Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2620 E. 2022/1647 K. 01.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2620
KARAR NO: 2022/1647
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI: 2017/523 E. – 2019/470 K.
ASIL VE BİRLEŞEN
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Sermaye Artırım Borcundan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki asıl ve birleşen davalarının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davaların reddine dair verilen hükme karşı, asıl ve birleşen davalarda davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalı şirketin % 33 oranında ortağı olduğunu, şirketin sermayesinin 18.01.2011 tarihli Sicil Gazetesinde ilan edildiği üzere 50.000,00 TL’den 3.851.878,30 TL’ye çıkartıldığını, ancak aynı yıl içerisinde 30.03.2011 tarihli olağanüstü genel kurulda sermaye azaltımı kararı alarak, şirket sermayesinin tekrar 50.000,00 TL’ye indirdiğini, müvekkilinin sermaye artırımı öncesi 1.658.30 adet paya sahipken, sermaye artırımı sonrası 127.751.396 paya sahip olduğunu, ancak sonraki tarihte yapılan sermaye azaltımı ile şirketteki sermayesinin eski şekline döndüğünü, sermaye azaltımının, sermaye arttırımı ile oluşan payların yok edilmesi suretiyle gerçekleşmesi nedeniyle yok edilen paylara ilişkin pay sahipliğinin yitirildiğini ve sermaye koyma borcunun sona erdiğini, artırılan tutar kadar sermaye azaltımı işlemiyle yok edilen paylara ait pay sahipliği hakkı yitirildiğinden, paya bağlı olan sermaye koyma borcunun da sona erdiğini, buna rağmen yaklaşık 7 yıl sonra şirketçe keşide edilen Beyoğlu … Noterliğinin 24.03.20117 tarihli ihtarıyla sermaye borcu ve faizinin istenildiğini, müvekkilince keşide edilen 26.04.2017 tarihli ihtar üzerine bu kez 1.281,223,00 TL (945.689,22 TL sermaye borcu ve 335.534,71 TL temerrüt faizi) talep edildiğini, … dışındaki ortak ve yöneticilerin müvekkiline zarar verme kastıyla hareket ettiklerini, sermaye ödeme çağrısının tüm ortaklara yapılmasının bu işlemi hukuka uygun hale getirmeyeceğini, ileri sürerek müvekkilinin davalı şirkete herhangi bir sermaye borcunun olmadığının tespitine talep ve dava etmiştir.Birleşen davada davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın davalı şirketin %0,16 oranında ortağı olduğunu, müvekkilinin sermaye artımı öncesi 8.400 adet paya sahip iken, sermaye artırımının tescili ile 647.116 adet paya sahip konuma geldiğini, 30.03.2011 tarihli olağanüstü genel kurulda sermaye azaltımı kararının alındığını, sermaye azaltımının tescili ile müvekkilinin tekrar 8.400 adet paya sahip olduğunu, şirketin bu tarihten sonraki genel kurullarında sermaye artış kararı alınmadığını, arttırılan tutar kadar sermaye azaltımı işlemi ile yok edilen paylara ait pay sahipliği hakkının yitirildiğini ve paya bağlı olan sermaye koyma borcun sona erdiğini, uzun süre sonra kötüniyetli bir şekilde İstanbul … Noterliğinin 05.05.2017 tarihli ihtarıyla 6.580,1 TL sermaye borcunun istenilerek, bu bedelin ödemesi halinde müvekkilinin ıskat edileceğinin bildirildiğini, davalı şirketin 30.03.2011 tarihli olağanüstü genel kurulununda alınana sermaye azaltımı kararı neticesinde 07.01.2011 tarihli olağanüstü genel kurulunun sermaye artırım kararı ile çıkarılması hüküm altına alınan paylar yok edildiğinden, müvekkilinin bu sermaye artışına dayalı hiçbir apel borcu bulunmadığını ileri sürerek, müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, asıl ve birleşen davalardaki savunmasında özetle; müvekkili şirketin 1.901.878,30 TL kayıtlı değerli arsasının … Tic. A.