Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2237 E. 2022/368 K. 25.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2237
KARAR NO: 2022/368
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/04/2019
NUMARASI: 2018/151E. 2019/308 K.
DAVANIN KONUSU: Şirket müdürünün azli.
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkilinin dava dışı … Ltd. Şti.’nin %50 ortağı olduğunu, davalının da geri kalan %50 hisseye sahip olup şirketin müdürü konumunda bulunduğunu, taraflar arasındaki anlaşmazlık nedeniyle davalının iş yerini terk ettiğini ve bir kısım kişileri şirketten alacaklı göstererek sahte bonolar tanzim edip adı geçen kişilerin şirket aleyhine icra takibi yapmalarına neden olduğunu, davalının müdürlük görevini kötüye kullanarak şirketi zarara uğratması nedeniyle bu görevinden azli gerektiğini, daha önce İstanbul 3. Asliye ticaret Mahkemesinin 2014/841 E. sayılı dosyasında aynı konuda dava açıldığını, ancak takip edilememesi nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verildiğini, öncesinde anılan mahkemece İstanbul 8. ATM’nin 2014/1018 E. sayılı dosyasında görülen hisse devrine ilişkin kararın iptali istemli davanın bekletici mesele yapıldığını, oysa bekletici mesele yapılmasına gerek olmadığını belirterek; davalının, … Ltd.Şti.’ndeki görev ve yetkilerinin kaldırılmasına ve müdürlük görevinin müvekkiline verilmesine, şirkete kayyum atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; huzurdaki bu davanın daha önce İstanbul 3. ATM’nin 2014/841 E. sayılı dosyasında görüldüğünü ve davacı tarafından takip edilmediğinden açılmamış sayılmasına karar verildiğini, karara karşı İstinaf yoluna başvurulmadığını, kapatılan 50. ATM’nin 2013/141 E. sayılı dosyasında davacının, şirkete kayyum atanması istemiyle dava açtığını, daha sonra bu dosyanın kapatılan İstanbul 43. ATM’nin 2013/137 E. sayılı dosyasıyla birleştirildiğini ve İstanbul 43. ATM’nin anılan dosyasının İstanbul 3. ATM’ye devredildiğini, İstanbul 8. ATM’nin 2014/1018 E. sayılı dosyasında müvekkili tarafından davacı … ve dava dışı …’e karşı şirket pay devrinin geçersizliğinin tespitine ilişkin davanın görüldüğünü, mahkemece 09/10/2012 tarihli kararla pay devrinin geçersizliği yönünde hüküm kurulduğunu, kararın Yargıtay 11. Hukuk Dairesince bozulduğunu ve dosyanın karar düzeltme aşamasında olup, halen kesinleşmediğini, daha önce davacı tarafından İstanbul 3. ATM’de açılan davanın açılmamış sayılmasına dair verilen kararının kesinleşmemiş olması nedeniyle huzurdaki bu davanın derdestlik nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca İstanbul 8. ATM’nin 2014/1018 E. sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasının zorunlu olduğunu, zira anılan mahkemece verilecek kararın huzurdaki bu davayı etkileyeceğini belirterek, haksız davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…TTK 626.maddesi gereğince, limited şirket müdürünün özenle bağlılık yükümlülüğünün olduğu, TTK 625.madde uyarınca şirket finansal tablolarının ve yıllık faaliyet raporunun gerçeğe uygun şekilde düzenlenmesi işinin şirket müdürünün devredilmez ve vazgeçilemez yetki ve görevleri arasında bulunduğu, bonolar karşılığında alınan paraların ve bu paraların nerede kullandığı ile alınan paralar karşılığında verilen bonoların şirket kayıtlarında yer almadığı açıkça tespit edildiğinden davalı müdürün TTK 625. maddesindeki düzenlemeye aykırı hareket ettiği, TTK 630/3.maddesi gereğince, kanundan ve şirket sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinin ağır bir şekilde ihlal edilmesi durumunun gerçekleştiği ve bu olgunun müdürün azli için haklı sebep olduğu anlaşılmakla davacının, şirket müdürünün azline ilişkin talebinin haklı ve yerinde olduğu kabul edilmiştir. Davacı taraf, kendisinin şirkete kayyum olarak tayin edilmesini talep etmiş ise de, TTK 630. maddesi uyarınca haklı sebeple müdürün azli halinde kayyum tayinine ilişkin bir düzenlemenin olmadığı, kolektif şirketler bakımından TTK 235.maddesinde bu konuda bir düzenlemenin olduğu, şirketin limited şirket olduğu gözetildiğinde TTK 235.maddesinin bu davada uygulama yerinin bulunmadığı, sermaye şirketi niteliğinde bulunan limited şirkette azledilen müdür yerine yeni müdür tayini için şirket genel kurulunun toplanması ve bu konuda karar alması gerektiği, bu aşamada mahkememizce şirkete kayyum tayin edilmesinin mümkün bulunmadığı sonucuna varılmış ve davacının kayyum