Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/235 E. 2020/81 K. 30.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2019/235
KARAR NO : 2020/81
KARAR TARİHİ : 30/01/2020
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/09/2018
NUMARASI : 2016/1233- 2018/927 E.K
DAVANIN KONUSU : Şirket Müdürünün Görevden Azli
Taraflar arasındaki şirket müdürünün görevden azli davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ Davacı vekili, müvekkilinin dava dışı … Ltd. Şti.’nde %50 payla ortak olup, şirketin diğer ortağının %50 payla davalı … olduğunu, 10.01.2012 tarihli ortaklar kurulu kararıyla davalının süresiz olarak şirket müdürlüğüne seçildiğini, ancak davalının şirketin … Bankası’ndan kullandığı kredilerden 14.09.2016 tarihinde 290.000 TL ve 14.10.2016 tarihinde 397.000 TL tutarı şirketten hakkı veya alacağı olmamasına rağmen şirket hesaplarından kendi şahsi hesaplarına aktardığını, bunun dışında cari hesap dönemi içinde 904.890 TL daha kendi hesaplarına geçirdiğini, 14.10.2016 sonu itibariyle şirkete 1.591.898,53 TL borcu olduğunun muhasebe kayıtlarında göründüğünü, şirketin hesabında para olmasına rağmen 17.11.2016 son ödeme tarihli 113.875,14 TL geçici vergiyi kasten ödemediğini, şirketin kiracısı olduğu taşınmazların (şirkete ait altı şube) kiralarını ödemediğini, şirkete ait … plakalı aracı birlikte yaşadığı …’e devrettiğini, bu satışla ilgili olarak şirket hesaplarına herhangi bir girişin yapılmadığını, müvekkiline yakın hissettiği personele çeşitli iftiralar atarak çalışma huzuru ve barışını bozduğunu, müvekkilinin şirketin Yeşilyurt’daki kliniğine girişini engellediğini, sahte evrak düzenleyerek müvekkilinin itibarını yok ederek şirketten uzaklaştırma çabasına girdiğini, yurtdışında şirketin iştigal mevzusu ile aynı olan bir yatırıma yöneldiğini, şirketin içini boşaltarak mali kaynakları buraya yönlendirdiğini ileri sürerek, davalının şirketteki yönetim ve temsil yetkisinin kaldırılmasına ve/veya kısıtlanmasına, tedbiren şirkete yönetim kayyımı atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının iddialarının gerçeği yansıtmadığını, şirketin ortakları arasında yakın zamanda anlaşmazlık çıkması üzerine, ortakların Kasım 2016’da hisse devri konusunda anlaştıklarını, ancak davacının bu protokolün gereğini yapmadığını, şirketi terk ettikten sonra şirkete ait web sitelerinin şifrelerini değiştirdiğini ve şirketin Yeşilyurt ana şubesini web sitelerinden çıkardığını, şirket aleyhine faaliyetlere giriştiğini, ayrı bir hesap oluşturup şirket merkezine gitmesi gereken gelirleri kendi şahsi hesabına yönlendirdiğini, müvekkilinin hesabına geçen paraların davacının bilgisi dahilinde Amerika’da şube açılması için gereken masraflara kullanıldığını, davacının haksız rekabet teşkil eden eylemleri nedeniyle şirket gelirinin düştüğünü, vergi borçlarının ödenmesinde zorluk yaşandığını, ancak şirketin zarara girmemesi için vergi borçları için yapılandırma ve taksitle ödeme başvurusunda bulunulduğunu, araç satışında bedelin vadeli ödenmesinin kararlaştırıldığını, vadeli ödemelerin bir kısmının da yapıldığını, şirketi zarara uğratma eyleminin sözkonusu olmadığını, şirket şubelerinde çalışan doktorların kazanılan paraları illegal şekilde davacı ile paylaşmaya başladıklarından sözleşmelerinin iptal edildiğini, 02.05.2016 tarihli belgenin davacı tarafından düzenlendiğini, sahte olmadığını, şirketi zarara uğratanın ve kusurlu olananın bizzat davacı ortağın kendisi olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama ve alınan bilirkişi raporu sonucunda; 2017 yılı öncesine ait yıllara ilişkin ticari defter kayıtlar sunulmadığından incelenemediği, davalı …’ın muavin dökümünde 31.12.2017 tarihi