Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2499 E. 2020/248 K. 26.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2499
KARAR NO: 2020/248
KARAR TARİHİ: 26/02/2020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/09/2019
NUMARASI: 2017/463- 2019/922 E.K
DAVANIN KONUSU: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik olarak verilen karara karşı süresi içinde davacı ile birleşen davanın davacı vekilleri tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı … (…) arasında “… Güvenlik Sistemi Ürünleri”nin Türkiye’de dağıtımına, pazarlanmasına ilişkin ve münhasırlık esasına dayanan bir distribütörlük ilişkisi kurulduğunu, diğer davalı … Tic.A.Ş. (… Türkiye)’nin tek ortaklı bir şirket olup, tüm hisselerinin davalı …’e ait olduğunu, davalı …’in doğrudan kontrolünde olan bu şirketin münhasır distribütörlük ilişkisine konu ürünlerin ithalatçısı konumunda olan … şirketi olduğunu, distribütörlük ilişkisi çerçevesinde, müvekkili şirketin ilgili ürünlerin satış, pazarlama ve dağıtımını üstlendiğini, buna karşılık davalı … ve onun Türkiye ayağı olan diğer davalı … Türkiye ile birlikte bu ürünlere ilişkin tedarik, satış sonrası hizmetler, yedek parça temini ve ürünlerle ilgili garanti hizmetlerini sunmayı taahhüt ettiğini, müvekkili şirketin bu ticari ilişkiden kaynaklanan tüm hizmetleri büyük başarı ile yerine getirdiğini, bu nedenle … tarafından müvekkiline 2006’dan 2014 yılına kadar toplamda 7 defa “Dünyanın En İyi Distribütörü” plaketi verildiğini, bu başarılı çalışma neticesinde … ( devlet kurumları, askeri ve polis tesisleri, bankalar, özel şirketler, hava alanı gibi tesislerin kullanımına mahsus kameralar aracılığıyla alınan görüntünün belirli bir konuma iletildiği güvenlik amacıyla kurulan kapalı devre televizyon sistemi) ürünlerinin Türkiye piyasasındaki bilinirliğini ve itibarını takdire şayan şekilde artırdığını, ancak güvenlik sistemlerine ilişkin satış sonrası hizmetler ve özellikle yedek parça tedarik yükümlülüğünün davalılar tarafından yerine getirilmediğini, buna rağmen müvekkili şirketin sözleşmesel ilişkiler tahtında üstlenmiş olduğu yükümlülükler açısından ihlale düşmemek adına stoklarında bütün halde bulunan ve kullanıma hazır ürünleri parçalayarak yedek parça teminini sağlamak zorunda kaldığını, bunun yanında satış sonrası servis hizmeti davalılarca sunulmadığından müvekkilinin yükümlülüğünde olmamasına rağmen teknik servis hizmeti kurduğunu, arızalı ürünlerden kaynaklanan sorunları kendisi gidermek zorunda kaldığını, distribütörlük ilişkisinin devam ettiği süre zarfında ürünlerin üreticisi olan … tarafından ONVIF üyeliği (özellikle CCTV sistemlerinde, dünya çapında bir standart belirlenmesini amaçlayan uluslararası bir organizasyon) …’nin farklı bir yan kuruluşu olan … LTD firmasına devredildiğini, dolayısıyla müvekkili şirkete “…” markalı olarak satılan ve stoklarda bulunan tüm ürünlerin işe yaramaz hale geldiğini, bunun yanında … sisteminin kurulduğu büyük çaplı işlemlerde merkeze kurulan … sistemine, …’nin piyasadan çekilmesi ve ürün tedarik etmemesi nedeniyle başka markalı ürünler ile ilgili ilave yapılamadığını, ONVIF üyeliğinin devri neticesinde müvekkili şirketin çok sayıda devlet ihalesine ve özel ihalelere giremediğinden büyük zarara uğradığını, şimdiye kadar davalıların ihlallerinden dolayı kaynaklanan zararlar haricinde, münhasırlık distribütörlük ilişkisi çerçevesinde davalılarca yapılan ihlallerin giderilmesi amacıyla davalılara keşide