Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2583 E. 2020/1292 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2583
KARAR NO: 2020/1292
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 25/03/2019
NUMARASI: 2018/785 E. – 2019/282 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının, 29.01.2015 tarihli 5 yıl süreli 28.01.2020 tarihinde sona erecek bayilik sözleşmesi ile müvekkilinin bayisi olduğunu, davalının 2017 yılındaki LPG alımlarının bir önceki yıla göre %85,86 oranında azaldığından keşide edilen 01.11.2017 tarihli ihtarla LPG alımına başlaması ve düzenli LPG alımına devam etmesi konusunda uyarıldığı halde LPG alımı yapılmadığını, davalının 30 günden uzun süreyle LPG alımı yapmaması ve satışlarında olağanüstü düşüş bulunmasının bayilik sözleşmesinin 19. maddesi uyarınca, müvekkiline sözleşmeyi derhal fesih hakkı verdiğini, bu hükme göre müvekkilince 08.02.2018 tarihinde, sözleşmenin olağan sona erme tarihinden önce haklı nedenle feshedildiğinin bildirilerek, davalının elindeki ait tüplerin iadesinin istendiğini, müvekkilinin, sözleşmenin haklı nedenle feshinden kaynaklı iade edilmeyen tüpler nedeniyle tazminat hakkının yanı sıra kar mahrumiyeti ve cezai şart alacağı bulunduğunu, davalının elinde kalan 916 adet tüpün sözleşmenin feshinden itibaren 15 gün içinde iade edilmesi gerekirken iade edilmediğini, tüplerin imalat bedelinin dava dışı … A.Ş.den sorulması gerektiğini ve 7.524,03 TL depozito alacağının bu talepten takas edildiğini, sözleşmenin davalının kusuru ile erken feshi nedeniyle müvekkilinin kar mahrumiyeti bulunduğunu, bu miktarın yapılacak bilirkişi incelemesiyle belirlenebileceğini, sözleşmenin 21/b maddesi gereğince erken fesih nedeniyle müvekkilinin 29.559,83 TL cezai şart alacağı bulunduğunu, cezai şart alacağından irat kaydedilen 17.743,00 TL teminatı ve cari hesap alacağının mahsubu ile belirlenmesi gerektiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile tüplerin iade edilmemesi sebebiyle tazminat talepleri bilirkişi tarafından müvekkilince takas edilen davalının depozito alacağı da mahsup edilmek suretiyle hesaplandığında artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL, kar mahrumiyeti olarak bilirkişi tarafından hesaplandığında artırılmak üzere şimdilik 1.000,00 TL, cezai şart olarak müvekkilinin takas ettiği davalının irat kaydedilen teminat bedeli olan 17.743,92 TL’nin mahsubuyla şimdilik 5.000,00 TL olmak üzere şimdilik toplam 7.000,00 TL’nin fesih ihtarnamesinin tebliği tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiz oranı üzerinden faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, masraf ve ücreti vekâletin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının cezai şart talepleri, kar mahrumiyeti talepleri ve tüp imalat bedeline ilişkin taleplerinin, davacı yanca belirlenebilecek talepler olduğundan taleplerinin belirli alacak niteliğinde olduğunu, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde açılması nedeniyle HMK’nın 114/1-h ve 115/2 uyarınca usulden reddi gerektiğini, kar mahrumiyeti ve cezai şart talebi açısından, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin davacı tarafından haksız şekilde feshedildiğini, davacı tarafından haksız şekilde feshedilen sözleşmeye dayalı olarak talep edilen kar mahrumiyeti ve cezai şart taleplerinin haksız olduğunu ve istemin TMK’nın 2.maddesi çerçevesinde bir hakkın açıkça kötüye kullanılması niteliğinde olduğunu, davacının cezai şart istemi yönünden ise bayilik sözleşmesinin davacının kusuru nedeni ile davalı müvekkili tarafından haklı nedenlerle feshedildiğinden, davacının cezai şart talebinin koşullarının oluşmadığını, davalının esnaf olması nedeniyle fahiş olan cezai şartın tenkisi gerektiğini, iade edilmediği iddia edilen tüplerden kaynaklı ikinci bir cezai şart mahiyetindeki tazminat talebi açısından, davacının imalat bedeli tutarında cezai şart talep ettiği 2134 adet tüpün müvekkilinin zimmetinde olduğu iddiasının davacı tarafından kanıtlanması gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; ” Dava, bayilik sözleşmesine dayalı haklı fesih gerekçesiyle tüp imalat bedeli, sözleşmenin süreden önce sona ermesi nedeniyle kar mahrumiyeti ve sözleşme cezai şart taleplerine ilişkin belirsiz alacak davasıdır. Belirsiz alacak davası 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107 . maddesinde belirsiz alacak ve tespit başlığı ile düzenlenmiş, 107/1. fıkrada, davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerd , alacaklının hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar veya değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabileceğine yer verilmiştir. Hak arama durumunda bulunan kişi alacağını tespit edemeyebilir. Özellikle zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabilmesi söz konusudur. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacaktır. Her ne kadar sözleşmeye dayalı alacak davalarında da belirsiz alacak davası açılması imkanı var ise de, bu imkan her tür alacak talebi için aynı şekilde uygulanamaz, alacağın bir uzman dışında tespitinin mümkün olmadığı, dolayısıyla talep edilebilecek alacağın belirlemesinin davacıdan beklenemeyeceği alacak türleri için HMK madde 107 ile belirsiz alacak davası açma imkanı getirilmiştir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Dava dilekçesinde tüm taleplerle ilgili olarak “bilirkişi tarafından hesaplandığında artırılmak üzere” ibaresi kullanılmış olup, davanın kısmi dava değil belirsiz alacak olarak açıldığı bu ibareden açıkça anlaşılmaktadır. Oysa ki taraflar arasında akdedilmiş ve tarafların kabulünde olan bayilik sözleşmesinden ve dava dilekçesinin incelenmesinden, tüm taleplerin davacının elinde olan belge, defter ve kayıtlardan tespitinin mümkün olduğu görülmektedir. Nitekim dava dilekçesinde bazı talepler yönünden hesaplanma usulü bile anlatılmış, hatta davalının bazı alacaklarının takas/mahsup edildiğinden bahsedilmişse de bu meblağlar bile bildirilmemiştir. Netice itibariyle davacının belirli alacak niteliğindeki talepleri yönünden toplam 5.000 TL değer bildirerek dava açmasında hukuki yarar bulunmadığından, davanın HMK 114/1-h ve 115/2 maddeleri gereği usulden reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yararı bulunmaması nedeniyle dava şartı yokluğundan usulden reddine, karar vermiştir. Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; İlk derece mahkemesi gerekçesinde dava dilekçesinde bulunan “bilirkişi tarafından hesaplandığında artırılmak üzere” ibaresinin kullanılması nedeniyle davanın belirsiz alacak davası olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiğini, ancak belirtilen ibarede davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı anlamı bulunmadığını, dava dilekçesinde de davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığına ilişkin hiçbir ibare bulunmadığını, davanın, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla kısmi dava olarak açıldığını, bu nedenle tahkikat aşamasında HMK’nın 176.maddesi uyarınca ıslah imkanı bulunduğunu, benzer taleplerle açılıp ıslah edilen davaların Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2014/3510 Esas, 2014/9616 Karar sayılı ilamıyla onandığını, aynı Dairenin 18.09.2013 tarih ve 2013/9939 Esas, 2013/14129 Karar sayılı imamının da benzer nitelikte olduğunu, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığına dair hiçbir ibare olmamasına rağmen ilk derece mahkemesince, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının kabul edilerek usulden reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, mahkeme gerekçesinde geçen “bazı alacaklarının takas/mahsup edildiğinden bahsedilmişse de bu meblağlar bile bildirilmemiştir.” cümlesinin doğru olmadığını, dilekçenin neticei talep kısmının üç numaralı bendinde takas edilen teminat bedelinin açıkça 17.743,92 TL olarak gösterilerek alacağın istenildiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmesinin feshi nedeniyle davacının uğradığı zarar ile cezai şart alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı, dava konusu tüm taleplerin davacının elinde olan belgelerden tespitinin mümkün olması karşısında, belirsiz alacak davası açılmasında davacının hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir. Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2.maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya dönüldüğünde; davacı taraf, dava dilekçesinde, bayilik sözleşmesi nedeniyle uğradığı kar kaybı, cezai şart ve davalının uhdesinde kalan tüpler nedeniyle tazminat talep etmiş olup dava dilekçesinin hiç bir yerinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı açıklanmadığı gibi belirsiz alacak davasının düzenlendiği HMK’nın 107. maddesine dayalı dava açıldığı da belirtilmemiştir. Belirsiz alacak davasının, maddi hukuka ilişkin yönlerinin bulunması karşısında, davacının talebinin açıkça belirsiz alacak davasına yönelik olması, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığının veya bu anlama gelecek bir anlatımın veya belirsiz alacağın düzenlendiği kanun maddesine atıf yapılarak talepte bulunulması gerekir. Aksi halde, talep açıklanarak, bölünebilir talebin bir kısmı ile ilgili talepte bulunulduğu takdirde davanın HMK’nın 109.maddebinde düzenlenen kısmi dava olarak açıldığının kabulü gerekir. Bu durumda, davacının talebinin belirsiz alacak davası kapsamında değerlendirilemeyeceği, kısmi davaya ilişkin olduğu dilekçeden anlaşılmaktadır. Açıklanan gerekçeyle, davacı isteminin kısmi dava kapsamında bulunması nedeniyle ilk derece mahkemesinin gerekçesi yerinde olmayıp, dava şartlarına aykırı karar verildiği anlaşılmakla HMK’nın 353/1.a.4.maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının ilk derece mahkemesince talep halinde iadesine, 4-Davacı tarafından istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle İlk Derece Mahkemesi tarafından, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 26.11.2020
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.