Ş.’ne ve 1.900.000,00 TL değerli arsasının … Tic. A.Ş’ne sermaye olarak konarak, bu iki şirketten alınacak payların ortaklara payları oranında verdiğini, iki adet arsanın çıkması ve arsaların kayıtlı değerleri kadar alınacak bölen şirket hisselerinin ortaklara verilmesi halinde, şirket öz sermayesinin 3.801.878,30 TL azalacağından, şirket öz sermayesinin artırılmasına karar verildiğini, 07.01.2011 tarihli genel kurulda şirket sermayesinin 50.000,00 TL’den 3.851.878,30 TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, şirketin önce nakden sermaye artırımı ve daha sonra aktiften bölünme nedeniyle ayni sermaye olarak çıkan gayrimenkullerin mukayyet değerleri kadar sermaye azaltımı işlemi gerçekleştirdiğini, davacıların nakden sermaye artırımı esnasında taahhüt ettiği sermaye koyma borçlarını ifa etmediklerini, ancak bölünme yolu ile edinilen … Tic. A.Ş. ile … Tic. A.Ş. hisselerinden, paylarına düşen paylara sahip olduklarını, davacıların borçlu olduğunun önceki mahkeme kararları ve bilirkişi raporları ile sabit olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Asıl ve birleşen davacıları özetle; davalı şirketin sermayesinin 18/01/2011 Tarihinde 50.000.TL.’den 3.851.878,30.TL. arttırıldığını, aynı yıl içinde 30/03/2011 Tarihli Olağanüstü Genel Kurulda şirket genel kurulunun oy birliği ile sermaye azaltımı kararı aldığını, şirketin sermayesinin yeniden 50.000.TL.’ye indirildiğini,artırılan tutar kadar sermaye arrtırım işlemi ile yok edilen paylara ait pay sahipliği hakkı yirildiği gibi paya bağlı olan sermaye koyma borcununda sona erdiğini, buna rağmen davalı şirketin sermaye arttırımına konu bedelin ödenmesini talep ettiğini belirterek bu bedelden borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmesi talebinde bulunmuşlardır. Asıl dava ve birleşen davada davalı taraf; şirketin ilk önce sermaye arttırımı yaptığını sonrasında ise bölünme yoluyla ayni sermaye olarak aktifinde kayıtlı iki arsayı ortaklık yapısı ve oranı aynı olan 2 şirkete vereceği, bu iki şirketten edineceği hisseleri de kendi ortaklarına vereceği hususunun kararlaştırıldığını, bu iki arsanın davalı şirketin aktifinden çıkması nedeni ile sermaye azaltımı olduğunu, davacının bu işlemler sonucunda sermaye artırımı esnasında taahhüt ettiği sermaye koyma borcunu ifa etmediğini, buna rağmen bölünme sonucu iki şirkette ki paylara sahip olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür. Dosya kapsamına ibraz edilen deliller, düzenlenen Bilirkişi raporları ve tarafların beyanları dikkate alındığında; Davalı şirketin 07/01/2011 Tarihinde Yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında Hazirun cetvelinin tetkikinden şirketin toplam 50.000.TL’lik Sermayesine tekabül eden hissenin asaleten toplantıda tamamen temsil edildiği, gerek kanun gerekse ana sözleşmede öngörülen toplantı nispetinin sağlandığı, toplantının açılarak gündemin görüşülmesine geçildiği, Şirketin 50.000.TL. den ibaret sermayesinin 3.801.878,30.TL.artırılarak, 3.851.878.30.TL. ye çıkarılmasına ve şirket ana sözleşmesinin sermaye ile ilgili 9.uncu maddesinin bu yönde değiştirilmesine oy birliği ile karar verilmiştir. Tüm pay sahiplerinin katıldığı olağanüstü toplantı usulüne uygun olarak yapılmış ve tüm pay sahiplerinin oybirliği ile alınan karar sonrasında sermaye arttınmımn yapıldığı ve bu suretle artırılan 3.801,878,30.TL nedeniyle tüm ortakların payları nispetinde sermaye koyma borcu altına girdikleri görülmüştür. Davalı şirketin 30/03/2011 tarihinde yapılan Olağanüstü Genel Kurul Toplantısında