Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/232 E. 2021/166 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/232
KARAR NO : 2021/166
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 07/06/2018
NUMARASI : 2017/102 Esas – 2018/705 Karar
DAVA: Yönetim Kurul Kararının Butlanı
Taraflar arasındaki yönetim kurul kararının batıl olduğunun tespiti davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine yönelik verilen karara karşı davacı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulduğu görülmekle, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin 23/11/2016 tarihli yönetim kurulu kararının hukuka aykırı olduğunu, davacı ve diğer hissedarlar ile dava dışı … A.Ş. arasında 22.11.2011 tarihli “Ön Sözleşme” ile 30.12.2012 tarihli “Hissedarlar Sözleşmesi” akdedildiğini bu sözleşmeye göre davacı ile … ve … hisselerinin büyük bir bölümü dava dışı … A.Ş.’ne devrettiklerini, D. P. Şar’ın ise hisselerinin tamamını devrettiğini, devirler neticesinde davacının %24, dava dışı … %1, … ve… %0,5’er hissesi kaldığını, Hissedarlar Sözleşmesi VI şirket hisselerinin devri başlıklı maddesinde “Aynı şekilde 31.12.2014 tarihinden itibaren satıcılar (… şirketin %24, … %l, … %0,5, … %0,5 pay) %26’lık hisseyi …. A.Ş.’ne satmak istediklerini yazılı olarak bildirdiklerinde …Loj. A.Ş. bakiye %26’lık hisseyi belirtilen değerler üzerinden almayı kabul, beyan ve taahhüt eder. Aksi durumda … A.Ş. satıcılara “…” içeriğinde 1.2 madde a, b, c bentlerinde belirtilen hisse değerleri üzerinden, cezai şart ödemeyi kabul, beytin ve taahhüt eder denildiğini, davacının bahsedilen sözleşmelere istinaden Beyoğlu … Noterinin 24.12.2015 tarih … Y. No’lu ile … A.Ş.’de hakim hissedar durumundaki dava dışı şirkete göndermiş olduğu ihtarnamede hisselerinin %14’üne denk gelen miktarını sözleşmedeki esaslar çerçevesinde 2015 içinde satışa arz ettiğini, satış için gerekli işlemleri yapmaya hazır olduğunu bildirdiğini, ihtarnameye cevap gelmediğini, aynı şekilde Beyoğlu …. Noterinin 23.08.2016 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesini gönderdiğini, cevap alamadığını, cevap alamayınca bu defa Beyoğlu … Noterinin 14.11.2016 tarih … Y. No’lu ihtarnamesi ile hisse devri ve cezai şartı kademeli olarak talep ettiğini, bu ihtarnameleri keşide etmesi üzerine hakim hissedar … A.Ş. yöneticilerinin dava konusu usulsüz yönetim kurulu kararını aldıklarını, davacının şirkete alınmayarak ve kayıtlar gösterilmeyerek şirketin denetimden yoksun bırakıldığını, hissedarların zarara uğratıldığım, tüm matematiksel değerlerin sadece hâkim hissedar ve o hissedarı temsilen yönetim kurulunda bulunan kişilerce değiştirilebilecek durumda olduğunu, bu endişenin hâkim hissedar şirket ve ortaklarına Beyoğlu …. Noterinin 28.11.2016 tarih … Y. No’lu ihtarnamesinde belirtildiğini, aynı durumun davanın ihbarı istenen … bakımından da aynen geçerli olduğunu, 23.11.2016 tarihinden sonra ve bu tarihte alınan yönetim kurulu dayanak yapılarak şirket merkezine dahi girmesi engellenen davacının yokluğunda ve o tarihten sonra yönetim kurulu kararlarının alınmış olmasının da kuvvetle muhtemel olduğunu belirterek, davalı şirketin 23.11.2016 tarih 08 sayılı yönetim kurulu kararının TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespitine, ihtiyati tedbir yolu ile yönetim kayyumu atanmasına karar verilmesin talep etmiştir. Davalı vekili savunmasında özetle; davacının yönetim kurulu toplantısının