Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2522 E. 2022/1313 K. 13.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2522
KARAR NO: 2022/1313
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 18/09/2019
NUMARASI: 2016/1348 E. – 2019/1059 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı, dava dilekçesinde özetle; davalı tarafında aleyhine başlatılan icra takibi nedeniyle borçlu olmadığını, takip dayanağı belgenin sahte olduğunu, davalı şirketin müdürlüğünü yaptığı sırada … isimli şahsa şirketin hisselerinden bir bölümünü satmayı taahhüt ettiğini, bunun mukabilinde şirketin hesabına yatırılmak üzere kendisine verilen 1.400.000 USD’yi şirketin Türkiye temsilcisi …’e teslim ettiğini, hisse devirlerinin yapılmaması üzerine aldığı bedelin iadesi için aynı miktarlı bono düzenleyerek aracı …’a ciro ettiğini, bu kişinin de bonoyu, ödemeyi yapan …’e teslim ettiğini, tarafına gönderilen 1.400,000 UDS’yi paranın ödenmesi amacıyla şirketin dolar hesabının bulunduğu, … bank Özel Bankacılık Suadiye Şubesindeki hesaba yatırdığını, şirketin tüm hesap ve defterlerini elinde tutan …’in, kendisinin bilgisi olmadan bu parayı kendi şahsi hesabına 18.05.2009 tarihinde gönderdiğini, bu kişinin elindeki imzalı kağıtları kullanmak suretiyle şirket müdürlüğünü sonlandırdığını, şahsını şirkete borçlu göstermeye çalıştığını, …’in asılsız iddialarla takip dayanağı olan belgeyi düzenlettirdiğini, takip dayanağı belgenin sözde kendisinin şahsi borç ikrarını içerdiği halde altında şirket kaşesinin olmasının, belgenin sahte olduğuna delalet ettiğini, davalının şikayetçi olması sebebiyle hakkında dolandırıcılık suçlamasıyla İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesinde kamu davası açıldığını, bu dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda takip konusu edilen belgenin, imzalı boş kağıtların üzeri doldurularak oluşturulduğunun tespit edildiğini, bu şekilde belgenin ve yönetim kurulu kararlarının sahte olduğunun tespitinden sonra dosyadaki belgelerin asıllarının şirket vekilince mahkemeden iade alındığını, bir daha bu belgelerin ve takip konusu belgenin mahkemeye ibraz edilmediğini, takibin de fotokopi belgeye dayalı olarak başlatıldığını, davalı şirket nezdindeki hissesinin tespiti ve sahte belgelere dayalı olarak alınan yönetim kurulu kararlarının iptali talebiyle İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/621 Esas sayılı dosyası ile dava açtığını, davanın halen devam ettiğini, davalı şirkete borcu bulunmadığını, aksine şirketten alacaklı olduğunu ileri sürerek, borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacın sahte belge iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının sürekli iftira boyutunda isnatlarda bulunduğu, bir çok ceza davası açıldığını, son olarak İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/17 Esas sayılı dosyasında davacının faydasız sahtecilik yaptığı tespitiyle hakkında beraat kararı verildiğini, davacının takip konusu belgeyi kendisinin tanzim ettiğini kabul ederek bu kararı temyiz etmediğini, bu şekilde takip dayanağı belgeyi kendisinin düzenlediğinin tespit edildiğini savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; ” … Toplanan tüm delillere göre, taraf beyanlarından ve gelen ceza dosyaları tutanaklarından sahte olduğu iddia edilen kayıtların İstanbul 5. Ağır ceza mahkemesinin bozmadan sonra 2015/17 Esas sayılı dosyasında davalı şirket vekiline teslim edildiği daha sonra bu belgeler için davalı şirket vekilinin ”araç içinde çalındığını” beyan ettiği, bu nedenle mahkememizce sahteliği iddia edilen belgelerin tetkinin mümkün olmadığı, dava konusu 21.04.2009 tarihli taahhütname/ibraname başlıklı yazıda davacımızın hissesini açık açık devredeceğini şirketle alakasının kalmayacağını beyan ettiği, davacı tarafın bu belge altındaki imzanın sahte olduğunu ileriye sürdüğünü; ceza dosyasında bu belgenin incelenmek suretiyle imzanın sahte olmadığı, davacımızın 29/4/2009 tarihli yönetim kuruluna başkanlık yapıp hisse devrine ilişkin orada da alınan kararı imzaladığı, imzanın da ceza dosyasında kendisine ait çıktığı, ayrıca davacının şirketi temsilen verdiği ve Ağır ceza mahkemesinde de sahteciliğe konu olan 1.400,00USD’lik senetten dolayı şirketin katıldığı ve davacının da yargılandığı ceza dosyasında; davacının hisse devri için …ten alınan paralara karşı sonradan hisse devri gerçekleşmeyince şirket adına bu senedi verdiğini bizzat beyan ettiği, 818 Sayılı Borçlar Kanunu’nda yer almamakla birlikte, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nda konuya ilişkin bir düzenleme getirilmiş ve uygulamada ortaya çıkan sorunların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Bu maddede, açığa atılan imzanın hükmü ile açığa atılan imzanın üstündeki metnin anlaşmaya aykırı olarak yazıldığının iddia edilmesi durumunda ispat yükü düzenlenmektedir. Maddeye göre, açığa atılan imzanın üzerine sonradan yazılan metnin, imza atanın iradesine uygun olduğu kabul edilir. Durumun özelliği aksini göstermedikçe, yazılan metnin anlaşmaya aykırı olduğunu ispat yükü, açığa imza atana düşer. Davacı bu belgelerin sonradan doldurulduğunu yazılı delille ispatlayamamış