Hazirun cetvelinin tetkikinden şirketin toplam 3.851.878,30.TL.lik sermayesine tekabül eden 385.187.830 adet hissenin asaleten toplantıda tamamen temsil edildiği, gerek kanun gerekse ana sözleşmede öngörülen toplantı nispetinin sağlandığı, toplantının açılarak gündemin görüşülmesine geçildiği, Kurumlar Vergisi Kanununu 38 maddesinin 2. fıkrasına uygun olarak şirketin sahip olduğu;İstanbul İli, Beşiktaş ilçesi. … Mahallesi … Sokakta kain ve tapuda … pafta, … ada, … parselde kayıtlı, 624.00 M2 yüzölçümlü ve İstanbul İli, Beşiktaş İlçesi, … Mahallesi … Sokakta kâin ve tapuda … pafta, … ada … parselde kayıtlı 1.585,00 M2 yüzölçümlü arsa vasfındaki iki … A.Ş’ye 1.901.878,30 TL mukayyet değeri ile ayni sermaye olarak konulması ve bu işlem nedeni ile elde edilen … A.Ş. hisselerinin ayni sermaye koyan şirket durumunda olan şirket ortaklarına payları oranında verilmesi ve bu sebeple kısmi bölünmenin gerçekleştirilmesi, b~İstanbul İli, Sanyer İlçesi, Zekeriyaköy, … mevkiinde kain ve tapuda … pafta, … parselde kayıtlı, 9.170,00 M2 yüzölçümlü taşınmazın 1/2 sinin … Ticaret A.Ş.’ ye 1.900.000,00.TL. mukayyet değeri ile ayni sermaye olarak konulması ve bu işlem nedeni ile elde edilen … Ticaret A.Ş. hisselerinin ayni sermaye koyan şirket durumunda, olan şirket ortaklanna paylan oranında verilmesi ve bu sebeple kısmi bölünmenin gerçekleştirilmesi, konusunun müzakere edildiği ve her iki kısmi bölünme sözleşmesinin onaylanmasına oy blrtiği ile karar verildiği görülmüştür. Dava dışı … A.Ş. ve … Ticaret A.Ş’ye ayni sermaye olarak konulan taşınmazların değerinin toplamı olan 3.801.878,30.TL kadar kısmının şirket ana sermayesinden düşülmesini bu miktar kadar şirket sermayesinin azaltılması bu nedenle ana sözleşmesinin 9. Maddesindeki Şirket Sermayesinin 50.000.TL olarak değiştirilmesine oy birliği ile karar verildiği görülmüştür. Sunulu nedenlerle; sermaye azaltılmasının sebebi olan davalı şirket gayrimenkullerinin, kısmi bölünme nedeniyle … A.Ş. ve … Ticaret A,Ş’ye ayni sermaye olarak konulması şeklinde kullanılmasına genel kurul tarafından karar verildiği, azaltılan sermaye tutarının pay sahiplerinin itfa edilen paylarının karşılığı olarak pay sahiplerine ödenmesine değil, kısmi bölünmede anılan şirketlere ayni sermaye olarak konulması şeklinde kullanılmasına karar verdiği, Dava dışı … A.Ş. ve … Ticaret A,Ş. nin incelenen sicil kayıtlarından, davalı şirket gayrimenkullerinin, kısmi bölünme nedeniyle … Ticaret A.Ş. ve … Ticaret A,Ş’ye ayni sermaye olarak konulmasından dolayı davacıların dava dışı şirketlerde hissedar oldukları, bu hali ile 30/03/2011 Tarihli Genel Kurul’da yapılan sermaye indiriminin, arttırılan sermayeden geri dönüş değil, bölünme suretiyle kurulan iki ayn şirkete konulan taşınmazların aktiflerden çıkması sonucu, karşılığı pasif hesaptaki sermayenin azaltılması işlemi olduğu anlaşılmakla asıl ve birleşen davanın reddi…” gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların reddine, tedbir kararının hükmün kesinleşmesine kadar devamına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davada davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkillerin davalı şirketin ortağı olduklarını, şirket genel kurulunca önce 50.000 TL olan sermayenin 3.851.878,30 TL’ye çıkarıldığını, aynı yıl içinde yapılan 30.03.2011 tarihli olağanüstü genel kurul toplantısında ise şirketin bazı taşınmazlarının ayni sermaye olarak … A.Ş’ye ve … Taahhüt ve Ticaret A.