Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2402 E. 2022/1230 K. 29.09.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2402
KARAR NO: 2022/1230
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21/05/2019
NUMARASI: 2017/718 Esas – 2019/566 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket 31/01/2014 tarihinde davalı şirketten 88.240,40 TL bedelli, 2013 yılı … model, … motorlu nolu, … şasi numaralı, … plakalı … model-gümüş renk araç satın aldıklarını, karşığılında müvekkili şirket adına … fatura, … seri, … sıra numaralı fatura düzenlediklerini, dava konusu araç satın aldığını, dava konusu araç satın alındığı andan itibaren çeşitli teknik arızalar çıkartmaya başladığı, araçtaki sorunların tam anlamıyla giderilemediği, son olarak 09.02.2016 tarihinde araçta trafikte sürekli “şanzıman ısındı” ikaz ışığı yandığından tekrar servise götürüldüğü, ancak servis belgelerinden hataları geçici olarak giderilebilmiş olduğu, müvekkilinin araçta sürekli meydana gelen arızalara müdahale edilmesinden ciddi anlamda mağdur olduğu, davalı şirkete yapılan tüm başvuruların cevapsız bırakıldığı, müvekkili şirkete ayıplı mal satıldığını, davalının yetkili servislerinde aracın defalarca tamir edilmiş olması araçta devamlı bir arızanın mevcut olduğunu gösterdiği, ayıplı maldan doğan sorumluluk satıcıya ait olduğu, müvekkili şirketin ayıp ihbarında bulunarak seçimlik haklarını kullandığı, dava konusu aracın ayıpsız misli olan sıfır kilometre araç ile değiştirilmesi gerektiğini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; dava konusu aracın ayıplı olduğu iddiası kesinlikle gerçek dışı olduğu, müvekkili şirket tarafından standart şekilde aracın tüm test, bakım ve kontrolleri yapılmış, 31.01.2014 tarihli satış faturası düzenlenmiş ve aracın standartlara uygun olduğunu gösteren “uygunluk belgesi” ile davacıya ayıpsız şekilde teslim edildiğini, davacı 04.02.2014 tarihli “ARAÇ TESLİM FORMU” ile “satış yetkilisi ile birlikte üzerinde aracımı kontrol ettim, eksiksiz ve kusursuz teslim aldım” demek ve formu imzalamak suretiyle aracı ayıpsız şekilde teslim aldığını, davacının 2 yılı aşkın süre içerisinde aracı toplam 5 kez servise götürmüş olup, bunların 2.sinde aracın rutin bakımları yapılmış, ayrıca araçta davacıdan kaynaklı hasar onarımları yapılmış, yıpranmaya bağlı malzemeler değiştirilmiş, yapılan tüm test ve kontroller sonrasında araçta bir arıza olmadığı saptandığı, davacının aracını ilk olarak 21.11.2014 tarihinde servise getirdiği, yapılan test ve kontrollerde, davacı tarafından abartılı şekilde dile getirilen şikayetlerin çoğunun yersiz olduğu, bir kısmının kendinden kaynaklı olduğunun belirlendiği, aracın sadece kavramasının değiştirildiği, daha sonra muhtelif tarihlerde 4 kez servise getirilen araçta hiç bir arıza kaydı tespit edilmediği, 09.02.2016 tarihli servis kaydında, araçta arıza kaydı tespit edilmemesine rağmen, davacının hataları geçici olarak giderilmiştir şeklindeki ifadesinin anlamanın mümkün olmadığı, davacı süresinde ayıp bildiriminde bulunmadığını, malı kabullendiği, davacının araçta ayıp olduğu iddiasını kabul etmediklerini, davacının aracının yenisi ile değiştirmesi talebini de kabul etmediklerini, şayet itirazlarımız haklı bulunmaz ve de araçta ayıp tespit edilirse, Türk Borçlar Kanun’un 227. maddesi uyarıca, aracın onarılması veya bedelinin indirilmesi hususun değerlendirilmesi gerektiği ifade ettiğini, davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. İhbar olunan … A.