yapılacağı gün ve saatten haberdar olduğu gibi toplantıya katılacağını da bildirdiğini, yönetim kurulu toplantısından bir gün önce yapılan yazışmalardan görüleceği üzere, davacının diğer yönetim kurulu üyesi ile yapmış olduğu 22.11.2016 tarihli e-mail yazışmalarında, yönetim kurulu toplantısına katılacağını teyit ettiğini, üstelik kendisine uygun olan bir saatte gerçekleştirmek istediğini bildirdiğini, davacının ertesi gün yönetim kurulu toplantısının gerçekleştiği gün sağlık raporu alarak yönetim kurulu toplantısına katılmadığını, doktor raporu alarak yönetim kurulu toplantısına katılmayan davalının bir alışveriş merkezinde alışveriş yaptığım, faturasını davacı şirket adına aldığını, ödemeyi şirket kartıyla yaptığını davacının huzurdaki dava ile ilgili bulunmayan taraflar arasında dahi cereyan etmeyen hususları kullanarak davalı aleyhine algı yaratmak amacıyla hareket ettiğini, davacının İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/1215 E. sayılı dosyasında ikame edilen davadan sonra dava konusu yönetim kurulu kararının alındığına ilişkin iddiaları karar ve dava tarihi dikkate alındığında temelsiz olduğunu, İstanbul 9. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2016/1215 E. Sayılı dosyasında ikame edilen dava tarihinin 13.12.2016 olduğundan 23.11.2016 tarihinde alınan ve 08.12.2016 tarihinde tescil edilen kararın bu dava sebebi ile alındığı iddiasının abesle iştigal olduğunu, TTK’nın 391/1.maddesinde yer alan sebeplerin herhangi birinin dava konusu yönetim kurulu kararında mevcut olmadığını, davacının alınan yönetim kurulu kararına göre yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdürlük görevinin kanunda öngörülen bir nisapla sona erdirilmesine karar verildiğini, davacının bu sıfatlarının sona ermesinin şirketi organsız bırakmayacağını, şirket yönetim kurulu üyesi olan davacının şirkete alınmadığı iddialarının gerçek dışı olduğunu, İstanbul 5. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/183 D.İş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporunda şirket defter ve kayıtlarının uyumlu olduğu ve değiştirilemeyeceğinin tespit edildiğini, davanın hissedarlara ihbar edilmesi talebinin hukuka uygun olmadığını, HMK’nın 66.maddesi uyarınca, bu kişilerin davaya fer’i müdahil olarak kabulünde hukuki bir yarar mevcut olmadığını belirterek, davanın ve davacının yönetime kayyumu atanmasına yönelik talebinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesi 07/06/2018 tarihli, 2017/102 Esas – 2018/705 Karar sayılı kararında; “…Davacı, davalı iddia ve beyanları, yönetim kurulu üyeleri arasındaki e-mail ve yazışmalar ile tüm dosya kapsamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde; Dosyaya sunulan e-mail ve yazışmalardan davacının yönetim kurulu toplantısından haberinin olduğu, halbuki gerek 6762 sayılı TTK, gerekse de 6102 sayılı TTK’ de yönetim kurulunun toplantıya çağrılma usulüne dair her hangi bir hüküm bulunmadığı gibi şirket ana sözleşmesinde de böyle bir düzenleme bulunmamaktadır. TTK 391 maddesi ile yönetim kurulu kararlarının ancak batıl olduğunun tespiti talep edilebilecektir. Davalı şirketin batıl olduğunun tespiti isteminin 23/11/2016 tarih 08 sayılı yönetim kurulu kararının 3 üyeden 2 sinin katılımı ve 3 yönetim kurulu üyesinden 2 üyenin kabulü ile alınmıştır. Karar çoğunluk ilkesine uygundur. Davalı şirket ana sözleşmesinde yönetim kurulunun üye tam sayısı ile toplantısına ve