Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2341 E. 2022/569 K. 11.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2341
KARAR NO: 2022/569
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: Bakırköy 7. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12/09/2019
NUMARASI: 2018/797 Esas – 2019/817 Karar
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
DAVA TARİHİ: 27/08/2018
BİRLEŞEN BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET 2018/798 E, SAYILI DOSYASI
DAVA: Genel Kurul Kararının İptali
Taraflar arasındaki genel kurul kararının iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl ve birleşen davaların reddine dair verilen karara karşı, asıl ve birleşen davalarda davacılar vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin 24.05.2018 tarihli genel kurul toplantısına müvekkilinin asil olarak değil, vekili aracılığı ile katıldığını, vekil olarak katılan … Gündemin 5. Maddesine istinaden kârın kullanım şeklinin, kâr ve kazanç paylarının dağıtımı konusunun görüşülerek karara bağlanması konulu gündem maddesine itiraz etmeyip olumlu oy kullanmış olsa da bu maddenin kabulünün doğru olmadığını, böyle önemli bir kararın asile sorulmaksızın salt vekil imzası ile alınmasının kabul edilebilir bir yanı bulunmadığını, gerek genel kurul toplantısına asil olarak müvekkilinin katılmaması ve vekil olarak tayin edilen kişinin ilgili maddenin oylanmasında asil müvekkilinin onayının almamış olması, gerek TTK’nin 436.maddesindeki oy yoksunluğu hali ve TTK’nin 523.maddesi ve ilgili diğer maddeleri, gerekse de … standartlarına şirket olarak uygunluğun sağlanması ve ekonomik ve siyasi olarak ülkemizce geçirilen bu zor süreçte işbu standartlara uygunluğun devamlılığının sağlanması açısından şirket kârının dağıtılmayarak olası sermaye artışında iç kaynak olarak kullanılması ve karşılığında hissedarlara bedelsiz hisse verilmesi hususu önem arz ettiğini, Hal böyle iken, söz konusu genel kurul kararının iptali için işbu davayı açma zorunluluğu doğduğunu, açıklanan nedenlerle genel kurul kararının iptaline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirkete tebligat yapılmış ise de, herhangi bir cevap dilekçesi ibraz etmemiştir. Birleşen Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/798 Esas Sayılı Dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ortağı olduğu davalı şirketin 24.05.2018 tarihli genel kurul toplantısına müvekkil asil olarak katıldığını, her ne kadar gündemin 5. maddesine istinaden kârın kullanım şeklinin, kâr ve kazanç paylarının dağıtımı konusunun görüşülerek karara bağlanması konulu gündem maddesine itiraz etmeyip olumlu oy kullanmış olsa da bu maddeyi kabul etmediklerini, … tarafından şart koşulan minimum sermaye tutarı 15.000.000 – İngiliz Poundunun TL karşılığı bugün için yaklaşık 116.802.000-TL ye tekabül ettiğini, sermayesinin, … tarafından şart koşulan minimum sermaye tutarına nazaran düşük kaldığını, gerek TTK’nin 523 ve ilgili diğer maddeleri, gerekse de … standartlarına şirket olarak uygunluğun sağlanması ve ekonomik ve siyasi olarak ülkemizce geçirilen bu zor süreçte işbu standartlara uygunluğun devamlılığının sağlanması açısından şirket kârının dağıtılmayarak olası sermaye artışında iç kaynak olarak kullanılması ve karşılığında hissedarlara bedelsiz hisse verilmesi hususunun önem arz ettiğini belirterek genel kurul kararının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirkete tebligat yapılmış ise de, herhangi bir cevap dilekçesi ibraz etmemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…TTK’nun ve yerleşik yargıtay içtihatlarına göre genel kurul kararı oluşturulduktan sonra tutanak için veya tutanak düzenlendikten sonra davacının karara muhalif kaldığını belirtir beyanı ile birlikte imzasının bulunması yeterlidir. Davacının iptal davası açabilmesi için olumsuz oy kullanılması tek başına yeterli olmayıp muhalefetinin tutanağa geçirilmesi veya bu hususta