Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2337 E. 2022/591 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2337
KARAR NO: 2022/591
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 10.09.2019
NUMARASI: 2015/640 Esas – 2019/777 Karar
BİRLEŞEN DAVADA
DAVA: Tazminat (Rekabet Yasağının İhlali-Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın reddine dair verilen hükme karşı, asıl ve birleşen davanın davacısı ile asıl ve birleşen davanın davalısı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
ASIL DAVA: Davacı vekili, dava dilekçesi özetle; davalının 08/07/2013 tarihinden istifa ettiği 31/12/2014 tarihine kadar müvekkili şirket bünyesinde yer alan …’nde “Genel Müdür” sıfatıyla çalıştığını, davalının müvekkili şirketten hiçbir haklı gerekçe göstermeksizin istifa ederek ayrılmasından kısa bir süre sonra 05/01/2015 tarihinde …’de genel müdür sıfatıyla çalışmaya başladığının tespit edildiğini, davalının rakip firmaya geçerken müvekkil şirkete ait otelin müşteri portföyünden ve ticari sırlarından faydalanarak müvekkili şirketi maddi ve manevi zarara uğrattığını, davalının imzaladığı iş sözleşmesinin 7/p bendine göre iş akdinin sona ermesinden itibaren 6 aylık süre boyunca Marmara Bölgesindeki 4 ve 5 yıldızlı otellerde genel müdür sıfatıyla çalışmasının rekabet etme yasağına aykırılık teşkil ettiğini, bu itibarla sözleşmede belirtilen 3 brüt maaş tutarındaki cezai şartın davalıdan tazmini gerektiğinden davalıya Beyoğlu …Noterliği’nden 06/02/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname gönderildiğini ve davalının Beyoğlu …Noterliği’nden 16/02/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile cezai tazminat talebine itirazda bulunduğunu ve tüm bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla davalının rekabet yasağına aykırı hareket etmesi sebebiyle cezai şart alacağı olan 46.614,00-TL’nin işleyecek en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, asıl davaya verdiği cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı arasında 05/07/2013 tarihli Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin 02/12/2014 tarihinde istifasını yazılı olarak sunması üzerine 31/12/2014 tarihinde iş bu sözleşmenin sona erdiğini, davacının sözleşmenin 7/p maddesine göre taleplerinin haksız olduğunu, müvekkilinin davacı şirketin otelinin işletmesine yönelik ticari sır niteliğinde ele alınabilecek herhangi bir bilgi, kayıt, know-how vb. hususa sahip olmadığını, müvekkilinin rekabet yasağına aykırı herhangi bir davranışı olmadığını, müvekkilinin çalışması ve işten ayrılması süreçlerinin tümünü düzenli olarak davacıya bildirdiğini ve onun gözetim ile denetimi dışından herhangi bir fiil ve işlemde bulunmadığını, taraflar arasında imza edilmiş geçerli bir rekabet etme yasağı sözleşmesi bulunmadığını, davacının keyfi olarak 6 ay süreyle davalıya getirilmiş olan iş bu sınırlamanın Anayasanın m. 48 hükmünde düzenlenmiş olan Çalışma ve Sözleşme Hürriyet Hakkı’nı ve BK.m.27 ve 28 hükümlerini açık bir biçimde ihlal ettiğini, getirilen rekabet yasağı hükmünün müvekkilinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlar içerdiği gibi davacının iş bu sınırlama temelinde hiçbir haklı gerekçesinin bulunmadığını, rekabet etmeme borcu altında getirilmiş konu temelli sınırlama BK.m. 445 uyarınca geçersiz olduğunu, otelcilik sistemi içerisinde müşteri rezervasyonlarının yapılması ve müşteri elde edilmesinde müvekkilinin kilit bir rolü bulunmadığını, müvekkilinin otel müşterilerini yönlendirebilme ile otelin müşteri tarafından seçilmesinde belirleyici ve müşteri tercihlerini yönlendirici herhangi bir ticari sırra veya güce sahip olmadığını, davacının herhangi bir zararının bulunmadığını ve tüm bu nedenlerle davacının haksız ve dayanaktan yoksun davasının reddine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/641 