Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2279 E. 2019/1506 K. 28.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA : 2019/2279
KARAR NO : 2019/1506
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEME: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/09/2019 tarihli ara karar
NUMARASI 2018/745
DAVANIN KONU: Ticari Şirket (Yöneticilerin Azline İlişkin)
Taraflar arasında görülen yöneticinin azline ilişkin davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sırasında, tedbiren kayyım atanması talebinin reddine ilişkin verilen ara kara karşı davacı vekilince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … Şirketi’nin … ve … adıyla 2002 Yılında Çorlu’da kurulduğunu, davalı şirketin 2012 yılında … taşındığını, … 05.10.2016 tarihinde vefat etmesi ile şirketin ortaklık yapısının % 66,66 hisse ile …, % 16,67 hisse ile … ,% 16,67 hisse ile … şeklinde değiştiğini, davalı şirketin adının … Şirketi … ve Ortakları olduğunu, …’ün münferit imzası ile şirketi temsil ve ilzam ettiğini, 13.10.2017 gün ve 2017/3 sayılı karar ile davacı …’ü şirket ortaklığından çıkartıldığını, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.04.2018 gün ve E.2017/1001- K.2018/392 sayılı kararı ile …’ün şirket ortaklığından çıkartılmasına ilişkin kararın iptaline karar verildiğini, aynı mahkeme tarafından 15.03.2018 günü verilen tedbir kararı ile davacının davalı şirket ortaklığından çıkartılmasına ilişkin 13.10.2017 gün ve 2017/3 sayılı kararının icrasının durdurulduğunu, murisin ölüm tarihine kadar kâr payı ödemesi yapılıp yapılmadığının, murisin ölüm tarihi itibariyle şirkette kalmış olan kâr payı alacağı var ise bunun Veraset ve İntikal Vergisi Beyannamesinde bildirilip bildirilmediğinin davalı şirkete ihtarname ile sorulduğunu, bu hususlarla ilgili aydınlatıcı bilgi verilmediğini, davalı şirket kayıtlarının usulüne uygun olmayan şekilde tutulduğunu, bilançolarda tahrifat yapıldığını, davacının ortaklığının tanınmadığı, kâr payı dağıtımının yapılmadığını, ortaklar kurulu toplantı çağrısında yasal sürelere uyulmadığını, bağlı şirketlerin bir Avrupa firmasına satışı görüşmelerine ilişkin hususların müvekkilinden gizlendiğini, soyut bahaneler ileri sürülerek bir aile şirketi olan kollektif şirket ortaklığından müvekkilinin ihraç edildiğini, davalı … tarafından 16.08.2013 tarihinde aynı konuda faaliyet gösteren … Şirketi … ve Ortakları isimli şirketin kurulduğunu, davalı şirketin işlerinin bu şirkete kaydırıldığını, her iki şirketin ünvanı ve adresinin neredeyse bire bir aynı olduğunu belirterek, TTK’nın 233. maddesi uyarınca şirketi temsil yetkisi bulunan davalı …’ün, … Şirketi … ve Ortakları isimli şirketi temsil yetkisinin kaldırılmasına, takiben de davalı …’ün, TTK’nın 220. maddesi hükmü uyarınca şirket yöneticiliği görevinden azline karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesince 2017/1001 E. sayılı dosya kapsamında verilen 15.03.2018 tarihli ara kararda, “davalı şirketin davanın devamı süresince tür değiştirme, bölünme, birleşme, devir vs. şeklinde karar almasının uygulanmasının engellemesi” amacıyla 13.10.2017 tarih ve 2017/03 sayılı kararının icrasının, durdurulmasına karar verildiğini, ancak dosyanın halen derdest olduğunu, davacının hem 17/10/2017 tarihinde tarafına nakden ödenen 11.144.207,20 TL tutarındaki ayrılma payını iade etmek hem de ortaklıktan doğan tüm haklarını kullanmak istediğini, davacının aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/1001 E. 2018/392 K. sayılı dosyasının huzurda görülen dava bakımında bekletici mesele yapılması gerektiğini, yönetim