında somut olaya dönersek: Dava dilekçesindeki talep, 15.03.2016 tarihli ortaklar kurulu toplantısında alınan 3, 4, 6 ve 7 nolu kararların iptali istemine ilişkindir. Yani, yargılamanın konusu, davalı şirketin 15.03.2016 tarihli genel kurul kararıdır. Davacı vekili 29.11.2016 tarihli ıslah dilekçesinde ise dava dilekçesindeki talebinin yanında, 25.04.2012 tarihli ortaklar kurulu kararının 1 ve 2 nolu maddelerinde alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespitine, …… davalı şirketin ortağı olmadığından davalı olarak davaya eklenmesine, bu davalının şirketin ortağı olmadığının tespitine, aksi takdirde müdürlükten azline, şirketin yönetim kurulunun oluşturulması gündemli genel kurul için çağrı için yetki verilmesine karar verilmesini istemiştir.Görüldüğü üzere, davacı vekili ıslah yoluyla, davanın hiç bir şekilde konusu olmayan başka bir genel kurul kararıyla ilgi yokluk iddiasını ileri sürmekte ve ayrıca dava dilekçesinde hiç yer almayan ortak olmadığının tespiti, müdürlükten azil ve genel kurul çağrı yetkisi taleplerini davaya eklemek istemektedir. Yukarıdaki hukuki açıklamalar ışığında, bu iddiaların ıslah suretiyle davaya ithal edilmeye çalışılması, ıslah kurumuyla bağdaşmamaktadır. Böyle bir ıslahın yapılmasının hukuken mümkün olmadığı kanaatine varıldığından, Yüce 11. HD’nin ıslah konusundaki görüşlerine katılmak mümkün olmamıştır.Diğer taraftan, tüm usul işlemlerinde olduğu gibi, ıslah suretiyle iddia ve savunmasını genişletenin bu işlemi yapmakta hukuki yararının bulunması ve ıslah hakkını TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına uygun kullanılması gerekir (Pekcanıtez, a.g.e, s.1503-1504). Somut olayda davacının bu taleplerini ayrı bir davada ileri sürmek ve davaların birleştirilesini talep etmek yerine, ıslah suretiyle ileri sürmesinde hukuki yararı da yoktur. Davacının ıslah dilekçesinde ileri sürdüğü hususlar bütünüyle farklı bir yargılama konusuna ilişkindir ve ayrı bir davanın konusu edilmesi halinde derdestlik itirazıyla karşılaşması söz konusu olmadığı gibi bu iddiaların dava dilekçesinde yer almaması nedeniyle ortaya çıkmış bir hak kaybı da yoktur ki ıslah suretiyle bu hak kaybı giderilmiş olsun.İlk dava dilekçesinde davanın konusu olmayan ve tamamen başka davaların konusunu oluşturacak yeni taleplerin bu yolla davaya dahil edilmesi, yargılamaya hakim ilkelerden usul ekonomisi ilkesine de aykırıdır. HMK’nın 30. maddesinde düzenlenen bu ilkeye göre, hakim, yargılamanın makul süre içinde ve düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamakla yükümlüdür. Davanın bir aşamasında, davanın konusu olmayan farklı vakıaların davaya bu suretle dahil edilmesine izin verilmesi bu ilkeyi ihlal edecektir. Islahın, mahkemenin veya tarafın kabulüne bağlı olmaması, bu konuda hiç bir denetim yapılmayacağı anlamına da gelmez. Kanun’un 32. maddesi uyarınca yargılamanın sevk ve idaresi mahkemeye aittir. Nitekim kanun, kötü niyetli ıslaha izin verilmeyeceğini açıkça düzenlemiştir. Bu açıklamalara göre, mahkeme, ıslahın caiz olup olmadığını denetlemekle yükümlüdür.Bu durumda, davacının 25.04.2012 tarihli ortaklar kurulu kararının 1 ve 2 nolu maddelerinde alınan kararların yok hükmünde olduğunun tespiti ve diğer istemleri konusunda davası açma hakkının bulunduğu gibi davaya ıslah yolu ile taraf eklenemeyeceği gözetildiğinde, davacının ıslah isteminin reddine karar verilmesi gerekir. Nitekim ilk derece mahkemesince, 28.12.2016 tarihli duruşmada bu gerekçelerle ıslah isteminin reddine karar verilmiş ve aynı gerekçe, gerekçeli kararda da tekrar edilmiştir. Hal böyle iken, ilk derece mahkemesince dava konusu olmayan 25.04.2012 tarihli ortaklar kurulu kararının 1 