Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2605 E. 2022/1215 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2605
KARAR NO: 2022/1215
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/10/2019
NUMARASI: 2018/839 E. – 2019/888 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalıya bir takım mal sattığını, müvekkilinin sattığı mallara karşılık davalıdan bir kısım ödeme aldığını,ancak davalının 18.297,66 TL cari hesap borcu kaldığını, borcun ödenmemesi üzerine davalı hakkında B.çekmece … İcra müdürlüğünün … E sayılı takip dosyası ile icra takibi yaptıklarını, davalının itirazı ile durduğunu ileri sürerek davalının itirazının iptali ile %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının müvekkiline sattığı mallar karşılığında düzenlediği ve ayrıntıları cevap dilekçesinde belirtilen faturalar bedellerini ödediğini ve tahsilat makbuzu aldığını, müvekkilinin ticari defterlerinde davacıdan alacaklı gözüktüğünü, müvekkilinin davacıdan 23.651,34 TL tutarlı mal aldığını ve nakit ve çekler karşılığında 35.000,00 TL ödediğini ve bakiye 11.348,66 TL müvekkilinin alacaklı olduğunu, takibin kötüniyetli yapıldığını savunarak davanın reddi ile %20 kötüniyet tazminatına karar verilmesi istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Bilirkişi raporu gereğince davalı tarafa ödemeye ilişkin makbuzları ve çek bilgilerini sunması için süre verilmiş; davalı vekili tahsilat makbuzu ibraz etmiştir. Sunulan tahsilat makbuzu ve çek örneği hususunda davacı şirket yetkilisi isticvap edilerek beyanı alınmıştır. Davacı şirket yetkilisi “Bana gösterilen 23/12/2016 tarihli çek fotokopisi altındaki yazı ve imza ile 17/05/2017 tarihli ve 22/05/2017 tarihli tahsilat makbuzlarında … Ltd Şti kaşesi üzerindeki imzalardan 22/05/2017 tarihli ve 17/05/2017 tarihli tahsilat makbuzlarındaki imzaları kabul ediyorum, … şirketi kaşesi üzerindeki imzalar bana aittir, ancak 17/04/2017 keşide tarihli 20.000 TL bedelli çek fotokopisi altında el yazısı ile yazılan ve imzalanan 23/12/2016 tarihli yazı ve altındaki … Plastik şirkete ait kaşesi üzerine atılan imza bana ait olmayıp oğlum …’a ait olabilir, oğlum İbrahim şirketimde ortak olmayıp yetkilide değildir, sigortalı olarak çalışmaktadır, 23/12/2016 tarihinde de sigortalı olarak çalışmaktaydı, 20.000 TL bu çekten şirketimizin ve benim hiç haberim olmadı, çek şirketimize gelmemiştir ve şirketimizce de herhangi bir kimseye ciro edilmemiştir, … şirketimiz çalışanıdır ancak yetkili değildir çeki tahsil etmiş görünse de tahsil edilen para şirketimize veya bana verilmiş değildir.” beyanında bulunmuştur. Davalı şirket yetkilisi davalı tarafından sunulan makbuzlardaki imzayı kabul etmiş; ancak çekin kendileri ile ilgili bulunmadığını savunmuştur. Bu durumda davalının sunduğu tahsilat makbuzundaki imza davacı şirket yetkilisince kabul edildiğinden tahsilat makbuzlarına konu 9.646,32 TL alacağın tahsil edildiği kabul edilmiştir. Davacı tarafça kabul edilmeyen 20.000,00 TL bedelli çeke gelince, çekte davalı tarafın cirosunun bulunmadığı, çekin son olarak … tarafından ibrazla bedelinin tahsil edildiği, çeki tahsil eden …’nin davacı şirket çalışanı olduğunun davacı şirket yetkilisince de kabul edildiği, çek fotokopisi altındaki 23/12/2016 tarihli ” Bu çek … hesabına alındı. Çekten kalan hesabından vadesiz olarak düşülecek” yazısının davacı şirket çalışanı ve aynı zamanda şirket yetkilisinin