oybirliği ile karar alınmasına ilişkin bir hüküm bulunmadığından yönetim kurulunun 2 üye ile toplanmasına ve oy çokluğu ile karar almasında TTK 390.maddesine ve esas sözleşmeye aykırılık yoktur.Davacı taraf, taraflar arasında imzalanan hissedarlar sözleşmesini gerekçe göstererek yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunu tespit talebinde bulunmuş ise de davalı şirketin tüzel kişiliğinin bulunduğu şirket esas sözleşmesinde genel müdürlük ve yönetim kuruluna ilişkin değişiklik yapılmadığı, esas sözleşmenin geçerliği olduğu tespit olunmuştur. Alınan kararlar ile davacının yönetim kurulu başkanlığı ve genel müdürlük görevinden alınmasına, binek aracının iadesine karar verilmiştir. Alınan kararların paydaşların haklarını etkileyecek bir niteliğe sahip olmadığı gibi yasaya yada esas sözleşmeye aykırı ve yönetim kurulu kararının butlanını gerektirir bir sebebin bulunmadığı anlaşılmakla bilirkişi raporu esas alınmayarak…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle: … A.Ş’nin İstanbul Ticaret Sicil Memurluğuna … ticaret sicil numarası ile kayıtlı olup, davacı …’in şirketin kurucusu olduğunu, hâkim hissedar .. A.Ş. ile yapılan sözleşmeler uyarınca yapılan hisse devirleri sonrasında halen şirkette %24 oranında pay sahibi olduğunu, müvekkili …’in, 23.11.2016 tarihine kadar şirketin yönetim kurulu başkanlığını ve genel müdürlük görevini yürüttüğünü, kendisinin yokluğunda ve yine kendisine usulüne uygun bir çağrı yapılmaksızın alınan haksız ve hukuka aykırı 23.11.2016 tarihli yönetim kurulu kararı ile yönetim kurulu başkanlığı görevinden ve genel müdürlük görevinden alındığını, bu kararın eşit işlem ilkesine aykırı, anonim şirketlerin temel yapısına uymayan ve sermayenin korunması ilkesini de gözetmeyen bir karar olduğunu, Davacı … ve davanın ihbarını talep ettiğikleri …, … ve … hisselerinin önemli bir bölümünün 22.11.2011 tarihli “ön sözleşme” ve 30.12.2011 tarihli “Hissedarlar Sözleşmesi” ve aynı tarihli “Hisse Devir Sözleşmesi” ile ….A.Ş.’ye devredildiğini, Davacının bahsedilen sözleşmelere istinaden 24.12.2015 tarihinde, dava dışı şirkete göndermiş olduğu Beyoğlu ….Noterliği … Yevmiye numaralı ihtarname ile hisselerinin %14’üne denk gelen kısmını sözleşmedeki esaslar çerçevesinde 2015 içinde satışa arz ettiğini, satış için gerekli işlemleri yapmaya hazır olduğunu bildirdiğini, ihtarnameye cevap gelmemesi üzerine 23.08.2016 tarihinde, aynı içerikte Beyoğlu ….Noterliği … yevmiye numaralı ihtarnameyi gönderdiğini, fakat herhangi bir cevap alınamadığı için, bu defa 14.11.2016 tarihinde Beyoğlu ….Noterliği … Yevmiye numaralı ihtarname ile sözleşme kapsamında hakkı olan hisse bedeli ve cezai şart bedelini kademeli olarak talep ettiğini, Müvekkili tarafından bu ihtarnamelerin gönderilmesi akabinde, hâkim hissedar durumundaki firma yöneticilerinin harekete geçerek müvekkilinin 23.11.2016 tarihinde hakim hissedarlar tarafından yapılan usulsüz Yönetim Kurulu toplantısı ile yönetim kurulu başkanlığından ve Genel Müdürlük görevinden hukuka aykırı ve yok hükmünde yönetim kurulu kararı ile, hakları fiilen gasp edilerek uzaklaştırıldığını, Öte yandan, dava konusu yönetim kurulu kararının toplantı nisabı sağlanmadan alındığını, zira taraflar arasında imzalanan 30.12.2011 tarihli “hissedarlar sözleşmesi” ne göre yönetim kurulu toplantıları tüm üyelerinin katılımıyla yapılabileceğini, sağlık durumunun tespiti ve kontrol altına alınabilmesi için