Esas sayılı davasında: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı …’nin 08/07/2013 tarihinden kendi isteğiyle istifa ettiği 31/12/2014 tarihine kadar müvekkili şirket bünyesinde yer alan …’nde “Genel Müdür” sıfatıyla çalıştığını, davalının müvekkil şirketten hiçbir haklı gerekçe göstermeksizin istifa ederek ayrılmasından kısa bir süre sonra 05/01/2015 tarihinde …’de genel müdür sıfatıyla çalışmaya başladığının tespit edildiğini, davalının rakip firmaya geçerken müvekkili şirkete ait otelin müşteri portföyünden ve ticari sırlarından faydalanarak müvekkili şirketi maddi ve manevi zarara uğrattığını, davalının imzaladığı iş sözleşmesinin 7/p bendine göre iş akdinin sona ermesinden itibaren 6 aylık süre boyunca Marmara Bölgesindeki 4 ve 5 yıldızlı otellerde genel müdür sıfatıyla çalışmasının rekabet etme yasağına aykırılık teşkil ettiğini, bu itibarla sözleşmede belirtilen 3 brüt maaş tutarındaki cezai şartın davalıdan tazmini gerektiğinden davalıya Beyoğlu …Noterliği’nden 06/02/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname gönderildiğini ve davalının Beyoğlu …Noterliği’nden 16/02/2015 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile cezai tazminat talebine itirazda bulunduğunu, davalı …’nin planlanmış bir şekilde müvekkili şirketten ayrılması üstelik iş sözleşmesinde yer alan rekabet etme yasağının bulunduğu gönderilen ihtarname ile bilinmesine rağmen halen genel müdür pozisyonunda davalı şirket bünyesinde yer alan otelde salt çalıştırılmasının TTK. uyarınca haksız rekabet teşkil ettiğini, somut olayda davalıların kötü niyeti açık olduğu gibi kastının bulunduğu da izahtan vareste olduğunu, davalıların fiilleri TTK. uyarınca suç teşkil etmekle birlikte cezai yaptırıma da tabi olduğunu ve tüm bu nedenlerle davanın kabulü ile haksız rekabetin tespiti ve meni ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 150.000,00-TL maddi tazminatın haksız fiilden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davalılara tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Birleşen davada davalı … vekili, cevap dilekçesinde özetle; müvekkili ile davacı şirket arasında imzalanan bir iş sözleşmesi bulunmakta ise de; gerçek sözleşmenin müvekkili ile dava dışı … arasında imzalandığının kabulü gerektiğini, davacının işbu davayı açmaya hakkının bulunmadığı gibi tek başına dava açamayacağını, davacının müvekkile karşı İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/640 esas sayılı dosyasında aynı gerekçelerle dava açıldığını, haksız rekabet şartlarının oluşmadığından müvekkilinin haksız rekabet sorumluluğunun bulunmadığını, davacının rekabet temelinde oluşan herhangi bir zararının bulunmayıp, tazminat taleplerinin reddi gerektiğini, açıklanan nedenlerle haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Birleşen davada davalı … A.Ş. vekili, cevap dilekçesinde özetle; davacının aktif dava ehliyeti bulunmadığını, dava dışı şirketin doğrudan işe aldığı bir çalışan olmaması nedeniyle öncelikle aktif dava ehliyeti yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini veya dava dışı yabancı firmanın da davayı katılmasının gerektiğini, esasa ilişkin olarak da müvekkilinin de aynı sektörde uzun yıllardır faaliyet gösteren bir firma olarak, davacının müşteri portföyü ticari bağlantılarına ihtiyaç duymayacak nitelikte bir çalışmalarının bulunduğunu, akdi ilişkinin başlaması ve sona ermesi ile çalışılan dönem konusunda tarafların mutabakat içerisinde olduklarını, mutabık olunamayan hususun davacının dava konusu ettiği ikinci çalışma dönemine ilişkin çalışma şekli ve konusu ile alakalı olduğunu, açıklanan nedenlerle haksız ve hukuka aykırı davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda;”…Asıl dava konusu rekabet yasağına aykırılık sebebiyle cezai şart istemine ilişkin olup