Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2451 E. 2022/1206 K. 28.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2451
KARAR NO: 2022/1206
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/06/2019
NUMARASI: 2019/101 E. – 2019/638 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki haksız rekabetten kaynaklanan tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, 24.06.2015 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin www…com alan adlı internet sitesinin sahibi olduğunu, tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlere online bir ortam sağladığını, alışverişlerini bu ortam üzerinden gerçekleştirdiğini, davalının müvekkili şirkette 28.05.2012 tarihinde iş akdinin istifa ile son bulduğu 04.06.2015 tarihine kadar “Kategori Yöneticisi” sıfatıyla istifa etmek suretiyle işten ayrıldığı tarih itibariyle 4.150,00 TL net ücret ile çalıştığını, davalının müvekkili şirket ile akdedilen sözleşmenin personelin sorumlulukları başlıklı 9/ e maddesine aykırı olarak, müvekkili ile aynı alanda iştigal eden, aynı neviden mal ve hizmet satışı yapan ve buna online ortam sağlayan ve müvekkilinin hali hazırda piyasadaki en güçlü rakiplerinden biri olan davalı şirkete ait www…com alan adlı internet sitesinde çalışmaya başladığı ve halihazırda çalışmakta olduğunun haricen tespit edildiğini, İş Sözleşmesinin 9/ E madde hükmünün rekabet yasağına aykırı davranan personelin son net ücretinin on katı tutarında cezai şart ödemekle mükellef olduğunu ifade ettiğini, davalının müvekkili şirkette “Kategori Yöneticisi” olarak istihdam edilmesi karşısında müvekkilinin en mahrem ticari ve ekonomik sırlarına, satış ve pazarlama faaliyet ve stratejilerine, tedarik zincirine vs. vakıf olduğunun tartışmasız olduğunu, şirketin çalışanlarından farklı olarak, gizlilik sözleşmesi akdedildiği gibi salt gizlilik hususuna ait ayrı bir sözleşme de akdedildiğini, salt bu gizlilik klozunun ve sözleşmesinin mevcudiyetinin dahi davalının müvekkili için ne denli stratejik bir konumda olduğunu ve ne denli risk teşkil ettiğini açıkça ortaya koyduğunu, davalı şirketin ise birebir rakibi konumunda bulunan müvekkili şirketin çalışanı olan diğer çalışanı olan davalıya istifa etmek üzere telkinde bulunduğunu, bu kişiyi istihdam ederek müvekkili şirketin sırlarına vakıf olduğunu, bu şekilde müvekkili ile rekabete giriştiğini, bu nevi davalarda her iki davalı arasında müştereken ve müteselsilen sorumluluk bulunduğunu, davalı şirketin dava dışı birçok müvekkili çalışanı agresif transfer politikaları ile ve salt müvekkili şirket portföy ve ticari sırlarına vakıf olabilmek adına istifaya telkin ettiğini ve bünyesine kattığını, sözleşmenin 9/E maddesi uyarınca cezai şartın tahsili talepli iş bu davayı ikame etme lüzum ve zarureti doğduğunu iddia ederek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000,00 TL’nin ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Tic. A.Ş. vekili, savunmasında özetle; davacı iddiasının ve davanın neden müvekkili şirkete yöneltildiğinin anlaşılamadığını, davalı …’in SGK kayıtlarından da anlaşılacağı üzere müvekkili şirketin …’in işvereni olmadığını, müvekkili şirketin, kategori yönetimi konusunda hizmet ihtiyacı doğduğunu bu hususta … Limited Şirketi’nden yardım istediğini ve söz konusu hizmetin … aracılığı ile yerine getirildiğini, işvereni müvekkili olmadığını, ayrıca müvekkili şirketin iş sözleşmesinin tarafı olmadığını, sözleşmenin nispiliği gereği sadece tarafları bağlayacağını, davacı iddialarının abesle iştigal olup davanın müvekkili açısından husumetten reddi gerektiğini, davacının iddialarına göre sözleşmede öngörülen rekabet etmeme yükümlülüğünün TBK kapsamında