itibariyle 953,865.60 TL, davacının ise 1.489.990,27 TL şirketten alacaklı bulunduğu, ayrıca 6736 sayılı Yasa kapsamında 131.Ortaklardan alacaklar hesabı ile ilgili 21.11.2016 tarihinde 212.062,71 TL her bir ortak için ayrı ayrı düzeltme kaydı yapıldığının tespit edildiği, şube kapanış işlemleri için kayyım onayının ve ortaklar kurulu kararının yine incelemeye sunulmadığı, ilgili adreste dava dışı üçüncü kişilerin faaliyette bulunduğunun Vergi Dairesi yoklama tutanağından tespit edildiği, dava dışı …’den banka hesaplarına gelen havaleler ile dava dışı şirketin … yönünden ibraz edilen muavin dökümlerinde 1.449.687,00 TL borçlu olduğunun tespit edildiği, ancak 23.06.2017 tarihli kayyım raporunda da tespit edildiği gibi bu borç ilişkisine dayanak teşkil edecek herhangi bir belge, protokol ve sözleşmenin bilirkişiye ibraz edilmediği, mal alım veya hizmet alımına dayalı bir ticari ilişkinin bulunmadığı, bu kadar yüksek rakamların havale yapılarak finansman desteği sağlanarak şirketin borçlanması ve geri ödeme alınmamasının hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bu hususlara göre davalının yönetim görevinden azlini gerektirir nitelikte işlem ve eylemlerin bulunduğunun sonuç ve kanaatine varıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalı …’ın İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün … sicil nosunda kayıtlı, dava dışı … Ticaret Limited Şirketindeki müdürlük görevinden azline, “Münferiden” temsil ve ilzama ilişkin yetkisinin kaldırılmasına, karar kesinleşinceye kadar İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. HD 2017/90 Esas 118 karar sayılı 22/03/2017 tarihli kararı ile atanan kayyım …’ın Yönetici Kayyım olarak görevinin devamına karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; -Dairece verilen ihtiyati tedbir kararı için, davacı tarafça HMK’da belirtilen süre içerisinde ilk derece mahkemesine başvuruda bulunmadığını, kararda yatırılması istenen masrafları yatırılmadığını, bu nedenle ihtiyati tedbir kararının kendiliğinden kalktığını, bu durumda müvekkilin şirkete, kesin karar verilmesine kadar yönetim kayyımı olarak atanmasının talep edildiğini, hatta kayyum tayini ile şirketin mali işlerinde denetim kayyum onayının zorunlu olması ve davacının da ücret yatırmayarak şirket işleyişini engellemesi nedeniyle bir seferlik kayyum ücretinin taraflarınca yatırıldığını, -HMK’ya göre kendiliğinden ortadan kalmış olan ihtiyati tedbir kararı ile görevlendirilen kayyım tarafından müvekkili aleyhine düzenlenen rapora ve bu rapordaki tespitleri tekrarlayan bilirkişi raporuna göre karar verildiğini, -Ayrıca kendi talep ettiği ve davanın konusunu da oluşturan tedbir kararını uygulanmasını talep etmeyen davacının hukuki yarar yokluğundan davasının da reddi gerektiğini, -Kayyum tayini ile şirketin mali işlerinde denetim kayyum onayının zorunlu olması ve davacının da ücret yatırmayarak şirket işleyişini engellemesi nedeniyle bu seferlik tarafımızca kayyum ücreti olan 2.500 TL ücret , mahkeme veznesine yatırıldığını, -İlk derece mahkemesine sunulan 10.05.2017 ve 15.01.2017 tarihli dilekçelerinde ticari defterlere dair açıklama yapılmış olmasına rağmen bunun dikkate alınmadığını, şirketin 2016 yılı Ekim ayı ve öncesi dönemine ait ticari defter ve kayıtlarının davacının kızkardeşi olan mali müşavir … uhdesinde olduğunu, -Davacı ortağın kötü niyetli olduğunu, şirkete ait onlarca web sitelerinin şifresini değiştirerek kendisine “İdeaklinik” isimli tamamen sanal bir oluşuma giderek şirketi zor duruma düşürdüğünü, hastaların müvekkile ulaşmasını sağlayan bu web siteleri olmadan müvekkilde çalışan hiçbir doktorun hasta bulmasının mümkün olmadığını, şirketin ana şubesi olan Yeşilyurt şubesine gelen hastaların %80 i web sitesi üzerinden gelmekte olup şu an mesul müdürün hasta kabul ettiği bu şubeye hasta müracaatının bittiğini, bu hususta davacı hakkında haksız rekabetten dolayı hukuki ve cezai davaların açıldığını, davacının bu eylemlerinden dolayı şirkete verdiği zarar açıkça şirketin bilançosunda görülmesine rağmen bu hususların kayyım raporunda görmezlikten gelindiğini, şirketi asıl zarara uğratan bizzat davacı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