edilen ihtarnamesinin semeresiz kalması üzerine, distribütörlük ilişkisinin müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini, bu nedenle müvekkilinin denkleştirme tazminatı alacağının doğduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, münhasır distribütörlük ilişkisinin davalıların haksız ve hukuka aykırı eylemleri nedeniyle ortaya çıkan maddi zararlar, yoksun kalınan kâr ile haklı nedenle fesih neticesinde ortaya çıkan denkleştirme tazminatı alacağından şimdilik 50.000,00 TL maddi tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek reskont faizi ile birlikte, davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. (Daha sonra bu davadan tefrik edilen) Davalı … Tic. A.Ş. Vekili savunmasında özetle; davacının aynı anda hem denkleştirme tazminatı hem de yoksun kaldığı kârı isteyemeyeceğini, menfi ve müspet zararların birlikte talep edilemeyeceğini, belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, müvekkili şirketin davacı ile diğer davalı …. arasındaki distribütörlük sözleşmesine taraf olmadığını, bu akdi ilişkide zaman zaman köprü görevini gördüğünü ve davacıya bazı hususlarda destek sağladığını, distribütörlük sözleşmesinin konusu olan bir takım ürünlerin belirli bir dönemde ithalatçısı rolünü üstlendiğini, burada esas amacın da davacıya kolaylık sağlamaktan ibaret olduğunu, yedek parça ve satış sonrası hizmet sağlama yükümlülüğünün bulunmadığını, tüzel kişilik perdenin aralanması koşullarının da bulunmadığını, bu nedenlerle müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğini, davacının diğer davalı … …. ile akdettiği sözleşmede tahkim şartının olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili savunmasında özetle; taraflar arasında ilk olarak 01.06.2005 tarihinde distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, daha sonra 01.06.2007 tarihinde ilk sözleşmeyle son derece benzer hüküm ve koşullar içeren ikinci distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, son olarak 01.01.2008 tarihinde üçüncü distribütörlük sözleşmesinin imzalandığını, taraflar arasında bu tarihten sonra herhangi bir sözleşmenin imzalanmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin 2008 tarihli sözleşmenin hüküm ve koşulları uyarınca devam ettiğini, taraflar arasında imzalanan tüm sözleşmelerde, sözleşmenin Kore Hukukuna tabi olduğunun ve sözleşmeden doğan uyuşmazlıkların Kore Ticari Tahkim Kurulu’nun Ticari Tahkim Kuralları uyarınca, tahkim yoluyla çözüleceğinin hükme bağlandığını, geçerli tahkim şartı nedeniyle davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, davacının sözleşmeyi feshinin sözleşmede kararlaştırılan şekilde yapılmadığından geçersiz olduğu gibi haklı nedene dayanmadığını, davacının sözleşmeye aykırı tutum ve eylemlerinden dolayı müvekkili tarafından sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğini, davacının taleplerinin haksız olduğunu, zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk derece mahkemesince, işbu dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 E. sayılı dosyasının ve işbu dava dosyasının davalılarından … A.