getirilen sınırlamalarla birlikte değerlendirilmesi gerektiğini, kategori yöneticisi sıfatıyla görev tanımı kapsamındaki faaliyetlerin bir işverenin ticari ve müşteri sırlarına ulaşmaya müsade eder nitelikte olmadığını, davalının sahip olduğu bilgilerin kullanılmasının davacıyı önemli zarara uğratacağının ispat edilemediğini, TBK’nın 420. maddesi uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olduğunu savunarak, davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; davacının talep edebileceği alacak belirli iken kısmi dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığını, iddia edilen rekabet yasağının iş sözleşmesinin devamı süresince mi yoksa iş sözleşmesinin sona ermesinin ardından sonraki dönemimi kapsadığının dava dilekçesinden anlaşılamadığını, davanın devamı sürecinde ise açılan davanın görev nedeniyle reddi gerektiğini, varlığı iddia edilen cezai şartın fahiş olduğunu, cezai şartın tek taraflı olduğunu, cezai şartın geçerli olması için gerekli düzenlemenin TBK’nın 445. maddedeki sınırlamalara uygun yapılmış olması, cezai şartın işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürmemiş olması, yer zaman ve süre bakımından sınırlamalara tabi olması gerektiğini, zira davacı tarafından yürütülen ticari faaliyetin tüm Türkiye’yi kapsadığını, bu durumda müvekkilinin tüm Türkiye’de faaliyet gösteren herhangi bir online alışveriş sitesinde çalışmamasının kendisinden beklenmesinin mümkün olmadığını, bu yasağın çalışma ve sözleşme özgürlüğüne aykırı olacağından ve müvekkilinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak zarar vereceğinden geçersiz olduğunu, müşterilerin kendi talepleri doğrultusunda internet sitesi üzerinden alışveriş yaptıklarını, müvekkilinin doğrudan doğruya müşteriler ile herhangi bir şekilde irtibat halinde olmadığını, müvekkilinin kategori yöneticisi, yani bir nevi mal satın almadan sorumlu olması nedeniyle şirketi zarara uğratabilecek mahiyette üretim ve müşteri sırlarına ulaşabilecek konumda olmaması, üst düzey bir yönetici sıfatı ile çalışmaması nedeniyle geçersiz olduğunu, müvekkilinin dava dışı … Ltd. Şti.’nde istihdam edildiğini, diğer davalı bünyesinde çalışmadığını, dönemsel çalışmaları olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. İlk Derece Mahkemesince yapılan yapılan yargılama sonucunda verilen 2015/700 E- 2017/1138 K sayılı, 19.10.2017 tarihli kararla; “…Davalı …’in davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da davacının yaptığı işler hakkında bilgi edinmesinin söz konusu olmadığı, davalının çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin İş sözleşmesi sona erdikten sonra kullanılmasının işverene önemli derecede bir zarar verdiğine İlişkin somut bir delilin dosyada bulunmadığı, bu nedenle rekabet yasağı kaydının somut uyuşmazlıkta aranan bu şartların gerçekleşmediği, işverenin korunmaya değer haklı bir menfaatinin bulunduğuna İlişkin somut bilgi ve belgelerin bulunmadığı, davalının davacıya önemli bir zarar verdiği ya da zarar verme tehlikesinin bulunduğuna dair de herhangi bir bilgi ya da belgenin bulunmadığı, İş sözleşmesinin 9/ E fıkrasında yer alan rekabet yasağına İlişkin sınırlamanın konu bakımından oldukça geniş bir düzenleme getirdiği, madde kapsamında aranan şartların tamamının gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz sayılması” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulması üzerine, Dairemizin 2018/695 Esas- 2019/182 Karar sayılı, 17.02.2019 tarihli kararıyla; “…İlk derece mahkemesince verilen kararın gerekçe kısmında, davalı işçinin çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin, iş sözleşmesi sona erdikten sonra kullanılmasının işverene önemli derecede