Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2393 E. 2022/1007 K. 07.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2393
KARAR NO: 2022/1007
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 6. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12.06.2019
NUMARASI: 2017/445 Esas – 2019/559 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile karşı tarafın, davalının Trabzon’daki bayiliğinin davacı şirkete verilmesi amacıyla, bayilik ve marka kullanım hakkı kapsamında 100.000 TL karşılığında anlaştıklarını, 22.12.2010 tarihinde “Ön protokol bayilik sözleşmesi imzalandığını, bu ön protokol gereğince davacı tarafından davalıya bayilik ve marka kullanım bedeli olarak 50.000 TL nakit ödeme yapıldığını, Kalan 50.000 TL için ise keşidecisi davacı şirket yetkilisi … olan 5 adet 10.000 TL lik çekin davalıya verildiğini ve çek bedellerinin davacı tarafından ödendiğini,Böylece davalının Trabzon’daki bayiliği (ve bu kapsamda … markasının kullanım hakkı) için 100.000 TL ödeme yapıldığını, Davacı ile davalı arasında ön protokolden sonra ana bayilik sözleşmesi imzalanmadığını, Ana bayilik sözleşmesinin imzalanmasının davalıdan talep edildiğini ve yapılan anlaşma gereği ödeme karşılığında fatura verilmesinin istenmesine rağmen davalı taraf Ana Bayilik sözleşmesinin ve faturanın resmi işlemler ile vadeli ödemenin tamamlanmasının ardından düzenleneceğini, yazılı sözleşme metninin imza altına alınacağı ve faturanın kesilerek verileceğinin belirttiğini, fakat bunların yapılmadığını, Davalı yanca fatura verilmemiş olsa da bu hususta yapılan ödemelerin hem verilen çeklerle hem de ön protokol sözleşmesinin hükümler başlıklı 2. maddesinde belirtilen ödeme ile ispatlanacağını, Davacının aktif olarak davalının Trabzon’daki bayiliğini yürüttüğünü, bu kapsamda davalıdan sürekli mal temin ettiğini ve devamlı bir ticari ilişki gerçekleştirildiğini, Ancak söz konusu bayilik sözleşmesine ve davacının bulunduğu Trabzon ilindeki tek bayi olmasına rağmen, davalı şirket; isim hakkı kazanmamış ve bayilik sözleşmesi yapmamış 3. Bir şahsa davalı şirket ismi altında ticari faaliyet yaptırdığını ve mal tedariki sağladığını, Oysaki imza altına alınan ön protokol bayilik sözleşmesinde; “Bu sözleşme ile bağlı olmaksızın ŞİRKET bayilik verdiği TRABZON ili içerisinde 1,5 sene (18 ay) AVM’ lerde 1 sene (12 ay) bayilikler ve ortaklıklar kuramaz, bayilik teklifi gelmesi durumunda öncelikle mevcut bayi bilgilendirilecek, yeni bayilik verilmesi durumunda öncelik hakkı mevcut bayinin olacaktır, eğer ki bayi olumsuz yanıt verdiği taktirde diğer bayilik teklifleri değerlendirilecektir.” ibaresinin bulunduğunu, Davalı şirketin 3. Şahsa isim hakkını kullandırıp mal tedariki sağlamış olması davacının sözleşmeyi feshetmesi için haklı bir neden teşkil ettiğini, Bunun üzerine davacının davalı şirkete Trabzon … Noterliği’nin 05/05/2014 tarihli … yevmiye numaralı ihtarname gönderdiğini, ihtarın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde, öncelikle davalının usulsüz ticari faaliyet içerisinde bulunduğu 3. Şahısla olan ticari ilişkisini sonlandırması ve bayilik sözleşmesi ve faturaların gönderilmesi aksi halde sözleşmenin haklı nedenle feshi ve bedel iadesi isteneceği hususu ihtar olunduğunu, Davalı