Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/230
KARAR NO : 2021/64
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 21/12/2017
NUMARASI : 2016/1001 Esas – 2017/1294 Karar
DAVA: Şirket Genel Kural Kararlarının İptali
Taraflar arasındaki şirket genel kural kararlarının iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARIN ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … ‘ın toplam 667 pay adedi ve toplam % 16,675 pay oranı ile davalı şirketin azlık payı sahibi olduğunu, müvekkili dışındaki tüm pay sahiplerinin davalı şirketin halihazırdaki yönetim kurulu üyeleri olduğunu, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerinin, yönetim kurulu üyesi oldukları zaman içerisinde davalı şirketin kaynaklarını şirketin ve tüm pay sahiplerinin menfaatlerini göz ardı ederek kendi lehlerine kullandıklarını, şirket adına yapmış oldukları işlemlerle şirketi ve müvekkili önemli ölçüde zarara uğrattıklarını, şirket kârını kendilerine aktardıklarını, 2015 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısına müvekkilin de katıldığını, ayrıca iptalini talep ettikleri maddelere muhalefet şerhi koyduklarını, 27.09.2016 tarihli Genel Kurul Toplantı tutanağı incelendiğinde görüleceği üzere, 2015 yılı Bilanço ve Gelir Tablosunda Ortaklar Cari Hesabında toplam 5.742.860,05 TL ortaklardan alacaklar göründüğünü, bu durumun aslında davalı şirket ortaklarının davalı şirketi bir kredi kurumu gibi gördüklerinin en net ispatı olduğunu, yukarıda anlatmış olduğu üzere, davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin şirkete 5.742.860,05 TL borçlandıklarını, bir başka deyişle şirketten bu miktarda kredi kullandıklarını, ancak bu imkandan müvekkilin faydalandırılmadığını, dikkat edilecek olursa, ortakların şirkete olan borçları ile şirketin 2015 yılı net kârının hemen hemen eşit durumda olduğunu, esasında bu durumun sadece 2015 yılına özgü istisna bir durum değil, bilakis davalı şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketten kâr payı şeklinde değil de kredi şeklinde nasıl faydalandıklarının ispatı olduğunu, zira bu miktarı kâr payı olarak dağıtılması yönünde karar alınsa idi müvekkilinin payı oranında kâr payı alması gerekeceğini, davalı şirket yetkililerinin bu hususu bildikleri için şirket yönetimine dahil etmedikleri müvekkilini şirket kaynaklarından faydalanmasını önleyecek şekilde dürüstlük ilkesi, iyiniyet kurallarına ve eşitlik ilkesine açıkça aykırı davrandıklarını, bu gerekçelerle 27.09.2016 tarihli genel kurul toplantısında alınan 4. maddenin iptaline karar verilmesi gerektiğini, şirket yönetimine giremeyen müvekkilinin, diğer ortakların yaptığı gibi şirketten borç paralar alamazken aynı şekilde olağan genel kurul toplantısında yasal olarak dağıtılması öngörülen % 5’lik oranda kâr payı dağıtılmasına karar verilmesi karşısında, müvekkilinin ortağı olduğu bir şirketten efektif olarak hiç gelir elde edememesi gibi bir durumu ortaya çıkardığını, davalı şirketin yönetim kurulu üyelerine şirketin her türlü kaynaklarını kendi menfaatlerine bu şekilde kullanır iken müvekkilinin bu imkanlardan faydalanamamasının “Dürüstlük İlkesine” ve “Eşit İşlem İlkesine” açıkça aykırılık teşkil ettiğinden 27.09.2016 tarihli olağan genel kurul toplantısının 6. maddesinin iptaline karar verilmesini talep ettiklerini, ilgili genel kurulda okunan bilanço ve finansal tablolar incelendiği zaman görüleceği üzere, şirketin 2015 yılı ödenen vergilerin çıkması ile birlikte 4.938.565,15 TL olup, aynı finansal tablolarda ortaklardan alacaklar cari hesabında, ortakların şirkete 5.742.860,05 TL borçlu olduklarının görüldüğünü, Olağan Genel Kurul toplantısında alınan % 5’lik kar payı dağıtımı kararının mantığına bakıldığı zaman gerekçe olarak şirketin devam etmekte olan yatırımlarının olduğunun ve kredi geri ödemelerinin olduğunun, dolayısıyla bu kârın dağıtılamayacağının belirtildiğini, oysa finansal tablolar incelendiği zaman görüleceği üzere, şirketin ne gibi bir yatırım yapmakta olduğunun ve/veya kredi ödemesinin ne kadar olduğunun anlaşılamadığını, bu miktarların da olağan genel kurul toplantı tutanağında belirtilmediğini, kaldı ki şayet bu şekilde bir kredi ödemesi söz konusu ise yine bu geri ödemenin sadece cari dönem kârının dağıtılmaması ile