Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2430 E. 2020/282 K. 05.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2430
KARAR NO: 2020/282
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN DOSYANIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 2.Asliye Ticaret Mahkemesi
NUMARASI: 2018/1237 Esas – 2019/750 Karar
TARİHİ: 03/07/2019
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda, davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın Çukurambar Ankara Kurumsal Şubesi tarafından … Ltd. Şti.’ne 09/07/2012 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca kredi kullandırıldığını, yüklenici firma … Limited Şirketi’nin Erzincan Tercan 1.200 kwp Photovoltaic Power Plant işini teminen davalı muhatap … Ltd. Şti.’ine hitaben 01/06/2016 tarih ve 238.800 USD bedelli 01/12/2016 tarihine kadar süreli avans teminat mektubu verdiğini, davalı şirketin bankaya başvuruda bulunması üzerine, bankanın güven müessessi olması sebebiyle, söz konusu mektubun 16/12/2016 tarihinde tazmin edilmek durumunda kalındığını, tazmin işlemini müteakip teminat mektubundaki lehdar firma … Ltd. Şti.’nın mektup konusu işin tamamlandığını ve muhatap … Ltd. Şti.’nin mektup konusu iş ile ilgili alacağının bulunmadığını ifade ettiğini, dava konusu teminat mektubunun avans teminat mektubu olup kesin teminat mektubu ile fonksiyonlarının aynı olmadığını, davalı muhatabın kesin teminat mektubu ile talep edebileceği olası zararlarını bahane ederek avans teminat mektubunu tazmin etme imkanı bulunmadığını, muhatabın teminat mektubunu tazmin etme hakkı bulunmamasına rağmen tazmin talebinde bulunulduğunu belirterek, davalı tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak nakde çevrilen 01/06/2016 tarih … nolu avans teminat mektubu tutarı olan 238.800 USD’nin tazmin tarihindeki karşılığı olan 841.053,60 TL’nin, tazmin tarihi olan 16/12/2016 tarihinden itibaren 3095 Sayılı Kanun gereğince avans faizi ile birlikte, davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; müvekkili şirketin güneş enerjisinden elektrik üretimi yaptığını ve enerji projeleri geliştirdiğini, müvekkili şirketin dava dışı … Anonim Şirketinin yavru şirketi olduğunu, dava dışı …’nin uluslararası bir şirketler grubu olan … grubu bünyesinde yer aldığını, … ve iştirakleri de dahil … Grubunun tümünün hisselerinin dolaylı olarak sahibi konumundaki … 1984 yılında Çin Halk Cumhuriyetinin Venchou kentinde kurulduğunu, … 2008 yılından beri Türkiye’de doğrudan yabancı yatırım mevzuatına uygun biçimde faaliyet gösterdiğini, topluluğun güneş enerjisi sektöründeki kolu … Grubu 2015 yılında dava dışı …’nin kuruluşunu takiben Türkiye’de bir dizi yatırımda bulunduğunu, davalı şirket …’un da aralarında bulunduran toplamda 33 bağlı şirketin paylarını tümüyle elinde bulunduran …, 9 ilde ve 10 ayrı lokasyonda, kamu menfaati doğrultusunda ve Türkiye’nin enerji bağımsızlığı ve arz güvenliği hedefi paralelinde toplamda 70 megawatt kurulu güce haiz çevre dostu, sürdürülebilir ve yenlenebilir enerji yatırımları gerçekleştirdiğini, Erzincan’ın Tercan ilçesi ile Ankara’nın Akyurt ilçesi ve Ankara’nın Elmadağ ilçesindeki projelerin hayata geçirilmesi için davalı müvekkilinin de aralarında bulunduğu … iştiraklerinin, dava dışı yüklenici … Limited şirketi ile anlaştığını ve 30/05/2016 tarihinde 15 ayrı Mühendislik, Tedarik ve İnşaat Sözleşmesi akdedildiğini, … iştirakleri her bir EPC sözleşmeleri bedelinin % 20’sine tekabül eden ve proje