Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2458 E. 2020/28 K. 22.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/2458
KARAR NO : 2020/28
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/10/2017
NUMARASI : 2016/554 – 2017/771 E.K
DAVANIN KONUSU : Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine yönelik olarak verilen hükme karşı, süresi içinde davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLAR İDDİA VE SAVUNMA ÖZETİ Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen 28.09.2010 tarihli belirsiz süreli iş sözleşmesi gereğince davalının müvekkili şirket bünyesinde ürün satışı ile ilgili mağaza satış faaliyetlerini yürüttüğünü, ancak davalının 29/02/2016 tarihinde istifa ederek işten ayrıldığını, akabinde müvekkili şirketin sattığı … ürünlerini rakip … ürünlerini satan işletme açıp müvekkili şirketin müşterilerini kendisinden alış veriş yapmaya teşvik ederek müvekkilinin zarara uğramasına neden olduğunu, bunun yanısıra iş sözleşmesinin XIII/e maddesinde düzenlenen rekabet etmeme hükmünün ihlal edildiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 3 aylık son brüt maaş tutarındaki cezai şart bedeline hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin bölge müdürü sıfatıyla çalışmakta iken emekliliğe dayalı haklı fesih nedeniyle işten ayrıldığını, ancak kıdem tazminatının ödenmediğini, Gebze 1.İş Mahkemesi’nin 2016/495 E. sayılı dosyasında davanın açıldığını, bunun akabinde davacının işbu davayı açarak müvekkili üzerinde baskı kurmayı amaçladığını, sözleşme kapsamında rekabet etmeme yasağı maddesinin varlığından müvekkilinin haberinin bulunmadığını, kaldı ki müvekkilinin işyerinin Ümraniye ilçesinde sınırlı bir alanda faaliyet gösteren esnaf işletmesi olduğunu, davacının Türkiye kapsamında yapmış olduğu satış cirosu ile perakende satış yapan müvekkilinin satış cirosu karşılaştırıldığında davacının zarara uğraması ihtimalinin bulunmadığını, cezai şartın fahiş olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davalı tarafın açtığı işyerinin perakende satış yapan esnaf işletmesi niteliğinde olduğu, davacının müşteri çevresi ve üretim sırları hakkında bilgi edinmiş olmasının davalıya bir yarar sağlamayacağı gibi işverenin zararına sebep olabilecek nitelikte de olmadığı, davalının işe başladığı tarihten önce ve faaliyete başladığı tarihten sonra davacının ciroları arasında aşırı bir düşmenin söz konusu olmadığı dikkate alındığında davalının işyeri açmasının davacının önemli zararına sebep olacağından bahsedilemeyeceği, ayrıca rekabet yasağına ilişkin cezai şart maddesinin, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde Marmara Bölgesi gibi geniş bir kapsama alınmış olmasının aşırı nitelikteki rekabet yasağı şeklinde değerlendirildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekili tarafından bu karara karşı istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf sebeplerinde özetle; davalı müvekkili nezdinde satış temsilcisi sıfatıyla çalıştığından müvekkili şirketin mağazasının cirosunda düşüş olması gözetilmeksizin zarar ihtimalinin doğduğunun kabulü gerektiğini, ayrıca taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesinin yasanın aradığı koşullara sahip olduğunu, zarar olmasa dahi sözleşmenin ihlali halinde anılan tazminatın istenebileceği, cezai şart koşulları oluştuğu halde davanın reddinin doğru olmadığı gerekçesiyle, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. Dairemizce yapılan istinaf incelemesi sonucunda, 2018/246 E-2018580 K sayılı, 31.05.2018 tarihli kararla, davacının istinaf başvurusunun kabulüne, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında yeniden hüküm verilmesine ve davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde temyiz kanun yoluna başvurulmuştur. Temyiz incelemesini yapan Yargıtay 11. HD’nin 11.H.D.’nin 18/09/2019 tarih, 2018/4038 Esas – 2019/5529 Karar sayılı ilamıyla bozulmuştur. Yargıtay bozma ilamında; “…Kararı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili temyiz etmiştir. 1-Dava, taraflar arasında imzalanan hizmet aktinde yer alan rekabet yasağına ilişkin hükümlerin ihlali nedeniyle cezai şart istemine ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçe ile İlk Derece Mahkemesinin kararı kaldırılarak, davanın kabülüne karar verilmiştir.Ancak, TBK’nın 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, davacı tarafça dosya kapsamına ibraz edilen deliller nazara alınarak rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığı değerlendirilmeli ve geçerli olduğuna kanaat getirildiği takdirde, aynı Yasa’nın 445/2. hükmü uyarınca rekabet yasağının aşırı nitelikte olması durumunda gerekli sınırlandırılmalar yapılarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde eksik incelemeye dayılı karar verilmesi doğru görülmemiş hükmün açıklanan nedenlerle bozulmasına davalı yararına karara vermek gerekmiştir. 