Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2473 E. 2022/1205 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2473
KARAR NO: 2022/1205
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/07/2019
NUMARASI: 2015/1107 E. – 2019/712 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari satımdan kaynaklanan)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda, ilamda yazılı nedenlerle davnın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, 26.02.2015 tarihihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı şirket arasında 01.01.2010 tarihli Distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, sözleşmeye istinaden müvekkili şirketin davalı şirket tarafından üretilen tüm ürünleri sözleşmede belirlenen şartlarla davalı şirketin belirlediği bölge ve sınırlarda satmayı kabul ve taahhüt ettiğini, davalı şirketin Türkiye satış müdürünün ürünlerin %45 iskonto ile geleceğini, ilk parti çekilen ürünlerde %45 + % 10 iskonto uygulanacağı hususlarını imzalı form ile müvekkili şirkete bildirdiğini, anlaşma hükümleri gereğince davalı şirketin ilk etapta Ankara’da kullanılacak bütçenin davalı şirketin kontrolünde Ankara yöneticisi tarafından kullanılacağını, bütçe kullanımından kaynaklanan fiyat farkı ve hizmet bedeli faturalarının davalı şirkete dönüş olarak kesilmesi gerektiğini, müvekkili şirkete bildirdiğini, ancak zaman içerisinde bütçe olarak kullanılmak üzere bedelsiz ürünlerin müvekkili şirkete gönderildiğini, bedelsiz ürünlerin bütçenin çok altında kaldığını, bütçeyi karşılamadığını, sözleşme hükümlerine ve ticari ahlaka aykırı bir şekilde gelişen olaylar neticesinde uzun yıllardır Ankara’da hizmet vermekte olan müvekkili şirketin müşterileri nezdinde itibarının zedelendiğini, müvekkilinin bu şartlarda ticari ilişkinin sürdürülemeyeceğini davalı şirket yetkililerine bildirilerek %45’lik kâr marjını da istemediklerini, %15, kârı kabul edeceklerini, bütçe bedellerinin de davalı şirket tarafından alınmasını ve müvekkili şirketin deposundaki mallarında iade alınmasını talep ettiklerini, bunun üzerine davalı şirket yetkililerinin Ankara’ya gelerek incelemelerde bulunduklarını, Ankara yöneticisinin hatalı olduğunu kabul ederek ürünleri iade almayı ve bu ürünlerin bedelini ödemeyi kabul ettiğini, bütçeyle ilgili durumu daha sonra halledelim dediklerini, davalı şirketin yönlendirdiği kamyonlara iki parti halinde ürünlerin yüklenerek sevk irsaliyeleri ile birlikte 08.03.2012 tarihinde davalı şirkete gönderildiğini, müvekkili şirket tarafından ise 15.03.2012 tarihli 52.615,24 TL + 67.638,24 TL olmak üzere toplamda 120.253,48 TL tutarında faturaların kesilerek davalı şirkete gönderildiğini, ancak davalı şirket yetkililerinin ürün bedellerini ödeyeceklerini ifade etmelerine rağmen müvekkili şirketin faturalarına ilişkin KDV işlendikten sonra faturaları iptal edemeyeceği, 27.04.2012 tarihinde faturalarını ve faturaların iskontolarını %45 olarak düzelterek yeniden düzenlenmesi gerektiği, aksi taktirde kayıtların alınmayacağı şeklinde bir notu posta ile müvekkili şirkete geri gönderdiğini, müvekkili şirketin bu olaydan sonra iade edilen ürünlerin bedelini ve halen faturası kesilmemiş olan 59.859,17 TL tutarındaki bütçe alacağını alamadığını iddia ederek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili şirket tarafından davalı şirkete iade edilen ürünlerden ve ödenmeyen bütçe alacağından kaynaklanan alacaklarına karşılık şimdilik, 50.000 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 18.07.2017 tarihli ıslah dilekçe ile; bilirkişi incelemesi neticesinde müvekkili şirketin davalı şirketten faturaya dayalı alacaklarının 118.462,77 TL olduğu sonucuna varıldığını belirterek, müvekkilinin faturaya dayalı 118.462,77 TL alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; distribütörlük sözleşmesinin müvekkili şirket yetkilileri tarafından imzalanmış