şirket ihtarnameye karşı Beyoğlu … Noterliği’ nin 04.06.2014 tahh ve … yevmiye numaralı ihtarname ile cevap verdiğini, Söz konusu ihtarnamede; Öncelikle davalı şirket davacı ile arasında ön protokol bayilik sözleşmesinin imzalanmış bulunduğunu ikrar ettiğini, Ayrıca davalı şirkete sözleşmenin imzalanmasıyla nakden 50.000 TL ve geri kalan 50.000 TL’nin de 10.000 TL ‘lik 5 adet çekle olmak üzere toplam 100.000 TL.’nin ödendiği ile söz konusu ödemelere ilişkin faturalar ve vadeli ödemenin yapılmasının ardından bayilik sözleşmesinin davacıya teslim edilecek olması ancak edilmemesi konularını herhangi bir itirazda bulunmayarak kabul ettiklerini, İhtarnamede ödemelerin inkar edilmediğini, Davacının davalıya ödeme yaptığı halde sözleşmenin davalı tarafından feshedilmesi sebebi ile ödediği parayı geri istediğini, Bu konuda davalı ile bir çok kez görüşme yapıldığını, buna rağmen âhvalı taraf ödeyeceğim diyerek davacıyı oyaladığını beyan ederek davalarının kabulüne, sözleşmenin davalı tarafından haksız feshi dolayısıyla davalı şirkete ödenen 100.000 TL’nin, şimdilik kaydıyla 10.000 TL’sinin davacı şirkete sözleşmenin fesih tarihi olan 04.06.2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; Davacı yan, davalı ile yapılan ön protokole dayanarak ödediğini iddia ettiği bir takım paraların iadesini istediğini, davacı şirket ile davalı şirket arasında bir bayilik sözleşmesi kurulamadığını, Kabul anlamına gelmemekle birlikte davacı şirket acentalık sözleşmesinden kaynaklanan alacak davası ikame etmiş olduğunu, acentelik alacağının zamanaşımının hakkın muaccel olması anından itibaren 5 yıl olduğunu, Davacı yan ile akdedilen ön protokolün tarihi 22.12.2010 olduğunu, Kabul anlamına gelmemekle bitlikte davacının alacak iddiası bir an için kabul edilse dahi davacı şirketin talep ettiği alacağın zamanaşımına uğradığını, Bu sebeple davanın zamanaşımı nedeni usulden reddinin gerektiğini, Davacı tarafından dosyaya sunulmuş olan protokolde herhangi bir yetki anlaşması bulunmadığını, davalı şirketin merkezinin bulunduğu yer (Beyoğlu) dikkate alındığında yetkili mahkeme istanbul Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesi olacağını, Davacı şirket yetkilisi … ile davalı şirketin bir ön protokol imzaladığını, buna istinaden …’ın ileride kuracağı şirketin bayi olacağının taraflarca kabul edildiğini, Devamında davacı şirketin kurulduğunu, davalı ile çalışmaya başlandığını, davalının, davacı şirkete de defalarca sözleşme imzalanması gerektiğini beyan ettiğini ve fakat davacı şirketin bilinçli olarak sözleşmeyi akdetmekten kaçındığını, Davalı şirket tüm bayileri ile akdetmiş olduğu ve yıllardan beri sektörün öncülerinden olması sebebiyle çalışma teamülü gereği, davacı şirkete ürün göndermeye başladığını, davacı yan ile 2013 yılının ortalarına kadar da çalışıldığını, Davalı şirket tüm edimlerini yerine getirdiğini ve sürekli ürün göndermeye devam ettiğini, davacı şirket tarafından ürün bedellerinin aksatılmaya başlandığını, Tüm ödemeler ve ürün göndermelerin resmi olarak davalı şirketin ticari defterlerinde de mevcut olduğunu, 2013 yılının ortalarında davacı şirketin yetkilisinden haber alınamadığını ve ödemelerin de davalı şirkete yapılmadığını, Davacı şirket hali hazırda dahi davalı şirkete