GEREKÇE Dava, TTK’nın 630/2. maddesi uyarınca, davalı şirket müdürünün azli istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde, istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355.maddesi uyarınca, davalı vekili tarafından ileri sürülen istinaf başvuru nedenleriyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, davalı ile birlikte iki ortaklı … Ltd. Şti.’nin %50’şer oranında ortağı ve aynı zamanda davalının şirketin müdürü olduğunu, aralarında anlaşmazlıkların ortaya çıktığını, davalının şirketten alacağı olmamasına rağmen şirket hesaplarından kendi şahsi hesaplarına para aktardığını, şirketin vergi borcunu kasten ödemediğini, şirkete ait aracı birlikte yaşadığı …’e devrettiğini, bu satışla ilgili olarak şirketin hesabına para girişin olmadığını, şirkette huzursuzluk çıkardığını, davacı adına sahte evrak düzenlediğini, şirketi zarara uğrattığını iddia ederek davalının şirket müdürlüğünden azlini istemiş, davalı ise, iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesince, alınan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı gerekçeyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalı şirketin ticaret sicil kayıtlarında; şirketin ortaklık yapısının davacı … ve …’dan ibaret olup, 2012 tarihli ortaklar kurulu kararıyla davalının süresiz olarak şirket müdürlüğüne seçildiği, münferiden şirketin temsil ve ilzama yetkili olduğu görülmüştür. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda özetle; şirketin 2017 yılı öncesine ait yıllara ait ticari defter kayıtların sunulmadığı, şirketin davacı ve davalı ortağa borçlandığı, keza dava dışı …’e borçlu olduğunun tespit edildiği, ancak tüm bu işlemlerin dayanaklarının sunulmadığı, dava tarihinden sonra şubelerin kapanışının verildiği, davalı şirket müdürünün azli için somut olayda haklı sebeplerin bulunduğu kanaatine varıldığı belirtilmiştir. Davalı vekili rapora karşı beyanlarında ise, 2016 Ekim ayı ve öncesine ait şirketin ticari defter ve dayanak belgelerinin şirketin bir dönem mali müşavirliğini yapan ve aynı davacının kız kardeşi olan …’ın uhdesinde olduğunu, mali müşavire ulaşılamadığını, bu eksiklik giderilmeden inceleme yapıldığını belirterek rapora itiraz etmiştir. Somut olaydaki iddiaların denetlenebilmesi için ticari defterlerin incelenmesi gerekir. Davalı vekili, defterlerin davacının mali müşavir kardeşinde olduğunu, defterleri ondan alamadığını savunmuş, mahkeme bu savunma üzerinde yeterince durmadan sonuca gidilmiştir. TTK’nın 83/1. Maddesi uyarınca, ticari davalarda mahkeme, ticari defterlerin ibrazını resen veya talep üzerine emredebilir. Bu durumda mahkemece, HMK’nın 31.maddesinde düzenlenen aydınlatma ödevi kapsamında defterlerin nerede olduğu konusunda taraflardan izahat alması, defterlerin kendisinde olduğu iddia edilen mali müşavirden defterler kendisinde mahkemeye teslim edilmesinin ihtar edilmesi, neticede defterler hangi tarafın fiili tasarrufunda ise o tarafa, defter ibraz etmemenin sonuçları da hatırlatılarak sonuca gidilmesi gerekir. Somut olayda ticari defterler son derece önemli delil olup bu delilin incelenmesi konusunda gerekli işlemler yapılmadan karar verilmesi nedeniyle, ilk derece mahkemesinin