davalı … davacı şirkette 08/07/2013 tarihinde “Genel Müdür” pozisyonunda çalışmaya başlamış, iş sözleşmesinin 7/p maddesiyle iş akdinin sonunda Marmara Bölgesinde aynı pozisyonda 4 ve 5 yıldızlı otellerde çalışmamayı taahhüt etmiştir. Davalı …, 02/12/2014 tarihinde istifa mektubu sunmuş ve akabinde 31/12/2014 tarihinde davacı yanındaki işinden ayrılmıştır. Davalı …, çok kısa bir süre sonra yani 05/01/2015 tarihinde rekabet yasağı taahhütüne aykırı olarak Marmara Bölgesinde, “Genel Müdür” pozisyonunda ve 5 yıldızlı bir otelde çalışmaya başlamıştır. Davalı …’nin eylemi rekabet yasağına açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Davalı karşı taraftan kaynaklı bir sebepten dolayıda iş aktini haklı olarak feshetmediğinden sözleşmede kararlaştırılan cezai şartı ödemelidir. Cezai şart miktarı da tarafların konumu gereği mahkememizce makul bulunduğundan ve bilirkişi tarafından hesaplandığından asıl davanın kısmen kabulü ile 45.000,00 TL’nin dava tarihi olan 19/06/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, birleşen dava TTK 54 maddesi uyarınca haksız rekabetin tespiti, meni ve tazminat istemlerine ilişkin olup TTK 54’de haksız rekabet oluşturacak hususlar tahdidi olarak sayılmış olup davalı …’nin, diğer davalı …’nde çalışmaya başlamasının doğrudan haksız rekabet oluşturmayacağı, işletmelerin sınıf ve klasmanlarının farklı olduğu, genel müdürün müşteri pörtföyünü götürme gibi bir fonksiyonu olamayacağı, bilirkişi raporunun da bu durumu doğruladığı anlaşıldığından haksız rekabet koşulları oluşmadığından birleşen davanın reddine karar vermek…” gerekçesiyle; asıl davanın kısmen kabulü ile 45.000,00 TL’nin dava tarihi olan 19/06/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, davacı tarafın diğer ve fazlaya ilişkin taleplerinin reddine, birleşen davanın reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl ve birleşen davanın davacısı vekili ile asıl ve birleşen davanın davalısı … vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davada davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkeme tarafından TTK’nın 54.maddesi kapsamında yapılan tespit ve değerlendirmenin hatalı olduğunu, haksız rekabet hallerinin çok geniş olduğunu, bilirkişi raporunda, yalnızca üç başlık altında bir değerlendirme yapılarak, somut olayda üç durumunda oluşmadığını belirtmenin hatalı olduğunu, mahkemenin de bu anlamda, haksız rekabet hallerinin tahdidi olduğunu belirterek, davalının eylemlerinin haksız rekabet oluşturmayacağına hükmetmesinin hukuka aykırı olduğunu, Genel müdürün müşteri portföyü üzerinde etkili olamayacağına ilişkin değerlendirmenin hatalı olduğunu, mahkemenin değerlendirmesinin aksine, karşılarında muhatap olarak davalıyı bilmekte, onunla iletişime geçmekte, rezervasyonlarını da yine onun aracılığı ile gerçekleştirdiklerini, davalı şirketin de davacının bu niteliklerini bildiği için, davalıyı kendi bünyelerinde bir an evvel çalışmak için ikna ettiğini, davalının da müvekkili şirketin tüm müşterilerini davalı şirkete yönlendirdiğini, ve davalı şirketin haksız kazanç elde etmesini sağladığını, davalının altı aylık rekabet yasağı süresini dahi beklemeden cezai şart tutarını ödemeyi göze alarak davalı şirkette çalışmaya başladığını, Ayartma fiilinin haksız rekabet teşkil edebilmesi için, ayartan, ayartılan personel ve ayartma fiilinden etkilenen işletme sahibinin ekonomik menfaatlerinin göz önüne alınması, tartılması ve değerlendirilmesi gerektiğini, ekonomik açıdan meseleye bakıldığında, davalının müvekkili firmadan ayrılmasının, müvekkili işveren açısından bir know-how’un kaybı olduğunu, işverenin, çalışanların bilgi ve tecrübe sahibi olması için büyük bir yatırım yapmış olduğu ihtimali de göz önüne alındığında, çalışanın işletmeden ayrılması, bu yatırımın boşa gitmesi sonucunu da beraberinde getireceğini, yine