maliyeti bazında … tarafından üstlenilen işlerin % 40’ından fazlasına karşılık gelen bir meblağı bizzat ve derhal dava dışı …’un banka hesaplarına havale ederek işlere bir an önce başlanabilmesi noktasında üzerlerine düşen borcu ifa ettiğini, …’un davacı banka nezdindeki hesabına toplamda 238.800 USD’yi 22/06/2016 tarihinde transfer ettiğini, davacı bankanın EPC sözleşmesine açıkça aykırılık arz eder bir teminat mektubu düzenleyerek davalı müvekkiline iletilmek üzere dava dışı …’a teslim etmesinin güven ve özen sorumluluğunun ihlali olduğunu, davacı bankanın dava açmakta menfaatinin bulunmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda; davacı … Bankası A.Ş.’nin garanti veren, davalı … Ltd. Şti.’nin muhatap, dava dışı … Ltd. Şti.’nin lehtar olduğu avans teminat mektubu nedeniyle, muhataba ödeme yapan davacının muhatap ile lehtar arasındaki ilişkinin tarafı olmadığı, muhatapla arasında sözleşmesel ilişki bulunmadığı, bu nedenle davalı … Ltd. Şti.’ne yapılan ödemenin iadesini davalı … Ltd. Şti.’nden talep edemeyeceği, davalının bu davada pasif husumetinin bulunmadığı…” gerekçesiyle, pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Bir garanti sözleşmesinin esaslı unsuru bir riski garantisi olduğundan, risk doğmaması veya sona ermesi halinde bankanın ödeme taahhüdünün de sona ereceğini, bunun teminat mektubunun garanti sözleşmesi niteliği gereği olduğunu, asıl borçlu tarafından ileri sürülen ve onun açısından borcu sona erdiren defilerin risk olayını da sona erdireceğinden, bankanın garanti yükümlülüğünün de son bulacağını, dolayısıyla işbu davada pasif husumet ehliyeti yokluğundan davanın reddinin hukuki bir mesnedi bulunmadığını, aksinin kabulü halinde haksız tazmin talebiyle mektubu düzenleyen herhangi bir banka tarafından herhangi bir davanın açılmasının mümkün olmayacağını, Müvekkili bankanın Çukurambar/Ankara Kurumsal Şubesi tarafından … Ltd. Şti.’ne 09/07/2012 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan kredi kapsamında yüklenici firma … Ltd. Şti.’nin Erzincan Tercan 1.200 kWp Photovoltaic Power Plant işini teminen davalı muhatap … Ltd. Şti.’ne hitaben verilen 01/06/2016 tarih … no’lu 238.800-USD tutarında 01/12/2016 tarihine kadar süreli avans teminat mektubunun konusunun Erzincan Tercan 1.200 kWp Photovoltaic Power Plant işi olduğunu, Davalı … Şti’nin 15/12/2016 tarihli yazısı ile “İlgili teminat mektubuna karşılık gelen 238.800 USD tutarındaki meblağın tümünün tarafımızca geri alınması gerekliliği hasıl olduğundan” gerekçesiyle teminat mektubunun nakde çevrilmesi için müvekkili bankaya başvuruda bulunması üzerine, bankanın güven müessesesi olması sebebiyle, söz konusu mektup 16/12/2016 tarihinde tazmin edilmek durumunda kalındığını, tazmin işlemini müteakip teminat mektubundaki lehdar firma … Ltd. Şti.’nin mektup konusu işin avans kısmının tamamlandığını ve muhatap … Ltd. Şti.’nin mektup konusu iş ile ilgili alacağının bulunmadığını ifade ettiğini, ilgili yazışma ve belgelerin tetkikinden lehdar ve muhatap firmalar arasında imzalanan ve teminat mektubunun konusunu oluşturan işe ilişkin sözleşmenin 4.1.1 maddesinde “…Tesis sahibi banka teminat mektubunu aşağıda belirtilen safhaların tamamlanması üzerine yükleniciye geri vermeyi kabul, beyan ve taahhüt eder. Tel örgülerin ve kapıların kurulması, yapım alanının kazılması, yapım alanındaki mobilizasyon çalışması, yapım alanına 200 KW için uygun çelik konstrüksiyon getirilmesi” hükmünün bulunduğunu, söz