görevinin … de dahil olmak üzere tüm ortaklara şirket sözleşmesi ile verildiğini, TTK’nın 220. maddesi ise şirket sözleşmesi dışında ortaklar kurulu kararıyla yönetim görevinin verilmesine ilişkin düzenleme olup huzurda görülen davada bu maddenin uygulanamayacağını, bir an için huzurda görülen davada TTK’nın 219. maddesinin uygulanabileceği kabul edilse dahi söz konusu maddede yer alan şartların gerçekleşmemiş olması sebebiyle davanın yine de reddi gerektiğini, dava dilekçesinde ileri sürülen iddiaların TTK’nın 219. maddesinde anılan haklı sebep teşkil etmediğini, davacının dilekçesi ekinde sunduğu söz konusu bilanço ve mizanların şirketin ticari kayıtlarının, ortağın ölüm tarihi olan 05/10/2016 tarihindeki durumunu gösterdiğini, davacının 2017 yıl sonu bilançolarının kapsadığı dönem itibariyle (31/12/2017 tarihine dek) müvekkili şirket ortağı olmadığını, davacı … 13/06/2013 tarihe kadar şirketin mali tablolarının hazırlanması ile ticari kayıtlarının tutulması işine bizzat iştirak ettiğini, her iki şirketin birbirinden tamamen farklı ve bağımsız iki şirket olduğunu, davacı yanın TTK’nın 230. maddesi anlamında müvekkili … Şirketi … ve Ortakları şirketinin kurulmasına, …’ün bu şirketin sorumluluğu sınırlandırılmamış ortağı olmasına ve her iki şirketin birlikte iş yapmasına muvafakati bulunduğunu belirterek, davanın reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin faizi ile birlikte davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekili aşamalarda ihtiyati tedbir talebine yönelik beyanı ile; davalı şirketin defter, kayıt ve belgeri üzerinde tahrifat yapılmış olma durumu, ve/veya yapabileceğinden ihtiyati tedbir isteminin kabulü ile davalı şirkete ait yasal kayıt, defter ve belgelerinin tedbiren dosya içersine alınmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 18.09.2019 tarihli dilekçesinde özetle; şirketi temsil yetkisi davalılardan …’de olduğundan eldeki dava dosyasında şirketi temsil etmek üzere TMK’nın 466. maddesi uyarınca kayyum atanmasını talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETLE İlk Derece Mahkemesi 23/09/2019 tarihli kararında; ” …HMK’nın 389. Maddesi, ‘Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir.’ şeklindedir.Aynı yasanın 390/3 maddesi,’ ‘Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır’ düzenlemesini içermektedir.Somut olayda; tarafların karşılıklı iddia ve savunmaları, tarafların sıfatları, dosyaya sunulan deliller dikkate alındığında dosyanın bulunduğu aşama itibariyle yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği, talebin yargılamayı gerektirdiği anlaşılmakla talebin reddine…” karar verilmiştir.Bu karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; TMK’nın 426. maddesi uyarınca “davada temsil” kayyımı atanması yönündeki taleplerinin değerlendirilmediğini, Diğer ihtiyati tedbir talep nedenlerinin ise TTK’nın 223. Maddesine dayalı olup ilk derece mahkemesince reddedilmesinin hatalı olduğunu, Anılan yasa maddesi uyarınca, “Şirket temsilcisinin yetkisinin kaldırılması” konulu davada, mahkemelere yargılama süreci içinde, ihtiyati tedbir yoluyla şirket temsilcisinin yetkisini kaldırmanın mükün olduğunu Davalı şirket temsilcisinin, bu temsil yetkisini ve yöneticilik görevini kötüye kullanarak kanuna ve şirket anasözleşmesine aykırı yaptığı pek çok usulsüz işlemi ortaya çıkmış olup, şirkete davalı eliyle zarar verilmesinin önlenmesi için tedbiren kayyım atanması gerektiğini, Bu nedenlerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve TTK’nın 235. maddesi uyarınca davalının temsil yetkisinin kaldırılarak, yerine