karşılanabilmesi mümkün iken, geçmiş yıllar kârlarının dağıtılmamasının da hukuki dayanağının olmadığını, şirket faaliyet raporunda ilgili kısma bakıldığı zaman şirketin akaryakıt istasyonu ile ilgili olarak dağıtım şirketi olan … ile bu tesisin yenilenmesi hususunda bir anlaşma yapıldığını, bu sebeple şirketin …’den faizsiz olarak 1.500.000,00 USD aldığını, bunu da sekiz yıl vadeyle ödeyeceği hususunda mutabık kalındığını, 2015 yılı içinde toplam 551.602,63 TL harcama yapıldığını, bu sürecin 2016 yılı ilk altı ayında tamamlanmış olacağının belirtildiğini, yani şirket sekiz yıl vadeli ve faizsiz olarak almış olduğu para olmasına karşın kâr payını dağıtmadığını, şirketin almış olduğu kredinin sadece dönem kârı ile tek seferde ödenebileceği aşikar iken, dönem net kârının ve geçmiş dönem net kârının dağıtılmamasının doğru olmadığını, ilgili genel kurul toplantısının 9. maddesinde ise şirkette finansal tabloların gerçeğe uygun olup olmadığından bahisle incelenmesi amacı ile denetçi atanması taleplerinin de oy çokluğu ile reddedildiğini, bu husus esasında TTK tarafından azlık oy hakkına sahip olan müvekkiline verilmiş olan bir hak olmakla, müvekkilinin bu talebinin de reddedilmesinin yasaya ve usule aykırı olduğu gibi iyiniyet ve dürüst resim ilkesine aykırılık teşkil ettiğinden iptaline karar verilmesi gerektiğini belirterek, açıklanan bu nedenlerle 27.09.2016 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında muhalefet şerhine rağmen alınan 4. maddesi ve 9. maddesinin ve 6. maddesinin iptali ile bilirkişi incelemesi yaptırılmak suretiyle geçmiş ve cari dönemler net kârının tespiti ile dağıtılması yönünde karar verilmesine, dava konusu edilen tüm genel kurul kararlarının icrasının ve bilhassa kararlar çerçevesinde işlem yapılmasının dava sonunda verilecek olan kararın kesinleşmesine kadar tedbiren durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili savunmasında özetle; davacının taleplerinin hukuki temelden yoksun olduğunu, müvekkili şirketin 27/09/2016 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Gündemin 4 nolu bilanço ve kâr-zarar hesabının onanması kararının hukuka uygun olduğunu, anonim ortaklık genel kurulunca finansal tabloların onanmasından kastın, bu finansal belgelerin gerçeğe uygun olduklarının ve genel kurulca kabul edildiklerinin tespit edilmesi olduğunu, yalnızca ortaklar cari hesabındaki borçların varlığından hareketle söz konusu borç verme işlemiyle bilanço ve kâr-zarar arasında bir bağlantı kurmakta ve iddiası ile ilgisi olup olmadığını değerlendirmeksizin Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12. maddesinde düzenlenen örtülü sermaye ve m.13 te yer alan transfer fiyatlaması yoluyla örtülü kazanç aktarımı düzenlemelerini zikrederek finansal tabloların hukuka aykırılığını ileri sürdüğünü, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 12. maddesinde düzenlenen örtülü sermaye aktarma yasağının somut olayla en küçük bir ilgisinin olmadığını, somut olayda ortakların … A.Ş.’ye herhangi bir borç vermelerinin söz konusu olmadığını, müvekkili şirket bilançosuna göre ortakların şirkete olan toplam borçları 4.535.678,12 TL, toplam borca nazaran arada kalan 1.207.181,93 TL ortakların ortaklıktan kullandıkları 4.535.678,12 TL kredi üzerinden yürütülen faizler nedeniyle ortakların şirkete borçlandıkları faiz tutarı olduğunu, bir başka deyişle ortaklar cari hesabına 1.207.181,93 TL/4.535.678,12 TL = yaklaşık % 27 oranında faiz yürütülerek şirkete gelir kaydedildiğini, yani davacı tarafından iddia edildiğinin aksine herhangi bir şekilde ortaklara bir kazanç aktarılmadığını, tersine, ortakların şirketten aldığı krediye piyasa fiyatının üzerinde bir faiz yürütülerek şirket menfaatine bir işlem tesis edildiğini, davacının müvekkili şirketin bilanço ve kâr-zarar hesabının usulüne uygun olmadığı iddiasına gerekçe olarak ileri sürdüğü argümanın hiçbir haklılığı olmadığından genel kurul gündeminin 4. maddesi gereğince alınan bilanço ve kar-zarar hesabının onanması kararının herhangi bir şekilde hukuka aykırılığından söz edilemeyeceğini, gündemin 6 numaralı kâr dağıtımı kararının hukuka uygun olduğunu, anonim ortaklık kârının hangi miktarının ortaklara dağıtılması gerektiği konusunda TTK’da açık bir düzenleme bulunmadığını, bununla