Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2431 E. 2022/1413 K. 27.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2431
KARAR NO: 2022/1413
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 16.07.2019
NUMARASI: 2017/773 Esas – 2019/805 Karar
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin, davalı satıcı şirketle 03.02.2014 tarihli 5 yıllık Bayilik Sözleşmesi imzaladığını, davalıdan alınacak mal karşılığının teminatı olarak davalı satıcı şirkete 11.02.2014 tarih 100.000,00 TL bedelli teminat mektubu verildiğini, sözleşmenin 3. maddesinde vadeli alımlarda davalının 30, 45 ve 60 gün vade uygulanacağının kararlaştırıldığını ancak gelişen zamanda davalı satıcı şirketin, son bir yıl çalışma şartlarında tek taraflı değişikliğe giderek en fazla 20 gün vadeli yakıt vermeye başladığını, bu durumun müvekkili şirketin ciddi ödeme zorluğu çekmesine neden olduğunu, ayrıca sözleşmeye aykırılık da teşkil ettiğini, davalının sözleşme şartlarına uymaması nedeniyle Hilvan Noterliğinden davalı şirkete 28.03.2017 tarih, … yevmiye sayılı ihtarname çekerek sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiğini, bunun üzerine davalı şirketin, davalıya hiçbir cari hesap borcu olmamasına rağmen 100.000,00 TL tutarlı teminat mektubunu nakde dönüştürerek bankadan tahsil ettiğini, davalı tarafından haksız tahsil edilen 100.000,00 TL’ nin tahsili için, İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası üzerinden davalı şirket aleyhine takibe geçtiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu öne sürerek, itirazın iptaline ve %20 icra inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasında 03.02.2014 tarihli Akaryakıt Bayilik Sözleşmesi akdedildiğini, buna bağlı olarak da Bayilik Protokolü düzenlendiğini, Bayilik protokolünün 3.maddesinde yer alan ve davacı şirketin haklı nedenle fesih iddiasına konu ettiği ödeme vadesine ilişkin hüküm, kesin bir hüküm olmayıp, tek başına bu hükmün davacının istediği periyotta uygulanmamasının sözleşmeye aykırılığı veya ahde vefa prensibine uyulmadığını göstermeyeceğini, bu maddenin incelenmesinden de görüleceği üzere, bayi adına vadeli alımlarda, “vade uygulanabileceği” denilmek suretiyle bu hususun müvekkil şirketin takdirinde olduğunu, tarafların belirtilen vadelerin dışında alım-satım yapabilmelerinin de ihaleler, toplu satışlar gibi özel durumlarda mümkün olduğu, aksi davranışın ihlal teşkil etmediği, akdin feshini gerektirmediğinin açık olduğunu, sözleşme ilişkisinin başladığı günden feshe kadar geçen döneme kadar farklılaşabilen aylık akaryakıt alım vadesinin, sözleşmenin ilgili maddesi uyarınca ancak satıcının takdiri ile farklılaştırılabileceğini bile bile vadenin yetersiz olduğu 3 yıl sonra bir anda sözleşmenin feshine konu edilmesinin dayanağının olmadığını, bu nedenle feshin haksız olduğunu, davacının 29.03.2017 tarihli erken fesih ihtarnamesiyle nedeniyle maruz kalınan kazanç kaybı karşılığı 21.760 USD için 108.019.14 TL bedelli ve 1.980,86 TL bedelli faturalar keşide edildiğini, ilgili cezai şart bedeli, mahrum kalınan kar ve cari hesap bakiye alacağı karşılığında davacının verdiği 100.000,00 TL’ lik teminat mektubunun nakde dönüştürülmek suretiyle tahsil edildiğini, savunarak davanın reddini ve %20 kötü niyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre; kar mahrumiyeti talebinin değerlendirilmesinde, mahrum kalınan karın, davalı yanın aynı bölgede ve mahalde yeniden bayilik kurabilmesi için geçecek makul süre için talep edilebileceği kabul edilmektedir. Dosya kapsamında alınan 04/01/2019 tarihli bilirkişi raporunda da Yargıtay içtihatları doğrultusunda