de doktora gittiğini, yapılan muayene ve tahliller neticesinde müvekkiline teşhis yapıldığını, tedavi uygulandığını ve kendisine 3 günlük istirahat raporu verildiğini, bu nedenle müvekkilinin, 23.11.2016 tarihli toplantıya iştirak edemediğini, dolayısıyla YK üyelerinin eksik olduğu ve hissedarlar sözleşmesine göre toplantı nisabının sağlanmadığı bir toplantıda alınan kararların batıl olduğunu, İlk derece mahkemesi tarafından, 18.05.2017 tarihinde oluşturulan ara karar doğrultusunda dosyanın, 23.11.2016 tarihli yönetim kurulu kararının TTK’nın 391. maddesine ve genel anlamda kanuna, esas sözleşmeye aykırılık teşkil edip etmediğine ilişkin rapor tanzim edilmek üzere dosya bilirkişiye teslim edildiğini, bilirkişi tarafından dosyaya sunulan 12.12.2017 tarihli raporda; davalı …A.Ş.’nin 08 numaralı, 23.11.2016 tarihli yönetim kurulu kararının TTK’nın 357, 391 maddeleri çerçevesinde ve genel anlamda kanuna ve esas sözleşmeye aykırılık taşıdığı kanaatine varıldığını, Bilirkişi raporuna rağmen mahkemenin ret kararı verdiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin 23/11/2016 tarihli 08 sayılı yönetim kurulu kararının TTK’nın 391. maddesi uyarınca batıl olduğunun tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355 maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yöneyle sınırlı olarak yapılmıştır.HMK’nın 282. maddesi uyarınca, hâkim, bilirkişinin oy ve görüşünü diğer deliller ile birlikte serbestçe değerlendirir. Buna göre bilirkişi takdiri delil niteliğindedir. Mahkemece alınan bilirkişi raporundaki tespitlerle birlikte diğer deliller de değerlendirilerek ve hukuku tespitlerle gerekçesi yazılmak suretiyle hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davacı vekilinin bilirkişi raporunda sunulan görüşe aykırı şekilde karar verildiği yönündeki istinaf nedeni yerinde görülmemiştir.TTK’nın “Görev dağılımı” başlıklı 366. maddesinde “Yönetim kurulu her yıl üyeleri arasından bir başkan ve bulunmadığı zamanlarda ona vekâlet etmek üzere, en az bir başkan vekili seçer. Esas sözleşmede, başkanın ve başkan vekilinin veya bunlardan birinin, genel kurul tarafından seçilmesi öngörülebilir. Yönetim kurulu, işlerin gidişini izlemek, kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak, kararlarını uygulatmak veya iç denetim amacıyla içlerinde yönetim kurulu üyelerinin de bulunabileceği komiteler ve komisyonlar kurabilir”. Aynı Kanun’un “Yönetimin devri” başlıklı 367. maddesinde ise, “Yönetim kurulu esas sözleşmeye konulacak bir hükümle, düzenleyeceği bir iç yönergeye göre, yönetimi, kısmen veya tamamen bir veya birkaç yönetim kurulu üyesine veya üçüncü kişiye devretmeye yetkili kılınabilir. Bu iç yönerge şirketin yönetimini düzenler; bunun için gerekli olan görevleri tanımlar, yerlerini gösterir, özellikle kimin kime bağlı ve bilgi sunmakla yükümlü olduğunu belirler. Yönetim kurulu, istem üzerine pay sahiplerini ve korunmaya değer menfaatlerini ikna edici bir biçimde ortaya koyan alacaklıları, bu iç yönerge hakkında, yazılı olarak bilgilendirir. Yönetim, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir.”