borçlu olduğunu, Davalı şirketi daha sonra davacı şirket ile alakası bulunmayan … isimli bir şahsın aradığını ve bayiyi devraldığını söylediğini, üstelik de davacı şirketin işlettiği dükkanın bir hayli kira borcu bulunduğunu ve bu sebeple işletmenin bulunduğu yerden cebr-i icra yoluyla tahliye edildiğini, davacı şirketin yetkilisi tarafından dolandırıldığını burasftçin 45.000,00 TL davacı şirket yetkilisine para ödediğini ve davalı şirketin kendisine ürün göndermesi gerektiğini beyan ettiğini, Bu anlamda davacı şirketin, davalı şirket ile hiç bir alakası olmayan. … isimli şahısa bayiliği ve işyerini davalı şirketin icazeti olmadan devrinin gerçekleştirdiğini ve esasen davacı şirket tarafından davalı şirketin bayilik sözleşme hükümlerine aykırı davranıldığını, Nitekim dava dışı …’ın davalı şirketi aradığı tarihte de davacı şirketin davalı şirkete cari hesap borcunun da bulunduğunu, Tüm bu hususlar neticesinde davacı şirket tarafından da dosyaya sunulan ihtarname suretlerinden de anlaşılacağı üzere davalı şirket aleyhine iş bu davanın da konusunu oluşturan alacaklar sebebiyle bir ihtarname çekildiğini, davalı tarafından verilen cevabi ihtarname ile ticaret hayatına aykırılık teşkil eden davranışlar, nedeniyle sözleşmenin feshedildiğini, Bu süreçte davalının, davacı şirketin yetkilisine ulaşmaya çalıştığını ve birçok kez de görüşme sağlandığını, Tüm uyarılara rağmen davacı şirket yetkilisi işyerini devrettiğini tüm borçları artık … isimli şahsın ödeyeceğini beyan ettiğini, … isimli şahıs davalıdan habersiz bir şekilde davalının isim hakkına sahip olduğu …’i işletmeye çalıştığını ve fakat zaten kira borçlan nedeniyle de tahliye edildiğini, Yine davalıdan habersiz olarak başka bir yer tutarak davalının isim hakkını izinsiz kullanmaya devam ettiğini, Kaldı ki bu şahsa davalı şirketin herhangi bir mal tedariki ya da isim hakkı kullandırması için imza etmiş olduğu bir sözleşmenin de söz konusu olmadığını, Tüm bu anlatılanlar çerçevesinde davalı şirketin davacı yana borcu olmadığı gibi üstelik alacaklı olduğunu, Nitekim davalı şirketin davacı şirkete ye mal tedarik ettiğini ve faturaları bu şirket adına düzenlediğini, Davacı şirkete kesilen fatura bedeli tutarının 20.986,93 TL olduğunu, Fakat ne davacı şirket tarafından ne de başkası tarafından bu fatura bedellerinin ödemesinin gerçekleştirilmediğini, Bu nedenle de cevaben yazdıkları ihtarnamede de alacaklarının ödenmesini talep de ettiklerini, Davalı şirketin her bayisi ile olduğu gibi davacı yan ile de çalışmaya başladığını, ürün gönderdiğinin ve üzerine düşen tüm edimi yerine getirdiğini, Davacı şirketin sözleşmeyi kusurlu davranışları, teamüle aykırı hareketleri ile sözleşmeyi fiilen sona erdirdiğini ve davalı şirketi de mağdur ettiğini beyan ederek davanın reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekâletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… TMK 6 ve 7 ile HMK 187- 293. maddeleri gereğince ispat hususuna ve ispat kurallarına dikkat edilmiştir. Tanıklar … ve … dinlenilmişlerdir. Talimat ile alınan davacıya ait ticari kayıt ve defterlerin incelendiği Bilirkişi …’ın 29/11/2018 tarihli raporu incelenmiştir. Davalıya it ticari kayıt ve defterlerin incelendiği Bilirkişi …’ın 22/04/2019 tarihli raporu