geçerli bir sözleşme olmadığını, sözleşme altında bulunan şirket kaşesi üzerindeki imzaları müvekkili şirket yetkililerinin atmadığını, imzaların şirket yetkilileri adına sahte olarak atılmış imzalar olduğunu, bu nedenle sözleşmenin geçerliliğinin bulunmadığını, belgede ismi bulunan …’nin müvekkili şirket yetkilisi olmadığını, imza atma yetkisinin bulunmadığını, sevk irsaliyesi altında imzası bulunan … isimli kişinin ise müvekkili şirket yetkilisi ya da çalışanı olmadığını, müvekkili şirket adresinin Avcılar İstanbul olup HMK’nın 6. maddesi gereğince yetkili mahkemenin Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, müvekkili şirket ile davacı arasında cari hesap ilişkisinin bulunduğunu, müvekkili şirketin davacı tarafa fatura karşılığında ağırlıklı olarak baharat ürünlerinin satışını ve teslimini gerçekleştirdiğini, bunun dışında davacı tarafla müvekkili şirket arasında herhangi bir ilişki bulunmadığını, müvekkili şirketin ticari defterlerine göre davacı şirkete herhangi bir borcu bulunmadığı gibi 1.790,67 TL alacağı bulunduğunu, müvekkili şirketin davacı tarafa ürün satışı gerçekleştirilirken genel olarak %45 iskonto uygulandığını, davacı tarafın iddia etmiş olduğunun aksine taraflar arasında %45 + % 10 iskonto uygulayacağı hususunda herhangi bir anlaşma bulunmadığını, ayrıca davacı tarafça dosyaya ibraz edilmiş olan faturaların büyük bir bölümünden davacı iddialarının aksine %45+ %10 indirim yapılmadığının görüldüğünü, davacı iddialarının tamamının gerçek dışı olduğunu, müvekkili şirketin baharat ürettiğini ve bu ürünlerin satışını gerçekleştirdiğini, Ankarada’ki satışlar içinde satış müdürü tayin edildiğini, ancak hiçbir şirket ve kişiye herhangi bir şirketi temsil yetkisi ya da distribütörlük verilmediğini, böyle bir yetkinin ancak müvekkili şirket yetkileri tarafından verileceğini, böyle bir yetkinin ne davacı bir şirkete ne de başka birine verildiğin, tek yaptığının davacı şirkete fatura karşılığında ürün satışını gerçekleştirmek olduğunu, müvekkilinin dâhil olmadığı bir ilişki nedeniyle sorumlu tutulmasının da hukuken mümkün olmadığını, davacı şirket tarafından olayların üzerinden uzun zaman geçtikten sonra olaylar ile ilgili müvekkili şirkete bilgi verildiğini, bunun üzerine şirket yetkililerinin Ankara’ya giderek incelemelerde bulunduğunu, davacı tarafın 55 TL’ye satın aldığı ürünü 85.00 TL’ye müvekkili şirkete iade etmeye çalıştığını, bu durumun hak ve nesafetle, ticari teamül ve iyi niyet kurallarıyla bağdaşmasının mümkün olmadığını, müvekkili şirket yetkililerinin cevabına rağmen davacı tarafça müvekkili şirketin iskontolarına aykırı olarak iade faturası kesildiğini, müvekkilinin söz konusu faturaları kesinlikle kabul etmediğini, davacı şirket tarafından iade edildiği iddia edilen ürünlerin de müvekkili şirkete teslim edilmediğini, davacının değil müvekkili şirketin alacağının bulunduğunu savunarak, davanın usul ve esas yönlerinden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
ANKARA 14.ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN 2015/25, 2015/287 KARAR VE 14.09.2015 tarihli kararıyla; davalının yetki itirazının kabulü ile Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğu gerekçesiyle mahkemenin yetkisizliğine karar verilmiştir. Yetkisizlik kararı temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, istinaf incelemesine konu karar, dosya kendisine gönderilmiş olan yetkili mahkemece verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı tarafından ibraz edilen 20/01/2010 tarihli … logolu bayi bilgi formu başlıklı belge üzerinde davalı şirketin kaşesinin bulunmadığı, belgenin alt kısmında el yazısı ile “… Ankara bölge bayimizdir. Bölgede harcanan bütçe … firmasının kontrolündedir” yazılarak … tarafından imzalanmış olduğu, …’nin davalı şirket yetkilisi olmadığı, davalının bu çalışana sözleşme imzalama yetkisi verdiğine