2-Bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz isteminin kabulü ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının oy çokluğuyla BOZULMASINA…” karar verilmiştir. Mahkememizce yeniden yapılan yargılamada, bozma ilamına uyulmuştur. Uyulan bozma ilamı doğrultusunda, dosyanın yapılan incelemesinde; Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 28.09.2010 tarihli olup 818 sayılı BK yürürlükteyken imzalanmıştır. Ancak, davalı, 29.02.2016 tarihinde yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde bir yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2016 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4.maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Taraflar arasındaki sözleşmenin “Özel Şartlar” başlıklı XIII. Bölümün ( e ) beninde; “Personel, işbu belirsiz süreli iş ilişkisi devamında ve çalışma ilişkisinin her ne sebeple olursa olsun sona ermesinden itibaren 1 (bir) yıl süresince, Marmara bölgesinde (işçinin çalıştığı bölgeye göre Marmara Bölgesi), işveren’in faaliyetleri kapsamında, işveren’in teklif verdiği ve/veya sözleşme yaptığı ve/veya temsilciliğini ve/veya distribütörlüğünü yaptığı ürün ve işler veya bu işlere benzer veya rakip olabilecek işlerle doğrudan veya dolaylı olarak ilgilenmemeyi, işveren’in temsilciliğini ve/veya distribütörlüğünü yaptığı ürün ve işler veya bu işlere benzer veya rakip olabilecek işler yapan şirketlerde veya kişi veya kuruluşlar nezdinde her ne unvan altında olursa olsun görev almamayı, danışmanlık yapmamayı, ortak olmamayı ve temsilcilik, acentelik gibi aracılık ilişkilerine girmemeyi beyan, kabul ve taahhüt etmiştir. Personel bu yükümlülüğünü ihlal ettiği takdirde işverenin bu sebeple doğmuş herhangi bir zararı olup olmadığına bakılmaksızın işverene en son aldığı brüt maaşının 12 (oniki) aylık tutarını cezai şart olarak ödeyeceğini beyan kabul ve taahhüt eder…personel cezai şartın fahiş olduğu ve geçersiz olduğu iddia ve itirazında bulunamaz.” denilmiştir. Uyulan bozma ilamı doğrultusunda, öncelikle, işçinin rekabet yasağını ihlal eyleminin TBK’nın 444/2. maddesi uyarınca, işveren açısından zarar tehlikesi oluşturup oluşturmadığının ortaya konulması gerekir. Anılan madde hükmüne göre, ” Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” Somut olayda, davalı işçi, davacı işverenin toptancı iş yerinde satış temsilcisi olarak çalıştığı, davacıdan toptan mal satın alan iş yerlerine satış hizmetlerini yürüttüğü anlaşılmaktadır. Buna göre, davalı işçinin davacı iş yerinde çalıştığı dönemde muhatap olduğu müşteri çevresi, davacıdan toptan ürün alan market ve iş yerleridir. Dalı işçinin bilgilerine vakıf olduğu müşteri çevresi, toptan mal alan iş yerleridir. Davalı işçi, davacı iş yerinden ayrıldıktan sonra kendi iş yerini açmış ve perakende ürün satmaya başlamıştır. Davalının bu kez muhatap olduğu müşteri çevresi, bireysel tüketim amacıyla ürün alan tüketicilerdir. Yani, davalı işçinin, davacının müşteri portföyünü kullanması söz konusu değildir. İlk derece mahkemesince yapılan bilirkişi incelemesinde de davacının, davalının iş yerine en yakın yerdeki bayisinin satışlarında da bir düşüş bulunmadığı belirlenmiştir. Bu açıklamalara göre, davalı işçinin, işten ayrıldıktan sonra açtığı iş yerinde, davacıya ait müşteri çevresini kullanmadığı, kullanma tehlikesinin ve dolayısıyla davacının ticari faaliyetlerine zarar verme tehlikesinin de bulunmadığı anlaşılmaktadır. Bu açıklamalara göre, TBK’nın 444/2. Maddesi uyarınca, davalı işçinin faaliyetlerinin davacıya önemli ölçüde zarar verecek nitelikte olmadığından, rekabet yasağı anlaşması, somut olay açısından geçerli değildir. Bu durumda davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenleri yerinde değildir. İstinaf başvuru nedenlerinin reddi gerekir ise de Dairemizce daha önce verilen karar Yargıtay tarafından bozulmuş olup, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılıp yeniden hüküm verilmesi gerektiğinden, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan gerekçelerle, Davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemekle birlikte Dairemizin önceki kararı ve Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda yeniden hüküm verilmesi gerekmekle; ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine, 2-Alınması gereken 54,40 TL harcın, peşin alınmış olan 503,52 TL harçtan mahsubu ile artan 449,12 TL harcın talep halinde ve karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 3-Davalı ilk derece yargılamasında kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi üzerinden hesaplanan 4.423,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalı tarafa verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Taraflarca yatırılan ve artan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde bakiye kısmının taraflara iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 85,70 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına, b-Karar kaldırılarak yeniden hüküm kurulduğundan, davacı tarafından yatırılan 504,00 TL istinaf peşin harcının, karar kesinleştikten sonra ve talep halinde davacıya iadesine, c-Davalı tarafından istinaf yargılaması sırasında yapılan 65,50 TL posta giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, d-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, e-İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından ve tek duruşma icra edildiğinden, hüküm tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 1.700,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 10-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 11-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere, davalı vekilinin yüzüne karşı, davacı vekilinin yokluğunda oybirliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 22/01/2020
KANUN YOLU : HMK’nın 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.