davalının aynı bölge ve mahalde yeniden bayilik kurabilmesi için geçebilecek sürenin 6 ay olduğu, bu esasa göre yapılan hesaplamaya göre davalının talep edebileceği kar mahrumiyeti alacağının 11.226,35 USD olduğu, teminat mektubunun nakde çevrildiği tarih itibariyle esas alınan kura göre davalının KDV dahil 50.168,05 TL kar mahrumiyeti alacağının olduğu anlaşılmıştır. Sonuç olarak; taraflar arasında imzalanan 03/02/2014 tarihli bayilik sözleşmesinin davacı tarafça haksız olarak feshedildiği, sözleşme hükümlerine göre; davalı akaryakıt şirketinin 2.225,45 TL cezai şart ve 50.168,05 TL kar mahrumiyeti alacağı olmak üzere toplam 52.393,50 TL alacağının doğduğu, iş bu alacakların teminat mektubunun nakde çevrilerek tahsil edilmesinde sözleşme hükümlerine göre bir usulsüzlük bulunmadığı, davalının teminat mektubundan bakiye kalan 47.606,50 TL’yi tahsil etmesinin ise herhangi bir hukuki dayanağının bulunmadığı, iş bu miktar itibari ile davacı tarafça başlatılan icra takibinin yerinde olduğu ve bu tutar üzerinden yapılan itirazın iptalinin gerektiği, takip ile talep edilen faiz oranının yerinde olduğu, takip konusu alacak likit olup belirlenmesinin yargılamayı gerektirtiğinden davacı tarafça talep edilen icra inkar tazminatı isteminin yerinde olmadığı, davacının kötü niyeti sabit olmadığından davalı tarafça talep edilen kötü niyet tazminatı talebinin yerinde olmadığı, dosya kapsamından tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda açıklandığı üzere Yasa ve Yargıtay İçtihatları gereğince ayrıntılı, detaylı inceleme yapılmış olup, yukarıda gerekçesi de yazılı olduğu üzere davanın bu gerekçe ile kısmen kabulüne karar vermek gerektiği…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile sabit olan 47.606,50 TL alacağın takip tarihinden itibaren artan azalan oranlarda uygulanacak ve yıllık %9,75 oranını aşmayacak avans faizi ile ve isabet eden takip giderleri ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmek üzere borçlu davalının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasına yapılan itirazın kısmen iptaline, takibin belirtilen şekilde devamına, aşan istemin reddine, likit bir alacak bulunmaması nedeni ile davacı vekilinin icra inkar tazminatı talebinin reddine, davacı tarafın kötü niyeti sabit olmadığından davalı vekilinin kötü niyet tazminatı talebinin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Sözleşmenin müvekkili tarafından haklı nedenle fesh edildiğinin kabulü gerektiğini, Dava dosyasındaki tüm beyan ve dilekçelerini tekrarla; teminat mektubu riziko kapsamı genişletilerek kar mahrumiyeti ve cezai şart alacağı bakımından mahkemece tahsilat yapımına gerekçe gösterilmesinin açıkça yüksek yargı kararlarına aykırı olduğunu, yani doğmuş ve doğacak her türlü borcu teminen teminat mektubu düzenlenemeyeceğini, hangi rizikoları teminat altına aldığı ferdileştirilerek yazıldığını, muhatap bankanın borcu fer’i olmayıp, asıl borçtan bağımsız ve asıl olduğundan, rizikonun gerçekleştiği muhatap tarafından bankaya bildirilince bankanın ‘araştırma yükümü olmaksızın, beyana itibar edilerek ödemeyi taahhüt etmesi nedeniyle davalıya ödeme yapıldığını, ancak teminat mektubunun bozulmasında haklı olmadığını, Yargıtay 19. HD’nin 14.09.2000 T. E.2000/3368 K.2001/4694 Sayılı kararı ile Y.H.G.K. 28.11.2007 T. E.2007/11-852 K. 2007/892 sayılı kararının da bu yönde olduğunu, Dolayısıyla müvekkilinin davalıya verdiği teminat mektubunda açıkça ferdileştirilerek, ” … DAY.TÜK. Firmasının Şirketinizden YAPACAĞI MAL ALIMLARINDAN DOLAYI ŞİRKETİNİZE KARŞI DOĞACAKBORÇLARININ AZAMİ 100.000-TL KISMINI BANKAMIZ GARANTİ ETTİĞİNDEN…” yazmakta olup, teminat mektubu sadece alınacak akaryakıtın ödenmemesi sonucu oluşacak cari borcu’ ödemeyi garanti altına almakta olup, bizzat davalının ikrar ettiği üzere teminat mektubunu cezai şartın, kar mahrumiyeti, cari alacak’ üç kalemde alacak iddiası oluşturulmuş olup, bunlar için değiştirme ve genişletme yapılarak Yargıtay kararlarına aykırı şekilde teminat mektubunu bozdukları mahkeme içi ikrarla sabit olduğunu, Protokolde teminat mektubunun kapsamının tüm alacaklar olarak yada kar mahrumiyeti ve cezai şart alacağını kapsar şekilde bir şart da olmadığını, aksinin yorum yoluyla garanti kapsamını genişletmek olacağını, Cari hesap ilişkisinin bitimi itibarıyla davacının kendisine cari borcu olmadığı önceki bilirkişi raporuyla da tespit edilmesi karşısında, cari hesap ilişkisinin bitiminden sonra 108.019,14-TL cezai şart faturası düzenleyerek bunu mektuptan tahsil etmesi koşullarının açıkça oluşmadığı ve haklı fesih nedeniyle 97.774,55-TL davalıdan alacaklı olduklarını tespit etmesine karşın, ikinci ek raporda da bu görüşünü değiştirmeyerek, itirazlara karşın değerlendirmesinin aynen korunduğunu belirten ikinci ek raporları da olmasına rağmen mahkeme salt, protokolde yazmadığı halde kendi yorumuyla tip sözleşme bayilik sözleşmesi matbu bir kaç maddesine dayaranak, teminat mektubunu sadece mal alımından kaynaklı borcun temini olarak alan ve kabul eden davalının bu davranışına karşın çelişkili davranış yasağına aykırı olarak ve teminat mektubu HGK ve yüksek yargı kararları da olmasına karşın yorum yoluyla genişletmesi açıkça hem yüksek yargı hem protokol, hem dosyadaki bilirkişi raporu hem de çelişkili davranış yasağı kurallarına açıkça aykırılık oluşturan bir gerekçeyle kısmi kabul kararı verildiğini belirterek, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvurusunda özetle; Gerekçeli kararda belirtilen müvekkil alacak miktarının hatalı olarak değerlendirildiğini, çünkü Bilirkişi raporunda m3 başına tekabül eden cezai şart miktarı açıklanırken “(beyaz ürün olan motorinin 0,830 ortalama kesafeti esas alınıp hesaplandığında 20 USD/ton x 0,830 = 16,6 USD/m3 belirlenen)” denilerek hiçbir anlam ifade etmeyen bir şekilde bilirkişi tarafından cezai şartta tenkise gidilmiş olduğunu, ancak söz konusu cezai şartta TTK uyarınca da tenkis yapılamayacağını, zira basiretli bir tacir sıfatını haiz olması gereken borçlu yerleşik Yargıtay içtihatları uyarınca cezai şartın tenkisini talep edemeyeceğini, konuyla ilgili Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 05.12.2017 tarihli ve 2017/15056 E. 2017/17040 K.sayılı kararının ekli olduğunu, buna göre müvekkilin cezai şart alacağının 30m3x20 USD = 600 USD olarak dikkate alınması gerektiğini, Müvekkili şirketin davacı … Petrol’den sözleşme fesih tarihine kadar 3.240 USD tutarında asgari ürün alım taahhüdünden kaynaklı cezai şart alacağı bulunduğunun kabulü gerektiğini, Bayinin, sözleşme süresince satışını taahhüt ettiği miktar üzerinden hesaplanacak cezai şart bedelini ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, bu doğrultuda basiretli bir tacir olan bayi sözleşme süresince satışını taahhüt ettiği miktar üzerinden cezai şartın hesaplanacağını ve sözleşme süresince almakla yükümlü olduğu miktarın cezai şart hesaplamasında esas alınacağını önceden bildiğini, bu kapsamda her yıl bayiye cezai şart alacağının doğacağının hatırlatılmasına gerek bulunmadığını, zira yıllık yapılan alımlar değil, sözleşme süresince yapılan satış miktarı cezai şarta esas alınacağını, Yargıtay 19. H.D. 2012/9915 Esas- 2013/8558 Karar sayılı ve 13.05.2013 tarihli ilamının ekli