aynı şekilde, kilit personellerin kaybı işletmenin değerinin tespitinde önemli bir faktör olan “goodwill'”i (yani prestiji) de belirleyeceğinden, bu kişilerin ayartılmasının, işletme açısından büyük bir ekonomik değerin kaybı anlamına geleceğini, davalı şirket, davalıyı bulunduğu konum itibariyle “prestij” kazanmak ve aynı zamanda davalının sahip olduğu bilgiler aracılığıyla müşteri portföyünü artırmak için davalıyı ayartarak işe aldığını, somut olayda bu hususların hiçbirisi değerlendirme konusu yapılmadığını, genel bir ibareyle davacının genel müdür olması dolayısıyla müşteri portföyü üzerinde etkili olmadığının belirtildiğini ve müvekkili şirketin zararına ve kâr kaybına ilişkin hiçbir inceleme yapılmadığını, dolayısıyla mahkeme kararının hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişiler tarafından davalı ticari defterlerinin incelenmediğini, dolayısıyla gerek bilirkişi raporu gerekse de işbu bilirkişi raporunu hükme esas alan mahkeme kararının hatalı olduğunu, nitekim emsal Yargıtay kararı uyarınca, yalnızca müvekkili şirket defterlerinin incelenerek bir sonuca gidilmesinin hatalı olup bozmayı gerektirdiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin birleşen dava bakımından verdiği istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve birleşen davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Asıl ve birleşen davanın davalısı … vekili, istinaf başvurusunda özetle; rekabet yasağı iş ilişkisinden kaynaklanan bir borç olduğunu, bu nedenle dava tarihi itibariyle yürürlükte olan İş Mahkemeleri Kanunun 1.maddesinin açık hükmü karşısında rekabet yasağı sözleşmelerinden kaynaklanan davalarda iş mahkemelerinin görevli olduğunu, görevsiz mahkemede verilen ilk derece mahkemesi kararının kaldırılarak dosyanın görevli mahkemeye gönderilmesi gerektiğini, mahkemenin, kamu düzenine ilişkin HMK hükümlerini dikkate almadan karar vermesinin hukuka aykırı olduğunu, Rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunu, Yargıtay’ın geçerlilik koşullarını işverenin korunmaya değer haklı bir menfaatinin varlığı ve işçinin ekonomik geleceğinin tehlikeye düşürülmemesi olarak tüm bu koşul ve şartların kümülatif varlığını aradığını, işverenin korunmaya değer haklı bir menfaati olmadığını, BK’nın 444/2 f maddesi uyarınca, rekabet yasağı konulmasında işverenin haklı bir menfaatinin olması için işçinin, işverenin üretim sırlarını, yaptığı işler ve müşteri çevresi hakkında bilgi edinme olanağının bulunması ve bunun sonucu işvereni önemli bir zarara uğratma ihtimalinin olması gerektiğini, Yargıtay 11. HD’nin 2018/1393-2019/2838 K, T. 10.04.2019 sayılı kararı ile Yargıtay 9. HD. E. 2009/1286-2011/3918 K, T. 18.02.2011 kararının ekli olduğunu, Yer, konu, zaman bakımından yapılan sınırlamalar hukuka aykırı olduğunu, yer bakımından Marmara Bölgesi ile ifade edilen yer sınırlamasının çok geniş ve tamamen çalışan/müvekkil aleyhine, kişinin ekonomik geleceğini sarsacak ve maddi anlamda mağduriyetine yol açar şekilde düzenlenmiş olmakla birlikte salt bu sebeplerle bile rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunu, nitekim Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlardan da görüleceği üzere işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürecek derecede yer bakımından rekabet yasağı düzenlemesi yapılması hükmü batıl kıldığını, Rekabet yasağı müvekkilin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürdüğü için de geçersiz olduğunu, rekabet yasağının geçerli olabilmesi için işçinin ekonomik geleceğinin tehlikeye düşürülmemesinin şart olduğunu, müvekkilin altı ay boyunca yetkinliğine uygun bir işte çalışmadan İstanbul gibi Dünya’nın en pahalı kentleri arasında başka da bir geliri olmadan hayatını sürdürmesinin istendiğini, bu kısıtlama işçinin iktisaden mahvına sebep olacak düzeyde geniş