olması dosyamıza celp edilen bilirkişi raporları mahkememizce denetlenmiş olup denetime uygun olduğu, öncelikle davacının takibe konu belgelerin içeriğinin sonrada doldurulduğunu ispat etmesi gerektiği ceza davasında bu belgelerin sahte olmadığı beyan edilmiş olup davacının mahkememizin dördüncü celsesinde dosyaya sunulmamış delilinin bulunmadığını beyan etmesinden dolayı ispatlanamayan davanın reddine kötü niyet tazminatının şartları oluşmadığından reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. …” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; takibe dayanak yapılan ve altında şirket kaşesi ile üzerinde müdür sıfatıyla atılan tek bir imza bulunan belgenin aslını inceleyen bilirkişi raporunda belgelerin başka amaçla verilen ve ancak üzeri sonradan doldurulan bir belge olduğunun açıkça tespit edildiğini, ortada açığa imzadan söz edilebilmesi için belgenin altında şahsi imzasının bulunması gerektiğini, söz konusu belgenin açığa imza olarak kabul edilmesi halinde sadece şirket için borçlandırıcı belge olabileceğini, aksi halde şirket adına imzalanmış tüm belgelerin üzerine ”kendi adına” ibaresi eklenerek şirket adına imza atan müdürün şahsi sorumluluğuna gidilebileceğini, ceza dosyasındaki raporlarda belgenin içerik itibariyle tamamen sahte olduğunun belirlendiğini, takip dayanağı belge beyaza imza olarak değerlendirilse dahi şahsını bağlayan bir imzanın belge altında bulunmadığını, belge içeriği incelendiğinde kendi ağzından şirkete hitaben yazılmasına rağmen altındaki tek imzanın şirket kaşesi ile atılmış olmasının bu belgenin her şarta sadece şirketi bağlayan bir belge olabileceğini gösterdiğini, şirket için kaşe üzeri atılmış olan tek imzanın üzerine sonradan ”şahsım adına” ibaresi eklenerek borçlu duruma düşürülmek istendiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, İİK’nın 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı tarafça, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün (Kartal … İcra Müdürlüğünün … Esas) … Esas sayılı dosyasından dolayı davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiş olup icra dosyasının incelenmesinde; davalı şirket (alacaklı) tarafından davacı (borçlu) aleyhine 01.08.2011 tarihinde, 51.292,00 TL asıl alacak ve 17.829,94 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 69.121,94 TL’nin tahsili için ilamsız icra takibi başlatıldığı, davacının borca itirazının süresinde olmaması sebebiyle itirazının reddedildiği ve takibin kesinleştiği, davalı (alacaklının) alacağı sebebi olarak 21.04.2009 tarihli ve ”Taahhütname -İbraname” başlıklı belgeye dayandığı görülmektedir. Bu belgenin içeriğinde; ”… Zimmetimde bulunan toplam 51.292 TL dışında şirkete başka borcum olmadığını beyan eder, benim ve şirketle ilgili düzenlediğim bu yazılı taahhütname-ibranamenin aşağıdaki bölümünün yönetim kurulu kararına geçmesini onaylarım. …” ifadesinin bulunduğu, devamında davacının şirket hissesini devredeceğinin belirtildiği görülmektedir. Daha sonra şirketin 29.04.2009 tarihli ve 2009/1 sayılı yönetim kurulu karında, davacının bu ”Taahhütname-İbraname” başlıklı belgesi görüşülüp onaylanmış olup davacının da bu kararı yönetim kurulu başkanı olarak diğer üyelerle imzaladığı, istifasının ve bu belgenin kabul edildiği görülmektedir. Davacı eldeki davada, takip dayanağı 21.04.2009 tarihli ”Taahhütname -İbraname” başlıklı belgenin imzasına açık bir itirazı olmamakla birlikte içeriğinin sonradan rızası hilafına doldurulduğunu iddia etmektedir. Bu açıdan söz konusu belge imzası ikrar edilmiş adi yazılı belge hükmündedir (Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 02.05.2016 tarih ve 2016/382 Esas, 2016/8096 Karar sayılı kararı). Bu belgeler, resmî bir makam veya memurun katılması olmaksızın taraflarca düzenlenebilen belgelerdir. Davacının da takip dayanağı bu belgede borç kabulü ve taahhüdü söz konusudur. Zira davacı, takip dayanağı olan 21.04.2009 tarihli ve ”Taahhütname -İbraname” başlıklı belgedeki imzasını inkar etmemiş, belgenin sonradan rızası hilafına doldurulduğunu iddia etmiştir. Buna göre davacı takip konusu bu belge sebebiyle borçlu olmadığını ancak yazılı delille ispatla yükümlüdür. Dosya kapsamına göre ise davalı taraf alacak iddiasını, elindeki 21.04.2009 tarihli ve ”Taahhütname -İbraname” başlıklı belge ile ispatlamış olup, borçlu olmadığını ispat yükü davacı taraftadır. Ancak davacının, buna ilişkin herhangi bir delil ibraz etmemiş olduğu görülmektedir. Davacı, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/17 Esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporuna istinaden boş verildiğini ve rızası hilafına doldurulduğunu iddia etse de az yukarıda da izah edildiği üzere, bu iddiasını ancak yazılı delille ispat etmek zorunda olduğundan aksi yöndeki istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir. Kaldı ki bu raporda da belgedeki imzanın davacıya ait olduğu tespit edilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacının istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irat kaydına, bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 13.10.2022 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.