olduğunu, Müvekkil şirketin davacı … Petrol’den 18.520 USD kar mahrumiyeti alacağı bulunduğunu, alacak miktarlarının tespitinde müvekkili şirketin defter ve kayıtları esas alınması gerektiğini, müvekkil şirketin … Petrol’den halen alacağı bulunduğunu, Davacı şirketin (bayinin), sözleşmeyi tek taraflı olarak feshettiği olayımızda, cezai şart, gecikme faizi, cari hesaptan doğan bakiye ve kar mahrumiyeti bağlamında müvekkili şirketin uğradığı bütün zararların öncelikle davacının teminat olarak vermiş olduğu nakdi veya gayri nakdi değerlerden tahsil olunacağı her türlü izahtan vareste olduğunu, keza ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu gerekçeli kararda davacı … Petrol’ün borçları dikkate alındığında müvekkili şirketin teminat mektubunu nakde çevirmiş olmasının haklı bulunduğunu, müvekkili şirketin konusu teminat mektubunu nakde çevirdikten sonra davacı … Pertrol’den halen 8.019,14 TL alacaklı konumunda olduğunu, hali hazırda davacı … Petrol’ün itirazın iptali kapsamında huzurdaki davayı açmış olması sebebiyle ve haklılığımızın sübut bulacağına inancımız dolayısıyla istinaf kanun yoluna başvurduğunu, bu doğrultuda, davacı … Petrol’ün icra dosyası marifetiyle icrai işlemlere devam etme ihtimali bulunduğundan ilk derece mahkemesinin uygun göreceği teminatın yatırılması suretiyle taraflarına istinaf kanun yoluna yapmış oldukları başvuru sonuçlanıncaya kadar istinaf kanun yoluna başvuru çerçevesinde davacı … Petrol’ün haksız olarak başlatmış olduğu icra takibine devam etmesini engellemek adına icranın geriye bırakılması kararı verilmesini istediklerini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalıya bayilik sözleşmesinin teminatı olarak verilmiş olan teminat mektubunun haksız olarak paraya çevrildiği iddiasıyla, bu surette tahsil edilmiş olun tutarın davalıdan tahsili için başlatılan ilamsız takibe vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali ve inkar tazminatı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, taraflar arasındaki bayilik sözleşmesi kapsamında davalıya verilen teminat mektubunun, davalının sözleşmeye aykırılıkları nedeniyle sözleşmenin kendileri tarafından haklı nedenle feshinden sonra, teminat mektubunun davalı yanca haksız şekilde paraya çevrildiğini ileri sürmüştür. Davalı ise davacı yanca sözleşmenin süresinden önce haksız feshedildiğini, fesih nedeninin sözleşme ve protokol 3. Maddesine uygun olmadığını, bu nedenle davacının kazanç kaybı, cezai şart ve cari hesap borcu nedeniyle teminat mektubunun paraya çevrildiğini, bu nedenle davacının davasının haksız olduğunu ileri sürmüştür. Davacının istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; Taraflar arasında 03.02.2014 tarihinde imzalanan sözleşme ile 5 yıllık süre için bayilik ilişkisi kurulduğu, bayilik sözleşmesinin davacı tarafından 28.03.2017 tarihli ihtar ile feshedildiği ihtilafsızdır. Davacı, davalının satışları arttırmaya yönelik reklam ve tanıtım faaliyetlerinde bulunma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, aralarındaki protokole göre 30,35,40 günlük vade uygulanması yükümlülüğüne uymadığını, 20 günlük vade ile akaryakıt temin ettiğini belirterek, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi çerçevesinde davalı karşı tarafça edimsel yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olmasından bahisle genel hükümler çerçevesinde sözleşmenin feshi yoluna gitmiştir. Taraflar arasında tam iki taraflı sözleşme olduğundan TBK 123. ve 125. maddeleri gereğince davalının sözleşmeyi haklı nedenle feshi için davacıya edimini ifa için mehil vermesi ve onu temerrüde düşürmesi gerekir (Yargıtay 