Ş. hakkındaki davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davacı ile davalı … arasındaki distribütörlük sözleşmesinin, sözleşmedeki açık hüküm gereğince sona erdiği, iddiaların fiili ilişkiye dayandırıldığı davacı tarafından iddia edilmiş ise de sözleşmedeki açık hükme rağmen tarafların sözleşmesel ilişkiyi devam ettirdikleri, bu ilişkiye sözleşme hükümlerinin değil de fiili sözleşmesel ilişki kurallarını uygulanmasının hem distribütörlük ilişkisinin karşılıklı bir çok hak ve borç içermesi nedeniyle hangi tarafın hangi hak ve borçlarının bulunduğunun tespitinin imkansız olması nedeniyle hakkaniyetli olmayacağı gibi sözleşmedeki şekli açık hükme rağmen yine tarafların süre sonundaki sözleşmesel ilişkinin devamına ilişkin iradelerinin de açık olduğu, şekli iradeye değil, sözleşmenin devamına yönelik bu açık fiili iradeye üstünlük tanınması gerektiği, Türk mevzuatında distribütörlük sözleşmesine ilişkin bir düzenleme bulunmayıp, acentelik sözleşmelerini düzenleyen hükümlerin kıyasen uygulanması gerektiği, TTK’nın 121/2. maddesi gereğince de belirli süre için yapılan bir acentelik sözleşmesinin, süre dolduktan sonra uygulanmaya devam edilmesi hâlinde, sözleşmenin belirsiz süreli hâle geleceği, tüm bunlara göre taraflar arasındaki distribütörlük sözleşmesinin süresiz hale geldiği, süresiz hale gelen bu sözleşmede geçerli tahkim şartının bulunduğu, tahkim şartına göre mahkemenin görevsiz olduğu gerekçesiyle, davalı … açısından tahkim itirazının kabulü ile dava dilekçesinin görevsizlik nedeni ile reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, işbu davanın davacısı … Ltd. Şti. vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasının davacısı … A.Ş. vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince, davalı tarafça dosyaya sunulan imzasız sözleşmelere imzalı gibi hukuki değer verildiğini, sözleşmedeki tahkim itirazı nedeni ile davanın reddedilmesinin hukuka, usul kurallarına açıkça aykırı olduğunu, imzasız metinlerdeki tahkim şartını müvekkilinin kabul ettiğine ilişkin olarak dosyada herhangi bir delilin de bulunmadığını, sözleşmelerin bir an için imzalısının sunulduğu varsayılsaydı dahi tahkimin yetkili kişilerce imzalanmadığını, dolayısıyla ortada geçerli tahkim şartından sözedilemeyeceği gibi tahkim şartı koşullarının somut olayda bulunmadığını, bu bağlamda tarafların uyuşmazlık söz konusu olduğunda tahkim yolu ile çözümlenmesini istediklerini gösteren iradenin sözleşme metninde tereddüte mahal vermeyecek şekilde anlaşılması gerektiğini, oysaki imzasız sözleşmelerde hem dava yoluna gidilebileceği hem de tahkim yoluna başvurulacağı ifade edidiğini, taraflar arasında 2010 yılından sonra süre gelen yeni distribütörlük ilişkinin yazılı bir sözleşmeye dayanmadığını, dolayısıyla geçerli bir tahkim sözleşmesinden bahsedilemeyeceğini, davalılar arasında organik bağ dikkate alındığında kamu düzeni ve usul ekonomisi ilkesi bu davaların birlikte görülmesini zorunlu olduğunu, zira davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığının olduğunu, mahkemenin bu hususu da değerlendirme dışı tutarak tefrik kararı vermesinin doğru olmadığını, kaldı ki, yine bir an için sunulan belgelerin bağlayıcı olduğu varsayılsa dahi, taraflar 2010 yılında bir başka sözleşme metni üzerine müzakereler yapıldığını, bu metinde ise Kore Tahkim Kurallarına göre tahkimden farklı bir uyuşmazlık çözüm yönteminin belirlendiğini, 2010 senesinde müzakere edilen işbu metinin imzalanmamış olup bağlayıcılık kazanmadığını fakat tarafların uyuşmazlık çözümünde Kore Tahkiminden farklı bir yöntem ifade etmesinin, Kore Tahkimine ilişkin olduğu varsayılan irade uyuşmasının da terk edildiğini tevsik ettiğini belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. B-Tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasının davacısı … A.