Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2578 E. 2022/1447 K. 03.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2578
KARAR NO: 2022/1447
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI: 2017/371 E. – 2019/861 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Şirket Yöneticilerinin Sorumluluğundan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacılar tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin dava dışı … San.ve Tic AŞ’nin ortakları, davalıların ise şirketin yönetim kurulu üyeleri olduğunu, şirketin incelenen 2010-1013 yılı bilanço ve gelir tablolarından, şirket adına her yıl yüksek miktarda kredi çekilerek faiz ödendiği ve şirket stoklarının 4 yıl süreyle aynı tutarda sabit tutulduğu ve gereğinden fazla stok bulundurulduğu, yüksek miktarda genel yönetim gideri yapıldığının belirlendiğini, mali müşavir aracılığıyla düzenlenen raporda stokların 4 yıl sabit kaldığı ve stok toplamı kadar satış yapıldığı, bu şekilde satılan malın yerine yenisinin alındığını, 2010 yılında 1.120.111,83 TL, 2011 yılında 1.344.898,08 TL, 2012 yılında 1.252.633,42 TL ve 2013 yılında 1.358.099,96 TL genel yönetim gideri yapıldığını ve bu miktarların satış gelirlerinin yaklaşık %10’una denk geldiğini, şirket kaynaklarının bu şekilde yönetim kurulu üyelerine ücret ve benzeri adlarla aktarıldığını, fazladan bulundurulan stoklar nedeniyle çekilen krediler için 1.726.333,86 TL kredi faizi ödendiğini, yapılan bu işlemlerin olağan yönetim işlemlerinden olmadığını ve şirketin zarara uğratıldığını ileri sürerek, şimdilik 5.000,00 TL zararın davalılardan müteselsilen alınarak dava dışı … Konfeksiyon A.Ş’ne ye verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; davacıların taleplerinin iki yıllık zamanaşımı süresi içinde ileri sürülmediğini, müvekkillerinin yasada öngörülen özen ve bağımlılık yükümlülüklerini yerine getirdiklerini, şirketin zarara uğratıldığı iddialarının asılsız olduğunu, şirket kârının yönetim kurulu üyelerine ücret ve benzeri menfaatler adı altında dağıtılmadığını, şirketin 2008 yılındaki küresel ekonomik krizden etkilenmesi nedeniyle stoklarda artış olduğunu, kriz sonrası genel giderlerin azaltıldığını, üretimde kısıtlamaya gidilerek çalışma sürelerinin azaltıldığını, yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle banka kredisi kullanıldığını, buna rağmen şirketin ekonomik durumunun düzelmemesi nedeniyle Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/103 Esas sayılı dosyasında iflas erteleme talep edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. İlk derece mahkemesinin 03.11.2016 tarih ve 2015/797 Esas, 2016/768 Karar sayılı ilamıyla davanın reddine karar verilmiş; davacılar vekilinin istinaf başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 09,03.2017 tarih ve 2017/53-75 E.K.sayılı ilamı ile dosyadaki bilirkişi raporu ile şirket kayıtları üzerinde inceleme yapılarak düzenlenen Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/571 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporu ile Bakırköy 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/103 Esas sayılı iflas erteleme dosyasındaki raporların tartışılarak sorumluluğun belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararı kaldırılmıştır. İlk derece mahkemesince, kaldırma kararı sonrası yargılama yapılarak bilirkişi raporu alınmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…ticaret sicil dosyası, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/571 esas sayılı dava dosyası ve içeriği, tarafların iddia ve savunmaları ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi Başkanlığı’nın 09/03/2017 gün 2017/53 esas 2017/75 karar sayılı ilamı doğrultusunda yaptırılan inceleme sonucunda alınan bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına binaen; davacılar vekili her ne kadar davalıların yönetim kurulu üyesi oldukları … Konfeksiyon San. ve Tic. A.