Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2488 E. 2022/1120 K. 15.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2488
KARAR NO: 2022/1120
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2017/1406 E- 2019/409 K
TARİHİ: 09/04/2019
DAVA: ALACAK
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, 18.12.2017 tarihli dava dilekçesinde özetle; davalı şirket ile müvekkili arasında 13.03.2017 tarihinde yapılan “İş makinası satış sözleşmesi” hükümleri gereğince … markalı mini kazık makinasının satışı hakkında anlaşma yaptıklarını, müvekkilinin söz konusu sözleşme kapsamında üzerine düşen tüm yükümlülüklerini yerine getirdiği halde, davalının üzerine düşen hak ve sorumlulukları yerine getirmediğini, sözleşmenin ödeme şekli bölümü gereğince müvekkili tarafından 50.000 TL nakit ödendiğini, 150.000 TL’lik bölüm için ise teminat senedi düzenlendiğini, makinenin geri kalan ödemesinin 25.03.2017 tarihinden başlamak üzere davalı şirketin sözleşme altında yapılacak işlerin hak edişleri ile tamamlanacağı konusunda tarafların anlaştığını, bu hususun sözleşmeye açıkça yazıldığını, ancak davalı şirketin bu süre içerisinde iyi niyet ilkelerine aykırı olarak aldığı işleri taraflarına bildirmediğini ve taraflarınca önerilen işleri kabul etmeyerek müvekkilini açıkça zarara uğrattığını ve ayrıca sözleşmede yazılı süre zarfında aldığı işlerin kazançlarını makinanın geri kalan borcundan düşmediğini, 15.05.2017 tarihinde ana sözleşmenin ödeme kısmına atıf yapılarak davalı şirket ile … arasında makina kiralama sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince makinenin 5.05.2017 tarihinde zimmet tutanağı ile …’ya teslim edildiğini, 17.07.2017 tarihinde ise geri alındığını, iki aylık süre içerisinde kiralama sözleşmesi gereğince müvekkili ödemesinden düşülmesi gerektiğini, kiralama sözleşmesinin fiyatlandırma ve hak edişler kısmında delgi imalat tutarının makinanın geri kalan borcunu rahatlıkla karşıladığını, 17.07.2017 tarihinde söz konusu makinenin müvekkili tarafından şantiyeye getirildiğini ancak davalı firmanın makinenin indirildiği şantiyede iş yapılmasını engelleyerek satış sözleşmesindeki maddelerine riayet etmediğini, firma tarafından 21.08.2017 tarihinde makinenin taraflarının hiçbir yazılı veya sözlü izni olmadığı halde bilgileri olmayan bir yere götürüldüğünü, yapılan bu işlemin müvekkilini ticari olarak zora soktuğunu, itibarının kaybolmasına neden olduğunu, bu durumun ihtarname ile bildirildiğini, yanıt alınamadığını iddia ederek, … markalı mini kazık makinesinin devir ve teslimine, devir ve teslimin mahkemece kabul görmemesi halinde, terditli talep olarak ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, 50.000 TL’nin 15.03.2017 tarihinden itibaren faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, satış sözleşmesinden itibaren sözleşme gereği davalının yaptığı işlerin bedelinin taraflarına ödenmesine ve bu süre içerisinde itibar ve iş kaybı nedeniyle müvekkili için 35.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesine talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; harcın eksik yatırıldığın ve tamamlattırılması gerektiğini, müvekkili ile davacı arasında iş makinası satış sözleşmesinin imzalandığını, sözleşme gereğince toplam 200.000 TL bedel ödenmesi konusunda anlaşma sağlandığını, 15.03.2017 tarihinde 50.000 TL ödeme yapılacağının belirtildiğini, kalan 150.000 TL için ise teminat senedi düzenlendiğini, 25.06.2017 olarak ödeme tarihinin belirlendiğini, ödeme yapıldığında sözleşme gereğince makinenin devrinin yapılacağını, iyi niyetli müvekkilinin sözleşmenin başlangıç tarihinden ödeme tarihine kadar hak edişlerin kalan borç miktarından düşülmesini de kabul ettiğini, sözleşmenin beşinci maddesinde bedel ödendiğinde devrin yapılacağının açıkça düzenlendiğini, sözleşme gereğince alıcı tarafından belirlenen yükümlülüklerinin hiçbirinin yerine getirilmediğini, hiçbir ödemenin yapılmadığını, hak edişlerin ve ödemenin davacı tarafından ispatlanması gerektiğini savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “..Taraflar arasında, davacının davalıya 15/03/2017 tarihinde ödeme yaptığı hususunda bir ihtilaf bulunmadığı, sözleşmeye konu makinenin davalının elinde bulunmasına rağmen, 15/03/2017 tarihinden itibaren 2+1 aylık süre içerisinde davalı tarafından yapılan hakediş miktarının veya bu süre içerisinde makine ile ilgili yapılan işlemlerin net bir şekilde bilinmeden bakiye borcun ödenmesinin davacıdan beklenemeyeceği, bu şekilde davalının iyiniyet kurallarına aykırı hareket etmesinden dolayı davacının sözleşme ilişkisini bu şekilde sürdüremeyeceği ve dava ile ortaya koyduğu sözleşmeden dönme iradesinde haklı olduğu, davacının davalıya ödediği 50000,00 TL.sını sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edebileceği, davalının, iyiniyet kurallarına aykırı davrandığından TBK’nun 117/2’nci maddesi uyarınca zenginleşme tarihi itibariyle temerrüte düştüğü, Davalının eyleminin, davacının kişiliğini veya ticari itibarını haleldar eden edecek şekilde manevi zarara sebebiyet verecek düzeyde bir olmadığı, bu nedenle manevi tazminat koşullarının oluşmadığı anlaşıldığından davanın kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir..” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 50.000,00 TL’nin 15/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve davanın görevsiz mahkemede açıldığını, görevli mahkemenin tüketici mahkemesi olduğunu, davacı tarafın ticari defterlerine açıkça dayandıkları halde sunulmadığını, bu durumun lehe değerlendirilmesi gerektiğini, harcın eksik yatırılmış olması nedeniyle dosyanın işlemden kaldırılması gerekirken, kabul yönünde hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, sözleşme mevcut iken sebepsiz zenginleşme hükümlerinin uygulanmasının ve davanın kabul edilmesinin hukuka aykırı olduğunu, sözleşmenin yedinci maddesinde alıcının sözleşmeden cayması veya yerine getirmemesi halinde hiçbir hak talep etmeyeceğinin belirtildiğini, buna rağmen davanın kabulünün hatalı olduğunu, hiç kimsenin kendi kusurlu hareketlerinden yararlanamayacağını, davacının sebepsiz zenginleşme yönünden talebi olmadığını, müvekkili ile davacı arasındaki ilişkinin ticari ilişki olduğunu, davacının mesleki amacı için aldığından tacir sıfatına haiz olduğunu, defter tutma zorunluluğunun bulunduğunu, müvekkilinin ticari defterleri delil olarak açıkça belirtildiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım sözleşmesi nedeniyle sözleşme konusu makinanın devir ve teslimi veya ödenen bedelin iadesi ile birlikte maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacının sözleşme ilişkisini sürdüremeyeceği, sözleşmeden dönme iradesinde haklı olduğu, davacının davalıya ödediği 50.000 TL’yi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre talep edebileceği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. TTK’nın 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın TTK veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde düzenleme bulunması gerekir. TTK hükümlerine göre; ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir (TTK m.11/1). Ticari işletme ile esnaf işletmesi arasındaki sınır, Cumhurbaşkanlığınca çıkarılacak kararnamede gösterilir (TTK m.11/2). Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten gerçek kişiye tacir denir (TTK 12/1).İster gezici olsun ister bir dükkânda veya bir sokağın belirli yerlerinde sabit bulunsun, ekonomik faaliyeti sermayesinden fazla bedenî çalışmasına dayanan ve geliri 11 inci maddenin ikinci fıkrası uyarınca çıkarılacak kararnamede gösterilen sınırı aşmayan ve sanat veya ticaretle uğraşan kişi esnaftır (TTK m.15/1). İlk derece mahkemesince bu konuda herhangi bir değerlendirme ve inceleme yapılmaksızın karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Dosya kapsamından taraflar arasında imzalanan 13.03.2017 tarihli iş makinası satış sözleşmesinde alıcı vasfında bulunan davacı tarafın gerçek kişi olarak sözleşmede yer aldığı, dosya içerisindeki iş makinası zimmet tutanağı ve ekli diğer belge örnekleri ve ihtarname örneğinden de davacının gerçek kişi olarak yer aldığı, tacir sıfatını taşıdığına dair herhangi bir bilgi ve belgenin dosya içerisinde mevcut olmadığı görülmektedir. Diğer yandan, yasal düzenlemeler kapsamında davalının tacir olduğu ve taraflar arasındaki işin ticari iş sayılması gerektiği yönünde değerlendirme yapılarak görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğunun kabulü de isabetli olmayacaktır. Çünkü, TTK’nın 19/2. maddesi uyarınca taraflardan biri için ticari iş sayılan bir işin, diğeri için de ticari iş sayılması, davanın niteliğini ticari dava hale getirmez. Davanın ticari dava olarak nitelendirilebilmesi için uyuşmazlığın, her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olması gerekir. Bu durumda, nispi ticari davanın söz konusu olabilmesi için her iki tarafın da tacir olması gerektiği açıktır. Somut davada ise davacının tacir olup olmadığı anlaşılamamaktadır. Bu durumda, öncelikle davacının tacir olup olmadığı konusunda ticaret odasına, vergi dairesine müzekkere yazılarak uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken bu husus üzerinde durulmaksızın ve araştırma yapmaksızın asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğunun kabulü ile hüküm tesis edilmesi isabetli olmamıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 1.maddesi gereğince mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle TTK’nın 4 ve 5. maddeleri göz önünde bulundurularak, asliye ticaret mahkemesinin görevli olup olmadığı konusunda araştırma yapıldıktan ve görevli olduğunun kabulü halinde ise işin esası ile ilgili bir karar verilmesi gerekirken, mahkemenin görevli olmasına dair dava şartına ilişkin herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın hüküm tesis edilmiş olması isabetli görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle ve ilk derece mahkemesince görev ilişkin deliler toplanıp görevli olup olmadığı aydınlatılmadan karar verildiği anlaşılmakla, bu konudaki eksiklik giderilip sonucuna göre bir karar verilmek üzere, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Kanun yoluna başvuran davalı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 15.09.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.