konusu sözleşme hükmü uyarınca yukarıda belirtilen koşulların oluşması halinde avans teminat mektubunun iade edilmesi gerektiğini, Tercan Noterliğince düzenlenen 12/12/2016 tarihli tutanaktan yukarıdaki maddelerde sayılan şartların yerine getirildiğinin anlaşıldığını, Bankanın teminat mektubu düzenleyerek soyut bir borç altına girmemiş olup teminat mektubuna konu riskin gerçekleşmesi ve tazmin talebinde bulunulması halinde teminat mektubunda belirtilen limitle sınırlı olmak üzere ödeme yapmakla yükümlü olduğunu, teminat mektubunda belirtilen riskin gerçekleşmemesi halinde mektubun tazmininin istenemeyeceğini, keza gerçekleşen risk tutarının üzerinde de tazmin talebinde bulunulamayacağını, gerçekleşen risk üzerinde tazmin talebinde bulunulması halinde haksız tazminin söz konusu olacağını, aynı şekilde teminat mektubunun konusuna girmeyen bir işlemden kaynaklanan alacak da teminat mektubunun tazmini suretiyle istenemeyeceğini ve bu durumda haksız tazmin talebinde bulunan muhatabın haksız olarak tazmin ettirdiği tutarı iade etmekle yükümlü olduğunu, Öte yandan, avans teminat mektubunun nakde çevrilebilmesi için de lehine teminat mektubu verilenin avans borcunun bulunması gerektiğini, Yargıtay kararlarının ve Yargıtay Hukuk Genel Kurul kararlarının da iddialarını doğruladığını, somut işbu dava konusu olayda teminat mektubuna konu işlemle ilgili olarak noter kanalıyla tespit yapılarak tutanak altına alındığını, Teminat mektubunun lehdar ve muhatabının, teminat mektubunun hangi koşullar altında iade edileceği hususunu sözleşmede kararlaştırıldığını, sözleşmede belirtilen iade koşulları oluşmasına rağmen muhatap firma (davalı)’nın, sözleşme kapsamında alması gereken kesin teminat mektubunu almadığı veya alamadığı ve kesin teminat mektubu kapsamında talep edebileceği zararların oluştuğundan hareketle tazmin yoluna gittiğini, oysa, dava konusu teminat mektubunun avans teminat mektubu olup kesin teminat mektubu ile fonksiyonları aynı olmadığını, davalı muhatabın kesin teminat mektubu ile talep edebileceği olası zararlarını bahane ederek avans teminat mektubunu tazmin etme imkanı bulunmadığını, Muhatabın (davalının) teminat mektubunu tazmin etme hakkı bulunmamasına rağmen tazmin talebinde bulunulduğunu, söz konusu işlemin haksız tazmin olduğunun anlaşılması üzerine haksız tazmin edilen tutarın iadesi istenmiş olup olumsuz yanıt alınması nedeniyle işbu davanın açıldığını Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, avans teminat mektubunun haksız olarak nakde çevrildiği iddiasıyla, teminat mektubunu düzenleyen banka tarafından, teminat mektubunu nakde çeviren muhatap aleyhine açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince, yukarıda yazılı gerekçeyle, pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili tarafından, yasal başvuru süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı vekili, müvekkili bankanın kredi ilişkisi içinde bulunduğu dava dışı … Ltd. Şti.’nin talebi üzerine davalı firma adına avans teminat mektubu düzenlendiğini, davacı bankanın kendisini borçlu sayarak davalı tarafın tazmin içerikli yazısı üzerine davacı bankanın avans teminat mektubunu tazmin ederek 238.800 USD’yi muhatap davalı firmaya ödediğini, davalının sözleşmedeki koşullar gerçekleşmediği halde, yani risk gerçekleşmediği halde, haksız olarak teminat mektubunu nakde çevirdiğini ileri sürerek 238.800 USD’nin tazmin tarihindeki TL karşılığı 841.053,60 TL’nin, tahsil tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte, davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava dışı … Ltd. Şti. ile davalı arasında akdedilen Erzincan Tercan 1.200 Kwp Photovoltaic Power Plant işine ilişkin sözleşme kapsamında dava konusu teminat mektubunun düzenlendiğini, buna karşılık davalı şirketin avans bedelini lehtar dava dışı … Ltd. şirketine ödediğini fakat … Ltd. Şti.’nin sözleşmede kararlaştırılan yükümlülükleri yerine getirmediğini, müvekkili şirketin ciddi şekilde maddi kayıplara uğramasına sebebiyet verdiğini, bu nedenle müvekkili şirketin avans teminat mektubunu nakde çevirmek suretiyle tazmin etmek zorunda kaldığını savunmuştur. İlk derece mahkemesince, davalının pasif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verilmiş olup öncelikle davalının eldeki davada pasif husumet ehliyetinin (davalı sıfatının) bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekir. Pasif husumet ehliyeti, HMK’nın 50. maddesinde düzenlenen taraf ehliyetinden ve 51. maddesinde düzenlenen dava ehliyetinden farklı olup, dava şartı niteliğinde değildir. Aktif husumet ehliyeti ya da pasif husumet ehliyeti, taraf sıfatıyla (davacı veya davalı sıfatıyla) ilgili bir kavramdır. Aktif husumet ehliyeti veya pasif husumet ehliyeti, Yargıtay kararlarıyla ortaya çıkmış kavramlardır. Yargıtay, aktif veya pasif husumet ehliyeti kavramlarını, davacı sıfatı veya davalı sıfatı yerine kullanmaktadır. Bu nedenle, istinaf incelemesine konu karardaki “pasif husumet ehliyeti” kavramını “davalı sıfatı” olarak anlamak gerekir. Bir davadaki davacı veya davalı sıfatı, davadaki hakkın dayandırıldığı hukuki ilişkiye göre belirlenir. Yani, bir davadaki taraf sıfatı, davaya konu edilen hakkın dayandırıldığı sözleşme ilişkisine, haksız fiil ilişkisine veya sebepsiz zenginleşme ilişkisine taraf olanlara aittir. Bu nedenle taraf sıfatı, dava konusu sübjektif hakka, yani maddi hukuka ilişkin bir kavramdır (Pekcanıtez/Özekes/Akkan/Taş Korkmaz, Pekcanıtez Usul- Medenî Usûl Hukuku, C:I, 15. Basım, İstanbul 2017, s. 607 vd.). Şimdi, bu hukuki açıklamalara göre, davalı şirketin davalı sıfatının (pasif husumet ehliyetinin) bulunup bulunmadığının ortaya konulması gerekir. Somut olayda davalı ile dava dışı … Ltd. Şti. (…) arasında enerji santralı yapımına dair sözleşme (eser) ilişkisi bulunduğu, sözleşme kapsamında davalının dava dışı …’a yapacağı avans ödemelerinin karşılığında davacı bankanın, …’un edimini yerine getirmemesi durumunda, talep halinde davalı muhataba avans miktarının ödeneceğinin dava konusu avans teminat mektubu ile taahhüt edildiği anlaşılmaktadır. Yani, davalı şirket ile dava dışı … arasında enerji santralı yapımına dair eser sözleşmesi ilişkisi mevcuttur. Davacı banka ile dava dışı … arasında kredi sözleşmesi (kontrgaranti) ilişkisi mevcuttur. Davacı banka ile davalı şirket arasında ise teminat mektubu düzenlenmesine temel olan garanti sözleşmesi ilişkisi ilişkisi mevcuttur. Garanti sözleşmesinin tarafları garanti veren banka ile garanti alan davalı muhataptır. Buna göre, davacı banka, davalı ile aralarındaki garanti sözleşme ilişkisine veya sebepsiz zenginleşmeye dayanarak bir dava açabilir. Böyle bir davada da her iki tarafın sıfatlarının (davacı ve davalı sıfatlarının) bulunduğunun kabulü gerekir. Somut olayda davacı banka, teminat mektubunun nakde çevrilme koşulları gerçekleşmediği halde davalının teminat mektubunu haksız olarak nakde çevirdiğini iddia ederek talepte bulunduğuna