Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2240 E. 2022/581 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2240
KARAR NO: 2022/581
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 13/12/2018
NUMARASI: 2015/1184 E. 2018/1156 K.
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Pay Defteri Kaydına İlişkin)
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkili …’nun İflas Halinde … Ticaret Anonim Şirketi’nin (İTO sicil no: …) hissedarı olduğunu, dava dışı şirketin sermayesinin 60.000,00-TL, toplam hisse adedinin 60.000 olduğunu, müvekkilinin şirketin 100 adet hissesine sahip olduğunu, davalı İflas Halinde … ve … Anonim Şirketi’nin esas sözleşmesinin 8. maddesinde “Nama yazılı hisse senetlerinin başkalarına devri ve temlikinde, devir ve temlik etmek isteyen hissedar önce satış isteğini ve şartlarını yönetim kurulu aracılığı ile diğer nama yazılı hisse sahibi hissedarlara ulaştırır. iş bu ulaşma tarihinden itibaren 10 iş günü içinde satış teklifine hissedarlardan bir cevap alınmadığı takdirde, satış konusu hisseler 3. şahıslara satılabilir.” hükmünün düzenlendiğini, esas mukavelenin 8. maddesinde açıkça ifade edildiği üzere, nama yazılı hisse senetlerinin satışı halinde mevcut pay sahiplerinin “öneriye öncelikle muhattap olma hakkı” olduğunu, davalı …’ın, şirketteki hisselerini, esas sözleşmenin 8. maddesine aykırı olarak, müvekkilinin “satışa öncelikle muhatap olma hakkını” ihlal ederek, davalı …’e devrettiğini, şirket yönetim kurulunun da hisse devri işlemlerini, esas mukaveleye aykırı olmasına rağmen şirket pay defterine kaydettiğini, yönetim kurulunun esas mukaveleye aykırı olarak hisse satışlarının pay defterine tesciline ilişkin aldığı kararın batıl olduğunu belirterek, davalı …’ ın 3.000 adet hissesinin … adına tescili için alınan yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti ve bu hisselere ilişkin davalı … adına şirket pay defterine yapılan yolsuz tescil işleminin iptaline, müvekkilinin huzurdaki davada öneriye öncelikle muhatap olma hakkını kullandığının kabulü ile davalının dava konusu 3.000 adet hisseye karşılık ödediği 3.000 TL satış bedelinin müvekkili tarafından depo edilmesi kaydıyla, …’in sahip olduğu yolsuz tescile konu 3.000 adet hissenin davacı müvekkili adına şirket pay defterine tesciline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; şirketin hisselerine usulune uygun olarak yapılmış devir sözleşmesi ile sahip olan müvekkilinin yapmış olduğu bu tasarrufun hukuka uygun olduğunu, davacının bahsettiği şirket ana sözleşmesinin 8. maddesi her ne kadar nama yazılı hisse senetlerinin devir ve temlikini kısıtlayan bazı maddeler içermekte olsa bile bu kısıtlamaların 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı yasa ile birlikte geçersiz hale geldiğini, gerek TTK’nın 492/3. maddesi gerekse 6103 sayılı Yürürlük Kanunu’nun 28. maddesinde yer alan düzenlemeler karşısında, esas sözleşmede yer alan tüm sınırlamaların geçersiz hale geldiğini, İstanbul … İflas Müdürlüğünün … İflas sayılı dosyası ile tasfiye işlemlerine devam edilen müflis şirketin ana sözleşmenin 8. maddesine dayanarak hisse devirlerinin geçersiz olduğunu iddia etmenin hukuka uygun olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir. Davalı …, savunmasında özetle; şirket hissedarı …’nin oteli satmak için hisselerin tek elde toplanacağı şeklindeki açıklamaları üzerine şirketteki hisselerini davacının yeğeni olan …’e devrettiğini beyan etmiştir. Davalı müflis şirket iflas idare memurları vekili, savunmasında özetle; şirket hissedarlarının kendi aralarındaki hisse devir işlemlerinin, iflas idaresinin bilgi ve onayı dışında işlemler olduğunu, bu konudaki taleplerin reddedildiğini, yapılan şikayet başvurusunun da İstanbul 19. İcra Hukuk mahkemesi tarafından reddedildiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…İflas halinde… A.Ş. Ana sözleşmesinin 8. maddesinde ‘Nama yazılı hisse senetlerinin başkalarına devri ve temlikinde, devir ve temlik etmek isteyen hissedar önce satış isteğini ve şartlarını yönetim kurulu aracılığı ile diğer nama yazılı hisse senedi hissedarlara ulaştırır. İş bu ulaşma tarihinden itibaren 10 iş günü içinde satış teklifine hissedarlardan bir cevap alınmadığı taktirde satış konusu hisseler 3. şahıslara satılabilir.’ hükmü düzenlenmiştir. 