dair belgenin ibraz edilmediği anlaşılmıştır. Taraflar arasındaki ticari ilişkinin ve davacının alacağının tespiti konusunda davacının ticari defterleri üzerinde inceleme yapılmasına karar verilerek ticari defterler üzerinde yapılan incelemede 07/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda davalı tarafından düzenlenen tüm faturaların % 45 iskonto ile düzenlenmediği, davacının yevmiye defterinin açılış tasdikinin yaptırıldığı ancak kapanış tasdikinin süresinde yaptırılmadığı, defteri kebir tasdik ettirilmediği, davacı ile davalı arasında 2010 yılından devam eden ticari ilişki neticesinde davacı tarafından düzenlenen 20/03/2012 tarihli 52.612,24 TL ve 20/03/2012 tarihli 67.368 TL tutarındaki faturaların düzenlenmiş olduğu, toplamda davacının davalıdan 118.444,10 TL alacaklı olduğu, davalının ticari defterleri üzeride yapılan incelemede defterlerin açılış ve kapanış tasdiklerinin yapıldığı HMK 222. maddesi gereğince sahibi lehine delil niteliğinin bulunduğu, davacının düzenlediği faturaların davalının ticari defterlerinde mevcut olmadığı, davalı tarafından davacı tarafa mal satışlarında düzenlemiş olduğu faturalarda farklı iskonto uygulandığı tespit edilmiştir, Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacının ticari defterlerinde kayıtlı olup davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan davacının davalı adına düzenlediği 15/03/2012 ve 10/03/2012 tarihli irsaliyesi faturalardan kaynaklandığı, irsaliyeli faturalar ile bu faturalara istinaden davacının davalı adına tanzim ettiği sevk irsaliyeleri incelendiğinde uyuşmazlık konusu irsaliyeli faturaların her ikisinde de teslim alan imzasının bulunmadığı, bu hali ile fatura içeriğinin davalıya teslim edildiğinin ispatlanamadığı, sevk irsaliyelerinin teslim alan kısmında yer alan isim ve plakaların bulunduğu, bunların taşıyıcıya ait bilgi olabileceği ancak bu sevk irsaliyelerinde de imzaların bulunmadığı anlaşıldığından davacı iadeye ilişkin kesmiş olduğu fatura içeriğindeki malların davalıya teslim edilip edilmediği, davalı adına teslime ilişkin sevk irsaliyelerinde imzanın bulunmadığı, teslim olgusu tanıkla ispat edilemeyeceği göz önüne alınarak bu faturaların alacağı ispatlamaya yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı faturası kesilmemiş 59.859,17 TL tutarındaki bütçe alacaklarının alamadıkları hususunu belirtmiş ise de söz konusu bütçe alacağının somut olarak nereden kaynaklandığına ilişkin belge ibraz edilmediği, bilgi ve belge bulunmadığından söz konusu alacağın varlığı da ispatlanamadığından davanın reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve davalı tarafın distribütörlük sözleşmesini inkar ettiğini, sözleşme aslı bulunmadığından örneğinin ibraz edildiğini, sözleşmeyi imzalayan kişilerin yetkisini inkar etme yoluna gidildiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona ermesinden sonra müvekkili tarafından iade edilen iki kamyon dolusu malın bedelinin iadesi esnasında düzenlenen irsaliyelerdeki imzalarında davalı şirket tarafından çalışanlarına ait olmadığı savunmasıyla inkar edildiğini, dürüstlük ilkelerine aykırı olduğunu, faturalar ile davalı şirkete iade edilen malların davalı şirketin isteği üzerine davalının çalıştığı ambar firmasına ait kamyonlara yüklenerek davalı şirkete sevkiyatının yapıldığını, kamyonların ambar şirketi tarafından müvekkili şirketin deposuna gönderilen kamyonlar olduğunu, tamamen davalı şirketin isteği üzerine iade edilen malların davalı şirketin çalıştığı ambar firmasının gönderdiği kamyona yüklendiğini, iade edilen malların bir kamyona sığmaması üzerine iki kamyon gönderildiğini, kamyon plakalarının bilirkişi heyetince tespit edildiği üzere … (sürücüsü …) ve … ( sürücüsü …) olduğunu, bu araçların davalı şirketin çalıştığı ambar firmasına ait olduğunu, araçların o dönemde hangi firmalara ait olduğunun tespitinin davanın