göre, teminat mektubunu nakde çeviren davalı şirketin, somut olayda davalı sıfatının bulunduğunun kabulü gerekir. Bu durumda, ilk derece mahkemesinin, davanın esasını inceleyerek hüküm vermesi gerekirken, davalının pasif husumet ehliyetinin yani davalı sıfatının bulunmadığına dair değerlendirmesi hukuka aykırı olmuştur. İlk derece mahkemesinin ön incelemeyi usulüne uygun yapmaması, esasa etki etmeyen usul hatası olarak görülmüş ve işin esası incelenmiştir. Esasen ilk derece mahkemesinin gerekçesinde deliller değerlendirilmiş, avans teminat mektubunun düzenlenme amacı açıklanmış ve davacının davalıdan bir talep hakkının bulunmadığı belirtilmiş, ancak davanın pasif husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir. İlk derece mahkemesince deliller toplanmış olup ek tahkikat işlemi yapılmasına gerek olmadığı, ilk derece mahkemesince hukukun olaya uygulanmasında hata edildiği anlaşılmakla, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca işin esasına dair hukuki değerlendirme Dairemizce yeniden yapılmalıdır. Öncelikle teminat mektubunun hukuki niteliğinin ortaya konulması gerekir: 13.12.1967 tarihli, 1966/16 E- 1967/7 K sayılı içtihadı birleştirme kararında ve aynı konudaki 11.06.1969 tarihli, 1969/4 E- 1969/6 K sayılı içtihadı birleştirme kararında, banka teminat mektuplarının hukuki niteliği itibariyle garanti sözleşmesi olduğu belirtilmiş olup, o tarihten buyana hukuki niteleme konusunda uygulamada ve öğretide görüş birliği sağlanmıştır.Buna göre, banka ile teminat senedinin muhatabı arasında garanti sözleşmesi mevcuttur. Anılan 1967 tarihli içtihadı birleştirme kararında, “…Bankanın sıfatı teminat veren olduğundan, taahhüdü esas sözleşmeyi yapan taraflardan ve esas akitten ayrı ve tamamen müstakildir. Bankanın taahhüdü lehtarın borcunun geçerliliğine ve varlığına bağlı olmaksızın garanti taahhüdü olarak tecessüm eder. Bir kimse, asıl borçlunun ileri sürebileceği itirazlara bakılmaksızın borcun yerine getirilmemesinden doğan zararın tazminini kabul etmesi halinde o kimseye garanti veren durumundadır. Üçüncü şahsın fiilini garanti eden, yani bu şahsın bir şey yapacağını başkasına vadeden şahıs müstakil bir taahhüt altına girmiştir.” denilerek, teminat mektubunun hukuki niteliği açıklığa kavuşturulmuştur. Her iki içtihadı birleştirme kararında, teminat mektuplarının mahiyeti itibariyle 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 110. maddesindeki (6098 sayılı TBK’nın 128.maddesindeki) üçüncü şahsın fiilini taahhüt niteliğinde bir garanti sözleşmesi olduğu belirtilmiştir. Bu açıklamalara göre, teminat mektubu düzenleyen banka ile garanti verilen muhatap arasında, muhatap ile lehtar arasındaki borç ilişkisinden bağımsız bir borç doğmaktadır. Yani, kefalet sözleşmesinde olduğunun aksine, garanti sözleşmesi feri nitelikte bir borç doğurmayıp, ayrı ve bağımsız bir borç doğurmaktadır (Kefalet sözleşmesiyle garanti sözleşmesi arasındaki farklar yönünden ayrıntılı bir açıklama için bknz. Yargıtay HGK’nun 04.07.2001 tarihli, 2001/19-534 E- 2001/ 583 K sayılı kararı). Teminat mektupları kesin teminat mektubu, geçici teminat mektubu, avans teminat mektubu gibi çeşitli türlere ayrılmaktadır. Ancak tüm bu teminat mektubu türleri için yukarıdaki hukuki niteleme geçerlidir. Avans teminat mektubunun amacı, iş sahibinin işin süresinde bitirilmesi için yükleniciye avans olarak verdiği miktarın geri alınmasını garanti altına almak üzere düzenlenir. Yani, avans teminat mektuplarının