01/07/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’ nun 492(3) maddesinde ise;(3) Şirket tasfiyeye girmişse devredilebilirliğe ilişkin sınırlamalar düşer’ hükmü düzenlenmiştir. … Ticaret A,Ş’nin 16/07/2007 tarihinde iflasına karar verilmiş olup, söz konusu şirket tasfiye halindedir. O halde davacı tarafın şirket ana sözleşmesine dayanarak hisse devrine ilişkin sınırlamaları ortaya atması ve buna dayanması olanaklı değildir. Zira Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki 6103 sayılı kanunun oy hakkı ve oyda imtiyazlı paylar ile nama yazılı payların devredilmelerinin sınırlandırılması başlıklı 28. maddesinde ‘(7) nama yazılı payların devrinin, red sebeplerini göstererek veya göstermeyerek sınırlandırmış bulunan anonim şirketler, TTK’nun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde esas sözleşmelerini değiştirerek TTK’nun 492 ile 498. maddelerine uyarlamak zorundadır, aksi halde bu sürenin dolması ile tüm sınırlamalar geçersiz hale gelir.’ hükmü uyarınca, dava dışı şirket bakımından ana sözleşmenin 8. maddesi TTK 492. maddesine uyarlanmadığından, davacı yanın sözleşmenin 8. maddesine dayalı olarak hisse devrine ilişkin kısıtlamaya dayanması olanaklı değildir. Artık şirket ana sözleşmesindeki sınırlama geçersiz hale gelmiştir. Netice itibariyle davacı pay sahibi …’ nun sözleşmeye dayalı olarak yapılan pay devri işleminin geçersizliğini ileri sürme hakkı bulunmamaktadır. Yapılan tüm işlemler devir ve bunun tescili işlemleri yasal ve yerindedir. Bu doğrultuda davalı yanca dosyaya ibraz edilen Prf. Dr. …’ a ait uzman görüşü de mahkememizce benimsenmekle davanın reddine karar vermek yasal ve yerinde görülmüştür. ” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve mahkeme tarafından ön inceleme duruşması yapılmadan, deliller toplanmadan ve davalı şirket karar defteri ve pay defteri celp edilmeden hukuka aykırı şekilde karar verildiğini, Mahkeme tarafından müvekkiline davayı tamamen ıslah etmesi için iki haftalık kesin süre verildiğini, müvekkilinin ıslah dilekçesi sunduğunu, buna rağmen kanuni sürenin bir hafta olması nedeniyle ıslahın hiç yapılmamış olmasına karar verilmesinin açıkça adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, ayrıca ilk derece mahkemesince, ıslah yapılmamış gibi karar verilmesinin adil yargılanma hakkının ihlali olduğunu, zira ön inceleme duruşması yapılıncaya kadar iddia ve savunmanın genişletilebildiğini, İlk derece mahkemesi tarafından 6103 sayılı Kanun’un 28/7. maddesine ilişkin hatalı tespitler yapılarak yanlış gerekçe ile sonuca ulaşıldığını, Yargıtay’ın emsal uygulamalarından da görüleceği üzere, mahkemenin 6103 sayılı Kanun’un 28/7. maddesi hükmüne ilişkin yorumlarının hatalı ve açıkça hukuka aykırı olduğunu, zira bir yıl içinde gerekli düzenlemelerin yapılmaması halinde tüm kısıtlamaların ortadan kalkmayacağının ve davalı şirket esas mukavelenin 8. maddesinin geçerliliğini korumaya devam ettiğinin kabulü gerektiğini, Esas mukavelenin 8. maddesinin bir bağlam hükmü olmadığını, payını satmak isteyen pay sahibinin, önce diğer pay sahiplerine veya aynı gruba dahil pay sahiplerine öneride bulunması gereğine yönelik düzenlemenin payın ekonomik değerini olumsuz şekilde etkilemediğini, bu düzenlemenin payın devrine ilişkin bir sınırlama getirmediğini, Prof. Dr. …’in görüşlerinin de bu doğrultuda olduğunu, ayrıca payın devrinin yönetim kurulunun onayına da bağlı olduğu yönünde bir kanun maddesi ve düzenlemenin de bulunmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, terditli olarak açılmakla, şirket esas sözleşmesinin ve pay devrine ilişki yönetim kurulu kararının batıl olduğunun tespiti, hisse devir işleminin iptali; bu talep kabul edilmediği takdirde, satıma esas bedeli depo edilmek suretiyle, devre davalılar arasında devre konu hissenin davacı adına tescili taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dava, basit usule tabidir. İlk derece mahkemesinin 21.11.2016 tarihli duruşmasında davacı vekili, davasını ıslah edeceğini beyan etmiş, ilk derece mahkemesince davasını ıslah etmesi hususunda iki haftalık kesin süre verilmiş, aksi takdirde mevcut talep sonucuna göre davanın devam edeceği ihtaren bildirilmiştir. Ancak, ıslahın on günlük kesin sürede yapılması kanun gereği olduğundan, ilk derece mahkemesince kanuni süreden farklı bir sürenin sehven verilmiş