Ş.’yi 2010, 2011, 2012 ve 2013 yıllarında stokta fazla mal bulundurulduğundan bahisle fazla kredi faizi kullandırıldığını iddia etmiş ise de, somut olayımızda, ticari bir tercih olarak her sene yaklaşık olarak şirketin sattığı kadar ürünü stok olarak yerine koymayı ve yüksek bir stok politikası tercih eden şirket yönetiminin kusurlu olmadığı, itibar edilen 04/07/2018 havale tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, yeterli stok elinde bulundurmamanın, bazı durumlarda, yüksek miktardaki stokların sadece kur sayesinde değerlendiği veya müşterilere hızlı ve yüksek sayıda ürün sunabilmenin ticari avantaj sağladığı da dikkate alındığında, salt bazı senelerde satılan ürün kadar yerine ürün alınmış olmasının yöneticiler bakımından sorumluluk doğuracak kusurlu bir davranış olmadığı, 24.05.2016 tarihli Bilirkişi Heyeti Raporuna göre; 21-22 Mart 2016 tarihinde Teknik bilirkişi tarafmdan şirket merkezi ve fabrikasında stok sayımı yapılmış, 31.12.2015 tarihli stok tutarının %72’ne tekabül yan mamul, mamül derilerin ve ticari malın bulunduğunun tespit edildiği, … Şirketinin satış yaptıkça stok bulundurduğu, aynca stokta kalma sürelerinin 1 yılı aştığı, ancak bu durumun direk şirket yöneticilerinin kusuru olarak görülmeyeceği birçok unsurun birlikte değerlendirilmesi gerektiği, davalı şirket yöneticilerinin bilerek ve isteyerek şirkete zarar veremeyecekleri ve sorumluluk şartlarının oluşmadığı, bu davranışın ticari bir karar olarak yorumlanması gerektiği ve şirketin çoğunluk payına sahip ortakların şirketi zarara uğratmak istemesinin ticari teamüllerle uyuşmadığı ve bunun düşünülemeyeceği anlaşılmakla davanın reddine…” gerekçesiyle davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili …’ın %3, …’ın %4 oranında pay sahibi olduklarını, davalıların çoğunluk pay sahibi olarak yönetim görevini üstlendiklerini ve müvekkillerine bilgi vermediklerini, Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/571 Esas sayılı dosyasında şirket defterlerinin incelenmesi ile mali müşavir bilirkişi tarafından düzenlenen raporla şirketin zarara uğratıldığının belirlendiğini, bunun üzerine yönetim kurulu üyesi olan davalıların şirkete verdikleri zararların tespiti ve tahsili istemiyle dava açıldığını, bölge adliye mahkemesi dairesinin kaldırma kararı üzerine alınan bilirkişi raporuna yönelik itirazların değerlendirilmeden karar verildiğini, alınan raporda stoklardaki %28’lik azalmayı davalıların açıklaması gerektiği, haklı bir açıklama yapılmaması halinde bu eksilmenin 01.09.2015 öncesinde gerçekleşen kısmına tekabül edecek miktardan davalıların sorumlu olacağının belirlendiğini, davalıların cevap dilekçesi ve tüm beyanlarında, kayıtlarda görülen ancak fiilen bulunmayan stokların ne olduğu konusunda bir açıklamada bulunmadıklarını, kayden stoklarda bulunmasına rağmen, fiilen stokta bulunmayan bu eksilmenin yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olduğunu, rapor sonrası sunulan itiraz dilekçesinde kayıp stok miktarının belirlenmesinin ve yüksek miktardaki kredinin nereye harcandığı ile genel yönetim giderlerindeki fazlalıktan yöneticilerin sorumlu olduğu belirtilerek, ek rapor alınmasının istenilmesine rağmen, bu talebin 27.06.2019 tarihli duruşmada gerekçesiz olarak reddedildiğini, ara karardan rücu talebinin de mahkemece reddedilerek sözlü yargılama yapıldığını, oysa rapora yönelik itiraz dilekçesinde de belirtildiği üzere, stoklarda görünmeyen %28 ürünlerin parasal karşılığının ne olduğu, kullanılan yüksek miktardaki kredilerin nereye harcandığı, çok yüksek miktardaki genel yönetim