neticesini etkileyecek öneme sahip olduğundan mahkemeden Ankara ve İzmir Trafik Tescil Şube Müdürlükleri’ne müzekkere yazılarak araçların sicil kayıtlarının getirtilmesi ve araç sahiplerine müzekkere yazılarak 2012 yılında ve öncesinde hizmet verdikleri ambar firması bilgilerinin istenmesi, sonrasında ambar firmasına müzekkere yazılarak 2012 yılı ve öncesinde davalı şirket ile aralarında gerçekleşen bir taşıma sözleşmesinin olup olmadığının uyuşmazlık konusu faturalarında ilişkilendirilerek bu malların davalı şirket adına davacıdan teslim alınıp alınmadığının ve davalıya teslim edilip edilmediğinin sorulması talep edilmesine rağmen mahkemece kabul edilmeyerek hüküm verildiğini, bilirkişilerden Prof. Dr. …’nin 16.08.2017 tarihli raporunun sonuç kısmının dördüncü maddesinde davalı tarafın bu faturaları ve faturalardaki malları teslim aldığını ancak ticari defterlerine kaydetmediğine dair tespit yaptığını böylece dosyada alınan her iki bilirkişi raporunun arasında çelişki olduğunu, teslim işleminin doktrinde maddi iz bırakan teslim işlemi olarak nitelendirildiğini, Yargıtay 19.HD’nin 07.04.1994 tarihli ve 1993/2879 Esas 1994/3392 Karar sayılı kararında teslim keyfiyetinin maddi vakaya taalluk edip tanıkla ispatı mümkün bulunmasına göre davacıya fatura konusu malı teslim ettiğini, tanıkla ispat etme imkanı verilmesinin gerektiğinin açıkça belirtildiğini, bu sebeple mahkemece gerekli görüldüğü taktirde araç sürücülerinin de tanık olarak dinlenmesi ve davanın aydınlanması mümkün iken bu konudaki taleplerinin mahkemece kabul edilmediğini, sonuç olarak raporlar arasındaki çelişki giderilmeden malların sevkiyatını yapan ambar firmaları ile gerekli yazışma yapılmadan malların teslimini gerçekleştiren kamyon şoförleri dinlenmeden sadece davalı şirketin inkara dayalı savunması dikkate alınarak oluşturulan hükmün hukuka ve ticari hayatta olması gereken dürüstlük ve güven ilkelerine tamamen aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, ticari satımdan kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında, ticari ilişkinin varlığı konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, 01.01.2010 tarihli taraf şirket kaşelerinin mevcut olduğu, distribütörlük sözleşmesindeki üretici/satıcı konumundaki davalı şirket kaşesi üzerine imza atan kişinin davalı şirketi temsile yetkisi olup olmadığı söz konusu sözleşmenin ve bayi bilgi formu adı altındaki formun altındaki imzası bulunan …’nin davalı şirket yetkilisi olup olmadığı, dava konusu faturaların davalı tarafından teslim alınıp alınmadığı ayrıca iade edildiği iddia edilen ürünlere davalı şirkete teslim edilip edilmediği, bilirkişi raporlarının çelişkili olup olmadığı ile mahkemenin eksik incelemeye istinaden karar vermiş olduğu iddiasının yerinde olup olmadığına ilişkindir. Dosya kapsamından, davalı şirket tarafından şirket kaşesi üzerindeki imzanın kendi yetkililerine ait olmadığı, sahte olduğunu iddia ettiği 01.01.2010 tarihli distribütörlük sözleşmesine dair sözleşme örneğinde, üreticinin/satıcının davalı şirket bayi/distribütör’ün davacı şirket olduğu, davalı şirket tarafından kabul edilmeyen sözleşmenin konusu sözleşme örneğinde, üreticinin ürettiği/üreteceği tüm ürünleri distribütöre işbu sözleşmede yer alan koşullarda satmayı, distribütörün ise bu ürünlere sözleşmede yer alan şartlarda satın almayı ve üreticinin belirlediği bölge ve sınırlarda satmayı kabul ve taahhüt ettiği şeklinde olduğu, davalı şirkete ait maktu evrak ile bayi bilgi formu başlığı altında 20.01.2010 tarihli olarak düzenlendiği, düzenlenen formda ilk gelen sipariş %45 + % 10 ile gelecek ifadelerinin yazdığı, bilgi formunun davacı şirket adına düzenlenmiş olduğu, formda iskontonun %45 olduğunun belirtildiği, form örneğinin altında el yazılı olarak Ulus Vergi Dairesinin numarası ile birlikte …’nın Ankara Bölge Bayisi olduğu, bölgede harcanan bütçenin … firmasının kontrolündedir şeklinde açıklamayla birlikte altında … adının ve parafının mevcut olduğu, davacı şirket tarafından davalı şirket adına 10.03.2012 tarihli 52.615,24 TL bedelli iade faturası düzenlendiği, iade faturasının üzerine el ile yazılı şekilde irsaliyelere istinaden kesildiğinin belirtilerek irsaliye numaralarının yazılı olduğu iade faturasında teslim eden teslim alan kısımlarında nakliyeci adı soyadı ile … plaka numaralı vasıtanın yazılı olduğu, teslim alan kısmında ancak imza veya parafın olmadığı, teslim eden kısmında ise … adı ve parafının olduğu, 02.03.2012 tarihli iade faturasının tutarının ise 67.638,24 TL olduğu, …, ürünün pul kırmızı biber olarak açıklandığı, teslim alan kısmında … isim ve imzası ile … yazılı olduğu, teslim eden kısmında ise … isminin yer aldığı, dosya içerisine söz konusu belge asıllarının ibrazı ile ilgili herhangi bir iddianın mevcut olmadığı anlaşılmıştır. 07.10.2016 tarihli talimat mahkemesi yoluyla düzenlettirilen bilirkişi raporunda; davacı şirkete ait 2010, 2011 ve 2012 yılı ticari defterler üzerinde yerinde inceleme yapıldığı, davacı tarafından davalıya düzenlenen iade faturalarının gönderildiği kargonun fatura asılları ile sevkiyat yapan kamyonun ruhsat fotokopisi ve davalı tarafından davacıya düzenlenen dört adet fatura asıllarının tarafına sunulduğu, belge asıllarının geri verilerek fotokopilerin tutanak ekinde rapora eklendiği, dört adet faturanın ve iskontolarının toplamının tespit edildiği, faturalar toplamının 129.433,20 TL iskonto toplamının 84.336,63 TL olduğu, faturalarda iskonto oranlarının %15 ve %62 olarak yapıldığı ve iddia edildiği gibi tüm faturaların %45 iskonto ile düzenlendiği, davacıya ait ticari defterlerin açılış tasdikinin süresinde yaptırıldığı, yevmiye defterinin kapanış tasdikinin süresinde yapıldığı ve defteri kebir’in tasdikinin yaptırılmadığı, davacının 2010 yılı ticari defter kayıtlarında davalıyı satıcılar hesabında takip ettiği, 2010 yılı sonunda 57.053,02 TL borcu bulunduğu, 2011 yılında ticari ilişkinin devam ettiği, 2011 yılı sonunda 1.809,38 TL borcu bulunduğu, 2012 yılında da davaya konu 20.03.2012 tarihli 52.615,24 TL ve 20.03.2012 tarihli 67.638,24 TL tutarlarında iade faturası düzenlendiği ve 2012 yılı kapanış maddesi ile 118.444,10 TL alacaklı olduğunun görüldüğü, sonuç olarak davalı tarafından davacıya düzenlenen dört adet faturada iskonto oranlarının %15 ve %62 olarak yapıldığının iddia edildiği gibi davalı tarafından düzenlenen tüm faturaların %45 iskonto ile düzenlenmediği, davalı ile davacı arasında 2010 yılında devam eden bir ticari ilişkinin olduğu, 2012 yılı kapanış maddesiyle davacının davalıdan 118.444,10 TL alacaklı olduğu belirtilmiştir. Davacı vekili bilirkişi raporuna karşı beyan dilekçesinde, bütçe alacağına ilişkin raporun eksik kaldığını, ek rapor için dosyanın yeniden bilirkişiye tevdini ve davalının defter ve kayıtlarının incelenmesine karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili talimat bilirkişi raporuna itiraz ederek, davacı beyanları doğrultusunda zorlama bir rapor oluşturulduğunu, kapanış tasdiki, kapanış onayı yapılmamış defterlerin ticari davalarda delil olarak kabul edilmediğini, müvekkili şirkete ait defterlerin incelendiğinde davacı şirketin alacaklı olduğunun görüleceğini belirtmiştir. 