Ş. vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; birleşen davanın davacısının gerekçeli karar başlığında gösterilmediğini, tefrik kararının usule aykırı olduğunu, kararda atıf yapılan sözleşmenin imzalı suretlerine göre değil taslak suretlerine göre karar verildiğini, dosyaya sunulan sözleşmenin imzasız olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir. C-Davalı … vekili, istinafa cevap dilekçesinde özetle; davacının yargılamada ileri sürmediği hususları istinaf aşamasında ileri süremeyeceğini, bu kapsamda sözleşmenin imzasız ve/veya yetkili kişilerce imzalanmadığının ve tahkim şartının geçersizliğine ilişkin iddiaları yargılamada ileri sürmediğini, iddianın genişletilmesi yasağı çerçevesinde de buna muvafakat etmediklerini, tefrik kararına karşı da istinaf yolunun bulunmadığını, istinaf sebeplerinin yerinde olmadığını belirterek, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE Dava, distribütörlük sözleşmesinin haklı nedenle feshi nedeniyle uğranılan zararın tazmini ve TTK’nın 122. maddesi uyarınca denkleştirme tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, eldeki dava dosyası ile birleştirilmesine karar verilen, davacısı … A.Ş. olan İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 E. sayılı dava dosyasının ve ayrıca istinaf incelemesine konu dava dosyasının diğer davalısı olan … A.Ş. hakkındaki davanın tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verildikten sonra, davadaki tek davalı olan olarak kalan … Yönünden davanın tahkim şartı nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, işbu davanın davacısı … Ltd. Şti. vekili ile tefrik edilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 Esas sayılı dosyasının davacısı … A.Ş. vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Tefrik edilen dava dosyasının davacısı olan … A.Ş. Vekilinin istinaf başvurusu yönünden; İstinafa konu eldeki asıl davada taraf olmayan (asıl davadan tefrikine karar verilen İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 E. sayılı dava dosyasının davacısı) … A.Ş. vekilinin asıl davaya yönelik istinaf sebepleri dinlenemez. Çünkü, karara karşı kanun yollarına başvurma hakkı, davanın taraflarına aittir. Tefrik kararı ile birlikte, … A.Ş., iş bu istinaf incelemesine konu dava dosyasında artık taraf değildir. Anılan şirket vekili, tefrik edilen dosyada verilecek hükme karşı istinaf kanun yoluna başvurabilir. Diğer taraftan, tahkim şartının karara bağlanabilmesi için, işbu dava dosyasına daha önce birleştirilmiş olan İstanbul 18. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/215 E. sayılı dava dosyasının tefrikine karar verilmesinde de usule aykırılık yoktur. Bu nedenlerle, … A.Ş. vekilinin istinaf başvurusu reddedilmiştir. Davacı … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusu yönünden; Somut olayda, davacı şirket ile davalı …. şirketi arasında, 01 Haziran 2005 tarihinde iki yıl süreli birinci distribütörlük sözleşmesinin akdedildiği, sözleşmenin süresinin sona ermesinden sonra 01 Ocak 2007 tarihinde aynı taraflar arasında iki yıl süreli ikinci distribütörlük sözleşmesinin akdedildiği, bu sözleşmenin feshedilmesinden sonra yine aynı taraflar arasında 01 Ocak 2008 tarihinde üçüncü distribütörlük sözleşmesinin akdedildiği, taraflar arasındaki 01 Ocak 2008 tarihli sözleşmenin taraflarca feshedilmediği gibi sözleşmenin süresinin sona ermesine rağmen, taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin, davacının iddiasına göre haklı nedenle fesih