incelenmiştir. Davacı … Ltd. Şti. ile davalı … Ltd. Şti. Arasındaki ön protokol bayilik sözleşmesi içeriği, hükümleri ile davacıya ait ticari kayıt ve defterlerin incelenmesi neticesinde; 2010-2017 yıllarına ait ticari defter kayıtlan üzerinde inceleme yapılmış, bilirkişi tarafından davacı şirkete ait … Bulvarı … sok. No: … Akçaabat / TRABZON adresine gidilmiş, iş yerinde 19.08.2015 tarihinden itibaren dava dışı … Ltd. Şti. Olduğu anlaşılmıştır. Davacı şirket yetkisi tarafından bilirkişiye sadece 2013 yılına ilişkin defter sunulmuş, incelenmiş kendisine iade teslim edilmiştir. İncelenen davacı defterinin açılış ve kapanış onay kaydı yasal suresinde yapılmış olduğu, sahibi lehine HMK m. 222 gereği delil teşkil edeceği, davacı şirkete ait 2010-2017 ticari defter kayıtlarından sunulan ibraz edilen 2013 yılına ilişkin sunulan defter kayıtlarında davalı … Ltd. Şti. ile ilgili sözleşmeden ve ticari ilişkiden kaynaklı açık hesap veya cari hesap bakiyesi olmadığı gibi diğer Satıcılar yönünden cari hesap bakiyesinin de bulunmadığı, davacı tarafından diğer yıllara ait defterler sunulmadığından davacının ilgili ticari defter ve kayıtlar bakımından ibrazdan kaçınmış sayıldığına kanaat getirilmiştir. Davalı şirket tarafından incelemeye sunulan 2015-2016-2017 yılı ticari defterleri ve 2011- 2012- 2013- 2014 yıllarına ait muavin dökümlerinin 6102 sayılı TTK. İlgili hükümleri yönünden usulüne uygun tutulmuş olduğu, davalı yanın dava tarihi itibarıyla davacı yandan 916,96TL alacaklı olduğunu, davacı yan tarafından düzenlenen 05.05.2014 tarihli ihtarnameye istinaden davalı yan tarafından 04.06.2014 tarihinden düzenlenen cevabi ihtarname ile sözleşmenin feshedildiği, davalı yanın ticari defterlerinde ticari ilişkinin 10.05.2013 tarihinde sonra erdiği, devir tarihi olan 02.11.2012 ile 10.05.2013 tarihi arasında ticari ilişkinin davacı yan adına devam ettiğinin anlaşıldığı, 10.05.2013 tarihinden sonra davalı tarafından davacı yana fatura düzenlenmediği, davalı yan tarafından da ödeme yapılmamasına rağmen son ticari ilişkiden 1 sene sonra “diğer şubeleri kapatın yoksa sözleşmeyi feshederiz” muhteviyatını içeren ihtarnamenin hayatın olağan akışına aykırı olmakla beraber, ticari teamüllerle de örtüşmediği, davacının son bir yıldır davalının şubesi olmakla beraber mal alışı olmadığı, davacı yanın davalının sözleşmeyi haksız feshetti iddiası destekleyen dosyada bilgi ve belge bulunmadığına kanaat getirilmiştir. Taraflar arasında bahsedilen dönemde ön protokol bayilik sözleşmesinin imzalandığında çekişme bulunmamaktadır. Sözleşme serbestisi ilkesi çerçevesinde karşılıklı rızalar ile sözleşmenin kurulduğu bu konuda ihtilaf olmadığı görülmektedir. Ancak davacının iddiasını ispatlaması gerekirken yukarıda izah olunduğu üzere yasal hükümler çerçevesinde yasal sürelerde dosya kapsamına sunduğu bilgi ve belgelerle davasını ispatlayamadığına kanaat getirildiği…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın usul ve yasaya aykırı olup, eksik inceleme ve hatalı değerlendirme sonucunda verildiğini, hükme esas alınan bilirkişi raporuna karşı itirazların değerlendirilmediğini, eksik ve yetersiz bilirkişi raporuna rağmen dosya yeni bir bilirkişiye ek rapor için gönderilmediğini, Dava konusu 100.000 TL’nin