oğlu olduğu ikrar edilen … tarafından yazıldığı ve imzanın da ona ait olduğu saptandığından söz konusu çekin davacı şirkete ödeme karşılığı verildiği ve davalının davacı şirkete herhangi bir borcunun kalmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda davacının takip tarihi itibariyle davalıdan herhangi bir muaccel alacağı bulunmadığı halde icra takibi yapmasının kötüniyetli olduğunun kabulü ile kötüniyet tazminatına karar verilmesi gerekir…” gerekçesiyle davanın reddine, alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Dosya kapsamına göre müvekkilinin 18.297,66 TL alacağı bulunduğunu, 5.000,00 TL ve 4.646,32 TL tutarında iki adet tahsilat makbuzu bakımından; dosyada bulunan 9.646,32 TL tutarındaki faturaya istinaden ödeme yapıldığı iddiasıyla davalı tarafça 5.000,00 TL ve 4.646,32 TL tutarında iki adet ödeme makbuzu sunulduğunu, oysa 7.000,00 TL’yi aşan ödemelerin finansal kurumlar aracılığıyla yapıldığını, imzaların müvekkili şirket yetkilisine ait olmasına rağmen tutarın banka yoluyla ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalı şirketçe ödeme yapılmadığının belirtildiğini, makbuzlar üzerindeki imzaların müvekkil şirket yetkilisine ait olması sebebiyle ödeme yapıldığı sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, ekonomik ve vergisel anlamda düzenlenmemiş belge niteliğinde olan makbuzların dikkate alınamayacağını; 17.04.2017 keşide tarihli 20.000,00 TL tutarındaki çek bakımından ise, çekin müvekkil şirkete teslim edilmediğini, davalı tarafından dosyaya sunulan tahrifatlı çek sureti, şirket yetkilisinin oğlu (müvekkil şirkette herhangi bir yetkisi olmayan sigortalı çalışan) tarafından yazılıp imzalandığı ikrar edilmiş gibi değerlendirildiğini, usulüne uygun bir teslim belgesi gibi kabul edilerek söz konusu neticeye varıldığını, oysa şirket yetkilisinin isticvap beyanında, çek sureti üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığını, oğlu …’a ait olabileceğini, oğlunun yetkili olmadığını ve sigortalı olarak çalıştığını belirtildiğini, imzanın oğluna ait olduğuna dair bir ikrarda bulunmadığını, oğlu tarafından teslim alınmış olsa dahi yetkili olmadığı, yetkili olarak kendisinin çekten haberdar olmadığı ve çeke ilişkin bir ödeme almadıklarını beyan ettiğini, çekte müvekkilinin cirosu bulunmadığını, bankadan gelen yazı cevabında da ciro silsilesinin sırasıyla lehtar, …, …, … isimli kişiler arasında gerçekleştiğinin anlaşıldığını, çeki bankaya ibraz eden … isimli kişinin şirket çalışanı olduğunun şirket yetkilisi tarafından doğrulandığı belirtilerek bu hususun müvekkilinin aleyhine değerlendirildiğini, şirket yetkilisinin beyanlarında, belirtilen kişinin şirket çalışanı olduğunu doğrulamışsa da yetkili olmadığını, kendisinin çekten haberdar olmadığını, çeke ilişkin bir ödeme almadıklarını açıkça belirtildiğini, imza yetkisi olmayan bir çalışanın şirket adına hiçbir ibare bulunmaksızın, kendi adına ciro ettiği iddia edilen çekin çalışanlarından bağımsız tüzel kişiliğe sahip bir şirketi bağlamayacağını, çeki ibraz eden kişinin yalnızca şirket çalışanı olması sebebiyle çeke ilişkin ödeme alındığı sonucuna varılamayacağını; Tarafların defterleri incelenerek tanzim edilen mevcut bilirkişi raporunda da çeke ilişkin olarak, çekin davalı defterlerine ödeme olarak kayıt edildiği, müvekkile ait defterlerde çeke ilişkin bir kayıt bulunmadığı, davalı tarafından çek yasal