16.08.2017 tarihli bilirkişi raporunda; davalı şirkete ait 2010, 2011 ve 2012 yılı ticari defterlerin usulüne uygun açılış kapanış tasdiklerinin süresinde yaptırıldığı, davalı lehine delil vasfı taşıdığının öngörüldüğü taraflar arasındaki düzenlenmiş olan distribütörlük sözleşmesinin ve bayi bilgi formunun davalı tarafın kabul etmediği, imzaların sahte olduğu, …’nin şirket çalışanı veya yetkilisi olmadığını ifade ettiği, ancak davalı tarafın kabul etmediği sözleşmenin 01.01.2010 tarihli ve bayi bilgi formunun 20.01.2010 tarihli düzenlendikten sonra davalı tarafın 21.01.2010 tarihinde bayi bilgi formunda açıklandığı gibi %45 + 10 iskonto oranı ile davacı tarafa mal gönderip fatura kestiği, davacı şirket ile ticari ilişkiye başladığı, geçersiz olduğunu iddia ettiği sözleşmeye uygun olarak ticari işlemlere başladığı, sözleşmenin geçersizliği iddiasının yapmış olduğu ticari işlemlerle çeliştiği, davalıya ait defter kayıtlarında davalı ile davacı arasındaki ticari ilişkinin 21.01.2010 tarihinde başlamış olduğu, davalı tarafça 21.10.2010 tarihli 40.057,82 TL tutarındaki ilk faturanın düzenlendiği, bayi bilgi formunda yer alan %45 + 10 oranında iskonto uygulandığını, davalı şirketin ihtilaf konusu iki faturayı teslim almış olmasına rağmen ticari defterlerine kaydetmediği, bu nedenle davalı şirketin ticari defterlerinde 31.12.2012 tarihi itibariyle 118.462,77 TL alacaklı olması gerekirken 1.790,71 TL borçlu olarak yer aldığı, davalı …’nin Ticari Defter ve Kayıtlarının incelendiği, davalının ticari defterterinin HMK 222. Mad gereği davalı lehine delil vasfı taşıdığının görüldüğü, davalı ile davacı arasında 01.01.2010 tarihinde Distribütörlük Sözleşmesi düzenlendiği, ekinde Bayi Bilgi Formu yer aldığı, davalı tarafın bu sözleşmenin ve Bayi Bilgi Formunun sahte imza ve yelkisiz kişi imzası nedenleriyle geçersiz olduğunu iddia ettiği, ancak davalı tarafın davacı ile olan ticari ilişkilerine geçersiz olduğunu iddia ettiği sözleşme ile aynı zamanda ve bayi bilgi formunda yer alan iskonto oranlarını kullanarak başladığı, davalı tarafın davacı tarafa mal satışlarında düzenlemiş olduğu faturalarda%15, %20, %45 gibi farklı oranlarda iskonto uygulandığı, davalının iddia ettiği gibi tüm faturaların %45 iskonto oranı ile düzenlenmediği, 2012 yılında davacı tarafın 15.03.2012 tarih ve … no.lu 52.615,24 TL tutarındaki bu faturadaki iskonto oranı %15 olduğu ve 15.03.2012 tarih ve … no.lu 67.638.24 TL tutarındaki (Bu faturadaki iskonto oranı %15 olduğu) iade faturalarını düzenleyip davalı tarafa gönderdiği, davalı tarafın bu faturaları ve faturalardaki malları teslim aldığı, ancak ticari defterlerine kaydetmediği, bu nedenle davalı şirketin ticari defterlerinde 31.12.2012 tarihi itibariyle davacı şirketin 118.462,77 TL alacaklı olması gerekirken, 1.790,71 TL borçlu olarak yer aldığı, davacı tarafiın 59.859,17 TL tutarındaki alacağına ilişkin fatura düzenlememiş olması nedeniyle bu tutarın davalı şirketin kayıtlarında gözükmediği, davacının delil olarak dosyaya sunduğu doküman ve faturaların doğruluğunun ispatlanmasının ancak davacının ticari defterlerinin ve belgelerinin incelenmesiyle mümkün olabileceği belirtilmiştir. Davacı vekili, bilirkişi raporuna istinaden davayı ıslah etmiştir. Davalı vekili, 31.01.2018 tarihli celse ara kararına geçen beyanında sözleşmedeki imzanın müvekkili şirket yetkililerine ait olduğunu kabul etmediklerini, taraflar arasında alım satım sözleşmesine dayanan ticari ilişkinin mevcut olduğunu, müvekkiline iade edilmiş ürün olmadığını, distribütörlük sözleşmesi olmadığından iskonto faturalarını kabul etmediklerini belirtmiştir. 31.01.2018 tarihli celse ara kararı ile 01.10.2010 tarihi itibariyle davalı şirket yetkililerine imza incelemesi amacıyla hazır bulunmaları için meşruhatlı davetiye çıkartılmasına ve sicil kayıtlarının dosyaya celbine karar verilmiştir. Davalı şirket yetkililerinin imza örnekleri alınarak ilgili yerlerden bilgi ve belgeler dosyaya ibraz edildikten sonra davacı tarafa dava dilekçesine ekli distribütörlük sözleşmesi üzerindeki imzanın davalı şirket yetkilisine ait olup olmadığına dair imza incelenmesi yaptırılabilmesi için sözleşme aslının ibrazı için süre verilmiş ise de sözleşme aslı ibraz edilmediği için imza incelemesi gerçekleştirilememiştir. Mahkemece taraflar arasındaki ticari ilişkinin tespiti ve alacak miktarının belirlenmesi için tarafların ticari defter ve kayıtları üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılmasına karar verilmiştir. 