giderlerindeki fazlalığın ve bunlardan davalıların sorumlu olduğu miktarların tespiti ile tahsili gerektiğini, buna rağmen mahkemece gerekçesiz şekilde ek rapor talebinin reddedilerek karar verilmesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne, karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 553. maddesi uyarınca, davalı yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu nedeniyle dava dışı şirketin uğradığı zararın davalılardan tahsili ile şirkete ödenmesi istemiyle açılmış bir maddi tazminat davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, karar verilmiş; bu karara karşı, davacılar vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 553. maddesine göre, yönetim kurulu üyeleri ve yöneticilerin kanun ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerine aykırı olarak kusurlu fiil ve işlemleri sonucunda şirketin doğrudan uğradığı zarar sebebiyle, hem şirkete hem de pay sahiplerine karşı zarardan sorumludurlar. Bu maddede sayılan kişiler dışında bir başka kişi tarafından şirketin doğrudan zarara uğratılması halinde ise bu kişilere karşı yalnızca şirketin kendisi haksız fiil veya sözleşme ilişkisi çerçevesinde dava açabilecektir. Bu durum taraf sıfatı ile ilgilidir. Bir hakkı dava etme yetkisi kural olarak hak sahibine aittir. Bu durumda, şirket ortağının yönetim yetkisine sahip ortak tarafından şirkete verildiği ileri sürülen zararlar nedeniyle, şirkete ödenmek üzere dava açmasında, aktif dava ehliyetinin bulunduğu kabul edilmelidir. Yönetim kurulu üyeleri görevlerini ifa ederken ve verilen yetkileri kullanırken, tedbirli bir yöneticinin özeniyle hareket etmeli ve şirket menfaatlerini gözetmelilerdir. Yönetim kurulu üyelerinin özen ve dikkat yükümlülüğünün kapsamı, şirket ana sözleşmesi, kanun, iç yönerge ve yönetim kurulu tarafından verilen tüm yetki ve görevlerin kapsamına göre belirlenir. Yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu kusur sorumluluğu olup, yönetim kurulu üyesi üzerine düşen dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirdiğini kanıtlayarak her zaman sorumluluktan kurtulabilir. Ayrıca yönetim kurulu üyesinin özen yükümlülüğü, kurulda kendisine tanınan yetki ile sınırlıdır. Somut olayda, dava dilekçesindeki açıklamalara göre şirket adına her yıl yüksek miktarda kredi çekilmesi ve bu nedenle fahiş miktarda faiz ödenmesi, şirket stoklarının 4 yıl süreyle aynı tutarda sabit ve yüksek tutulması ve çok yüksek miktarda genel yönetim gideri ödenmesi nedeniyle, şirketin zarara uğratıldığı iddiasıyla 01.09.2015 tarihinde dava açılmıştır. Bu davadan önce alınan Bakırköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/571 Esas sayılı dosyasındaki mali müşavir bilirkişi raporu 26.03.2015 tarihinde düzenlenmiş olup, bu raporda da yüksek miktarda stok bulundurulduğu, bu nedenle kredi kullandırıldığı tespit edilmiştir. Görüldüğü gibi dava dilekçesi ve bu dilekçeden önce alındığı belirtilen bilirkişi raporunda stoktaki bir eksilmeden söz edilmemiştir. Eldeki dava, HMK’nın 24. maddesi gereğince tasarruf ilkesine tabi olup, dava malzemesi aynı Kanun’un 25. maddesi gereğince taraflarca getirilir. Başka bir anlatımla, bir davadaki iddia veya savunmaya konu vakıalar davanın taraflarınca ileri sürülür ve yargılama ileri sürülen bu vakıalara göre yapılır. Dosyadaki dava dilekçesi ve 23.12.2015 havale tarihli cevap dilekçesine karşı sunulan beyan dilekçesinde stoktaki eksikliğe ilişkin bir iddia ileri sürülmemiştir. İlk derece mahkemesince dilekçelerin teatisi aşaması tamamlandıktan sonra ön inceleme duruşması yapılmış olup, bu aşamadan sonra iddia ve savunmanın genişletilmesi, ancak ıslah veya karşı tarafın açık muvaffakatı ile mümkündür. Uyuşmazlıkta stok tespiti 21-22 Mart 2016 tarihinde