davacı ortağın genel kurulda iptali istenen esas sözleşme değişikliklerine yönelik olarak karşı çıkmanın muhalefet olarak değerlendirilemiyeceği kararın alınmasından sonra yapılmış bir karşı çıkmanın (muhalefetin) bulunmadığı, bu sebeple davacının yasa, ana sözleşme ve afaki iyi niyet kurallarına aykırılık hallerini ileri sürülerek kararın iptallerini istemesi yasa olarak mümkün görülmemiştir. Tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde, şirketin genel kurulunda alınan kararlarda davacının birleşen dosyada asil olarak, asıl davada vekalet aracılığı ile olumlu oy kullandığı, muhalif oy kullanmadığı bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı koşulun yerine getirilmediği anlaşıldığından dava konusu genel kurul toplantısının 5 nolu gündem maddesinin iptali isteminin dava koşulu yerine getirilmediğin…” gerekçesiyle, asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davada davacılar vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davada davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TTK’nın 446/1-(d) maddesi hükmü uyarınca genel kurul kararının yerine getirilmesinin, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri genel kurul kararının iptalini talep ve dava edebileceğini, kişisel sorumluluğun hukuki, cezai veya idari anlamda sorumluluk olması önemli olmayıp her türlü sorumluluk bu kapsamda değerlendirildiğini, (MOROĞLU,Erdoğan, Genel Kurul Kararlarının Hükümsüzlüğü, İstanbul 2017) TTK’nın 553/1.maddesi gereği yönetim kurulu üyeleri kanundan ve esas sözleşmeden doğan yükümlülüklerini ihlal ettikleri taktirde, hem pay sahiplerine hem şirkete hem de şirket alacaklılarına karşı verdikleri zararlardan sorumlu olduklarını, TTK 369’a göre yönetim kurulu üyeleri görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kuralına uyarak gözetmekle yükümlü olduklarını, bu bakımdan müvekkillerinin TTK 446/1-(d) uyarınca dava açma hakkına sahip olduklarının kabulü gerektiğini, emsal nitelikte Yargıtay 23. Hukuk Dairesi 14.02.2012 Tarih 2011/3056 E. 2012/984 K sayılı ilamının ekli olduğunu, Esas yönünden ise; … A.Ş. … Birliği (…/…) üyesi olduğunu, … İngiltere merkezli bir kuruluş olup; altın piyasası üzerinde uluslararası bir etkiye sahip olduğunu, bu standartlara göre üretilmiş altın külçesinin en az %99.5 saflığında (kalan yüzdesi altın dışındaki madenlerden oluşur), …’in belirlediği boyut şartlarına uygun ve 350-430 ons aralığında bir ağırlığa sahip olması gerektiğini (Bu ortalama kg cinsinden 12.5 kg’a denk gelir.) ve barın üzerinde üretildiği rafinerinin damgası, saflığı, seri numarası, üretildiği yılın yazması gerektiğini, … akreditasyonu taşımanın önemli olduğunu, zira sadece … akreditasyonuna sahip külçelerin global altın ve gümüş alım satımının büyük çoğunluğunun gerçekleştiği Londra piyasasında işlem görebildiğini, … ‘…’ lisansı almış rafinerilerin daha küçük boyuttaki barları üretirken de bu standartlara uyacakları varsayımıyla küçük boyuttaki külçelerin de uluslararası piyasalarda kredibilitesinin yüksek olduğunu, … üyesi olmayan rafinerilerin külçelerine oranla daha primli satılabileceğini, altın veya gümüş külçeler üretilirken, boyutu ne kadar küçükse üretim maliyeti o kadar yüksek olduğunu, bu sebeple 1gr fiziki altına ödenen prim ve 1kg fiziki altının priminin çok üzerinde olduğunu, Rafinerilerin hangi özelliklerde altın ve gümüş üreteceklerine, bir çok faktörü göz önünde bulundurarak karar verdiğini, bu faktörlerin, öncelikli olarak ulusal piyasa ve uluslararası piyasalardaki talep, kasa sigorta limitleri, fonlama imkanları, büyümek istedikleri pazarlar gibi çeşitli faktörlere göre değişiklik gösterebildiğini, … üyesi olabilmek şartlardan biride şirket minimum sermaye tutarının 15.000.000 İngiliz Sterlini olması olduğunu, bu tutarın bugün için karşılığının 109.000.000-110.000.000 Türk Lirası olduğunu, … A.