tarihi olan 22.03.2017 ve/veya davalı … iddiasına göre, taraflarınca haklı nedenle fesih tarihi olan 26.04.2017 tarihine kadar kesintisiz sürdürüldüğü dosya kapsamıyla sabittir. İlk derece yargılamasında, davacı tarafça sözleşmenin süresinin sona ermesinden sonra ilişkinin fiili duruma göre devam ettiğinden süresi sona eren sözleşmedeki tahkim şartına gidilemeyeceğinden bahisle davalının süresi içerisinde ileri sürdüğü tahkim itirazına karşı beyanda bulunulmuş olduğu, bu itibarla, sözleşmenin imzasız olduğu ve/veya yetkili kişi yada kişilerce imzalanmadığı şeklindeki iddiaların istinaf aşamasında ilk kez ileri sürüldüğü anlaşılmaktadır. HMK’nın 357. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinde ileri sürülmemiş olan iddia ve savunmalar dinlenemez. Diğer taraftan, sözleşmedeki edimlerin ifasından sonra sözleşmenin bu nedenle geçersizliğinin ileri sürülmesinin de çelişkili davranış yasağı ve dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağından, bu yöndeki istinaf sebeplerinin reddi gerekmiştir. Tahkim koşulu içeren sözleşmenin geçerliliği yazıl şekilde yapılmasına bağlı olup, dosyaya orijinal dilde ve tercüme yazılı sözleşme örnekleri sunulmuştur. Davacı vekili, taraflar arasında bu sözleşmelerin imzalandığını iddia ve açıklamalarında açıkça beyan etmiştir. Yazılı sözleşme süresinin dolmasından sonra, fiili ilişkinin devam ettiğini ileri sürmüştür. Bu sözleşmenin süresi dolduktan sonra davalının önerdiği yeni sözleşmenin davacı tarafından imzalanmadığı gerekçesiyle geçerli bir tahkim şartının bulunmadığını eddia etmiştir (2712.2018 tarihli davacı vekilinin beyan dilekçesi). Davalı tarafın tahkim itirazı, bu imzalanmayan taslağa değil, imzalandığı davalının kabulünde olan ve süresi dolan ancak süresinin uzadığı iddia edilen sözleşmeye dayanmaktadır. Davacı vekili, süresi dolan sözleşmenin de imzalı olmadığını, yetkili kişilerce imzalanmadığını ilk kez istinaf aşamasında ileri sürmüş olup bu iddia HMK’nın 357. maddesi uyarınca dinlenemez. Kaldı ki tahkim koşulu içeren sözleşmenin mutlaka ıslak imzalı olması zorunlu olmayıp 4686 sayılı MTK’nun 4. maddesinin 2. fıkrası uyarınca, “Yazılı şekil şartının yerine getirilmiş sayılması için, tahkim anlaşmasının taraflarca imzalanmış yazılı bir belgeye veya taraflar arasında teati edilen mektup, telgraf, teleks, faks gibi bir iletişim aracına veya elektronik ortama geçirilmiş olması ya da dava dilekçesinde yazılı bir tahkim anlaşmasının varlığının iddia edilmesine davalının verdiği cevap dilekçesinde itiraz edilmemiş olması gerekir”. Somut olayda da davalının tahkim itirazına konu sözleşmenin sıhhatine yönelik bir itiraz davacı tarafından yapılmamış, sadece süresinin dolduğu, yeni bir sözleşme imzalanmadığı iddiası ileri sürülmüştür. Bu açıklamalara göre, davacının bu yönlere ilişkin istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Bu durumda, yazılı sözleşmenin süresi dolmadan önce veya dolduğunda, taraflarca yenilenip yenilenmediği, yani özleşme süresinin uzatılıp uzatılmadığı, buna göre yazılı sözleşmedeki tahkim koşulunun eldeki davada uygulanıp uygulanmayacağının açıklığa kavuşturulması gerekir. Dosyaya hem orijinal (İngilizce) dilinde hemde Türkçeye tercüme edilmiş olarak sunulan ve taraflarca itiraz edilmeyen 01 Ocak 2008 tarihli sözleşmenin “Süre” başlıklı 15.1 maddesinde; “İşbu sözleşme, yürürlük tarihinden itibaren iki (2) yıl boyunca tam olarak yürürlükte kalacaktır. Her iki taraf da, sona erme tarihinden