Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2257 E. 2022/948 K. 30.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2257
KARAR NO: 2022/948
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/04/2019
NUMARASI: 2015/626 E. 2019/376 K.
DAVANIN KONUSU: Kâr payının tespiti ve tahsili
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; davacı ve aleyhlerine tespit istenen … ve …’ın babalarının 01/01/2011 tarihinde vefat ettiğini, müvekkilinin, babasından kalan … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi’nin 225.700,00 TL karşılığı hisse ile hissedarı olduğunu, babasının vefatından bu güne kadar müvekkiline şirket faaliyetleri konusunda bilgi verilmediğini ve müvekkilinin şirket kararlarına iştirak ettirilmediğini, bu güne kadar müvekkiline kâr payı olarak da herhangi bir ödeme yapılmadığını, 30/04/2011 tarihinde yapıldığı tutanak altına alınan toplantıdan üç ay önce 01/02/2011 tarihnide vefat etmiş bulunan …’ın i imzasının taklit edildiğini, toplantıya katılmayan müvekkilinin isminin tutanağa yazıldığını ve müvekkilinin de imzasının taklit edildiğini, 06/03/2014 tarihinde yapılan ve tutanak altına alınan toplantıda aynı işlemin yapıldığını, 10/07/2015 tarihinde ise … Ticaret Limited Şirketi’nin yöneticileri … ve …’a ihtarname keşide edildiğini, ihtarnamede müvekkilinin de katılımının sağlanması amacıyla davet edilmesi suretiyle şirket ortaklar toplantısı düzenlenmesinin ve müvekkiline şirket faaliyetleri konusunda bilgi ve rapor verilmesinin talep edildiğini, ancak bu güne kadar her hangi bir toplantı düzenlenmediğini, ve davacının toplantıya davet edilmediğini, davacıya bugüne kadar kâr payı olarak herhangi bir ödeme yapılmadığını belirterek, tüm bu nedenlerle davacının alacağının tam ve kesin olarak belirlendiği anda arttırılmak üzere şimdilik 10.000,00 TL alacağının, tahakkuk ettiği tarihten itibaren işleyecek avans reeskont faizi ile birlikte, davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir Davacı vekili, bilirkişi tarafından kâr payı hesabının yapılması üzerine ıslah yoluyla neticei talebini artırmış ve sonuçta 79.143,02 TL alacağın faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Davalılar vekili, savunmasında özetle; dava dilekçesinde de belirtildiği gibi müvekkilleri …a ve …’ın 740.000,00 TL sermayeli …Şirketinin 210.900 TL hisse payına sahip olup davacı …’nin 225.700 TL ve dava dışı olan …’ın ise 92.500,00 TL tutarındaki payına sahip olduklarını, …’ın 370.000 TL olan hissesinin vefatının akabinde alınan veraset ilamı gereği misarçıları arasında 1/4’er oranında paylaştırıldığını ve tarafların sermayelerine eklenmek sureti ile şekillendiğini, ancak baba …’ın vefatından sonra kardeş olan taraflar arasında anlaşmazlıkların olduğunu ve davalı olarak gösterilen … San…. Şti.’nin kanunun aradığı zamanlarda olağan genel kurul yapamadığını, şirket ana sözleşmesinde belirtildiği gibi kârın paylaşımının ancak şirket sermayesinin en az % 51’ini temsil eden hissedarların kararına bağlı kılındığını, şirket karar defterinden de anlaşılacağı üzürü bu yönde alınmış bir karar bulunmadığını ve hissedarlar arasında kâr paylaşımı yapılmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…toplanan/ sunulan deliller, Bilirkişi raporları, davalı şirketin ticaret sicil kayıtları ve şirket genel kurul kararları iddia ve savunmalar ile tüm dosya mündericatı incelenip hep birlikte değerlendirildiğinde; davacının davalı … San. .. Ştinin ortağı olduğu hususunda ihtilaf olmadığı, davacının şirkette % 30,5 oranında pay sahibi olduğu ve şirketin davacı ve davalıların murisi olan babalarının ölüm tarihi olan 2011 yılından itibaren kar payı dağıtmadığı, alınan bilirkişi raporlarıyla davalı şirketin ticaret sicil müdürlüğünden temin edilen davalı şirket kayıtları incelendiğinde 2011 yılından itibaren kar dağıtımına ilişkin şirket tarafından alınmış bir ortaklar kurulu kararı bulunmadığı, TTK nın genel kurulun devredilmez yetkilerini düzenleyen 616/e maddesinde kar payı hakkında karar verilmesinin de düzenlendiği kanun maddesi kapsamında kar payı dağıtımının yapılması için ortaklar genel kurulunca karar alınması gerektiği, tüm dosya kapsamına göre ortaklar genel kurulunca kar dağıtımına ilişkin bir karar alınmadığı, davalı şirketin limited şirket olduğu, limited şirketlerde kar payının ortaklar kurulu kararıyla muaccel olacağı ve istenebilir hale geleceği, dolayısıyla huzurdaki davada kar payı dağıtımına ilişkin alınmış bir genel kurul kararı olmadığından kar payı talep etme hakkını davacı taraf için henüz gerçekleşmediği, dolayısıyla davanın reddine karar vermek gerekmiş, yine bilirkişi raporunda her ne kadar davalı şirketin kar dağıtmamasını haklı gösterecek ekonomik bir zorunluluğun bulunmadığı yönünde rapor düzenlemiş ise de, huzurdaki davanın şirket ortaklar kurulunca alınan kar payı dağıtmama kararının iptaline yönelik açılan bir dava olmadığı gibi şirketçe alınmış kar payı dağıtımına ilişkin karara rağmen ödenmeyen kar payının tazminine yönelik bir dava da olmadığı, davanın dağıtılmadığı iddia edilen kar payının tespiti ve davalılardan tahsiline yönelik açılan tazminat davası olduğu anlaşıldığından bilirkişi raporundaki bu tespit yönünden bir değerlendirme yapılmamıştır. Yine, huzurdaki davanın yukarıda belirtilen yargıtay kararından da anlaşılacağı üzere kar payı istemiyle açılan davalarda davanın şirkete karşı açılması gerektiği, ortaklara karşı açılamayacağı bu nedenle davalılar … ve … yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği sonuç ve vicdani kanaatine varılarak davanın davalı … San. Tic. Ltd. Şti. Yönünden reddine, diğer davalılar … ve … yönünden ise pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. “gerekçesiyle; davanın … San. Tic. Ltd. Şti yönünden reddine, diğer davalılar … ve … yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve ilk derece mahkemesi kararında davalılar … ve … yönünden davanın usulden reddedildiğine dair bir ibare olmadığını, Davayı belirsiz alacak davası olarak asgari bir miktar üzerinden açmalarının sebebinin; alacağın miktarını tam olarak belirleyememiş olmaları nedeniyle aleyhe karar verilmesi durumunda yüksek vekâlet ücreti ödemek istememelerinden kaynaklandığını, mahkemece alınan bilirkişi raporu doğrultusunda talep sonucunu artırdıklarını, mahkemenin yüksek değer üzerinden avukatlık ücretine hükmetmesinde kötü niyet bulunduğunu, Davalılar … ve …’ın sorumluluğunun TTK’nın 553. maddesine dayalı olduğunu, ilk derece mahkemesinin kararında bu hususun değerlendirilmediğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, kar payının tespiti ve tahsili davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. İlk derece mahkemesi tarafından yargılama aşamasında alınan 27.11.2019 tarihli bilirkişi raporunda; davalının ticari defterleri incelenmiş, söz konusu ticari defterlerde şirket ortaklarının şirketten yaptıkları tahsilatların ve şirkete yapılan ödemelerin usulsüzlüğüne ilişkin bir tespitin yapılmadığı, şirketin geçmiş dönemlerde elde ettiği kârın dağıtılmadığı, bu bağlamda dağıtabilecek kârın 2015 yılı için %10 yedek akçe ayrılması suretiyle bilirkişilerce 259.485,30 TL olarak hesaplandığı, davacının şirketteki %30,05 hisse oranı dikkate alındığında, kâr dağıtımına karar verilmesi halinde davacının payına düşen kâr payının79.143.02 TL olduğu, ortak hesaptan davalı gerçek kişiler tarafından çekilen toplam tutarın ise 70.000 TL olduğunun banka kayıtları üzerinden yapılan incelemede anlaşıldığı, söz konusu çekilen paranın nereye ne şekilde harcandığının tespit edilemediğinin bildirildiği görülmüştür. İlk derece mahkemesince farklı bilirkişiden alınan 14.08.2018 tarihli raporun incelenmesinde; dava konusu şirketin kâr payı dağıtılmamasına yönelik almış olduğu bir karar veya bu yönde fiili bir uygulamanın bulunup bulunulmadığı bu şekilde karar ve uygulama var ise buna dayanak olabilecek yatırımların bulunup bulunulmadığı veya şirketin faaliyet