konusu, müteahhide veya imalatçıya verilecek avansları bir bankanın garanti etmesiyle ilgilidir (Prof. Dr. Seza Reisoğlu, Banka Teminat Mektupları ve Kontrgarantiler, Ankara 2003, s.144 vd.). Tedarikçi veya müteahhit tarafından yapılan hakediş bedelleri, daha önce alınan avansa mahsup edilerek avans karşılığının ifa edilmesi amaçlanır. Avans karşılığında müteahhidin hiç hakediş düzenlememesi, işi yapmaması gibi durumlarda, teminat mektubu nakde çevrilerek avans verenin alacağına kavuşması sağlanır. Ancak, avans teminat mektubunun haksız olarak paraya çevrildiğini iddia ve ispat hakkı bankaya ait olmayıp, eser sözleşmesinin tarafı olan lehtara aittir. Aşağıda açıklanacağı üzere, banka, lehtar ile muhatap arasındaki temel ilişkiden kaynaklanan itiraz ve defilere dayanarak ödeme yapmaktan kaçınamaz. Teminat mektubunu düzenleyen banka, muhataba, teminat mektubu bedelini, ilk talep anında ve hiç bir defi ve itiraz ileri sürmeksizin ödemeyi garanti etmiş, yani kayıtsız ve şartsız ödeme taahhüdünde bulunmuştur. Yukarıda açıklandığı üzere, garanti sözleşmesi, lehtar ile muhatap arasındaki sözleşme ilişkisinden bağımsız ve ayrı bir borç doğurur; yani, garanti sözleşmesinden doğan borç feri nitelikte değil, bağımsız bir borçtur. Bankanın, kayıtsız ve şartsız ödeme taahhüdünün bir sonucu olarak, muhatap ile lehtar arasındaki temel ilişkiye (örneğin eser sözleşmesine) ilişkin defileri ileri süremez. Banka, mutap ile lehtar arasındaki sözleşmenin geçersiz olduğunu, yürürlüğe girmediğini, sona erdiğini, kötü ifa edildiğini, borcun ödeme dışında sona erdiğini, ifa imkansızlığını, borçlunun ehliyetsizliğini, zamanaşımına uğradığını uğradığını iddia ve ispat edemez (Reisoğlu, a.g.e., s.57-59). Banka ancak bazı sınırlı hallerde teminat mektubu bedelini ödemekten kaçınabilirdi: Teminat senedi nakde çevrilmeden önce, lehtar tarafından, borcun ödendiğine, muhatabın garanti edilen alacağının sona erdiğine dair likit deliller ibraz edilmişse, örneğin noter onaylı bir ibraname ibraz edilmişse, banka ödeme yapmamalıdır (Reisoğlu, a.g.e., s.287 vd). Bunun dışında banka, lehtarın soyut itiraz ve defilerine rağmen ödemeyi yapmalıdır. Eğer lehtar, garanti edilen alacağın her hangi bir nedenle sona erdiğini iddia ediyorsa, muhatap aleyhine açacağı bir davada, örneğin menfi tespit davasında, teminat senedinin nakde çevrilmesinin önlenmesi yönünde bir ihtiyati tedbir kararı almak suretiyle paraya çevirmeyi engelleyebilir. Yoksa, bankanın kendiliğinden lehtarın ileri sürebileceği defi ve itirazları araştırması ve bu nedenle muhataba ödeme yapmaktan kaçınması mümkün değildir. Çünkü bankanın garanti sözleşmesinden doğan borcu, lehtar ile muhatap arasındaki borç ilişkisinden bağımsız, ayrı bir borçtur. Somut olayda davacı, davalı muhatabın, her hangi bir alacağı bulunmadığı halde teminat mektubunu haksız olarak nakde çevirdiğini, lehtarın beyanlarına göre teminat mektubunun bedelsiz kalmasına rağmen nakde çevrildiğini iddia etmekte ise de bu tür defi ve itirazları ileri sürme hakkı dava dışı lehtara aittir. Lehtar, muhatapla arasındaki sözleşme ilişkisine (eser sözleşmesine) dayanarak açacağı davada, bu olgulara dayanarak menfi tespit veya alacak talebinde bulunabilir. Sözleşmelerin nispiliği prensibi gereğince, davacı banka, tarafı olmadığı sözleşmedeki defileri ileri süremez. Bu açıklamalar göre, davacı bankanın davlı muhataba yaptığı ödeme, kayıtsız şartsız banka teminat mektubunun dayanağı olan garanti