Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2541 E. 2022/1212 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2541
KARAR NO: 2022/1212
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/11/2017
NUMARASI: 2013/158 E. – 2017/870 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin turistik gezi sırasında muayenehanesi için bir adet halı satın almak istediğini, ihbar edilen …’in yönlendirmesiyle davalıya ait ticari işletmeye gittiğini, davalı yanca gerçek Hereke halısı olduğu belirtilerek, gerçek değeri 3.000-3.500 Euro aralığında olan orijinal olmayan Çin veya Hindistan malı bir halının 28.000 Euro bedelle müvekkiline satıldığını, müvekkilinin Almanya’da yaşaması nedeniyle satın aldığı halı dışında üç adet halının daha Almanya’ya götürmesinin talep edildiğini ve müvekkilinin iyi niyetle bu talebi de kabul ettiğini, satıcı tarafından dört adet halının bedeli ödendiğine ilişkin belge verildiğini, tur rehberi …’in bu aşamadan sonra gümrükte sorun çıkacağını belirterek üç adet halının da bedelini istediğini, …’in halı dolandırıcılığı yaptığına ilişkin internetten elde edilen bilgiler üzerine müvekkilince halılar için eksper incelemesi yaptırıldığını, yapılan incelemede halıların gerçek Hereke halısı olmadığı, halının Çin veya Hindistan malı olduğu, değerinin 3.000,00 Euro civarında olduğu tespitlerinin yapıldığını, buna karşın, davacıya satılan halılar karşılığında müvekkilinden toplam 58.000 Euro tahsilat yapıldığını, davalının satılan halılar ve başka emtialar için müvekkiline toplam 117.000 Euro fatura tanzim ettiğini, bedelinin müvekkilinin kredi kartından çekilerek ödemenin alındığını, halıların gerçek Hereke halısı olmadığının ve sonradan eskitme yapıldığının tespit edildiğini ileri sürerek, satılan halıların ayıplı olması nedeniyle müvekkilinin ödediği 58.000 Euro’nun faiziyle tahsiline, karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin uzun yıllardır nitelikli halı ve kilim ticareti yaptığını, müvekkilinin davacıyla doğrudan bir ticaretinin olmadığını, aracı vasıtasıyla satış yapıldığını ve aracının, müvekkili ile işveren-çalışan bağının olmadığını, davacının, müvekkilinin ortağı olduğu işletmeden bir değil üç halı aldığını, müvekkili tarafından davacıya ayıplı mal satmadığını, ayıplı olsa bile zamanaşımı süresinin iki yıl olduğunu ve süresinde ayıp ihbarında bulunulmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… davalı tarafça davacıya 3 adet halı satıldığı ve teslim edildiği, bedelin ödendiği konusunda taraflar arasında bir çekişme bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, satılan halıların Hereke halısı olup olmadığı, ayıplı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Alınan rapor ve özellikle 14/04/2015 tarihli ek rapora göre; inceleme konusu halıların gerçek Hereke halısı olmadığı, bu nitelikleri taşımadığı ve bu nedenle ayıplı olduğu tespitinde bulunulmuş ise de; dosya kapsamından, inceleme konusu yapılan halıların, davalı tarafça davacıya satılan halılar olup olmadığı belli değildir. Diğer bir anlatımla, davacı tarafça inceleme konusu yaptırılan halıların, davaya ve taraflar arasında alışverişe konu halılar oldukları hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kanıtlanamadığı gibi, bu konuda davalı tarafça düzenlenmiş herhangi bir fatura yada belge dosyaya sunulmamıştır. İnceleme konusu yapılan halıların, satılan halılar olduğu hususu da davalının kabulünde değildir. Kaldı ki, bir an için bilirkişi incelemesine konu yapılan halıların taraflar arasındaki satışa konu halılar olduğu düşünülse bile, bu halıların davacıya orijinal Hereke halısı olarak satıldığı konusu da davacı tarafça kanıtlamamış olup, bu husus da davalının kabulünde değildir. Diğer bir anlatımla, davacı tarafça, taraflar arasındaki satış sözleşmesine konu halıların orijinal Hereke halısı olduğu yazılı belge ile kanıtlamamıştır…” gerekçesiyle, kanıtlanamayan davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacı ile ihbar olunan …’in, dava konusu halıları, Hereke halısı olmadığı halde ticareti vasıta kılarak “Hereke halısı olarak” satması nedeniyle nitelikli dolandırıcılık suçundan, İstanbul 17. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/302 E., 2016/187 K. sayılı kararı ile 2 yıl 1 ay hapis ve 100.000,00 TL adli para cezasına mahkum edildiklerini, mahkeme gerekçesinde Ağır Ceza Mahkemesi kararına atıf yapmadığını, mahkeme aksi kanaatte olsa dahi ceza dosyasının kesinleşmesinin beklenmesi gerektiğini, mahkumiyet kararına rağmen bu kararın yok sayılarak maddi olayın hukuk mahkemesince değerlendirilemeyeceğini, ceza mahkemesi kararının maddi olaylar yönünden hukuk hâkimini bağlayacağına ilişkin kanuni düzenlemenin görmezden gelindiğini, ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılmasının mümkün olmadığını, satılan halıların ayıplı olduğunun ceza mahkemesi kararı, ikrar ve bilirkişi kurulu raporuyla sabit olduğunu; Mahkeme gerekçesinde, dava konusu halıların davacı tarafından satıldığının ispat edilmediği, satılsa bile halıların orijinal Hereke halısı olduğuna dair yazılı belge sunulmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesine rağmen, davalının Ağır Ceza Mahkemesindeki karar duruşmasında, “halılarının getirilmesi halinde, müştekiye parasını iade edeceğini” beyan ile ticari ilişkiyi ikrar ettiğini, düzenlenen sözleşme, fatura ve gümrük kayıtları ile halıların müvekkiline satıldığının ve halıların orijinal olmadığının sabit olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım sözleşmesine konu emtianın ayıplı olması ve hile nedeniyle satımın feshi ve satım bedelinin tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında satım sözlemesi ilişkisi bulunduğu sabittir. Davacı vekili, davalı ve ihbar edilenin birlikte hareket ederek ve hakiki Hereke halısı olduğu belirtilerek, sahte Çin veya Hindistan malı halı sattığını, satım sürecinde kurulan güven ilişkisinin kullanılarak üç adet halının daha Almanya’ya götürülmesi için müvekkilinin ikna edildiğini, halılar üzerinde yapılan incelemede satılan halıların sözleşmedeki niteliklere sahip olmadığının belirlendiğini ileri sürerek, satım bedelinin tahsilini talep etmiştir. Davacı tarafından, davalı satıcı ile tur rehberi olduğu belirtilen … hakkında şikayette bulunulmuştur. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen iddianame üzerine İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/302 Esas sayılı dosyasında ceza yargılaması yapılmıştır. Ceza mahkemesince, nitelikli dolandırıcılık eylemi nedeniyle sanıkların ayrı ayrı iki yıl bir ay hapis ve 100.000 TL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince ceza yargılaması ve dosyası incelenmediği gibi gerekçeli kararda da ceza mahkemesi kararı ve dosya içeriği değerlendirilmemiştir. Dairemizce istinaf incelemesi sırasında UYAP ortamındaki sorgulamada, ceza mahkemesi kararının temyiz incelemesine ilişkin karara rastlanmamıştır. Yargılama sırasında, davalı vekili ceza davasının sonuçlanmasının beklenmesini istemiş, ancak mahkemece ceza yargılamasının sonucunun beklenmediği gibi, esasa yönelik bu önemli delil hiç değerlendirilmemiştir. Davacı vekili, yargılama ve istinaf aşamasındaki beyanlarında satım sözleşmesine ilişkin ceza mahkemesinde, davalının ikrarı bulunduğunu ileri sürmektedir. TBK’nın 74. maddesi, “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir.” hükmünü taşımaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları). Ancak, hemen belirtilmelidir ki hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliği taşır (Yargıtay HGK’nun 10.01.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Yargıtay HGK’nun 23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları). Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Yargıtay HGK’nun 11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı). Bu hukuki açıklamalara göre, ceza mahkemesinin maddi vakıa tespitleri hukuk hakimini bağladığı gibi, ceza hâkiminin mahkumiyet kararı da hukuk hakimini bağlar. Bu sebeple ilk derece mahkemesince, ceza dosyasındaki mahkumiyet hükmünün akıbeti araştırılarak kesinleşip kesinleşmediği belirlenmeli, kesinleşmemiş ise ceza dosyasının kesinleşmesi beklenmeli, kesinleşmiş ise bu dosyadaki gerekçeli karar ve varsa ikrar ile diğer deliller birlikte değerlendirilerek karar verilmelidir. Mahkemece, ceza mahkemesinin karar ve dosyasının hiçbir şekilde değerlendirilmeksizin yaptığı yargılama ile davacının adil ve makul sürede yargılama hakkının ihlal edildiği, esas ilişkin delillerin değerlendirilmeden karar verildiği sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan, satıma konu halıların halen nerede olduğu konusunda hiç bir inceleme ve değerlendirme yapılmadan karar verilmesi de usulsüz olmuştur. Ceza mahkemesi dosyanı da incelenerek halıların nerede olduğu belirlenmeli ve sonuca gidilmelidir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesi kararının, davanın çözümünde oldukça etkili ve önemli deliller tam olarak toplanmadan verilmiş olması nedeniyle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-İlk derece mahkemesince verilen hüküm, Dairemizin iş bu kararı ile ortadan kalktığından, İİK’nın 36/5. maddesi gereğince yatırılan teminatın, yatırana iadesine, 5-Davacı vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 28.09.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.