bir zarar verdiğinin ispat edilemediği, bu nedenle rekabet yasağı kaydının somut uyuşmazlıkta aranan bu şartların tamamını gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz olduğu kabul edilerek davanın reddine karar verildiği, mahkemenin çelişen gerekçelerle karar verildiği ve bu kararın bu haliyle istinaf incelemesine elverişli bir karar olmadığı” gerekçesiyle, işin esası incelenmeksizin, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi gereğince kaldırılmasına karar verilmiş ve davanın yeniden görülmesi için dosya, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmiştir.İstinaf incelemesine konu karar, ilk derece mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; davanın önceki aşamaları tekrarlanarak; “…Dosyanın tekrar mahkememize gönderilmesi üzerine, yeniden yapılan yargılama sonucunda; taraflar arasındaki iş sözleşmesinin 9/E fıkrasında yer alan rekabet yasağına ilişkin sınırlamanın konu bakımından oldukça geniş bir düzenleme getirdiği, madde kapsamında aranan şartların tamamının gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz sayılması gerektiği anlaşıldığından, öncelikle rekabet yasağı kaydının geçersizliğinin incelenmesi gerektiği de gözetilerek, davanın reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve davalı çalışanın Marmara Bölgesi’nde bulunan binlerce şirket içerisinden müvekkili şirketin en büyük rakiplerinden birinde calışmaya başlamasının haksız olduğunu, rekabet yasağına ilişkin akdi düzenlemenin süre, yer ve konu açısından hukuka ve emsal Yargıtay İçtihatlarına uygun olduğunu, davalının cezai şart ödemekle yükümlü olduğunu, sözleşmenin 9/E maddesi gereğince davalı …’in işveren ile aynı iş kolunda faaliyet sürdüren işverenin rakip firmalarında bir yıl süreyle çalışmamayı açıkça taahhüt etmiş olduğundan anılan bu hükmün son derece açık olduğunu, davalının müvekkili şirkette 28.05.2012 ve 04.06.2015 tarihleri arasında “Kategori Yöneticisi” olarak çalışmış olduğunu, iş akdini istifa etmek suretiyle sona erdirdikten kısa süre sonra İstanbul ilinde mükim diğer davalı şirkette çalışmaya başlayarak iş sözleşmesindeki rekabet etmeme yükümlülüğüne açıkça aykırı davrandığını, rekabet yasağı süresinin bir yıl olarak öngörülmüş olması nedeniyle süre bakımından sınırlanmasını gerektirecek bir durum olmadığını, davalı işçinin eski ve yeni işyerinin merkezlerinin ikisinin de Marmara Bölgesinde olduğu ve taraflar arasındaki sözleşmenin salt Marmara Bölgesi ile sınırlandırıldığını, müvekkili şirketin faaliyet gösterdiği online satış platformu işletmeciliği olduğunu, davacının bu alan dışında faaliyet gösteren herhangi bir şirkette çalışma olanağının bulunduğunun oldukça açık olduğunu, mahkeme kararının aksine davalının rekabet yasağına aykırılık nedeniyle son aldığı aylık 4.150,00 TL ücretinin on katı tutarını cezai şart olarak ödemekle yükümlü olduğunu, müvekkili şirketin eski çalışanlarının da davalının rakip şirkette çalışmaya başlamaları nedeniyle davalar açıldığını, davaların kabulüne karar verildiğini, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, davalı gerçek kişi yönünden hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra, aynı iş kolunda faaliyet gösteren davalı şirkette işe başlayarak işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 446. maddesi uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili istemine; davalı şirket yönünden ise haksız rekabetten doğan zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, her iki davalı yönünden davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında, davacı şirket ile davalı … arasında İş Sözleşmesinin akdedildiği, kategori yöneticisi olarak çalışan davalının 04.06.2015 