yeterli bir şekilde delil toplama faaliyeti yaptığından söz edilemez. HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, mahkemece, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiç biri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak, davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine göndermesi gerekmektedir. Somut olayda, yukarıda açıklanan nedenlerle, bu hükmün uygulanması gerektiği sonucuna varılmıştır. Diğer taraftan, ilk derece yargılamasında, davacı tarafça şirkete tedbiren kayyım atanmasının talep edildiği, ilk derece mahkemesince talebin reddine karar verildiği, bu kararın istinaf edilmesi üzerine, Dairemizin 22.03.2017 tarih, 2017/90-118 E.K sayılı kararıyla şirkete denetim ve onay kayyımı atandığı, ilk derece mahkemesinin, hükümle birlikte tedbirin devamına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davalı vekilinin istinaf incelemesinde sunmuş olduğu 17.12.2019 tarihli dilekçesinde, şirketin fiilen sona erdiği, herhangi bir gelirinin olmadığı, kayyumluk faaliyetini gerektirir bir durumun bulunmadığı gerekçesiyle, kayyumluk kararının kaldırılmasını, olmadığı taktirde kayyum …’ın görevinden azlini, yeni kayyım atanmasını, kayyum atanması davacı tarafından talep edildiğinden altı aylık kayyum ücretinin toplu yatırılması için süre verilmesini, bu talebin de kabul görmemesi halinde söz konusu şirketi temsilen kayyımın dava dosyalarını takip etmesi konusunda ihtarda bulunulmasını talep edilmiştir. Diğer taraftan istinaf aşamasında, kayyım olarak atanan …’ın kayyımlık görevinden istifa etmiş olduğu ilk derece mahkemesinin 25.12.2019 tarihli yazısından anlaşılmıştır. Kayyımın istifası ile görevi sona ermiş olup, ortaya çıkan bu hukuki durumun ilk derece mahkemesince yeniden yapılacak yargılamada değerlendirilmesi gerekir. Davalı vekili, davacının kayyım ücretlerini yatırmadığını savunmuştur. HMK’nın 393. maddesinde ihtiyati tedbirin uygulanmasının talep edilmesi süresi gösterilmiştir. Yine, ihtiyati tedbir isteyen taraf, bu tedbirle ilgili masrafları karşılamak zorundadır. Çünkü, HMK’nın 323/1.ç maddesi uyarınca, geçici hukuki koruma giderleri yargılama giderlerindendir. Yargılama giderini ise usulî işlemi talep eden tarafın yatırması gerekir. Nitekim, Dairemizin denetim ve onay kayyımı atanmasına dair kararında, kayyım ücretinin davacı tarafından yatırılmasına hükmedilmiştir. Bu durumda tedbirin akıbetinin m.393 uyarınca değerlendirilmesi gerekirdi. Ancak, davalı tarafın ilk ücreti yatırdığı anlaşılmakla, müteakip ayların ücretini yatırması için davacı vekiline kesin süre verilerek, kesin süre içinde ücret avansının yatırılmaması halinde tedbirin kaldırılacağının ihtar edilerek sonuca gidilmesi, tedbirin devamı halinde yeni bir kayyım atanması gerekir. Tedbir kararının istinaf mahkemesince verilmiş olması, ilk derece mahkemesinin yukarıdaki işlemleri yapmasına engel değildir. Dava dosyasında değişen durum ve koşullara göre ilk derece mahkemesinin tedbir hakkında yeniden karar vermesi her zaman mümkündür. Bu anlamda, tedbirin istinaf mahkemesince veya ilk derece mahkemesince verilmiş olması hukuken farklı bir durum yaratmaz. İlk derece mahkemesince yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda ara kararları oluşturularak, tedbirin akıbetinin belirlenmesi gerekir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, İlk Derece Mahkemesinin istinafa kararının KALDIRILMASINA, 2-Davanın, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde davalıya iadesine, 4-Davalı tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 30/01/2020 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi
KANUN YOLU :HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.