davalı yana ödendiğine ilişkin; dosyada davalı yanın hiçbir şekilde inkarda bulunmadığı yazılı senet ve banka kayıtları olmasına rağmen; ilk derece mahkemesinin bu hususları hiçbir şekilde dikkate almadan yalnızca davalı yanın ticari defterlerini dikkate alarak hüküm tesis ettiğini, bu durumun ticari defterlerin delil mahiyetini düzenleyen HMK’nın 222/3. fıkrasına ve emsal Yargıtay kararlarına aykırılık teşkil ettiğini, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararda değinmiş olduğu bir hususu da açıklamak gerekirse, davalı ile 10.05.2013 tarihinden itibaren mal alınamamasının sebebinin müvekkilinden kaynaklanmadığını, bu durumun müsebbibinin davalı taraf olduğunu, lakin davalı tarafın müvekkilin tüm sözlü taleplerine rağmen asıl sözleşmeyi imzalamadığı gibi müvekkilinden başka bir kişiye mal tedariki sağlayarak tek bayi olan müvekkili ile arasındaki sözleşmeye aykırı davrandığını, müvekkiline mal göndermediğini, en sonunda da müvekkilinin ihtarnamesine karşılık verdiği ihtara cevap ile de sözleşmeyi haksız olarak feshettiğini ve müvekkilini zarara uğrattığını, Sonuç olarak, yukarıda arz ve edildiği üzere ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu hükmün hem usul hem de esas yönünden hukuka aykırı olduğunu, Usul yönünden, hükme esas alınan bilirkişi raporu kanuna aykırı bir biçimde ve bilirkişinin yetki sınırlarını aşacak bir biçimde hazırlamış olduğu rapor olması nedeniyle hükme esas alınmayarak yeni bir rapor alınması gerekirken hükme esas alınması nedeniyle verilmiş olan hüküm usul yönünden hukuka aykırı olduğunu, hukuki konuları hakimin değerlendirmesi gerektiğini, bilirkişinin yetkisi dışına çıkarak değerlendirmeler yaptığını, esas yönünden ise, öncelikle yalnızca davalı yanın ticari defter kayıtları dikkate alınarak ve aksini ispat eden senet, banka kayıtları gibi deliller hiçbir biçimde dikkate alınmadan hüküm tesis edilmiş olmasının HMK’nın 222 ve yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırılık teşkil ettiğini, ayrıca gerekçeli kararda belirtilen davalıdan mal alınmamasının sebebi ise davac müvekkilinin tüm mal alım taleplerine rağmen mal vermeyen davalıdan kaynaklandığını,
Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasında 22.12.2010 tarihinde imzalanan bayilik ön protokolü ile başlayan ticari ilişkinin, davalı tarafından haksız feshi nedeniyle, davalıya ön protokol kapsamında bayilik ve marka kullanım hakkı nedeniyle ödenen 100.000 TL’nin davalıdan tahsili istemine ilişkindir. İlk derce mahkemesince yapılan yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Mahkemece yargılama aşamasında taraf defter ve kayıtları da inceletilmek suretiyle bilirkişi raporları alınmıştır. HMK’nın 282. maddesi uyarınca hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre, bilirkişi raporları takdiri delil niteliğinde olup, mahkemece sunulan deliller değerlendirilerek ve gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin hüküm kurmaya elverişli olmadığını ileri sürdüğü bilirkişi raporunun mahkemece hükme esas alınarak hüküm kurulmasının yerinde olmadığı yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Taraflar arasında 22.12.2010 tarihli bayilik ön protokolü yapıldığı, asıl bayilik sözleşmesinin ise imzalanmadığı, ancak