olmasına herhangi bir hukuki sonuç bağlanamaz. Zira HMK’nın 90/ 1 maddesi gereğince, istisnalar dışında, kanunda belirtilen süreler, hâkim kararı ile arttırılamaz ve eksiltilemez. Bahsi geçen sebeple, davacı vekili tarafından on günlük kesin kanuni süre geçtikten sonra verilen ıslah dilekçesi gözönüne alınmadan karar verilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Kaldı ki bir an için aksi düşünülse bile, aşağıda hukuki gerekçeleri de gösterilerek varılacak hukuki sonuç dairesinde, ilk derece mahkemesinin usule ilişkin bu değerlendirmesi, esas bakımından sonuca etkili değildir. Anonim Şirketlerde pay senetleri hamiline veya nama yazılı olabilir. Hamiline yazılı pay senetlerinin devri şirket ve üçüncü kişiler arasında zilyetliğin geçirilmesi ile hüküm ifade eder. …yazılı paylar ise ilke olarak herhangi bir sınırlandırmaya bağlı olmaksızın alacağın temliki hükümlerine göre devredilebilir. Devir, ancak kanunla veya esas sözleşme ile sınırlandırılabilir. Bu kapsamda, bedeli tamamen ödenmemiş nama yazılı paylar yine ilke olarak ancak şirketin onayıyla devredilebilir. Yine esas sözleşme ile 6102 sayılı TTK’nın 492 ila 498 maddelerinde gösterildiği üzere, nama yazılı payların devri sınırlandırılabilir. Bu sınırlamaların neye ilişkin olabileceği aynı Kanun’un 493 ve 495. maddelerde gösterilmiş olup, 493/7. maddesine göre esas sözleşme devredilebilirlik şartlarını hafifletebilir ise de ağırlaştıramaz. 6103 sayılı TTK’nın Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunu’nun 28/7. maddesine göre, esas sözleşmelerinde nama yazılı payların devrine ilişkin bu tür sınırlandırmalar bulunan şirketler Kanun’un yürürlülüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde esas sözleşmelerini TTK’nın 492 ila 498. maddelerine uyarlamak zorundadır. Aksi takdirde bu sürenin dolması ile tüm sınırlandırmalar geçersiz hale gelir. Pay devirlerine ilişkin ön alım hakkı ise TTK’da ayrıca düzenlenmemiş olup tüm ortaklar için tanınmış ve esas sözleşme ile güvence altına alınmış sözleşmesel bir haktır. Ön alım hakkı sadece şirket dışında üçüncü kişilere yapılacak devirler için değil aynı zamanda şirketin ortakları arasında yapılacak devirler için de öngörülebilir. Ana sözleşmede bu yönde hüküm olmasına rağmen ön alım hakkı tüm ortaklara tanınmadan yapılan devirler onaylanıp pay defterine kaydedilirse, bu durum TTK’nın 391/a maddesindeki eşit işlem ilkesine aykırılık oluşturur. Somut olaya gelince, davalı şirketin dosya içinde mevcut ana sözleşmesinin 8. maddesine göre, hissedarlar, sahip oldukları hisselerin tamamını veya bir bölümünü devretmek istediklerinde diğer hissedarların ön alım hakkı vardır. Bu halde hissesini devretmek isteyen hissedar diğer grup hissedarlara sermaye iştirak oranına göre asgari on gün içinde ön alım hakkını kullanmak imkânı verir. Şirket ana sözleşmesinin düzenlendiği tarihte, 6762 sayılı TTK yürürlüktedir. Ana sözleşmede; 6762 sayılı TTK hükümlerine uygun olarak nama yazılı hisselerin devrine ilişkin kısıtlayıcı hükümler getirildiği anlaşılmaktadır. Ancak dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’da bu konuda 6762 sayılı TTK’dan farklı bir düzenlemeye yer verilmiştir. Uyuşmazlık, 6102 sayılı TTK’nın 493/7, 340 ve Yürürlük Kanunu’nun 28/7. maddesi gözetilerek esas sözleşmede yer alan ön alım hakkına ilişkin hükmün TTK’nın 493/2. maddesi bağlamında haklı sebep oluşturup oluşturmayacağı, şirket yönetim kurulunun ana sözleşmenin bu hükmü nedeniyle davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan kaçınması gerekip gerekmediği, yapılan devrin kabulune ilişkin kararın geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.6103 sayılı Kanun’un 28/7. maddesi uyarınca, nama yazılı payların devrini red sebeblerini göstererek veya göstermeyerek sınırlandırmış bulunan anonim şirketler, TTK’nın yürürlüğü tarihinden itibaren bir yıl içinde esas sözleşmelerini değiştirerek, TTK’nın 492 ila 498. madde hükümlerine uyarlamak zorundadır. Aksi halde sınırlamalar geçersiz hale gelir. Somut olayda, davalı şirketin ana sözleşmesinin belirlenen sürede değiştirilmediği hususunda ihtilaf yoktur. Borsaya kote edilmemiş nama yazılı payların devrine ilişkin 6102 sayılı TTK’nın 493/1maddesi uyarınca şirket, esas sözleşmesinde öngörülmüş önemli bir sebebi ileri sürerek, onay istemini reddedebilir. Maddenin 