en az otuz (30) gün önce yenilemeyi kabul etmedikçe, işbu sözleşme sürenin sonunda sona erecektir.” denilmiştir. Sözleşmenin “Uygulanacak Hukuk” başlıklı 16.1 maddesinde, “İşbu sözleşme, Kore Cumhuriyeti hukukuna tabi olup, buna göre yorumlanacaktır.” şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Yine aynı sözleşmenin “Tahkim/dava öncesi müzakere” başlıklı 16.2 maddesinde; “Herhangi bir taraf, diğer tarafa normal iş akışında çözülmeyen herhangi bir uyuşmazlık hakkında yazılı bildirimde bulunabilir. İtiraz eden tarafın bildiriminin teslim edilmesinden itibaren on (10) iş günü içerisinde, her iki tarafın yöneticiler veya uyuşmazlığı çözmeye yetkili kişiler, dostane bir şekilde iyi niyetle anlaşmazlığı çözmeye teşebbüs etmek için karşılıklı olarak kabul edilebilir bir zamanda ve yerde ve bundan böyle makul olarak gerekli gördükleri sıklıkta bir araya geleceklerdir. Bir tarafın diğer tarafa bilgi için yapmış olduğu makul olan tüm istekler kabul edilecektir. Bu madde uyarınca, yapılan tüm görüşmeler gizlidir. Taraflar, ilk toplantıdan itibaren on (10) gün içerisinde uyuşmazlığı çözüme kavuşturamaz ise, her iki taraf da madde 16. 3 hükümleri uyarınca, tahkim veya davayı başlatabilir.” “Uyuşmazlıkların Çözümü” başlıklı 16.3 maddesinde ise; “Taraflar arasında işbu sözleşme ile ilişkili veya bağlantılı olarak veya işbu sözleşmenin ihlali nedeniyle ortaya çıkabilecek tüm uyuşmazlıklar, ihtilaflar veya anlaşmazlıklar, nihai olarak tahkim yoluyla çözülecektir. Kore Ticari Tahkim Kurulu’nun Ticari Tahkim Kuralları uyarınca, tahkim, Seul, Kore Cumhuriyeti’nde üç (3) hakem tarafından yürütülecektir. Hakemlerin verdiği karar kesin ve her iki tarafı da bağlayıcı olacaktır.” denilmiştir. Somut olayda, 01 Ocak 2008 tarihli sözleşmenin 15.1. maddesinde, her iki tarafın sözleşmenin sona erme tarihinden itibaren en az otuz (30) gün önce sözleşmeyi yenilemeyi kabul etmedikçe, iki yıllık sürenin sonunda sözleşmenin sona ereceğinin öngörüldüğü ve taraflarca sözleşmenin yenilendiğine dair yazılı bir belge düzenlemedikleri sabit olmakla beraber; sözleşmenin süresinden sonra da tarafların anılan sözleşmedeki karşılıklı hak ve yükümlülüklerini aynen devam ettirdikleri, sözleşmenin tüm hüküm ve sonuçlarıyla yürürlükte olduğuna dair taraflar nezdinde bir güven oluştuğu, bu nedenlerle 01 Ocak 2008 tarihli yazılı sözleşmenin uzatıldığının ve süresiz hale geldiğinin tarafların sözleşmeye yansıyan iradelerinden ve somut olayı çevreleyen hal ve şartlar bakımından kabulü gerektiği kanaatine varılmıştır. Sözleşmenin “Süre” başlıklı 15.1 maddesinde, “Her iki taraf da, sona erme tarihinden en az otuz (30) gün önce yenilemeyi kabul etmedikçe, işbu sözleşme sürenin sonunda sona erecektir” düzenlemesinde, sürenin uzatılmasına dair anlaşmanın mutlaka yazılı olarak yapılmasına dair bir koşul bulunmamaktadır. Sözleşmenin süre sonunda yenilenmesine, yani süresinin uzatılmasına dair iradenin mutlaka yazılı olarak ortaya konulmasına dair bir koşul getirilmemiş olup bu iradenin zımnen veya fiili olarak da ortaya konulması mümkündür. Nitekim taraflar, sürenin dolmasına rağmen aynı koşullarda distribütörlük ilişkisini devam ettirdiklerine ve yeni bir sözleşme de imzalamadıklarına göre, sözleşmenin süresinin uzatılması konusunda anlaştıklarının, iradelerinin bu yönde olduğunun kabulü gerekir. Ayrıca, fesih tarihine kadar ayakta olan sözleşmedeki edimler karşılıklı olarak taraflarca ifa edildikten sonra, bir tarafın bu sözleşmenin