taraflar arasında 22.12.2010 tarihli ön protokol kapsamında fiilen ticari ilişki kurulduğu anlaşılmaktadır. Ön protokol 2. Maddesi uyarınca davacı tarafından davalıya marka ve bayilik hakkı icin 50.000 TL ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacı tarafından davalıya gönderilen Trabzon … Noterliğinin 05.05.2014 tarihli … y.nolu ihtarnamesiyle davalının 3. Kişiyle usulsüz ticari ilişki kurduğu ileri sürülerek ilişkinin sona erdirilmesi, ödenen tutara ilişkin fatura ve bayilik sözleşmesinin gönderilmesi, aksi halde sözleşmenin fesh edileceğine dair ihtar gönderilmiş, davalı yanın Beyoğlu … Noterliğinin 04.06.2014 tarih … y.nolu cevabi ihtarı ile davacı iddiaları reddedilerek, bakiye borcun ödenmemesi ve sözleşmeye aykırılık nedeniyle sözleşmenin fesh edildiği anlaşılmıştır. Davacı davalı yanca sözleşmeye aykırılık gerçekleştirildiği, ve sözleşmenin davalı yanca haksız fesh edildiğini ileri sürmektedir. Her ne kadar davacı yanca taraflar arasındaki ön protokole göre kurulan bayilik ilişkisi kapsamında davalının 3 kişilere bayilik yaptırdığı ve bu surette sözlemeye aykırı davrandığı ileri sürülmüşse de, ön protokolün 2 maddesinde ” bu sözleşme ile bağlı olmaksızın, şirket bayilik verdiği Trabzon ili içerisinde 1.5 sene (18 ay) AVM lerde 1 sene (12 ay) bayilikler ve ortaklıklar kuramaz” şeklinde düzenlendiği, taraflar arasında asıl bayilik sözleşmesinin de imzalanmadığı ihtilafsız olduğu gözetildiğinde, 2 maddenin başlangıcındaki ” bu sözleşme ile bağlı olunmaksızın” ibaresi kapsamında davalının söz konusu yükümlülüğünün oluşmadığı, kaldı ki aksi düşünülse bile taraflar arasında 22.12.2010 tarihli bayilik ön protokolü ile başlayan ticari ilişkide, davacının dava dışı …’a devrettiğine dair Tanık …ın yargılama aşamasındaki tanık beyanları ve içeriği gözetildiğinde, davacı tarafından dava dışı …’ a bayiliğin devredildiği, davalı tarafından 3. Kişiye bayilik verildiği hususunun davacı yanca kanıtlanmadığı sonucuna varılmaktadır. Yine davacı tarafından 2013 yılı dışındaki ticari defterlerin incelemeye sunulmadığı, davalının incelenen ticari defter ve kayıtlarına göre taraflar arasındaki ticari ilişkinin 10.05.2013 yılına kadar sürdüğü, davacının bu tarih itibariyle ve dava tarihi itibariyle davalıdan 916,96 TL alacaklı görüldüğü analaşılmaktadır. Tüm bu hususlar gözetildiğinde, davalı tarafından davacının iddia ettiği üzere 3 kişilere bayilik verilerek sözleşmeye aykırı davrandığı kanıtlanmadığı gibi, tanık …ın beyanları kapsamında davalı yanca bayiliğin 3. Kişiye devredildiği, yine davacının davalıya cari hesap borcu bulunduğu da gözetildiğinde, davalının davacının sözleşmeye aykırı davrandığı ve sözleşmeyi haksız fesh ettiği iddiası yerinde görülmemiştir. Davalının dava konusu alacağa dayanak bayilik ve marka hakkı kullanımı için ödediği tutar kapsamında, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 22.12.2010 tarihli protokol ile başlayıp, 10.05.2013 tarihine kadar devam ettiği, sözleşmenin davalı yanca haksız ve kusurlu fesh edildiğinin kanıtlanmadığı gözetildiğinde, davanın reddi kararı isabetli görülmüştür. Yukarıdaki açıklamalar ışığında, ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 07.07.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.