birlikte TTK’nın 511/1 ve 519/1(c) maddeleri dikkate alınarak doktrinde kârın en az % 5’inin dağıtılması yönünde görüş bildirildiğini, şirkette TTK’nın ilgili maddelerinde zikredilen tutardan bile fazla kâr payı dağıtılması kararı alındığını, buna göre %16,66 oranında şirket hissesine sahip olan davacı ortak, 16.666 TL tutarındaki ödenmiş sermayesi karşılığında 246.928,26 TL x 0,1666 = 41.138,28 TL kâr payı alacak olduğunu, davacının özel denetçi tayin talebinin reddinin hukuka uygun olduğu gibi iptali talep edilemeyeceğini, TTK’nın 439. maddesinde azlığın özel denetçi tayin talebinin genel kurul tarafından reddi halinde başvurulacak prosedürün özel olarak düzenlendiğini, nitekim 439/2.maddedeki dilekçe sahiplerinin, kurucuların veya şirket organlarının, kanun veya esas sözleşmeyi ihlal ederek şirketi veya pay sahiplerini zarara uğrattıklarını ikna edici bir şekilde ortaya koymaları halinde özel denetçi atanır hükmü ile özel denetçi atanması yönünde eda talebi içeren bu talebin değerlendirilmesinde mahkemece nelerin inceleneceğinin özel olarak hükme bağlandığını, diğer bir deyişle pay sahibinin özel denetçi tayin talebinin TTK’nın 438/1. maddesi uyarınca genel kurulca reddedilmişse, bu red kararı aleyhine iptal davası açılmasının mümkün olmadığını belirterek, hukuki temelden yoksun olarak açılan iş bu davanın reddine karar verilmesinin talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dosyamızda davalı şirketin 27/09/2016 tarihli olağan genel kurul toplantı tutanağında davacı yanın iptalini istediği her bir karara ilişkin söz aldığı, 4. Numaralı karara ilişkin olarak itiraz ediyoruz ifadesini kullandığı, 6. Numaralı karara ilişkin olarak da davacı taraf ‘tüm karın dağıtılmasını talep etmiş 9 numaralı kararın ardından ise söz almadığı anlaşılmıştır.İptal davası açmak bakımından aranan muhalefetin tutanağa geçirilmesi şartı davaya muhatap olacak anonim şirketin önceden uyarılması amacına hizmet etmekte olup, bu şartın gerçekleşmiş sayılması bakımından eleştiri ve temenni düzeyinde yapılan yorumlar yeterli kabul edilmemektedir. ( Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2014/3906 E., 2015/10625 vb. kararları)Yargıtay kararları doğrultusunda davalı şirketin aldığı kar dağıtımı ve özel denetçi atanması talebinin reddine ilişkin karara karşı iptal davası açma şartları TTK 446 ve Yargıtay’ın yerleşmiş kararları karşısında muhalefetin tutanağa geçirilmesi şartı gerçekleşmediğinden, davacının 27/09/2016 tarihli genel kurulda alınan kararlarda 4 ve 6 maddenin iptaline ilişkin davasının dava şartı gerçekleşmediğinden, Davcının finansal tabloların araştırılması için şirkete bağımsız denetçi atanması talebine ilişkin de davacı vekilinin bu maddede önce talebini ve muhalefetini tutanağa yazdırdığı ve daha sonra oylamanın yapıldığı ve muhalefetin peşinen yapıldığı ve bu durumun da Yargıtay kararları doğrultusunda ‘Muhalefetin alınan karardan sonra tutanağa geçirilmesi gerektiği’ şeklinde olup, bu hususun karara peşinen muhalefet olmaz şeklinde değerlendirilmesi gerektiğinden davacının iptalini istediği 9 nolu maddeyle ilgili de dava şartı gerçekleşmediğinden davanın reddine karar vermek gerektiği… ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle:Davalı şirket ile müvekkili arasında ve yine davalı şirket yöneticileri ile müvekkili arasında onlarca derdest dava görülmekte olup, tüm bu davaların tek gerekçesinin müvekkilinin ortaklık haklarının karşılanmaması, müvekkilinin ortağı olduğu şirketlerin davalı taraf yöneticilerinin müvekkilinin kardeşleri olması da düşünüldüğünde müvekkili aleyhine ve kendi lehlerine kullanılarak şirketin dolayısı ile müvekkilinin zarara uğratılması gibi gerekçeler olduğunu, hal böyle iken davalı tarafın da bahsettiği gibi iptali talep edilen genel kurul kararlarının görüşülmesi esnasında ayrıca ve uzun uzun muhalefet beyanının yazdırılmasına gerek bulunmadığını, zira bu durumun yasal bir zorunluluk olmadığı gibi, o gergin ortam içerisinde yapılması mümkün olmayan ve sıkı sıkıya uygulanması gerektiği düşünüldüğünde sırf bu gerekçe ile belkide hiçbir zaman genel kurul kararı iptali davasının açılamaması gibi bir durumun doğacağını, Eğer pay sahibinin, karar aleyhine oy kullandığı toplantı tutanağına yazılıysa, iptal