Ş vekili dilekçesinde özetle; 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun “Ayıplı Mal” başlıklı 4. maddesinde “bu madde ife ayıba karşı sorumlu tutulanlar ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir….” hükmü mevcut olduğunu, ayıplı mal nedeniyle açılacak her türlü dava iki yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, aracın 2013 model olduğunu, dava tarihi itibariyle davacının talep ve dava hakkı zamanaşımına uğradığını, davanın öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddinin gerektiğini, davanın müvekkile ihbar edilmesinde hukuki yarar bulunmadığını, davanın usul yönünden reddini, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığını, dava konusu aracın 31.01.2014 tarihinde trafiğe çıktığını, son servis girişi olan 23.02.2017 itibarıyla araç 33.000 km yol kat ettiğini, dava konusu araçta ilgili mevzuatta tanımlandığı şekilde herhangi bir gizli ayıp bulunmadığını, dava konusu araç yaklaşık 4 yıldır kullanıldığını, araçta herhangi bir ayıp bulunmadığını, faiz talebi usul ve yasaya aykırı olduğunu, davanın öncelikle usulden reddini, haksız ve mesnetsiz davanın esastan reddini, davanı müvekkiline ihbar edilmesine hukuki yarar bulunmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun bulunmadığının tespitini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dosya kapsamı ve yapılan incelemeler sonucunda, satılanın ayıplı olduğunun anlaşılması üzerine alıcının TBK’nın 227.maddesine göre satılanı iadeye hazır olduğunu beyan ederek sözleşmeden dönme, satılanı alı koyup ayıp oranında satış bedelinden indirim isteme, aşırı bir masraf gerektirmediği taktirde bütün masrafları satıcıya ait olmak üzere satılanın ücretsiz onarılmasını isteme ve imkan varsa satılanın ayıpsız bir benzeri ile değiştirilmesini isteme seçilmek haklarının bulunduğu, davacının öncelikli tercihinin dava dilekçesinde aracın 0 km ayıpsız misli ile değiştirilmesi yönünde kullandığı değerlendirilerek, dava konusu aracın misli ile değiştirilmesine yönelik talebinin kabulüne ve ayıba konu aracın eş zamanda davacı tarafça davalıya iade edilerek, davalı tarafından ücretsiz ayni tip ve özellikte ayıptan ari yenisi ile değiştirilmesine, davacının öncelikli değiştirme talebi kabul gördüğünden terditli diğer talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. (EMSAL; Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 2013/10177 Esas 2013/14634 Karar Sayılı Kararı)…” gerekçesiyle, davanın kabulüne, davalı tarafından davacıya, 31/01/2014 tarih … seri … no’lu fatura ile satılan … plaka ile davacı adına kayıtlanan, ayıba konu … /… marka ve 2013 model … motor no … şasi nolu aracın, davalıya eş zamanlı davacı tarafça iade edilerek ücretsiz aynı tip ve özelliklere haiz ayıptan ari yenisi ile değiştirilmesine , değiştirme ile ilgili masrafların davalı tarafça karşılanmasına, hükmün infazı sırasında İİK 24 maddesinin dikkate alınmasına, davacının terditli diğer taleplerinin ilk talebi kabul gördüğünden terditli talepler hakkında karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkilinin ağır kusurlu olduğuna dair dosyada, herhangi bir delil veyahut da bilirkişi raporu bulunmadığını, kaldı ki davacının da bu hususta bir iddiası bulunmadığını, buna rağmen zamanaşımı itirazlarının, hukuka aykırı bir şekilde kabul edilmediğini, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 08.10.2015 T., 2014/14978 E., 2015/12360 K. Sayılı ve aynı hususta Yargıtay 19. HD.’nin 01.10.2015 T., 2014/14474 E., 2015/11761 K. Sayılı ilamında; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 01.04.2014 T., 2014/3219 E., 2014/6225 K. Sayılı ilamında, Yargıtay ilamında belirtilen davanın, eldeki dava ile oldukça benzer nitelikte olduğunu, zaman aşımı süresinden sonra açılan ve iğfal durumunun ispat edilemediği davalarda, davanın zamanaşımından reddi gerektiğinin açıklandığını, Davacının, dava dilekçesinde ve daha sonraki tüm dilekçelerinde, aracın satın alındığı andan itibaren çeşitli arızalar çıktığını iddia ettiğini, davacının, aracı 31.01.2014 tarihli fatura ile satın almış ve 04.02.2014 tarihinde teslim aldığını, aracı satın aldığı andan itibaren arızalar çıktığını iddia eden davacının, aradan 9 ayı aşkın bir süre geçtikten sonra, aracı, 21.11.2014 tarihinde servise