sözleşme ilişkisine uygun olup, avansın hakedişlerle kapatıldığına dair iddiayı davacı ileri süremeyeceğinden, özetle, banka teminat mektubunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceği belli olmayan bir riski garanti ettiği, bankanın teminat mektubu ile ilk yazılı talepte derhal ve gecikmeksizin ödeme taahhüdünde bulunduğu için rizikonun doğup doğmadığını incelemeksizin ödemede bulunacağı, bankanın tazmin taleplerinden ancak kendisine ait defileri ileri sürebileceği dikkate alındığında, davacının garanti sözleşmesine dayanarak davalıdan bir alacak talep etmesi mümkün değildir. Emsal Yargıtay içtihadı da bu yöndedir (Bknz. Yargıtay 19. HD.’nin 2016/14309 Esas 2017/2401 Karar sayılı, 23/03/2017 tarihli kararı; Yargıtay 11. HD’nin 2014/9027 E- 2014/15973 K sayılı, 20.10.2014 tarihli kararı). Diğer taraftan, davacının ödemesi garanti sözleşmesinin bir gereği olduğundan ve muhatabın lehtara bir avans ödemesi yaptığı da ihtilafsız olduğundan, davalının sebepsiz zenginleştiğinden de söz edilemez. Ancak, banka tarafından lehtar hakkında açılacak dava ve takibin semeresiz kalması ve aciz vesikası alınması halinde, bankanın muhatap aleyhine, şartları varsa, sebepsiz zenginleşmeye dayalı talepte bulunabileceği düşünülebilir (Reisoğlu, a.g.e., s. 367’di 579 nolu dipnot. Dipnotta, Tandoğan ve Kahyaoğlu’nun benzer görüşü savunduğu belirtilmektedir). Davacı, lehtar ile arasındaki kredi ilişkisine (kontrgaranti ilişkisine) dayanarak, lehtardan bu alacağını elbet de talep edebilir. Bu, kredi sözleşmesinin doğal bir sonucudur. Davacı vekilinin iddiasını desteklemek üzere sunduğu Yargıtay kararları, lehtarın muhatapla olan davasına ilişkin emsal kararlardır. Lehtar tarafından muhatap aleyhine, eser sözleşmesine dayanarak açılacak bir davada, temel ilişkideki bütün itiraz ve defiler tabii ki ileri sürülecek ve mahkemece değerlendirilecektir. Tüm bu açıklamalara göre, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri yerinde olmamakla birlikte, ilk derece mahkemesince hukukun uygulanmasında hata edildiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri yerinde olmamakla birlikte, ilk derece mahkemesince hukukun olaya uygulanmasında hata edildiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine, 2-Alınması gerekli 54,40 TL harcın, peşin alınmış olan 14.363,10 TL’den mahsubu ile artan 14.308,70 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı tarafından harcanan 5,20 TL vekaletname harcı giderinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 5-İstinafa davacı taraf gelmiş olup aleyhe karar verme yasağı da dikkate alınarak, karar tarihindeki AAÜT’ne göre belirlenen 3.400,00 TL maktu avukatlık ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 6-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davacı vekili tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; kararın mahiyetine göre davacı tarafından yatırılan 44,40 TL peşin istinaf karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, davacıya iadesine, b-Davacı tarafından istinaf aşamasında yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, c-İstinaf incelemesi dosya üzerinden yapıldığından, istinaf yargılaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 7-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 8-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olarak karar verildi. 05/03/2020
KANUN YOLU: HMK’nın 361.maddesi uyarınca, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.