bir kayyım heyetinin atanmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Talep, kolektif şirket yöneticisinin azli davası içinde, ihtiyati tedbir yoluyla davalılardan …’ün şirketi temsil yetkisinin kaldırılması ve davlı şirketlere yönetim kayyumu atanması istemine ilişkindir. Davacı, davalı …’ün şirketi temsil yetkisi kaldırılmasını ayrıca 18.09.2019 tarihli dilekçesi ile şirkete temsil kayyımı atanarak şirketin davadaki temsilinin de bu şekilde atanacak kayyım vasıtasıyla sağlanmasını talep etmektedir. Uyuşmazlığını konusu, davalı şirketin kötü yönetilmesi sebebiyle şirketin zarara uğrayıp uğramadığı, temsil ve ilzam yetkisinin kötüye kullanıp kullanılmadığı noktasındadır.Eldeki dava dosyasındaki talep açısından kolektif şirkete dair TTK’da düzenleme bulan 235. madde hükümlerinin uygulanacağı anlaşılmaktadır. Ancak haklı sebeplerin varlığının iddia ve ispat edilmesi halinde, mahkemece müdürün yetkisinin sınırlandırılması veya tamamen kaldırılması mümkündür.Haklı sebep, kanunda tanımlanmamıştır. Somut olayın özelliğine göre yargıç haklı sebebin varlığını takdir edecektir. Haklı sebep, genel olarak, şirketin idare ve temsil yetkisinin kullanılmasında basiretsizlik, ağır ihmal ve benzeri haller olarak sayılabilecektir. Somut olayda davacılar vekili, davalı müdürün davalı şirketin defter ve kayıtlarını usulüne uygun tutmadığını, yönetimde ağır kusurunun ve basiretsizliğinin olduğunu ileri sürerek talepte bulunmuştur. Dosya kapsamındaki davalı vekili tarafından sunulduğu anlaşılan davalı şirkete ilişkin düzenlenmiş 03.09.2019 tarihli raporda davacı vekili tarafından öne sürülen kar dağıtımı ve karın kullanımına ve yine 30.09.2017 tarihli gelir tablosuna ilişkin iddiaların doğru olmadığı, davalı şirketin vergi kaybının söz konusu olmadığı hususlarında değerlendirme yapılmıştır. Dosya kapsamındaki diğer rapor ise 13 Ekim tarihli bilançoda muhasebe hilesi yapıldığının açıklanmasına ilişkin rapordur. Söz konusu raporda da davalı …’ün muhasebe hilesi yapmış olduğu sonucuna ulaşıldığı görülmektedir.HMK’nın 389. maddesi; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “.Aynı yasanın 390/3. maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir. HMK’nın 390/3. maddesinde yaklaşık ispat koşulu aranmıştır. Somut olayda yaklaşık ispat koşulunun gerçekleşmediği anlaşılmaktadır.Davacı, davalı şirketlere yönetim kayyumu atanmasını talep etmektedir. Şirketin dava süresince bu şekilde yönetilmesi davacı açısından önemli zararlara sebebiyet verileceği endişesi yaratmaktadır. Tarafların hak ve sorumluluk dengesinin korunması gerekir. Yönetim yetkisinin kötüye kullanıldığının kesin olarak kanıtlanması beklenmemekle birlikte bu iddiaya ilişkin olarak dosyanın geldiği aşama itibariyle de yeterli kanıt mevcut değildir. Zira dosyada mevcut iki farklı rapor bulunmakla, az yukarıda açıklanmış olduğu üzere raporlar arasında çelişkiler mevcuttur. Bu sebeple davacının ileri sürdüğü iddialar yaklaşık olarak ispat edilmiş değildir. Halihazırdaki temsil yetkisine sahip şirket yöneticisinin temsil yetkisinin tedbiren tamamen kaldırılması halinde, şirketin yapmış olduğu işlerin büyüklüğü ve şirketin bilançosu nazara alındığında şirket yönetimindeki süreklilik aksayacak, şirketin menfaatlerinin tam anlamıyla sağlanması güçleşecektir. TMK’nın 427. maddesinin ise somut olayda uygulanma yeri bulunmamaktadır. Çünkü, şirket organsız değildir.Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin, tedbir talebinin reddine dair ara kararı sonucu itibariyle doğru olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 28/11/2019