tarihinde davacı İş yerinden ayrılmış olduğu konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davalıların sözleşme kapsamında rekabet yasağını ihlal edip etmediği, sözleşme şartının bağlayıcılığı İle mahkeme hükmünün usul ve yasaya uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, davacı şirket ile davalı gerçek kişi arasında 28.05.2012 tarihinde belirsiz süreli iş sözleşmesi düzenlendiği, davacı şirketin işveren, davalı gerçek kişinin personel olarak sözleşmede yer aldığı, 2. maddede, personelin işveren tarafından Kategori Yöneticisi unvanı ile istihdam edilmiş olduğu, görevinin gerektirdiği her türlü işi yapmakla yükümlü olduğuna yer verildiği, sözleşmenin 9. maddesinde “Personel Sorumlulukları” nın düzenlendiği, 9/a bentte, personelin görevi nedeniyle edindiği işyeri ve işverenle ilgili tüm bilgileri ( belge, disket vb) gizlilik prensibine bağlı olarak saklamayı ve yasal mecburiyetler haricinde bu bilgileri ifşa etmemeyi, özel izin almaksızın işyeri dışına çıkartmamayı kabul ve taahhüt ettiği, 9/e bendinde, personelin herhangi bir işveren ile arasındaki iş sözleşmesi sona erer ise Marmara Bölgesi sınırları içerisinde işverenle aynı faaliyet konularını sürdüren işverenin rakip şirketlerinde ve/ veya işverene rakip üçüncü şahıs gerçek ve/ veya tüzel kişiler altında İş Sözleşmesinin sona erme tarihinden itibaren 1 ( bir) yıl süresince çalışmamayı beyan, kabul ve taahhüt ettiği, personelin iş bu maddeye aykırı hareket etmesi halinde iş sözleşmesinin sona erme tarihindeki aylık net ücretinin 10 ( on) katı ceza bedelini işverene ödeyeceğini kabul, beyan ve taahhüt ettiğine yer verildiği, aynı tarihli olarak, personelin görev ve hizmeti sırasında öğrendiği gizli bilgileri korumasına dair yükümlülüklerinin belirlenmesi konulu gizlilik sözleşmesi imzalandığı, davalı …’in davacı şirkette 28.05.2012 tarihinde kategori yöneticisi olarak işe başladığı, 04.06.2015 tarihine kadar kategori yönetici sıfatıyla çalıştığı iş yerinden istifa etmek suretiyle ayrıldığı, davacı ve davalı şirketin her ikisininde internet sitesi tüzel kişi sahibi olduğu ve tüketicilerin satın aldığı mal ve hizmetlere online bir ortam sağladıkları, tüketicilerin alışverişlerini bu ortam üzerinden gerçekleştirdikleri, davacı şirket tarafından davalı gerçek kişinin işten ayrılmasından kısa süre sonra davalının rekabet yasağını ihlal iddiası ile iş bu davayı açtığı, davalı gerçek kişiye ait SGK kayıtlarından, davalının davacı şirket nezdinde, 01.07.2012-04.06.2015 tarihleri arasında satın alma uzmanı olarak çalıştığı ve istifa ederek ayrıldığı, 08.06.2015-30.09.2015 tarihleri arasında dava dışı … şirketinde büro işçisi olarak belirli süreli iş sözleşmesi sonuna kadar, davalı şirkette ise 01.10.2015 (dava tarihi 24.06.2015) tarihinde diğer profesyonel hizmet müdürleri vasfı ile işe girmiş olduğu anlaşılmıştır. Dosyaya taraflar delillerini ibraz etmiş, davalı gerçek kişiye ait SGK kayıtları, taraf şirket ticari sicil kayıtları celbedilerek tanıklar dinlenilmiştir. Tanık …, 21.03.2017 tarihli duruşmada zapta geçen beyanında, davalının, kendisinin çalışmaya başladığı 2012 Haziran ayında çalışmaya başladığını, 2013 Ekim ayına kadar çalışmaya devam ettiği …com’da yönetici olduğunu, davalının görevinin daha çok operasyonel süreçlerin sürdürülmesi tedarikçilerle görüşme ve yeni ürün ve kampanyaların düzenlenmesi konuları olduğu, tek başına karar verme yetkisi olmadığını, direktöre bağlı olarak çalıştığını, davalının müşteri sırlarını öğrenebilecek bir durumu olmadığını beyan etmiştir. Tanık …, aynı duruşmadaki beyanında, davalının eski iş arkadaşı olduğunu, işyerinde 2011-2014 yılları arasında çalıştığını, davalının kategori yöneticisi olduğunu, davalının tedarikçi ilişkilerinin sağlanması, bazı ürün alımlarının yapılması, müşteri siparişlerinin takibi, ürünlerin satışa açılması, bazı operasyonel süreçlerin yöneltilmesi, görsel içeriklerin belirlenmesi ve kontrolü gibi konulara baktığını, şirket direktörleri İle bağlı olarak çalıştığını, … şirketinde işe başladığını duyduğunu, davalının çok kilit pozisyonda çalışmadığı için müşteri sırlarına ulaşma imkanı bulunmadığını belirtmiştir. 