2. fıkrası uyarınca, pay sahipleri çevresinin bileşimine ilişkin esas sözleşme hükümlerinin, şirketin işletme konusu veya işletmenin ekonomik bağımsızlığı yönünden onayın reddini haklı gösteriyorsa, önemli sebeb oluşturur. Maddenin 7.fıkrasında ise esas sözleşme devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz. Anonim şirketlerde pay devri olgusunun diğer pay sahiplerini beklenmedik veya istenmeyen durumlarla karşı karşıya bırakmasını önlemek amacıyla ana sözleşmeye, nama yazılı hisse senetlerinin devrini kısıtlayan veya tamamen yasaklayan hükümler konulabilir ki bu hükümler “bağlam” meydana getirirler ve bu tür senetlere de bağlı nama yazılı senet denir. Davalı şirketin ana sözleşmesinin ”Hisse Senetleri Devri” başlıklı 7. maddesinde de bu türden bir bağlam kuralı öngörülmüş olup, şirket yönetim kuruluna hisse devrini haklı sebeple reddetme yetkisi tanınmıştır. Şirket ana sözleşmesindeki bu hüküm, TTK’nın 493/4. maddesinde düzenlenen devir kısıtlaması niteliğinde olduğundan, bağlam niteliğindedir. Bu konuda ilk derece mahkemesinin karar gerekçesi yerinde olmayıp karar gerekçesinin düzeltilmesi gerekmiştir. 6103 sayılı Yürrülük Kanunu’un 28/7. maddesi uyarınca, 6762 sayılı TTK döneminde hazırlanan ana sözleşmelerdeki pay devrine ilişkin sınırlandırmalardan 6102 sayılı TTK’ya uyum sağlamayan hükümlerin geçis süresinin ardından geçersiz hale geleceği öngörülmüştür. TTK ‘nın 493/7 maddesinin “Esas sözleşme, devredilebilirlik şartlarını ağırlaştıramaz” şeklindeki hükmü göz önüne alındığında, şirket yönetim kurulunun davalı şahıslar arasında yapılan devri onaylamaktan haklı sebeple kaçınabileceğine ilişkin sözleşmesel düzenlemenin, hukuki niteliği itibariyle bağlam hükmünde olduğu ve 6102 sayılı TTK’nın yürürlüğe girmesinden sonra geçersiz hale geleceği sonucuna ulaşılmaktadır. Diğer taraftan, somut olayda, davaya konu hisse devir tarihinde davalı şirketin iflasına karar verilmiş olup, şirket iflas tasfiyesine girmiş durumdadır. TTK’nın 492/3. maddesi uyarınca davalı şirket iflas etmiş olup tasfiye sürecine girmiş olduğundan, pay devrine ilişkin sınırlamalar kendiliğinden düşmüş durumdadır. Bu nedenle de hisse devir tarihinde geçerliliğini koruyan bir bağlam kurulunun mevcut olmadığı anlaşılmakta olup, davanın reddine karar verilmiş olması isabetlidir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin kararı sonucu itibariyle doğru olup davacı vekili tarafından ileri sürülmüş olan istinaf nedenleri yerinde görülmemiş olmakla birlikte, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca karar gerekçesinin resen düzeltilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeyle; Davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca karar gerekçesinin resen düzeltilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına bu doğrultuda;1-Yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine, 2- 22.12.2015 tarihli ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına, 3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 35,90 TL maktu red harcının peşin alınan 51,24 TL harçtan mahsubu ile bakiye 15,34 TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine, 4-Davacı yanca yapılan tüm yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı …Ticaret Anonim Şirketi iflas idaresi duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.180 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı İflas Halinde … Anonim Şirketi İflas masasına verilmesine, 6-Davalı … duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 2.180 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine, 7-Davacı/ davalılar tarafından yatırılan gider/delil avanslarından artan bakiyelerin, karar kesinleştiğinde, yatıran tarafa iadesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden: a-Davacı vekili tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştikten sonra, talep halinde davacıya iadesine, b- Davacı vekili tarafından harcanan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, c-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından, istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 9-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 10-Dosyanın, kararın kesinleşmesinden sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 26.05.22 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.