gösterdiği sektör bazında bu şekilde bir karar ve fiili uygulamanın haklılık teşkil edip etmeyeceği yönünde rapor tanzim edilmesi istenilmiş olmakla, söz konusu raporda, 2011 yılından itibaren kâr dağıtımı hususuna ilişkin şirket tarafından alınmış bir ortaklar kurulu kararı bulunulmadığı, şirketin devam eden yatırımları, ekonomik faaliyetleri ve amaçları gerçekleştirmesi yönünden kâr dağıtımının yapılmamasını haklı gösterecek bir durumun mevcut olmadığı yönünde değerlendirme yapıldığı görülmüştür. İlk derece mahkemesince yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporunda talep konusu kâr payı alacağının 79.143.02 TL olarak hesaplandığı, bu aşamadan sonra davacı vekilinin 04.12.2018 tarihli dilekçesi ile dava dilekçesinde şimdilik 10.000 TL şeklinde fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydıyla talep etmiş olduğu tutarı ıslah ederek 79.143.02 TL’ye yükseltiği görülmüştür. Gerek dava dilekçesi içeriğinden gerekse ıslah dilekçesinden ve ıslahın dayandırıldığı bilirkişi raporu içeriğinden, davadaki talebin kâr payının tespiti ve tahsili olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, ilk derece mahkemesinin 12.07.2016 tarihli celsesinde yapılan ön inceleme duruşmasında her iki taraf vekilinin hazır olduğu ve ilk derece mahkemesince uyuşmazlığın kâr payının tespiti ve tahsili davası olduğuna yönelik değerlendirme yapıldığı, tutanağın her iki taraf vekilinin imzasının alındığı anlaşılmıştır. Davacı, davalı şirket tarafından kâr payı dağıtılmadığını ileri sürerek hissesi oranında şahsına düşen kâr payının tespiti ile tespit edilen miktarın tahsilini talep etmiştir. Limited şirketlerde şirketin kâr elde etmiş olması, kendiliğinden limited şirket ortağına kâr payı talep etme yetkisi vermez. Şirket ortaklarına kâr payı dağıtılabilmesi için öncelikle ortaklara pay dağıtılması yönünde ortaklar turulunca bir kararın alınması gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta bu yönde alınmış bir karar olmadan mahkemenin ortaklar kurulu yerine geçerek ortağa kâr payı vermesi mümkün olmadığından davalı şirkete karşı açılan davanın reddedilmesinde herhangi bir hukuka aykırılık yoktur ( Yargıtay 11.HD: 2016/14687 E, 2018/7407 K, T:27.11.2019). Ödenmemiş kâr paylarının tahsiline ilişkin talep bakımından pasif husumet ehliyeti, davalı şirket tüzel kişiliğine ait olup, bu talep bakımından ortakların pasif husumet ehliyeti bulunmamaktadır. Davacı vekili, davalı geçek kişilere karşı açılan davanın TTK’nın 553.maddesine dayalı olduğu ileri sürülmüşse de yukarıda açıklandığı üzere, dava dilekçesinde, ön inceleme tutanağında ve ıslah dilekçesinde yer alan açıklamalara göre, davacının bu yöne ilişkin bir talebinin bulunmadığı, sadece kâr payı talebinde bulunduğu, HMK’nın 357.maddesi uyarınca istinaf aşamasında yeni iddiaların ileri sürülmesinin mümkün olmadığı anlaşılmakla, davalı gerçek kişiler aleyhindeki davanın pasif husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi isabetli olup, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. İlk derece mahkemesince davalı şirket yararına nispi vekalet ücretine, davalı gerçek kişiler yararına ise maktu vekalet ücretine hükmedildiği anlaşılmaktadır. Ret sebepleri farklı olan davalılar yararına ayrı ayrı vekalet ücretlerine hükmedilmesinde usule aykırılık bulunmadığı gibi; hakkındaki dava esas yönünden reddedilen davalı şirket lehine, ıslah dilekçesindeki değer üzerinden nispi avukatlık ücretine hükmedilmesinde de usul ve yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Davacı, ıslah dilekçesiyle talep ettiği tutar üzerinden yargılama giderlerine katlanmak zorundadır. Davacı vekili, kendi iradesiyle neticei talebini artırmış olup bu konuda mahkemenin ya da karşı tarafın kötü niyetli olduğundan söz edilemez. Bu nedenlerle, davacı vekilinin, karardaki vekalet ücretine yönelik istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine,2-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.