23.05.2017 tarihli bilirkişi raporunda, sonuç olarak, davalı … ‘in davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da davacının yaptığı işler hakkında bilgi edinmesinin söz konusu olmadığı, davalının çalıştığı sırada öğrendiği bilgilerin iş sözleşmesi sona erdikten sonra kullanılmasının işverene önemli derecede zarar verdiğine ilişkin somut bir delilin dosyada olmadığı, diğer bir ifade ile rekabet yasağı kaydının ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte ise geçerli olacağından somut uyuşmazlıkta bu kapsamda aranan şartların gerçekleşmediği, rekabet yasağı kaydının geçerli olabilmesi için kanunda yer alan bütün koşulların gerçekleşmesi gerektiği, somut uyuşmazlıkta işverenin yani davacı şirketin korunmaya değer haklı bir menfaatinin bulunduğuna ilişkin somut bilgi ve belgelerin olmadığı, yine davalı …’in davacı şirketin müşteri çevresi ve üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı bulunup bulunmadığı konusunun ancak görev tanımı incelendiğinde anlaşılabilecek bir konu olduğu, dosyada görev tanımına ilişkin somut bir belge yada bilgi bulunmadığı, bu konuda sadece tanık ifadelerinin bulunduğu, bir an için davacı şirketin müşteri çevresi veya üretim sırları ya da yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkanı bulunduğunun kabulünde dahi dosyada bu bilgilerin edinilmesinin davacı şirkete önemli bir zarar verdiği ya da zarar verme tehlikesi bulunduğuna dair de herhangi bir bilgi ya da belgenin bulunmadığı kanaatine ulaşıldığı, işverene ait bilgilerin kullanılmasının kazançlarda veya sipariş sayısında ciddi bir düşüş doğurması ya da önemli bir müşterinin kaybı, önemli bir zarar olarak kabul edildiği, ancak dosyada bu tarz bir önemli zararın doğduğuna ya da doğma tehlikesinin bulunduğuna dair bilgi/ belge bulunmadığı, TBK’nın 445/2 maddesinde yer alan sınırlamaların tamamına uyulmadığı, İş Sözleşmesinin 9. maddesinin( e ) fıkrasında yer alan rekabet yasağına ilişkin sınırlamanın süre ve yer açısından uygun olarak değerlendirilebilirse dahi konu bakımından oldukça geniş bir düzenleme getirdiği, madde kapsamında aranan şartların tamamının gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz sayılması gerektiği, diğer davalı … Tic.A.Ş ‘nin haksız rekabet teşkil eden eylemlerde bulunup bulunmadığına yönelik yapılan inceleme neticesinde davacının iddia ettiği üzere davalı şirketin davacı şirketin çalışanları aracılığı ile ticari sırları elde etmeye yönelik bir davranışı bulunmadığı ve bu sebeple TTK’nın 55/b/3 maddesi kapsamında haksız rekabet bulunduğundan bahsedilemeyeceği, davacı şirketin Ticaret Sicil Gazetesi’nde yer aldığı üzere, amaç ve konusunun internet ortamında elektronik ticaret ve servis sağlayıcılığı hizmetleri yapmak şeklinde özetlenebileceği, davalı şirketin amaç ve konusunun özetle yer sağlayıcı olarak internet üzerinde oluşturulan platformlar üzerinden alıcı ve satıcı olan kullanıcıların birbirleri ile alışveriş yapmalarını sağlamak olarak belirtilebileceği, sözleşme ile davalı … için rekabet etmeme yükümlülüğü getirildiği, ancak rekabet yasağı sözleşmesinin geçerli olabilmesinin bazı şartlara bağlı olduğu, işverenin rekabet nedeniyle ortaya çıkabilecek haklı menfaati ile işçinin çalışma ve