getirdiğini, bu arada herhangi bir ayıp bildiriminde bulunmadığını, davacının sözlü bildirimde bulunduğu şeklindeki iddiasının tamamen gerçek dışı olduğu gibi, yasadaki şekil şartına da uymadığını, davacının ayıp iddiasını kesinlikle kabul etmemekle birlikte, davacı yasal süresi içerisinde ayıba ilişkin muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmediği sabit olup, böylece davacının malı kabullendiğini, Mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporu hatalı olup, gerekli teknik incelemeler yapılmadan, tamamen varsayımlara dayalı olarak afaki şekilde düzenlendiğini, 18.01.2018 tarihinde araç üzerinde yapılan fiili incelemede, raporda da belirtildiği üzere, araç yarım saat çalıştırıldığını, ancak şanzıman uyarı lambasının yanmadığını, buna rağmen bilirkişilerin, davacının, yoğun trafikte uyarı lambasının yandığı iddiasını ve davacı tarafından sunulan hangi şartlar altında çekildiği belli olmayan 3 adet fotoğrafı, ön kabulle kabullenerek, şanzıman uyarı lambasının yandığı varsayıma dayalı olarak rapor düzenlediklerini, servis kayıtlarından görüleceği üzere, aracın, ilk olarak 21.11.2014 tarihinde 7.853 km de iken servise geldiğini, aracın çoklu kavraması değiştirilerek sorunun giderildiğini, aracın daha sonra servise getirilişlerinde, testler yapılmış, şanzıman ısıtılmış fakat şanzıman ikaz lambasının yanmadığı, araçta bir arıza olmadığı tespitlerinin yapıldığını, rapordaki araçta imalattan kaynaklı gizli ayıp olduğu, şanzımanın değişmesi ile problemin çözüleceğinin teknik olarak çözülemeyeceği, aracın yenisiyle değiştirilmesinin daha ekonomik ve doğru teknik çözüm olacağı vs. şeklindeki iddialar da hiçbir veriye dayanmayan afaki iddialar olduğunu, Hükme esas raporda ayrıca, onarım yapılırsa satış fiyatından %15 indirime gidilebileceği belirtilmiş olmasına rağmen, mahkemece misliyle değişimin kabulünün açıkça hukuka aykırı olduğunu, Tüketicinin seçimlik hakları başlıklı 11. Madde düzenlemesi kapsamında da hükmün doğru görülemeyeceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalıdan satın alınan aracın gizli ayıplı olduğu iddiasıyla, aracın ayıptan ari misli ile değiştirilmesi, aksi halde araç bedelinin faizi ile davalıdan tahsili istemlerine ilişkindir. İlk derce mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava konusu aracın davalıdan 31.01.2014 tarihinde satın alındığı, 04.02.2014 tarihinde ise davacıya teslim edildiği, aracın iki yıllık garanti ile satıldığı anlaşılmaktadır. Yine araçtaki şanzıman probleminin davalıya (servisine) ilk olarak 21.11.2014 tarihinde başvurulmakla bildirildiği anlaşılmaktadır. Davalı vekili davanın TBK’nın 231. maddesi uyarınca aracın teslim tarihi ile davanın açılış tarihi itibariyle iki yıllık zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle davanın reddi gerektiğini ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. Taşınır satışında, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin davanın zamanaşımı, satıcı daha uzun bir süre için üstlenmiş olmadıkça, satılanın ayıbından doğan sorumluluğa ilişkin her türlü dava, satılandaki ayıp daha sonra ortaya çıksa bile, satılanın alıcıya devrinden başlayarak iki yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. TBK’nın 231/ son maddesi uyarınca satıcı, satılanı ayıplı olarak devretmekte ağır kusurlu iseiki yıllık zamanaşımı süresinden yararlanamaz. Yine, ticari satışlarda zamanaşımı iki yıl ise de TBK’nın 231/ son maddesi uyarınca, satıcı ağır kusurlu ise bu zamanaşımından yararlanamaz. Somut uyuşmazlıkta davalı tarafından davacıya garantili olarak satılmış olan aracın şanzıman sisteminde üretim hatası nedeniyle yukarıda açıklandığı şekilde garanti süresinde birden fazla kez arıza yaptığı, ilki 21.11.2014 tarihinde olmak üzere 09.02.2016 tarihine kadar beş kez servise götürüldüğü ve her defasında (03.02.2015 tarihli servis hariç) arızanın giderilmeye