. Kanun’un 370. maddesinde, ”Esas sözleşmede aksi öngörülmemiş veya yönetim kurulu tek kişiden oluşmuyorsa temsil yetkisi çift imza ile kullanılmak üzere yönetim kuruluna aittir. Yönetim kurulu, temsil yetkisini bir veya daha fazla murahhas üyeye veya müdür olarak üçüncü kişilere devredebilir. En az bir yönetim kurulu üyesinin temsil yetkisini haiz olması şarttır.” Kanun’un 390/1 maddesinde, ”Esas sözleşmede aksine ağırlaştırıcı bir hüküm bulunmadığı takdirde, yönetim kurulu üye tam sayısının çoğunluğu ile toplanır ve kararlarını toplantıda hazır bulunan üyelerin çoğunluğu ile alır. Bu kural yönetim kurulunun elektronik ortamda yapılması hâlinde de uygulanır.” hükmü mevcuttur. Kanun’un 391. maddesinde de ”Yönetim kurulunun kararının batıl olduğunun tespiti mahkemeden istenebilir. Özellikle; eşit işlem ilkesine aykırı olan, anonim şirketin temel yapısına uymayan veya sermayenin korunması ilkesini gözetmeyen, pay sahiplerinin özellikle vazgeçilmez nitelikteki haklarını ihlal eden veya bunların kullanılmalarını kısıtlayan ya da güçleştiren, diğer organların devredilemez yetkilerine giren ve bu yetkilerin devrine ilişkin kararlar batıldır.” şeklinde düzenlemeler yapılmıştır. Somut olayda, öncelikle davacı tarafça kendisi davet edilmeksizin söz konusu yönetim kurulu toplantısının yapıldığı iddia edilmiş ise de, gerek 6762 sayılı TTK, gerekse de 6102 sayılı TTK’da yönetim kurulunun toplantıya çağrılma usulüne ilişkin herhangi bir yasal düzenleme olmadığı gibi, şirket ana sözleşmesinde de bu hususta bir hüküm bulunmamaktadır. Dosyaya sunulan Yönetim kurulu üyeleri arasındaki e-mail yazışmalardan, davacının yönetim kurulu toplantısından haberinin olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre davacı vekilinin davacı yönetim kurulu üyesinin yokluğunda ve kendisine usulüne uygun çağrı yapılmayan yönetim kurulu toplantısında alınan kararların batıl sayılması gerekeceği yönündeki istinafı yerinde görülmemiştir. 23/11/2016 tarih 08 sayılı yönetim kurulu kararı, üç üyeden ikisinin katılımı ve iki üyenin olumlu oyuyla ile alınmıştır. Karar, çoğunluk ilkesine uygundur. Davalı şirket ana sözleşmesinde yönetim kurulunun üye tam sayısı ile toplantısına ve oybirliği ile karar alınmasına ilişkin bir hüküm bulunmadığından, yönetim kurulunun ik üye ile toplanmasına ve oy çokluğu ile karar almasında TTK’nın 390. maddesine ve esas sözleşmeye aykırılık yoktur. Davacı taraf, taraflar arasında imzalanan hissedarlar sözleşmesini gerekçe göstererek yönetim kurulu kararlarının batıl olduğunu tespit talebinde bulunmuş ise de davalı şirketin ayrı tüzel kişiliğinin bulunduğu, davacının delil olarak dayandığı hissedarlar sözleşmesinin tarafı da olmadığı anlaşılmakla, davacı vekilinin aksi yöndeki istinafı da yerinde değildir. Diğer taraftan, dava konusu yönetim kurulu toplantısında alınan kararların, yapılacak iş ve işlemlerde şirketin temsil ve ilzam olunmasına ilişkin olduğunun anlaşılması karşısında, işbu kararlar TTK’nın 366. maddesi uyarınca görev dağılımı yapılmasına ve ayrıca TTK’nın 370. maddesine de uygun şekilde şirketi temsile ilişkindir. Kararlar, TTK’nın 390. maddesindeki toplantı ve karar nisabına uygun olarak alınmıştır. Alınan yönetim kurulu kararları ile yönetim yetkisinin devri söz konusu olmayıp, yasa ya da ana sözleşmeye aykırı bir durum bulunmadığı gibi yönetim kurulu kararının paydaşların haklarını olumsuz etkileyecek bir niteliğe sahip olmadığı, yasaya yada esas sözleşmeye aykırı butlanını gerektirir bir sebebin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafça yatırılan istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; bakiye 23,40 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 11.02.2021 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.