süresinin sona erdiği ve bu nedenle sözleşmede yer alan tahkim şartının bağlayıcı olmadığını ileri sürmesinin dürüstlük kuralı ile de bağdaşmayacağı düşünülmelidir. Her ne kadar 01 Ocak 2008 tarihli sözleşmenin sona ermesinden sonra, davalı tarafından distribütörlük ilişkisine uygulanmak amacıyla “Non-Exclusive Distributorship Agreement” (Münhasır olmayan Distribütörlük Sözleşmesi) başlıklı sözleşme taslağını davacıya teklif etmek suretiyle 01 Ocak 2008 tarihli sözleşmeye tabi olmasını kabul etmediğini açık ve net şekilde ortaya koyduğu ileri sürülmüş ise de, tacir olan tarafların devam eden sözleşme ilişkisinde değişen ve gelişen hal ve koşullar çerçevesinde birbirlerine farklı hükümler içeren sözleşme teklifinde bulunmalarının taraflar arasındaki 01 Ocak 2008 tarihli yazılı sözleşmenin terkedilmesi yada uygulanmayacağı şeklinde yorumlanması mümkün görülmemiştir. Bu açıklamalara göre, taraflar arasındaki yazılı distribütörlük sözleşmesinin süresinin, tarafların fiili ve zımni iradeleriyle uzatıldığının ve sözleşmenin süresiz hale getirildiğinin kabulü gerektiği, ilk derece mahkemesinin gerekçesinin bu nedenle isabetli olduğu kanaatine varılmıştır. Tahkim anlaşmasında, tarafların, hakeme başvurmadan önce uzlaşma görüşmeleri yapmaları gerektiğine dair kayıtlar, tahkim iradesini belirsiz hale getirmez. Esas olan tarafların görüşmesi, uzlaşması ve anlaşmasıdır. Tahkim anlaşmasındaki bu kayıtlar, tahkim anlaşmasını geçersiz hale getirmez. Sözleşmenin 16.2 maddesindeki “tahkim veya dava” ibaresi de tahkim iradesini geçersiz hale getirmez. Çünkü, burada açıkça devlet mahkemelerinde açılacak bir davadan söz edilmemiştir. Hakemde açılacak dava da bir dava olup, tarafların hakemde açılacak davayı kastetmedikleri sonucunu çıkarmak mümkün görülmemektedir. Kaldı ki taraflar, sözleşmenin 16.3. maddesinde açık ve kesin tahkim iradesini ortaya koymuştur. Bu nedenlerle, taraflar arasında geçerli bir tahkim anlaşmasının bulunduğu kanaatine varılış olup davacı vekilinin bu konuda ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir.Davalı … Tic. A.Ş. hakkındaki davanın tefriki usule aykırı bulunmamıştır. Çünkü, anılan davalı ile tahkim koşulu içeren bir sözleşmenin varlığı iddia edilmemiştir. Mahkemenin, tahkim anlaşması yapan davalı hakkında tahkim koşulu nedeniyle usulden ret kararı verebilmesi için tefrik kararı vermesi zorunlu olup, davacı vekilinin bu konudaki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle; tefrik edilen dosyadaki davacı … Tic. A.Ş. vekilinin, inceleme konusu karara karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı mevcut olmadığından, istinaf başvurusunun reddine; davacı … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; A-… A.Ş. vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Tefrik edilen dosyadaki davacı … A.Ş. vekilinin inceleme konusu karara karşı istinaf başvurusunda bulunma hakkı mevcut olmadığından, istinaf başvurusunun reddine, 2-… A.Ş. vekili tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 44,40 TL istinaf peşin karar harcının talep halinde iadesine, 3- … A.Ş. tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Davacı … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı … Ltd. Şti. vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Bu davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına, 3-Bu davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26/02/2020 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.