davası açmak için gerekli olan dava açma şartını yerine getirmiş olacağını, bu halde ayrıca bir de muhalefetin toplantı tutanağına geçirilmesine gerek bulunmadığını, gerçekten de genel kurul toplantı tutanağının içeriğini düzenleyen TTK’nın 422. maddesine göre tutanak, pay sahiplerini veya temsilcilerini, bunların sahip oldukları payları, gruplarını, sayılarım, itibarî değerlerini, genel kurulda sorulan soruları, verilen cevaplan, alınan kararları, her karar için kullanılan olumlu ve olumsuz oyların sayılarını içerdiğini, tutanakların toplantı başkanlığı ve bakanlık temsilcisi tarafından imzalandığını; aksi halde geçersiz olacağını, görüldüğü üzere, düzenleme çerçevesinde sadece kullanılan olumlu ve olumsuz oyların sayılarının belirtilmesinin yeterli olduğunu,Davalı şirket yöneticilerinin müvekkilinin kavgalı kardeşleri olması, taraflar arasında onlarca derdest dava olması gibi gerçekler göz önüne alındığında ve yukarıdaki açıklamalar karşısında muhalefet şerhinin genel kurul toplantı tutanağında bulunmasının mümkün olmadığını, bu beyanın iptal davası açabilmek için şart olmadığını,İlk derece mahkemesinin istinafa konu kararının bu nedenlerle usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 445 vd. maddeleri uyarınca, davalı şirketin 27/09/2016 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan 4,6,9 nolu kararların iptali istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, bu karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.TTK’nın 445. maddesinde, ”446. maddede belirtilen kişiler, kanun ve esas sözleşme hükümlerine özellikle dürtüstlük kuralına aykırı olan genel kurul kararları aleyhine karar tarihinden itibaren üç ay içinde şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinde iptal davası açabilirler” denilmiştir.TTK’nın 446. maddesinde de iptal davası açabilecek kişiler sayılmış ve toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren ve bu muhalefetini tutanağa geçirten, toplantıda hazır bulunsun ya da bulunmasın, olumsuz oy kullanmış olsun ya da olmasın, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, gündemin gereği gibi ilan edilmediğini, genel kurula katılma yetkisi bulunmayan kişilerin veya temsilcilerinin toplantıya katılıp oy kullandıklarını, genel kurula katılmasına veya oy kullanmasına haksız olarak izin verilmediğini ve yukarıda sayılan aykırılıkların genel kurul kararının alınmasında etkili olduğunu ileri süren pay sahipleri, yönetim kurulu ve yönetim kurulu üyelerinden her birinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. Genel Kurul kararlarına karşı iptal davası açılabilmesi için iptali istenen karara olumsuz oy vermenin dışında TTK’nın 446. maddesi gereğince muhalefet şerhinin de tutanağa geçirilmesi gerekmektedir. Davacı vekilince davalı şirketin 11.06.2014 tarihinde gerçekleşen olağan genel kurul toplantısında alınan 4, 6 ve 9 nolu kararların iptali talep edilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 446. maddesi genel kurul kararlarının iptalinin şartlarını ve usulünü düzenlemiş olup, anılan maddede toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiştir. İlk derece mahkemesince belirtilen yasal düzenleme çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, davacı ortağın iptali istenen genel kurulun 4,6 ve 9 maddeleri yönünden usulüne uygun muhalefet şerhi bulunmaması nedeniyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Davacı vekili istinaf başvurusunda kararlara karşı usulüne uygun muhalefet şerhi bulunmadığını ancak dava konusu kararlara karşı olumsuz oy kullanılmasının yeterli olup, ayrıca usulüne uygun muhalefet şerhi verilmemiş olması şartının aranmaması gerektiğini ileri sürmüştür. Ancak mahkeme gerekçesinde de isabetle belirtildiği üzere, TTK’nın 446. maddesindeki yasal düzenleme ile yerleşmiş Yargıtay içtihadı uyarınca, toplantıda hazır bulunup karara muhalif kalarak keyfiyeti zapta geçirten pay sahibinin iptal davası açabileceği belirtilmiş olmakla, ilk derece mahkemesi karar ve gerekçesi isabetli olup, aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın, Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine,5-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 21.01.2021 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.