12.03.2019 tarihli bilirkişi heyet raporunda; davacı şirketin ticari defterlerinin, Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/182 Talimat sayılı dosyasında görevlendirilen bilirkişi tarafından incelendiği, işbu bilirkişi raporunda “Davalı ve davacı arasında 2010 yılından beri devam eden bir ticari ilişki olduğu, 2011 yılı sonunda davacının davalıya 1.809,38 TL borcu bulunduğu, 2012 yılında da davaya konu 20.03.2012 tarih … no.lu 52.612,24 TL ve 20.03.2012 tarih … no.lu 67.638,24 TL tutarlarında iade faturası düzenlendiği ve 2012 yılı kapanış maddesi ile davacının davalıdan 118.444,10 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, davalı şirketin 2015-2016-2017 ve 2018 yılları ticari defterlerinin taraflarınca incelendiği, davalının ticari defterlerine göre de takip tarihi (08.12.2015) itibariyle davalının davacıdan 1.790,71 TL alacaklı olduğunun tespit edildiği, tespitlerden de görüldüğü üzere, davacının ticari defterlerinde 2011 yıl sonu itibariyle davacının davalıya 1.809,38 TL borcu bulunduğu; davalının ticari defterlerinde ise takip tarihi (08.12.2015) itibariyle yine davalının davacıdan 1.790,71 TL alacaklı bulunduğunun tespit edildiği, yani davacının ticari defterlerinden 2011 yıl sonu itibariyle kayıtlı olan bakiye borç/alacak tutarı ile davalının ticari defterlerinde 2015 yıl başında ve yıl sonunda kayıtlı olan borç/alacak bakiyesi tutarlarının 18,67 TL gibi düşük tutarda bir farkla birbirini doğrular olarak kabul edilebileceği tespit edildiği, taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasında davacının ticari defterlerinde kayıtlı olup da davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan toplam 120.253,48 TL tutarlı 2 adet irsaliyeli faturadan kaynaklandığı, taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu olan davacının davalı adına tanzim etmiş olduğu 15.03.2012 düzenleme tarihli … no.lu 52.615,24 TL tutarlı ve 10.03.2012 düzenleme tarihli … no.lu 67.638,24 TL tutarlı irsaliyeli faturalar ile işbu irsaliyeli faturalara istinaden yine davacının davalı adına tanzim ettiği sevk irsaliyeleri incelendiğinde (irsaliyeli fatura düzenlenmiş olmakla birlikte bu irsaliyeli faturalara istinaden ayrıca sevk irsaliyesi düzenlenmesinin nedeni anlaşılamadığı, uyuşmazlık konusu irsaliyeli faturaların her ikisinde de teslim alan imzasının bulunmadığı, bu haliyle söz konusu faturaların ve fatura içeriği muhtelif malların davalıya teslim edildiğinin ispatlanamadığı; işbu irsaliyeli faturalara istinaden tanzim edilmiş olan sevk irsaliyelerinin “teslim alan” kısmında yer alan “…” ve “…” bilgilerinin ise ad-soyadının yanında plaka bilgisine de yer verilmesinden ötürü taşıyıcıya ait bilgiler olabileceğini düşündürdüğü; dolayısıyla işbu sevk irsaliyeleri ile de davalıya mal tesliminin ispatlanamadığı hususunun mahkeme taktirinde olduğu, sonuç olarak davalının 2015, 2016, 2017 ve 2018 yılları ticari defterlerinin sahibi lehine delil niteliğinin bulunduğu, davalının ticari defterlerine göre; takip tarihi 08.12.2015 itibariyle davalının davacıdan 1.790,71 TL alacaklı olduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığın esasında davacının ticari defterlerinde kayıtlı olup da davalının ticari defterlerinde kayıtlı olmayan davacının davalı adına tanzim etmiş olduğu 15.03.2012 düzenleme tarihli … no.lu 52.615,24 TL tutarlı ve 10.03.2012 düzenleme tarihli … no.lu 67.638,24 TL tutarlı irsaliyeli faturalardan kaynaklandığı; uyuşmazlık konusu irsaliyeli faturalar ile işbu irsaliyeli faturalara istinaden yine davacının davalı adına tanzim ettiği sevk irsaliyeleri incelendiğinde (irsaliyeli fatura düzenlenmiş olmakla birlikte bu irsaliyeli faturalara istinaden ayrıca sevk irsaliyesi düzenlenmesinin nedeni anlaşılamadığı, uyuşmazlık konusu irsaliyeli faturaların her ikisinde