19.HD, T: 18.02.2016,2015/12525 E, 2016/ 2506 K sayılı ilamı ). Ayrıca kök bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere, tarflar arasındaki protokolün 3. Maddesinde “bayinin vadeli alımlarında 30,45,60 gün vade uygulanabileceği” şeklinde düzenlendiği, buna göre vadeli alım süresinde uygulanabilecek vadelerin mutlak şekilde düzenlendiğinin benimsenemeyeceği, kaldı ki kök bilirkişi raporunda, davacının 2015 yılından sözleşme feshine kadar ödemeleri DBS sistemi ile gerçekleştirdiği de gözetildiğinde, sözleşmenin davacı yanca haksız feshedildiğinin kabulü isabetli olup, aksi yöndeki davacı istinafı yerinde görülmemiştir. Tarafların kabulündeki bayilik sözleşmesinin 8/a maddesi “….’ a olan bütün borçları ( mal bedeli, kar mahrumiyeti, cezai şart, ecrimisil ve sair tüm borçları) bu sözleşmenin fesih tarihi itibari ile derhal muaccel olur. … bu borçları bayi ye ait teminat mektupları ile diğer teminatı paraya çevirerek tahsil etme yetkisine sahiptir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır. Bu düzenleme ile aynı sözleşmenin 6/f maddesindeki düzenleme uyarınca davacının verdiği teminat mektubunun yalnızca cari hesap borcunu teminat altına aldığı, teminat mektubunun riziko kapsamının değiştirilerek, davalının kar mahrumiyeti ve cezai şart alacağının da teminatı olarak görülmesinin yerinde olmadığı yönündeki istinaf nedenleri de yerinde değildir. Davalının istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde; İlk derece mahkemesince alınan kök ve 04.01.2019 tarihli bilirkişi ek raporunda; tarafların ticari defterlerinin incelendiği, muhtelif tarihli ve tutarlı faturaların ticari defterlere kayıt edildiği, davacının cari hesapta satımdan dolayı herhangi bir borcunun bulunmadığı tespit edilmiştir. Cezai şarta ilişkin hesaplamada, taraflar arasındaki protokolün 3 maddesine göre, davacı bayinin davalı şirketten her yıl 500 m3 beyaz ürün (benzin-motorin) alıp satmayı taahhüt ettiği, satamadığı ürün için ton başına 20 USD Cezai şart ödemeyi kabul ettiği anlaşılmaktadır. Mahkemece alınan bilirkişi raporları ile davacının 2014-2015 yılından 132 m³ eksik alım yaptığı, 2015-2016 ve 2016-2017 yıllarında verilen taahhüdün yerine getirildiği, 03/02/2017 tarihinden sözleşme fesih tarihine kadar olan 29/03/2017 tarihine kadar ise 30 m³ eksik alım yapıldığı tespit edilmiştir. 2014-2015 döneminde yapılan eksik alımlara ilişkin davacıya ceza şart haklarının saklı tutulduğuna ilişkin herhangi bir ihtarnamenin bulunmadığı, davalı yanca davacı bayiye mal vermeye devam edildiği anlaşılmakla; son yıla ilişkin eksik alım dışında kalan döneme ilişkin cezai şartın talep edilemeyeceği, fesih öncesi son döneme ilişkin olarak ise; davacının 30 m³ eksik alım yaptığının tespit edildiği, bilirkişi ek raporundaki hesaplama ışığında, her bir ton başına 20 USD cezai şart bedelinin m3 karşılığının ise ( beyaz ürün olan motorinin 0,830 ortalama kesafeti esas alınıp hesaplama yapıldığında, 20 USD/ ton x 0.830 = 16,6 USD/m3) dikkate alınarak hesaplanan cezai şart tutarının 498 USD olarak hesaplandığı, belirlenen 498 USD cezai şart alacağının teminat mektubunun nakde çevrildiği tarih itibariyle esas alınan kura göre 2.225,45 TL olup, mahkemece de sektör bilirkişisinin de bulunduğu bilirkişi raporundaki hesaplama ışığında hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin hüküm kurulurken taahhüt nedeniyle eksik alımda dikkate alınan cezai şart alacak miktarının hatalı olarak belirlendiği, bilirkişilerce bir nevi tenkis uygulandığı , yine sözleşmenin fesih tarihi itibariyle geçmiş dönemin tümü için eksik alım tutarı dikkate alınmak suretiyle cezai şart alacağının 3.240 USD olarak dikkate alınması gerektiği yönündeki davalı istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 8. Maddesinin (c) fıkrasında; davalının, davacı bayinin feshe sebebiyet vermesinden dolayı maruz kaldığı zararı ve satış kaybından dolayı mahrum kaldığı kar kaybını da bayiden talep edebileceğinin kararlaştırıldığı anlaşılmıştır. Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarına göre; kar mahrumiyeti talebinin değerlendirilmesinde, mahrum kalınan karın, davalı yanın aynı bölgede ve mahalde yeniden bayilik kurabilmesi için geçecek makul süre için talep edilebileceği kabul edilmektedir. Dosya kapsamında alınan 04/01/2019 tarihli sektör bilirkişisinin de katılımı ile alınan bilirkişi raporunda da Yargıtay içtihatları doğrultusunda davalının aynı bölge ve mahalde yeniden bayilik kurabilmesi için geçebilecek sürenin 6 ay olduğu, bu esasa göre yapılan hesaplamaya göre davalının talep edebileceği kar mahrumiyeti alacağının 11.226,35 USD olduğu, teminat mektubunun nakde çevrildiği tarih itibariyle esas alınan kura göre davalının KDV dahil 50.168,05 TL kar mahrumiyeti alacağının olduğu tespit edilmiş, mahkemece de bu gerekçe ve hesaplama dikkate alınarak hüküm kurulduğu anlaşılmıştır. Yargıtay 19.HD’nin yerleşik içtihadına göre, TBK’nın 114/2. maddesi yollamasıyla aynı Kanun’un 52. maddesi uyarınca, davacının zararı azaltma yükümlülüğü bulunduğundan, kâr mahrumiyeti süresi, feshedilen sözleşmenin bakiye bölümü için değil, davacının aynı bölgede benzer bayilik kurabilmesi için gerekli makul süre kadar olmalıdır ( Yargıtay 19. HD’nin 04/04/2018 tarih, 2017/4479 E.- 2018/1825 K, sayılı ilamı). Nitekim bilirkişi raporunda bu süreye ilişkin değerlendirme yapılmış ve raporda makul sürenin altı ay olduğu gerekçeli şekilde tespit edilmiştir. Bilirkişi tarafından akaryakıt piyasasında makul olan, genel kabul görmüş süre altı ay olarak tespit edilmiş ve hesaplama bu süre göz önünde bulundurularak yapılmıştır. Bilirkişiler tarafından yapılan hesaplamalar gerekçeli ve denetime elverişle olup ilk derece mahkemesinin bu rapor verilerini esas alarak hüküm kurmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir. Buna göre davalı vekilinin, davacı tarafından sözleşmenin 8-c maddesi dikkate alınarak, fesih tarihinden, bakiye kalan tüm süre dikkate alınarak kar kaybı hesabı yapılarak, hesaplanacak 18.520 USD kâr kaybı tutarının dikkate alınması gerektiği yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. Davalı vekilince taraflar arasındaki sözleşmenin 11. maddesi uyarınca müvekkili şirket ticari defter ve kayıtlarının münhasır delili olarak kabul edildiği, bu nedenle davacı defter ve kayıtlarının mahkemece inceletilmesinin yasaya aykırı olduğu ileri sürülmüştür. HMK.’nın 222.maddesi ticari defterlerin ibraz ve delil olmasını düzenlemiş olup, mahkemece, ticari davalarda tarafların ticari defterlerinin ibrazına kendiliğinden veya taraflardan birinin talebi ile karar verilebileceği düzenlenmiştir. Taraflar tacir olup, davacının alacak talebi ticari ilişkiden kaynaklandığından, ilk derece mahkemesince TTK’nın 83 ve HMK’nın 222. maddeleri uyarınca, tarafların ( davacı defter ve kayıtları) ticari defterleri üzerinde inceleme yaptırmasında usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davalı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 2.439,00 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,4-Taraf vekillerince istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,6-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.27.10.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.