Ş’ye konularak, şirketin kısmi bölünmesi işleminin gerçekleştirilmesine, kayden gerekli olan sermaye artırımı miktarınca yapılan sermaye attırımına konu olan miktar kadar sermaye azaltımı yapılarak, sermaye yeniden 50.000 TL’ye düşürülmesine karar verildiğini, bu sermaye azaltımı kararı ile, müvekkilin sermaye artırımında kaydi olarak ihraç edilen payları itfa edilmiş ve böylece herhangi bir sermaye koyma borcu kalmamasına rağmen, şirketçe sermaye borcunun faiziyle birlikte talep edildiğini, müvekkillerince açılan menfi tespit davasında mahkemece hatalı değerlendirmeler yapılarak davanın reddine karar verildiğini; 14.03.2018 tarihli bilirkişi raporuna itiraz edilmesi üzerine mahkemece, hukukçu bilirkişi eklenerek ek rapor alındığını, oysa bu şekilde alınan raporun teknik anlamda ek rapor sayılamayacağını, ilk rapora itiraz üzerine mahkemece yeni bir bilirkişi kurulu oluşturularak rapor alınması gerekirken, mali müşavir bilirkişinin yanına hukukçu bilirkişi eklenerek alınan ek raporun usule aykırı olduğunu, ek raporun ancak kök raporu düzenleyen heyetin aynı olduğu durumlarda düzenlenebileceğini, heyetin aynı olmaması halinde artık ek rapordan söz edilemeyeceğini, HMK’nın 281. maddesine göre rapora itiraz edilmesi halinde aynı bilirkişiden ek rapor alınabileceği gibi, farklı bilirkişilerden yeni bir rapor alınabileceğini, yasada bilirkişi eklenerek rapor alınamayacağının düzenlendiğini, bu nedenle yeni bir kurul oluşturularak rapor alınması gerektiğine ilişkin itirazların dikkate alınmaksızın karar verilmesinin hatalı olduğunu, çift sayıda bilirkişi tayin edilerek bilirkişi heyeti oluşturulmasının da açıkça HMK’nın 267. maddesine aykırı olduğunu, hukuki konularda bilirkişiye başvurulamayacağına ilişkin HMK’nın 266.maddesi hükmünün ihlal edildiğini, bilirkişi raporunda birleştirilen dosya bakımından inceleme yapılarak değerlendirmede bulunulmadığını, kök raporun düzenlendiği 14.03.2018 tarihinde henüz birleştirilen dosyada birleştirme kararı verilmediğinden, kök raporda bu dosyaya ilişkin bir değerlendirme yapılmadığını, bu nedenle ek rapor adı altında düzenlenen bu raporda birleştirilen dosyanın ayrıntılı şekilde incelenerek rapor düzenlenmesi gerektiğini; Sermaye borcuna ilişkin olarak, sadece müvekkillerden talepte bulunulduğunu, diğer ortaklardan böyle bir talepte bulunulmadığına ilişkin esaslı iddianın raporda incelenmediğini, müvekkilleri dışındaki ortaklara sermaye borcunun ödenmesi için çağrı yapılmadığını, bilirkişi raporunda diğer ortakların bir kısım ödemeleri yaptıklarının belirlenmesine rağmen, bu ödemelerin sermaye borcu olup olmadığının açıklanmadığını, bilirkişinin bu gibi mali tespitlerine yapılan itirazların mahkemece değerlendirilmeden karar verildiğini, ek rapor olarak düzenlenen raporda da mali yönlere yapılan itirazların değerlendirilmediğini, ek raporda ve gerekçeli kararda şirketler hukuku ive bilanço ilkelerinin ihlal edildiğini, arttırılan sermaye miktarı olan 3.801.878,30 TL’nin hemen akabinde aynı miktarda azaltılmasının bu payların itfa edilmesi nedeniyle, pay ortadan kalktığından, borç ve hakkın kaynağı olan payın bulunmaması sebebiyle, sermaye borcunun da sona erdiğini, arttırıma konu olan miktarın sadece daha sonra yapılacak kısmi bölünme işlemi için bilahare sermayenin azaltılması suretiyle payların ortadan kaldırılması amacıyla kaydi bir sermaye artırımı olduğunu, miktarın bu kadar küsuratlı ve sadece kısmi bölünmeye konu olan gayrimenkullerin değeri kadar olduğu dikkate alındığını gösterdiğini, sermayenin azaltılmasından sonra ödenecek bu miktarın şirketin hangi hesabında izleneceğinin mali yönden açıklanmadığını, bilirkişilerin