Ş. sermayesinin bu tutarın altında kaldığı ve genel kurul kararı kaldırılmazsa bu tutarın altında devam edeceği göz önüne alındığında yönetim kurulu üyeleri müvekkillerinin … üyeliğine güvenerek şirketle ticaret yapan gerçek ve tüzel kişilere karşı hem Borçlar Kanunu hem de Ticaret Kanunu nezdinde sorumlu olacağını, Dava dilekçesinde de ısrarla üzerinde durdukları üzere şirketin sermaye artırımına hazırlıksız yakalanmaması ve nakit sermaye artışı yapılmaması için öncelikle şirket iç sermaye kaynaklarından artırım yapılmasının daha doğru olacağını, şirket iç kaynaklarından sermaye artırımına gidilmesi ve hissedarlara bedelsiz pay verilmesi, nakit sermaye artışına nazaran hissedarların ve şirketin daha lehine olacağını, bu şekilde hem şirketin menfaatlerinin korunmuş olacağını hem de hissedarlar olası bir sermaye artışında dağıtılmayan kar payları oranında nakit sermaye koyma borcundan kurtulmuş ve şirketteki pay oranlarını da herhangi bir nakit sermaye koymadan korumuş olacağını, TTK 523/(2)-b bendinde, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kar payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa genel kurulun yedek akçeler dağıtılmasını düzenlediğini, gerek ulusal gerekse de uluslararası ekonomik ve siyasi çalkantılar ve … standartlarının korunmasının önemi düşünüldüğünde hem dürüstlük kuralı hem de kanundan doğan özen ve sadakat yükümlülüğüne bağlılığı öngören TTK hükümleri gereğince genel kurul kararının iptali gerektiğini, Şirketin … üyesi olduktan sonra düzenli bir büyüme kaydettiğini, özellikle 2010 yılından sonra Türkiye’nin açıklanan en büyük 500 kuruluşu arasına girmeyi başardığını, şirketin, 2016 yılı itibariyle … listesinde … listesinde 27. ve İSO 500 listesinde 14. Sırada yer aldığını, bu büyümenin istikrarı için şirket sermayesinin güçlü olması şart olup faaliyet yürütülen sermaye yapısını zorunlu kıldığını, nakit sermaye yapısının güçlendirilmesi durumunda banka kredilerine olan ihtiyacın azalacağını ve bunun yanında çok daha avantajlı koşullarda kredi kullanılması mümkün olacağını, İlk derece mahkemesinin işin esasına girilip yargılama yapılması gerekirken 12/09/2019 tarihli duruşmada; şirketin faaliyet gösterdiği sektörün genel gelişimi, davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları, şirketin devamlı gelişmesini veyahut mümkün olduğu kadar istikrarlı kar payı dağıtılmasının temini bakımından davalı şirketin ne oranda kar payı dağıtması gerektiği yolunda içinde finans ya da muhasebe uzmanının bulunduğu bir heyetten rapor alınması talebine olumlu ya da olumsuz bir cevap vermediğini, Yargıtay içtihatlarıyla da sabit olmak üzere; dava konusunun özel ve teknik bir bilgiyi gerektirmesi halinde bilirkişi rapor ve görüşünün alınması, yargılamanın hukuk ve hakkaniyete uygun yapılması için elzem olduğunu, (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 04.05.2016 Tarih 2016/34 E. 2016/5006 K. Sayılı İlamı ile Yargıtay 3. Hukuk Dairesi 05.04.2016 Tarih 2015/5286 E. 2016/5231 K. Sayılı İlamı) Dava dilekçesi ve iş bu dilekçede izah edildiği üzere, TTK’nın 369 – 446 -523 maddeleri ve … standartlarına şirket olarak uygunluğun sağlanması ve ekonomik açıdan zor günler geçiren ülkemiz şartlarında bu standartlara uygunluğun devam ettirilmesi bakımından şirket karının dağıtılmayarak olası sermaye artışında iç kaynak olarak kullanılması ve karşılığında pay sahiplerine bedelsiz hisse verilmesi hususu önem arz ettiğini, hal böyle iken, ilan edilen gündemin 5 numaralı konusu hakkında alınan genel kurul kararının TTK 445 uyarınca kanuna ve dürüstlük kuralına aykırılıktan iptal edilmesinin istenmesinin şirket menfaatleri açısından zorunluluk teşkil ettiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve asıl ve birleşen davaların kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, davalı şirketin 24.05.2018 tarihli genel kurulunda alınan 5 nolu kararın TTK’nın 547. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesine göre, toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun veya bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın; çağrının usulüne göre yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına ve oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu, kararların yerine getirilmesi, kişisel sorumluluğuna sebep olacaksa yönetim kurulu üyelerinden her biri iptal davası açabilir. İlk derece mahkemesince, dava konusu genel kurulunda alınan 5 nolu kararda birleşen davada, davacının asil olarak, asıl davada davacının vekili aracılığı ile toplantıya katılıp, karar yönünden olumlu oy kullandıkları, muhalif oy kullanmadıkları gibi muhalefet şerhleri bulunmadığı, bu durumda iptal davası açabilmek için kanunun aradığı koşulun yerine gelmediği gerekçesiyle, dava koşulu yerine getirilmediğinden asıl ve birleşen davaların reddine karar verilmiştir. Asıl davada davacı, davalı şirketin 24.05.2018 tarihli genel kuruluna vekili aracılığı ile katıldığını, vekilince dava konusu 5 nolu karara olumlu oy kullanıldığını, ancak alınan kararın şirket ve ortakların menfaatine uygun olmadığı için dava açtığını, istinaf başvurusunda ise yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle kararın uygulanması halinde şahsi sorumluluğunun doğabileceğini ileri sürerek TTK’nın 446/1-d maddesi uyarınca dava açtığını ileri sürmüş, birleşen davada davacı ise asil olarak toplantıya katıldığını, alınana dava konusu 5 nolu karara olumlu oy vermesine rağmen, kararın şirket ve ortakların menfaatine olmadığını, istinaf başvurusunda ise yönetim kurulu üyesi olması nedeniyle kararın uygulanması halinde şahsi sorumluluğunun doğabileceğini ileri sürerek TTK’nın 446/1-d maddesi uyarınca dava açtığını ileri sürmüş, kararın kaldırılmasını ve dava konusu 5 nolu kararın iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Her ne kadar davacılar vekilince istinaf başvuru dilekçesinde asıl ve birleşen davada davacıların davalı şirketin yönetim kurulu üyesi olduklarını, bu nedenle alınan karara olumlu oy vermiş olsalar ve muhalefet şerhleri olmasa bile, alınan kararın uygulanması halinde şahsi sorumlulukları doğabileceği nedeniyle TTK’nın 446/1-d maddesi uyarınca dava açabileceklerini ileri sürmüş ise de dosyada yer alan davalı şirket ticaret sicil kayıtlarına göre gerek asıl gerekse birleşen davada davacıların davalı şirket yönetim kurulu üyesi olmadıkları, şirket ortağı oldukları anlaşılmaktadır. Şirketin en son yönetim kurulu üye seçimi 26.04.2018 tarihli genel kurulda yapılmıştır. Bu genel kurulda seçilen yönetim kurulu üyeleri arasında her iki davacının ismi yoktur. Dava konusu genel kurulda alınan kararın davacılar tarafından uygulanması söz konusu değildir. Bu nedenle davacılar vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Yine asıl ve birleşen davaların reddi gerekçesine göre, davacılar vekilinin mahkemece davalı şirketin ekonomik faaliyet ve amaçları bakımından ne kadar kâr payı dağıtması gerekeceğinin bilirkişilerce belirlenmesi yönünde rapor almaksızın hüküm kurulmasının doğru olmadığı yönündeki istinaf nedeni de yerinde görülmemiştir. İlk derce mahkemesi karar ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacılar vekilinin asıl ve birleşen davalara yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, asıl ve birleşen davalarda davacılar vekilinin asıl ve birleşen davalarda kurulan hükme yönelik istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Başvuru sırasında yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; asıl ve birleşen davalar yönünden bakiye 89,60 TL istinaf karar harcının, asıl ve birleşen davada davacılardan alınıp Hazineye gelir kaydına, 4-Asıl ve birleşen davada davacılar tarafından sarf edilen istinaf kanun yolu giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 6-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 11.05.2022 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın davacılar vekiline tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.