ve 2 nolu maddelerinde alınan kararlar yönünden yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki oluşturacak ve infazda tereddüt yaratacak şekilde karar tesisinde isabet görülmemiştir.Genel kurul kararlarının yokluğu hususu, taraflarca ileri sürülmese bile, mahkemece kendiliğinden gözetilir ise de mahkemenin böyle bir denetim yapabilmesi için o konuda usulüne uygun şekilde açılmış bir davanın bulunması gerekir. Yani, 25.04.2012 tarihli kararların yokluğunun resen dikkate alınabilmesi için bu kararlarla ilgili olarak, usulüne uygun şekilde açılmış bir davanın bulunması, yani anılan kararların yargılamanın konusu olması gerekir. Somut olayda, bu konuda usulüne uygun açılmış bir dava bulunmadığından, davacı vekilinin bu konudaki iddiaları yerinde görülmemiştir.TTK’nın 420/1. maddesi uyarınca finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular, sermayenin onda birine, halka açık şirketlerde yirmide birine sahip pay sahiplerinin istemi üzerine, genel kurulun bir karar almasına gerek olmaksızın, toplantı başkanının kararıyla bir ay sonraya bırakılır.Azlığın finansal tabloların müzakeresi ile buna bağlı konuların ertelenmesini talep ederken, herhangi bir gerekçe göstermesi zorunlu değildir. Erteleme talebi karşısında genel kurulda oylama yapılmasına ve bir karar alınmasına gerek bulunmamaktadır. Genel kurul kararının aranmadığı böyle bir durumda toplantı başkanının da farklı yönde bir karar alıp uygulaması söz konusu olamayacaktır. Divan başkanı bu talebe uygun hareket etmek zorundadır. Nitekim Anonim Şirketlerin Genel Kurul Toplantılarının Usul ve Esasları İle Bu Toplantılarda Bulunacak Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Temsilcileri Hakkında Yönetmelikte “Finansal tabloların müzakeresi ve buna bağlı konular sermayenin en az onda birine, halka açık şirketlerde yirmide birine sahip azlık pay sahiplerinin İstemi üzerine genel kurul kararına gerek olmaksızın, toplantı başkanı tarafından bir ay sonraya ertelenmesi zorunludur.” denilerek bu konuda doğabilecek tereddütler giderilmeye çalışılmıştır (Yönetmelik md. 28/f.3).Azınlık bu şekilde finansal tabloların görüşülmesinin ertelenmesini ister, bu husustaki gerekçelerini açıkça ortaya koyar ve bunları genel kurul toplantı tutanağına geçirtirse, genel kurul bunların haklı olup olmadığı konusunda herhangi bir karar alamaz. Bu durumda genel kurul başkanı, karar alarak finansal tabloların ve bununla bağlantılı hususların görüşülmesini bir ay sonraya bırakır. Şayet böyle yapılmaz, genel kurul karar alarak azınlığın talebini oylar ve reddederse bu durumda bu karar TTK’nın 445 vd. maddelerine uygun olarak iptal ettirilebilir. Ancak burada iptal ettirilebilecek kararlar, sadece finansal tabloların onaylanması ve bununla bağlantılı diğer genel kurul kararlarıdır. Genel kurulun aynı toplantıda aldığı bunların dışındaki diğer kararların, şayet başka sakatlıkları yoksa, iptal edilebilmesi olanağı yoktur (Bkz. Prof Dr. Oruç Hami Şener, Teorik ve Uygulamalı Ortaklıklar Hukuku Ders Kitabı, 2012, 468 vd.).Bu durumda, finansal tabloların görüşülmesinin ertelenmesine bağlı olarak öncelikle karın belirlenmesi ve kar dağıtılmasına ilişkin gündem maddeleri görüşülemez. Yine yönetim kurululunun yıllık raporu ve ibrası da bu durumda görüşülemez.Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olaya gelince;Dava konusu olan 2015 senesine ilişkin olağan genel kurul toplantısının 15.03.2016 tarihinde yapıldığı, şirketin sermayesinin ve hissesinin tamamının asaleten olmak üzere toplantıda temsil edildiği, toplantı nisabının sağlandığı, dava konusu genel kurul toplantısının 3.maddesinde, davacı tarafından finansal tabloların görüşülmesinin ertelenmesi talebinin iletildiği ve gerekçesinin tutanağı geçirtildiği görülmüş, bu talep oy çokluğu ile reddedilerek diğer gündem maddelerinin görüşülmesine geçilmiştir.Buna göre, gündemin 4. maddesinde; “Şirket karından kanun ve esas sözleşme gereği yapılması gereken miktarlar ayrıldıktan sonra kalan kısmın tamamının şirket adına işletilmesi”, 6. maddesinde; “Şirket genel müdürüne maaş olarak 9.200 TL aylık net ücret ödenmesi”, 7. maddesinde; “2005-2006-2007-2008 ve 2010 yıllarına ait net karların ortaklara dağıtılması” oy çokluğuyla kabul edilmiş, davacının usulüne uygun muhalefet şerhini tutanağa geçirdiği görülmüştür.O halde, dava konusu ortaklar kurulunun finansal tablolarının görüşülmesine ilişkin 3 nolu gündem maddesi ile buna bağlı 4, 6 ve 7 nolu gündem maddelerinin TTK’nın 420/1. maddesi uyarınca, görüşülmesinin bir ay sonraya bırakılması gerekirken söz konusu görüşmelerin ertelenmeyerek karara bağlanması usul ve yasaya aykırı olup iptali gerekir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca, davacının yerinde olmayan istinaf başvurusunun reddine, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının düzeltilmesine, üçüncü kişi …nın istinaf isteminin reddine dair aşağıdaki hüküm tesis edilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gereçlerle; Dairemizin 2017/1056 Esas – 2018/500 Karar sayılı, 10.05.2018 tarihli hükmünde direnilmesine, bu doğrultuda; A) Üçüncü kişi …nın istinaf başvurusu yönünden;1-HMK’nın 352. maddesi uyarınca, üçüncü kişinin istinaf hakkı bulunmadığından istinaf başvurusunun usulden reddine, 2-… vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının talep halinde iadesine, 3-… tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,B)Davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,C)Davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda;1-Davanın kabulüne, davalı şirketin 15/03/2016 tarihinde yapılan 2015 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısında 3, 4, 6 ve 7 nolu gündem maddelerinde alınan kararların iptaline, 2-Davacının ıslahla talep ettiği diğer talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 3-a-Alınması gerekli 54,40 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL’nin mahsubu ile bakiye 25,20 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,b-Davacı tarafından yatırılan 29,20 TL başvuru harcı ve 29,20 TL peşin harç toplamı 58,40 TL ile 1.759,30 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, c-Davacı davada kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,d-Davalının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,e-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın HMK’nın 333. maddesi gereğince, karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,4-Davalı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 31,40 TL istinaf harcının talep halinde davalıya iadesine, 5-Davalı tarafından istinaf yargılamasında sarfedilen 85,70 TL istinaf başvuru harcı ve 94,10 TL istinaf giderleri toplamı 179,80 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,6-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın, karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,7-İstinaf yargılaması duruşmalı yapılmış olup bir duruşma icra edildiğinden ve istinaf başvurusunda kısmi haklılık dikkate alınarak;a- AAÜT’ne göre belirlenen 1.700,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine,b-AAÜT’ne göre belirlenen 1.700,00 TL maktu avukatlık ücretinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,9-Dosyanın, kesinleşme sonrası kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;Taraf vekillerinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/01/2020