yapılmış olup, eldeki davada, belirtilen şekilde stoktaki eksilmenin dava konusu edilmediği anlaşılmıştır. Dava dilekçesinin 3. sayfasının başında bilirkişi raporundan alıntı yapılarak şirket stoklarının gerçekte kabul edilerek şirketin öz sermayesini kaybettiği belirtilmiş ise de sonuç kısmında sorumluluğun sınırlandırılarak, netice-i talepteki kalemler yönünden talepte bulunulmuştur. Bu kalemler arasında şirket stoklarındaki eksilmeden kaynaklı bir tazminat talebi bulunmamaktadır. Stok eksikliği hususu ilk olarak 23.05.2016 tarihli bilirkişi raporunda belirlenmiş olup, anılan raporda stokların 31.12.2015 tarihli bilanço ile tespit tarihi olan 2016 Mart ayındaki satışlar ve emtianın zayi ve çürümesinden kaynaklandığı belirlenmiştir. Davacılar vekili bu rapora yönelik beyan dilekçelerinde stok bedelinin tahsiline ilişkin bir talepte bulunmamışlardır. Kaldı ki bu şekildeki bir talep de ancak ıslah veya karşı tarafın açık kabulü ile mümkün olacağından, davacılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Diğer yandan, davacılar, davalı yöneticilerin kusurlu yönetimleri ile sektör ortalamasının üstünde stok bulundurdukları ve yersiz bulundurulan stok nedeniyle büyük miktarda kredi kullanılarak kredi faizi ödenmesi suretiyle şirketin zarara uğratıldığını iddia etmişlerdir. Mahkemece yapılan inceleme sonucu alınan denetime elverişli bilirkişi raporunda belirlendiği üzere; şirketin 2012-2014 yılları arasında hemen hemen satışları kadar stok bulundurduğu, daha sonraki yıllarda (2015 yılında) deri sektörünün yaşadığı ekonomik sorunlar nedeniyle şirketin iflas erteleme sürecine girdiği ve satışların düşmesi ile stokların satış miktarlarının da üstüne çıktığı belirlenmiştir. Kural olarak bir ticari işletmede optimum düzeyde stok bulundurulması ve bu stokların hızlı bir şekilde satılarak kazanç sağlanması beklenir. Davacı şirket stoklarında belirtilen ilkelere uyulmadığı ve emtianın stokta bekleme süresinin sektör ortalamasının üzerine çıktığı belirlenmiştir. Ancak, faaliyet alanı deri satışı olan şirketin stoklarında fazla miktarda emtia bulunması başlı başına yönetim kurulu üyelerinin kusurlu olduğu anlamına gelmez. Piyasa koşullarında çoğu kez yeterli stok bulundurmamanın bir maliyeti bulunduğu gibi, piyasada yaşanacak fiyat gelişmeleri nedeniyle stokların daha yüksek bir maliyetle yükseltilmesi ihtimali de gündeme gelebilir. Somut olayda, stokların yükseltilmesinde fazla bedel ödenerek şirketin zarara uğratıldığı iddia ve ispat edilmediği gibi, bu kararın şirketin ticari hedefleri doğrultusunda alınması nedeniyle, yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olmadığına ilişkin ilk derece mahkemesi kabulü yerindedir. Diğer yandan, stok ve genel yönetim gideri için finansman bulunması amacıyla kredi kullanıldığı, genel yönetim giderlerinin bilirkişi raporunda belirtildiği üzere ekonomik durgunluk nedeniyle şirketin eski çalışanlarının emeklilik ve sözleşme feshi nedeniyle ödenen kıdem tazminatlarından kaynaklandığı, bu giderlerin ve stok giderlerinin karşılanması için kredi kullanılmasında şirket yöneticilerinin sorumluluğunu gerektirir bir neden bulunmadığı anlaşılmıştır. Yukarıda belirtildiği gibi, dava ve yargılama konusu edilmeyen stok eksiği iddiasının yargılama sırasında bilirkişi raporlarıyla ortaya çıktığı, bu talebe ilişkin usulüne uygun açılmış bir dava bulunmaması nedeniyle, ilk derece mahkemesince ek rapor alınarak, bu eksikliğin hangi dönemden kaynaklandığının belirlenmemesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacılar tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacılardan tahsiline,3-Davacılar tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.11.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.