bir alanı kapsadığını, bunun ise hem müvekkilinin anayasal hakkı olan çalışma özgürlüğüne hem de hukuka aykırı olduğunu, konuyla ilgili Yargıtay 11. HD. E. 2015/130-8755 K, T. 30.06.2015 ve 11. HD. E. 2015/2709-2016/794 K, T. 26.01.2016 ile Y. 11. HD. E. 2016/2751-1589 K, T. 16.03.2017 tarihli kararlarının ekli olduğunu, Bilirkişi raporunda rekabet yasağının konu ve yer olarak sınırını incelediğinde hükmün geçersizliğini dile getirdiğini, “Konu ve yer bakımından getirilen bu sınırlamanın oldukça geniş olduğu ve bu haliyle davalının çalışma özgürlüğünü hakkaniyete aykırı olarak sınırladığı ileri sürülebilir” denildiğini, bilirkişinin esasen geçersizliğini yorumladığı rekabet yasağı maddesi devamında geçersiz hüküm üzerinden devam etmeye çalışılarak davalının/müvekkilinin yeni bir şirkette çalışmaya başlamasını sözleşmeye aykırılık olarak nitelendirip cezai şarta hükmedilebileceğine kanaat getirdiğini, gerçekten batıl olan bir sözleşme maddesi üzerinden tersten bir çatı kurularak işe başlamanın sözleşmeye aykırılık teşkil ettiği kararı hakkaniyete aykırı olduğunu, Burada müvekkilinin belirli bir konum ya da pozisyonda çalışmaya başlamasının geçersiz hükmü geçerli hale getirmeyeceğini, rekabet hükmü geçersiz olduğundan uygulama alanı bulmayacağını, bilirkişinin sonuç olarak vardığı tespitin hatalı ve eksik inceleme dayandığını, Müvekkilinin, rekabet etmeme şartına aykırı davranmadığını, davacı iş sözleşmesindeki rekabet etmeme şartının geçerli olduğunu ve müvekkilinin bu şarta aykırı davrandığını ispat edemediğini, Müvekkilinin davacıya ait hiçbir ticari sırra sahip olmamakla birlikte 20.09.2008 tarihinde davacı ile … arasında imzalanan sözleşmenin “Otelin Kullanımı ve İşletimi” maddesinde açıkça ortaya konulduğu üzere davacının sahip olduğu otellerin işletmesi esnasında kullanılan ve ticari sır niteliğine haiz olan verilerin oluşmasında davacının herhangi bir hukuksal korunmaya konu olabilecek hakkı ve menfaati de bulunmadığını, kâr kayıplarıyla ilgili müvekkilinin hiç bir dahli olmadığını, Davacı şirket tarafından müvekkiline vekalet verilmesi, müvekkilinin davacı şirket ile ilgili tüm ticari ve mali sırlara haiz olması sonucunu doğurmamakla birlikte iddia ettiği üzere vekaletnamenin şirketin hangi işlerinde kullanıldığını ve bunlardan hangilerinin ticari sır kavramına girdiği kanıtlayamadığını, dolayısıyla müvekkilinin hiç bir kusuru olmadığını, Davacının, TBK m. 446 hükmü gereğince müvekkilinin cezai şart ödemekle yükümlü olduğu iddiası TBK m. 444/2 doğrultusunda geçersiz olduğunu, hükme göre rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye, müşteri çevresi veya üretim faktörleri hakkında bilgi edinmesini sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması işverene önemli bir zarar verebilecek nitelikteyse geçerli olduğunu, bu nedenle davacı, cezai şart istemekte haksız olduğunu, yine tek taraflı işçi aleyhine düzenlenen rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olduğunu, Kanun yollarına başvurma imkanının bulunduğu işbu davada gerekçeli karar hakkı daha da önemli hale geldiğini, mahkemenin kararında gerekçeye dayanmamasının üst dereceli mahkemelerin durumu telafi etmesini zorlaştırdığını, AYM mahkemesi kararlarına göre mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini, Yerel mahkeme bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporu itirazlarına rağmen hüküm vermeye yeterli bulduğunu, rapora atıf yaparak bunun üzerinden hüküm kurduğunu, itirazlar olmasına rağmen yeni bir rapor alınması bir yana ek rapor bile alınmamasının hukuka aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin asıl dava hakkında verdiği istinafa konu kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve asıl davanın da reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra, aynı iş kolunda faaliyet