deftere kayıt edilirken çek alım bordrosu veya çek teslim bordrosu bulunmadığının belirtildiğini, kaldı ki çekin 1.410,00 TL yasal yükümlülük bedelinin ödenip 18.590,00 TL tutarındaki kısmının karşılıksız kaldığının banka yazısıyla belirlendiğini; Kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satım sözlemesinden kaynaklanan alacağın tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne, karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasındaki satım sözlemesi ilişkisinde davacının, davalıya satım konusu emtiayı teslim ettiği sabit olup, uyuşmazlık davalı tarafından ödeme yapılıp yapılmadığı, makbuzla yapılan ödemelerin geçerli olup olmadığı ile davalı tarafından savunulan çekle ödeme iddiasının yerinde olup olmadığı noktasındadır. Öncelikle 5.000,00 TL ve 4.646,32 TL tutarında iki adet ödeme makbuzlarının değerlendirilmesi gerekmektedir. Davalı şirket yetkilisi isticvap beyanında, iki adet ödeme makbuzu altındaki imzaların kendisine ait olduğunu beyan etmiştir. Davalı vekili, makbuzları doğrulamış, ancak makbuzların imzalanmasına rağmen ödeme yapılmadığını, ödemelerin vergi mevzuatı kapsamında sonradan banka aracılığıyla yapılması gerektiğini, vergi mevzuatı açısından geçersiz olan belgelerin ödeme belgesi olarak kabul edilemeyeceğini savunmuştur. Ancak, dava konusu iki adet makbuzun para tahsiline ilişkin HMK’nın 199.maddesinde tanımlanan yazılı belge olduğu ve belgelerden, paranın davacı tarafından tahsil edildiğinin sabit olduğu anlaşılmıştır. Davalı yan toplam 9.646,32 TL ödemeyi makbuz karşılığı şirket yetkilisi adına yaptığını ispat etmekle, bu belgelere itibar edilerek alacağın mahsubu yerindedir. Vergi mevzuatı anlamında ödemelerin belirli şekilde yapılacak olması, belge ile ödeme olgusunu ortadan kaldıracak nitelikte değildir. Çekle yapılan ödeme yönünden yapılan incelemede, davacı şirket yetkilisi isticvabında, çek teslim belgesindeki imzanın kendisine ait olmadığını, oğluna ait olabileceğini beyan etmiştir. Nitekim çek davacı şirket çalışanı … tarafından bankaya ibraz edilmiş ve ibrazında karşılıksız çıktığı anlaşılan 20.000,00 TL bedelli çekin garanti tutarı olan 1.410,00 TL bankaca ödenmiştir. Bankaca düzenlenen 30.05.2017 tarihli “Karşılıksız çıkan çekin elden ödenmesi durumunda keşideciden alınacak yazı” başlıklı tutanakta, çek bedelinin ve ferilerinin yetkili hamile ödendiği belirlenmiştir. Bu durumda, çek bedelinin garanti tutarının bankaca, kalan tutarının ise keşidecisi tarafından yetkili hamiline ödendiği anlaşılmıştır. Şirket yetkilisinin beyanına göre, çek teslimine ilişkin yazı şirket çalışanına ait olup, çek şirket çalışanı …’a teslim edilmiştir. Nitekim, aynı zamanda şirket yetkilisinin oğlu olan çalışana teslim edilen çek, başka bir şirket çalışanı tarafından ibraz edilmiş ve bedeli tahsil edilmiştir. Bu durumda, davacı şirketin yetkilisinin oğlu olup şirkette çalıştığı anlaşılan kişi tarafından teslim alınarak tahsil edilen çek bedelinin tahsil etmediğine dair savunma, davacının makbuzla tahsil ettiği nakit tutarları bile kabul etmemesi karşısında, HMK’nın 29. maddesinde düzenlenen dürüst davranma ilkesiyle uyumlu bulunmamıştır. Bu durumda, mahkemece çekle yapılan ödemenin davacı alacağından mahsup edilmesi yerindedir. Bu yönlere ilişkin davacı vekilinin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.28.09.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.