esas aldıkları TTK’nın 344.maddesinin, sermaye artırımı tarihinde yürürlükte olmadığını ve sermaye artırımının eski TTK zamanındaki hükümlere göre yapıldığını Bilirkişi raporunda atıf yapılan öğretim üyesi Dr. … tarafından tanzim edilen uzman görüşünün gerekçede değerlendirilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, uzman görüşünde de 07.01.2011 tarihinde yapılan sermaye artırımının, kısmi bölünme yoluyla malvarlığından eksilen taşınmazların pay sahipleri tarafından finanse edilmesine değil, kısmî bölünmenin taraflarınca tasarlandığı şekilde gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan sermayenin azaltılması işlemine hazırlık yapılmasına yönelik olduğunun belirlendiğini, mahkemece halen dahi şirket sermayesinin 50.000 TL olarak göründüğü dikkate alınmadan karar verildiğini, bu durumda şirketin ödenmemiş sermaye borcu bulunmadığını, zire şirketin ödenmiş sermayesi ile kayıtlı sermayesinin eşit ve 500.000 TL olduğunu, bilirkişinin sermaye hesabın incelemeden rapor düzenlediğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, şirket genel kurulunca artırılan sermaye borcunun, sermaye azaltımı kararı ile ortadan kaldırılması nedeniyle davacı ortakların sermaye borcunun bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, asıl ve birleşen davada davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacılar, davalı şirketin ortağı olup, asıl davada davacı şirketin % 33 oranında, birleşen davada davacı ise şirketin % 16 oranında paydaşıdır. Davalı şirketin 18.01.2011 tarihli Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilen kararına göre, şirket sermayesi 50.000 TL’den 3.851.878,38 TL’ye yükseltilmiştir. Bu karara göre sermayenin 1/4’ünün tescil tarihinden itibaren en geç üç ay içerisinde, kalan 3/4’ünün ise en geç üç yıl içerisinde ödenmesi kararlaştırılmıştır. Davalı şirketin 30.03.2011 tarihli genel kurul toplantısında kısmi bölünme işlemi gerçekleştirilmiş olup, şirketin sahip olduğu iki adet taşınmaz kurulan iki şirkete sermaye olarak konulmuş ve şirket bu şekilde kısmi bölünmenin gerçekleştirilmesi genel kurulca kabul edilmiştir. Şirket mal varlığının başka şirketlere sermaye olarak konulması sonucu, sermayenin yeni hali kararlaştırılmış olup, daha önceki genel kurulda artırılan sermaye miktarınca şirket sermayesi bölünme nedeniyle azaltılarak eski haline getirilmiştir. İlk derece mahkemesince şirket kayıt ve belgeleri üzerinde mali müşavir bilirkişi aracılığıyla yapılan incelemede, diğer ortakların sermaye borcunu ödediği anlaşılmıştır. Her ne kadar istinaf başvurusunda diğer ortakların sermaye borcunun ödenmediği belirtilmiş ise de bilirkişi raporunda açıkça davacılar haricindeki üç ortağın sermaye taahhüdü ödemelerini nakden ödeme suretiyle yerine getirdikleri belirlenmiştir. Bilirkişi raporuna yönelik itiraz sonucu, mahkemece bilirkişi heyetine başka bir bilirkişi eklenerek ek rapor alınmıştır. HMK’nın 282. maddesine göre, hâkim, bilirkişilerin oy ve görüşlerini diğer delillerle birlikte serbestçe değerlendirir. Aynı Kanun’un 281. maddesinde bilirkişi raporuna yönelik itiraz bulunması halinde mahkemece bilirkişilerden ek rapor alınabileceği gibi, gerekli görülmesi halinde yeni görevlendirilecek bilirkişi aracılığıyla da inceleme yapılabilir. Davacılar vekilinin bilirkişi kurulunun oluşumuna yönelik itirazları yerinde olmayıp, hâkimin Türk Hukukunu re’sen uygulayacağı kuralı dikkate alındığında, hukuki konularda bilirkişi görüşü alınamayacağına ilişkin HMK’nın 266 .maddesine aykırı şekilde hukuki konularda