gösteren davalı şirkette işe başlayarak işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 444- 446. maddesi uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili; birleşen dava ise TTK’nın 54 vd maddeleri uyarınca haksız rekabetin tespiti-meni ve tazminat taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın ise reddine karar verilmiş; bu karara karşı, asıl ve birleşen davada davacı vekili, birleşen davanın reddi yönünde kurulan hükme karşı; asıl ve birleşen davada davalı … vekili asıl davada kuralan hükme karşı yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında imzalanan 05.07.2013 tarihli imzalanan ” Belirsiz Süreli İş Sözleşmesi” ile davalının davacı nezdinde 08.07.2013 tarihinden itibaren genel müdür olarak çalışmaya başladığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 7p maddesinde rekabet yasağı düzenlemesi getirildiği, iş bu maddede ” …Yine işçi iş ilişkisinin bittiği tarihten itibaren 6 ( altı) aylık süre içerisinde, Marmara Bölgesindeki 4 ve 5 yıldızlı otellerde ve özel belgeli turizm tesislerinde, aynı görevler veya görevlerinin dengi bir pozisyonda, her ne sıfat altında olursa olsun doğrudan veya dolaylı bir şekilde çalışmayacağını işverene rakip olacak biçimde ticari iş ilişkisine girmeyeceğini, iş yapmayacağını, rakip firmalarda ortak olmayacağını veya firmalarla doğrudan veya dolaylı bir şekilde ilgisinin bulunmayacağını ve gerek kendi adına veya hesabına, gerekse kendi adına üçüncü kişiler hesabına işlem yapmayacağını, aksi takdirde, aylık ücretinin 3 katı tutarında, cezai şart ödemeyi, peşinen kabul beyan ve taahhüt eder.” şeklinde düzenlendiği analışmaktadır. Davalının, davacıya ait iş yerinden 02.12.2014 tarihli dilekçesi ile kendi isteği ile işten ayrıldığı, bu surette iş ilişkisinin bu tarihte sona erdirildiği, davalının daha sonra diğer davalı şirket bünyesinde çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. İş akdi tarihi ve rekabet yasağı sözleşme tarihi itibariyle somut olayda 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerekir. Davacı, eldeki davada, davalı …’nin davacı şirketin işlettiği otelde genel müdür sıfatıyla çalıştığını, iş sözleşmesinin işçinin kendi isteği ile ayrılması sonucu sona erdiğini, taahhütnameye aykırı olarak diğer davalı … A.Ş.’nin işlettiği otelde aynı görev alanında çalışmaya başladığını, bu surette rekabet yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal nitelikteki 18.09.2019 tarih ve 2018/4038 Esas -2019/5529 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; TBK’nın 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. İşçi ve işveren, rekabet yasağı anlaşmasına bir ceza koşulu koyabilir. Ancak, bu ceza koşulunun geçerliliği TBK’nın 420/1. maddesine bağlıdır. Yani, burada getirilecek bir ceza koşulunun sadece işçi aleyhine bir ceza koşulu olmaması, bunun karşılığında işverenin de bir edim üstlenmiş olması gerekir. Kanun’da bu yorumun aksinin kabulünü gerektirecek hiç bir hüküm yoktur. TBK’nın 393 ilâ 447. maddelerinin tamamı hizmet sözleşmelerini düzenleyen maddelerdir. Taraflar arasındaki rekabet yasağı içeren sözleşme 446. maddedeki yasal sınırlar içinde geçerli bir anlaşma olsa bile, buna bağlanan tek taraflı ceza koşulu hükümsüz olur. Buradaki hükümsüzlük, TBK’nın 27/2. maddesi anlamında kısmî hükümsüzlüktür. Yani, hizmet sözleşmesi ve rekabet yasağı anlaşması geçerli olacak, sadece tek taraflı ceza koşulu içeren sözleşme maddeleri hükümsüz olacaktır. Bu durumda, işveren, rekabet yasağını ihlal eden işçiden ceza koşulunu isteyemeyecektir. Ceza koşulunun tek taraflı olması nedeniyle geçersiz olduğunun kabulü gerekir. Bu hukuki açıklamalara göre; ilk derece mahkemesince davacının asıl davada cezai şart talebinin davalı … yönünden reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş, davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüştür. Bu