çalışıldığı, alınan teknik bilirkişi raporu içeriğinden problemin inceleme tarihinde de devam ettiğinin anlaşıldığı, buna göre arızanın tam olarak giderilemediği anlaşılmaktadır. Alınan bilirkişi rapor içeriğindeki teknik tespitler ışığında, arızanın sürücü hatasından kaynaklı olmadığı, aracın DSG şanzımanının otomatik olarak çalıştığı, bu şeklide aracın kullanımının teknik açıdan sakıncalı ve güvensiz olduğu, aracın serviste bakım onarım görmesine rağmen halen problemin devam ettiğinin anlaşılması karşısında aracın şanzımanında imalat hatasına bağlı gizli ayıp olduğunun anlaşılması karşısında somut olayda zamanaşımı nedeniyle davanın reddi gerektiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Diğer taraftan, davalı tarafça satılan malın ayıbının garanti süresi içinde ortaya çıkması üzerine davalı servisine götürülerek ihbarın yapıldığı, davalı tarafın bir kaç kez bu ayıbı gidermeye çalıştığı, böylece ayıbın tamamen giderileceği konusunda güven oluşturulduğu görülmektedir. Bu durumda, davalının, ayıbı giderememiş olmasına rağmen zamanaşımı defini ileri sürmesi TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına da aykırıdır. Satıcı, alıcıya karşı herhangi bir surette bildirdiği niteliklerin satılanda bulunmaması sebebiyle sorumlu olduğu gibi, nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan, kullanım amacı bakımından değerini ve alıcının ondan beklediği faydaları ortadan kaldıran veya önemli ölçüde azaltan maddi, hukuki ya da ekonomik ayıpların bulunmasından da sorumlu olur. Yine satıcının ağır kusuru varsa, ayıbın kendisine zamanında ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek ayıba karşı güvence borcundan ve sorumluluktan kurtulamaz (TBK.m.225). Davalı tarafça satılan aracın gizli ayıplı olduğu anlaşılmakla ve ayıbının ilk olarak garanti süresi içerisinde ortaya çıkması üzerine 21.11.2014 tarihinde davalı servisine götürüldüğü anlaşılmakla ihbarın süresinde yapılmadığı gerekçesiyle davanın reddi gerektiği yönündeki davalı istinafı yerinde görülmemiştir (TTK m. 23/c ve TBK m.223/2) Mahkemece alının bilirkişi raporu içeriğindeki, aracın mevcut haliyle kullanımının teknik açıdan sakıncalı ve güvensiz olacağı yönündeki tespitleri ile yine bilirkişi raporunda, araçtaki DSG şanzıman arızasının tamamın değişmesi ile ortadan kalkacağının teknik olarak söylenemeyeceği, şanzımanın aşırı ısınmasının dişlilerdeki aşırı sürtünme ile alakalı olduğu, ancak aşırı sürtünme kaynağının ne olduğunun tam olarak belirlenmesi sonrası bu problemin tamamen çözülebileceği, bu durumun ancak ağır ve detaylı onarımla ortadan kaldırılabileceği, aracın yenisiyle değiştirilmesinin daha ekonomik ve doğru çözüm olacağı yönündeki değerlendirmeleri ışığında, davacının aracın misli ile değiştirilmesi talebinin kabulü yerinde olup, aksi yöndeki davalı istinafı yerinde görülmemiştir. Her ne kadar davalı vekilince istinaf dilekçesinde tüketicinin seçimlik hakları başlıklı 11. madde düzenlemesi kapsamında da hükmü istinaf etmiş ise de dava konusu satışın ticari satıma ilişkin olup, tarafların tüketici olmamaları nedeniyle, tüketici mevzuatına tabi değildir. Bu savunma TBK’nın 227. maddesi kapsamında değerlendirilmiş olup, ayıbın giderilemeyeceği, aracın bu haliyle kullanılmasının mümkün olmadığı hususları yukarıdaki açıklamalar ışığında sabit görüldüğünden satım bedelinin tenzili yoluyla sorunun çözümünün mümkün olmadığı sonucuna varılmış ve davalı vekilinin bu yöndeki istinafı da yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemeseince yargılama sürecinde toplanan deliller, uzmanlarından alınan bilirkişi rapor içeriklerindeki tespitler ışığında kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 4.315,47 TL istinaf karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafça istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 29.09.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.