rapor alınmış ise de hukukun uygulanmasının mahkemenin yetkisinde olduğu ve mahkemece hukuki konulanın gerekçede tartışıldığı, varılan sonucunun hukuki gerekçelerinin açıklandığı anlaşılmıştır. Mahkemece, atanan bilirkişilerin uzmanlık alanlarının farklı olması nedeniyle HMK’nın 267. maddesinin ihlal edildiği söylenemez. Mahkemece alınan kök raporda şirketin tüm ortaklarının sermaye borçlarının ödenip ödenmediği denetlenmiş olup, davacıların sermaye borçlarını ödemedikleri anlaşılmakla, birleştirilen dosya yönünden de mali inceleme yapıldığı kabul edilmelidir. Bilirkişi kök raporunda atıfta bulunulan Dr. … tarafından düzenlenen hukuki görüşün gerekçeli kararda değerlendirilmediği belirtilmiştir. HMK’nın 393. maddesi gereğince taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak uzmanından bilimsel görüş alabilirler. İbraz edilen uzman görüşünün değerlendirilmesinde, sermaye artırımının kısmi bölünme yoluyla mal varlığından eksilen taşınmazların pay sahipleri tarafından finanse edilmesine değil, kısmi bölünmenin taraflarca tasarlandığı şekilde gerçekleştirilebilmesi için gerekli olan sermayenin azaltılması işlemine hazırlık yapılmasına yönelik olduğu; ana sözleşmede gösterilen esas sermaye tutarından bağımsız bir sermaye borcu düşünülemeyeceğinden, 30.03.2021 tarihli genel kurul kararı ile esas sermayenin 50.000 TL indirilmesi neticesinde davacıların sermaye artırım borçlarının ortadan kalktığı, davalı şirketin aktifindeki taşınmazları kısmi bölünme ile devir alan şirketlere ayni sermaye olarak koymasının, sermaye azaltılması suretiyle serbest kalan mal varlığının genel kurulca başka suretle kullanılmasına karar verilmesi anlamına gelmeyeceği belirtilmiştir. Mahkememizce yapılan değerlendirmede, kısmi bölünmenin o tarihteki mevzuat hükümlerine göre gerçekleştirilebilmesi için sermayenin artırılarak, şirket aktifinde bulunan iki adet taşınmazın bölünme yoluyla iki farklı şirkete sermaye olarak konulduğu ve davalı şirket ortaklarının sermaye pay oranları korunarak yeni kurulan bu şirketlerde davacıların ortak oldukları anlaşılmıştır. Bu şekilde yapılan bir işlemden sonra, bölünme nedeniyle şirket sermayesinin azaltılmış olması, azaltılan sermaye tutarının pay sahiplerine itfa edilen paylarının karşılığı olarak pay sahiplerine ödenmesine değil, kısmi bölünmede anılan şirketlere ayni sermaye olarak konulması şeklinde işlem yapıldığından, sermaye borcunun sona erdiğinden söz edilemez. Nitekim diğer ortaklarca, sermaye borcunun ödenmiş olduğu da dikkate alındığında, davacıların sermaye borcunun varlığı tartışmasızdır. Mali yönden tahsil edilecek gelirlerin ne şekilde muhasebeleştirileceği bu uyuşmazlığın konusu olmayıp, somut uyuşmazlıkta kısmi bölünme ile ilgili alınan kararın sermaye borcunu ortadan kaldırmadığının tespitinden sonra ödenecek sermaye paylarını, muhasebe sistemine göre ilgili kayıtlarda izlenebileceği değerlendirilmiştir. Bu nedenlerle asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin yerinde görülmeyen tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Asıl ve birleşen davalarda davacılar tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; asıl ve birleşen davalar yönünden ayrı ayrı bakiye 36,30’ar TL istinaf karar harçlarının davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline,3-Asıl ve birleşen davalarda davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendilerinin üzerinde bırakılmasına 4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 01.12.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.