nedenle asıl davada kurulan hükmün HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak davanın reddi yönünde dairemizce hüküm kurulması gerekmiştir. Diğer davalı yönünden ise ilk derece mahkeme gerekçesinde işaret edildiği üzere; davalı şirket ile davacı arasında herhangi bir sözleşme, rekabet yasağına ilişkin anlaşma ve taahhüt bulunmayıp, davacı taraf davalı şirkete yönelik sırf davalı çalışanı ayartarak işe aldığını ve bu surette davacının müşteri çevresi ve ticari sırlarından yararlandığı iddiasına dayılı olarak, davalıların eyleminin TTK’nın 54 vd. maddeleri uyarınca haksız rekabet oluşturduğu ileri sürülerek dava yöneltmiş olup, davalı çalışanın rekabet yasağı taahhüdünden dolayı, bu sözleşmenin tarafı olmayan davalı şirketin sorumlu tutulması mümkün değildir. Kaldı ki davacı şirket tarafından davalı çalışanın ayartılmak suretiyle davalı şirkette işe alındığına yönelik bir delil ortaya konulmadığı gibi, davacı ve davalı şirketlerin otel işleticileri oldukları da gözetildiğinde, davalının davacının müşteri çevresinden hukuka aykırı olarak yararlanmış olduğu da kanıtlanmamıştır. Diğer davalı işçi yönünden yukarıdaki açıklama kapsamında rekabet yasağı sözleşmesindeki ceza koşulunun geçersiz olduğu da belirlenmekle, davalı şirket yönünden açılan davanın da reddine karar verilmesi sonucu itibariyle isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekilinin birleşen davada kurulan hükme yönelik istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Davacının davalı defterlerinin de incelenmesi gerektiği, buna göre eksik araştırmaya dayalı olarak hüküm verildiği yönündeki istinaf nedenleri ise yukarıdaki gerekçeye göre davanın sonucuna etkili olmaması nedeniyle yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, asıl davada davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile asıl davada kurulan hükmün HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak, davanın reddi yönünde dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, birleşen davada kurulan hükme yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; A- Birleşen davada kurulan hükme yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: 1-Davacı vekilinin birleşen davaya yönelik istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; 36,30 TL bakiye harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, B-Asıl davada davalı vekilinin istinaf başvurusu yönünden: HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca asıl davada kurulan hükme karşı davalı … vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin asıl dava hakkında verdiği istinafa konu kararının sadece asıl dava yönünden kaldırılmasına, asıl davada davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Asıl davanın reddine, 2-Asıl dava yönünden alınması gerekli 80,70 TL harcın peşin olark yatırılan 796,00 TL harçtan mahsubu ile artan 715,30 TL harcın, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine, 3-Asıl dava yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince hesaplanan 6.859,82 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ye verilmesine, 4-Asıl davada davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf aşamasındaki harç ve giderler yönünden: a-Asıl davada davalı … Dereli tarafından sarf edilen istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davalı tarafından yatırıaln nispi istinaf karar harcının, talep halinde ve karar kesinleştiğinde iadesine, b-Asıl davada davalı … Dereli tarafından sarf edilen 121,30 TL istinaf başvuru harcının davacıdan alınarak, davalı … Dereli’ye verilmesine, 6-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 18.05.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın davacı vekiline tebliğ tarihinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.