de teslim alan imzasının bulunmadığı, bu haliyle söz konusu faturaların ve fatura içeriği muhtelif malların davalıya teslim edildiğinin ispatlanamadığı; sevk irsaliyelerinin “teslim alan” kısmında yer alan “…” ve “…” bilgilerinin taşıyıcıya ait bilgiler olabileceği, ad- soyadlarının yanında plaka bilgisine de yer verildiği; dolayısıyla işbu sevk irsaliyeleri ile de davalıya mal tesliminin ispatlanamadığı, dosyada mevcut bilirkişi raporlarında uyuşmazlık konusu 2 adet irsaliyeli faturanın “iade faturası” niteliğinde olduğu kabul edilmiş olmakla birlikte, dosya kapsamından bu yönde açık bir tespit yapılamadığı, dava dilekçesinde ayrıca, “faturası kesilmemiş olan 59.859,17 TL tutarındaki bütçe alacaklarını alamadıkları” hususu belirtilmiş ve bahsedilen bu bütçe alacağı ile ilgili olarak da talepte bulunulmuş olmakla birlikte, söz konusu bütçe alacağının ispatı yönünden somut bir bilgi/belge sunulmadığından, söz konusu alacak talebi ile ilgili herhangi bir tespit/hesaplama yapılamadığı, taraflar arasında akdedildiğine ilişkin olarak dava dilekçesi ekinde sunulan 01/01/2010 başlangıç tarihli Distrübütörlük Sözleşmesi incelendiğinde, sözleşmenin her sayfasında davalı ve davacı şirket kaşeleri üzerinde sadece imza yer aldığı, sözleşmeyi imzalayan kişinin ad-soyadı bilgilerinin bulunmadığı; 20/01/2010 tarihli … logolu Bayi Bilgi Formu başlıklı belge incelendiğinde de belge üzerinde davalı şirketin kaşesinin bulunmadığı, el yazısı ile “… Ankara Bölge Bayimizdir. Bölgede harcanan bütçe … Firmasının kontrolündedir” yazılarak … tarafından imzalanmış olduğunun görüldüğü, söz konusu sözleşmenin Bayi Bilgi Formu ve ayrıca sevk irsaliyeleri ile davalı vekilinin cevap dilekçesinde belirttiği imza incelemesi itirazının değerlendirilmesinin mahkemeye ait olduğu ifade edilmiştir. Bilirkişi heyet raporu dosya kapsamına uygun yeterli ve gerekçelidir. Mahkemece davacı vekilinin irsaliyede yazılı plaka sahiplerinin dinlenmesi talebi irsaliyelerde imza bulunmadığı gerekçesiyle reddedilerek rapor ve dosya kapsamına göre yukarıdaki gerekçelere istinaden hüküm tesis edilmiştir. Taraflar arasında ticari satım ilişkisinin varlığı konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Ancak davacı tarafın ticari uyuşmazlığın dayanağı olarak ileri sürmüş olduğu distribütörlük sözleşmesinin davalı şirket yetkilisi tarafından imzalanmış olduğu ve geçerli olduğu ispatlanamamıştır. Bu durumda davacının distribütörlük sözleşmesine dayılı iddialarını kanıtladığından söz edilemeyecektir. Diğer taraftan, HMK’nın 190. maddesinde, ispat yükünün kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu, TMK’nın 6. Maddesinde ise taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu düzenlenmiştir. Fatura ise tek başına alacağın varlığına delil olmaz ve yine davalının da söz konusu faturaların altında yer alan teslim alan kısmında imzası bulunmamaktadır. Dava konusu sevk irsaliyesindeki ürünlerin teslimi hukuki bir işlem olup, ancak TMK’nın 6 ve HMK’nın 190, 200 maddeleri gereği yazılı delillerle ispat edilebilir. Dosyaya ibraz edilen faturalar malın teslim edildiğini göstermez. Davacı yasal delillerle teslim olgusunu ispat etmelidir. Dava dosyasında yer alan sevk irsaliyelerinde, bilirkişi heyet raporunda ifade edildiği üzere, teslim alan kısmında imzalar mevcut değildir. Davacının davasını ispat ettiğinin ve alacağa hak kazanmış olduğunun kabulü mümkün görülmemiştir. Her ne kadar davacı tarafça ilk iki bilirkişi raporlarına arasında çelişki olduğu belirtilmiş ise de mahkemece üçüncü kez bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır. Üçüncü bilirkişi heyet raporunda ayraca ilk iki bilirkişi raporu da değerlendirilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline Hazineye gelir kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 28.09.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.