sözleşme özgürlüğünün dengelenmesi gerektiği, bu iki şartın yanında rekabet yasağı sözleşmesinin yazılı şekilde kararlaştırılmış olması ve sözleşmenin yapıldığı sırada işçinin fiil ehliyetine sahip olması da gerektiği, işçinin işverenin müşteri çevresi hakkında bilgi edinme olanağına sahip olması onlarla az veya çok bir kişisel ilişki içinde bulunmasını, müşterilerin kişisel özelliklerini istek ve ihtiyaçlarını bilebilecek ve bu bilgileri kendi adına ekonomik bir değer olarak kullanabilecek durumda olması gerektiği, rekabet yasağı sözleşmesine konu olacak üretim sırları ve işletmesiyle ilgili bilgilerin gizli bilgi ve sır niteliği taşıması gerektiği, bunun doğal sonucu olarak genellikle vasıfsız ve alt kademede çalışan işçilerle yapılan rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz sayıldığı, işçinin işverenin müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinmesi, işverene önemli bir zarar verebilecek nitelikte olması, işverene ait bilgilerin kullanılmasının kazançlarda veya sipariş sayısında ciddi bir düşüş doğurması, ilgili piyasada rekabet gücünde bir geriye gidiş yaratması, iş yapma olanaklarının gözle görülür bir biçimde sınırlandırılması, zararın kolayca telafi edilemeyecek olması gibi hallerde önemli bir zararın varlığından söz edilebileceği, davacının faaliyet konusu incelendiğinde müşteri çevresinin özel niteliği bulunan bir müşteri çevresi olmadığını söylemenin mümkün olduğu, diğer bir ifade ile internetten satış işinde, işin niteliği gereği olarak herkesin davacının müşterisi olabileceği, davalının görevinin üretim sırları ve işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinmesini mümkün kılan bir görev olup olmadığı incelendiğinde, iş sözleşmesinde görev tanımının ayrıntılı olarak yer almadığı kategori yöneticisi ünvanı ile istihdam edildiğinin yazılı olduğu, dosyada davalının çalıştığı sırada edindiği bilgiler neticesinde davacının önemli bir zarara maruz kaldığına ya da maruz kalma tehlikesinin mevcut olduğuna dair herhangi bir bilgi yada belgeye rastlanmadığı, diğer taraftan, rekabet yasağının işçinin ekonomik geleceğini ölçüsüz ve hakkaniyete aykırı olarak sınırlamaması gerektiği, bu sebeple öngördüğü süre, yer ve konu bakımından sınırları itibarıyla TBK’nın 445. maddesine uygun olmayan bir rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz sayıldığı, kanunda öngörülen geçerlilik koşullarının varlığının ispat yükünün işverende olduğu, süre yönünden TBK’nın 445. maddede iki yılı aşmaması gerektiğinin düzenlendiği, süre yönünden rekabet yasağı süresi sözleşmede bir yıl olduğundan süre açısından geçerli bir düzenleme olduğu, rekabet yasağının işin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içermeyeceği kabul edildiği, işverenin faaliyet alanının sicilde yer aldığı üzere oldukça geniş ve kapsamlı olduğu, bu tarz bir sınırlamanın geçerli olmadığı, konu bakımından oldukça geniş bir düzenleme getirdiği, madde kapsamında aranan şartların tamamının gerçekleşmemesi nedeniyle rekabet yasağı kaydının geçersiz olması gerektiği, haksız rekabet hükümlerinin ticaret şirketleri açısından TTK’nın 54 vd maddelerde yer aldığı, sadece davalının davacı şirkette çalışmaya başlamasının davacı şirketin ticari sırlarını elde etmeye yönelik bir davranış olarak değerlendirilmemesi gerektiği, başka bir delilin olmadığı belirtilmiştir. Bilirkişi raporu dosya kapsamına uygun, yeterli ve gerekçelidir. Mahkemece yukarıda yer verilen gerekçelere istinaden davanın reddine karar verilmiştir. Taraflar arasındaki dava konusu rekabet yasağına dair düzenlemenin yer aldığı iş sözleşmesi, 28.05.2012 tarihlidir.Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesinin yapıldığı tarih itibariyle 818 sayılı BK yürürlüktedir. Ancak, davalı 2015 yılında, yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde bir yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2015 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, ceza koşulu içeren sözleşmenin geçerliliği, sözleşmenin yapıldığı 818 sayılı BK hükümlerine göre belirlenir. Ancak, 6101 sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmünün sonuçları konusunda ise Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Bu açıklamalara göre, somut olaydaki rekabet yasağı sözleşmesine dayalı ceza koşulu alacağı talebinin yerinde olup olmadığı değerlendirilmelidir. Sözleşmenin yapıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK uyarınca, işçi aleyhine tek taraflı ceza koşulu konulmasını yasaklayan bir düzenleme bulunmadığından, bu yöne ilişkin bir geçersizlik mevcut değildir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal 18.09.2019 tarih ve 2018/4038 Esas – 2019/5529 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; TBK’nın 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. Bu durumda TBK’nın 444/2. maddesi uyarınca öncelikle, davacı tarafça dosya kapsamına ibraz edilen deliller nazara alınarak rekabet yasağı düzenlemesinin geçerli olup olmadığı değerlendirilmeli ve geçerli olduğuna kanaat getirildiği takdirde, aynı aynı Kanun’un 445/2. maddesi uyarınca rekabet yasağının aşırı nitelikte olması durumunda gerekli sınırlandırılmalar yapılarak bir karar verilmesi gerekir. Bu nedenle somut olayda, davacının ceza koşulu alacağı talep edebilmesi bakımından TBK’nın 445. maddesi tartışılmadan önce, 444/2. maddesindeki geçerlilik koşulunun sağlanıp sağlanmadığı ortaya konulmalıdır. Ayrıntıları yukarıda açıklandığı ve bilirkişi raporunda belirtildiği üzere; davalı işçinin davacı şirkette çalıştığı pozisyon itibariyle davacının ticari sırlarına ve müşteri çevresine vakıf olduğunun kabul edilemeyeceği, davacı ve davalı şirketlerin müşterilerle yüzyüze gelmeksizin internet ortamında satış yaptıkları, bu durumda davalı işçinin davacıya ait bilgileri kullanarak davacıya önemli bir zarar verebilme ihtimalinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bu durumda, rekabet yasağı kaydının, davalı işçinin işten ayrıldığı tarihte yürürlükte bulunan TBK’nın 444/2. maddesinde aranan geçerlilik koşulunu sağlamadığı, dolayısıyla davacının, rekabet yasağı sözleşmesine dayanarak davalı işçiden ceza koşulu alacağı talep hakkının bulunmadığı anlaşıldığından, ilk derece mahkemesince, davalı işçi aleyhindeki davanın reddine karar verilmiş olmasında hukuka aykırılık bulunmamış, davacı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. Davalı şirket yönünden ise; davalı şirket ile davacı arasında herhangi bir sözleşme, rekabet yasağına ilişkin anlaşma ve taahhüt bulunmayıp, davacı taraf, davalı şirkete yönelik olarak, davalı işçiyi işten ayrılmaya ikna ederek haksız rekabet yaptığı iddiasıyla bu davayı yöneltmiştir.Sözleşmelerin nispiliği prensibi gereği, davalı çalışanın rekabet yasağı taahhüdünden dolayı davalı şirketin sorumlu tutulması mümkün değildir. Davacı, davalı şirketin, davalı işçiyi işten ayrılmaya ikna ettiği ve kendisiyle çalışmasını sağladığı ve böylece TTK’nın 54 vd. maddeleri anlamında davacıya karşı haksız rekabet eylemlerine giriştiği iddialarını kanıtlayacak somut bir delil ortaya koyamamıştır. Bu nedenle, davalı şirket aleyhindeki davanın reddine karar verilmiş olması isabetli bulunmuş ve davacı vekilinin istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından peşin olarak yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 28.09.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.