tayinine ilişkin talebi yerinde görülmemiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur. ” gerekçesiyle; davanın kısmen kabulüne, davalının … Ltd. Şti.’ndeki müdürlük görevinden azline, davacının şirkete kayyum olarak tayin edilmesi isteminin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Bekletici mesele yapılması talebinin kabul edilmesi gerektiğini, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1018 Esas sayılı dosyasından verilen kararın Yargıtay incelemesinde olduğunu ve halen kesinleşmediğini, İstanbul 8. ATM’nin 2014/1018 E. sayılı dosyasında hüküm altına alındığı gibi, ortaklar kurulu kararının altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığından, müvekkilinin hisse devrine dair bir kurucu irade beyanı ortaya koymadığının kabulü gerektiğini, müvekkilin hisse devri hususunda ne irade beyanının ne rızasının ne de onayının mevcut olduğunu, bu durumda ortaklar kurulu kararının yok hükmünde olduğunu, bu bağlamda, davacının şirkete kayyım atanmasını isteme hakkının bulunmadığını, davacının dava açma ehliyetinin en başından beri var olup olmadığını denetleme görevinin mahkemede olduğunu, davacının hiçbir zaman ortağı olmadığı bir şirkette ortakmış gibi hareket etmesinin ve özellikle müvekkilin müdürlük yetkilerini ortadan kaldıracak şekilde eldeki davayı açmasının hukuken mümkün olmadığını, Mahkemece delillerin değerlendirilmesinde hataya düşüldüğünü, tanık listesini sunmaları konusunda taraflarına süre verilmediğini, Müvekkil, 2009 yılında şirketin kuruluşu aşamasında fiilen yer almasına ve kuruluş sermayesini kendisi koymasına rağmen şirket ortakları arasında yer alamadığını, bu hususun İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince dinlenen davacı tanığı …’ın “…bu şirketi …’un sermayesi ile onun vermiş olduğu parayla kurduk…” şeklindeki beyanından da açıkça anlaşıldığını, müvekkilin imzaladığı borç senetlerinin ticari defterlere kaydedilmemiş olması hususunun müvekkilinin müdürlük görevini yapmadığının ispatı noktasında delil olarak gösterilmesinin tek başına yeterli olamayacağını, İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesince dinlenen tanık beyanlarıyla da sabit olduğu gibi, davacı yanın şirketi zarar ettirmesi üzerine, şirketi bu durumdan kurtarmaya çalışanın müvekkilinin bizatihi kendisi olduğunu, buna rağmen müvekkilin hala şirketi kötü yönettiğini iddia etmenin haksızlık olduğunu, kaldı ki şirketin tüm sermayesinin müvekkili tarafından konulmuş olması nedeniyle, müvekkilinin şirketin batması yönünde çaba sarfetmesinin olağan koşullarda beklenemeyeceğini, Şirketin ticari defterlerinden de görüleceği üzere, muavin defterinde 01.01.2012 tarihinde 2011 yılından bakiye olarak 38.884,79 TL’nin kalmış olduğunu, 31.12.2012 tarihindeki bakiyenin ise 165.089,09 TL olduğunu, yani müvekkilinin müdürlük görevini yapmaya başladığı tarihten itibaren şirketin malvarlığında 126.204,30 TL bir artış olduğunu, ancak bilirkişi heyetinin bu hususu göz ardı ettiğini, Ayrıca bilirkişi heyetinin ve ilk derece mahkemesinin, şirketin … piyasasında işlem yaptığı gerçeğini hiç irdelemediğini, şirketin … işlemi yapan … Şirketi’ndeki hesabı üzerinden tüm … işlemlerini gerçekleştirmekte olduğunu, müvekkilinin ortağı olduğu şirketin bir … şirketi olmadığını, bu şirket Kapalıçarşı’da olduğundan ve Kapalıçarşı’da da güvene dayalı alışveriş gerçekleştirildiğinden çoğunlukla belgesiz işlem yapıldığını, 2011 yılında davacı … şirket ortağı iken … alım-satımları nedeniyle şirketi yaklaşık 200.000,00 TL zarara uğrattığını, dinlenen davacı tanığı …’ın bile, …’in şirketi borçlandırdığını ve zarara soktuğunu ifade ettiğini, bilirkişi heyetinin şirketin uğradığı zarara ilişkin ticari defterler üzerinde araştırma yapmadığını, Müvekkili şirketin ortaklar tarafından yatırım amaçlı şirkete getirilen paralarla kâr etmek amacıyla komisyon mukabili altın alıp sattığını, 2012 yılının Mart ayından 2013 yılının Ocak ayına kadar müteaddit defalar bu tür işlemlerin gerçekleştirilmeye devam edildiğini, ancak altın fiyatlarında yaşanan olağanüstü düşüşler nedeniyle şirket ciddi zararlara uğradığını, Taraflar arasında husumet olduğunu, her iki yanın bir araya gelmesinin imkansız olduğu ortadayken ilk derece mahkemesince şirkete kayyım atanmamasının şirketin geleceğini zora soktuğunu, davacının dava açma ehliyetine sahip olmamasına rağmen müvekkilinin müdürlükten haksız olarak azledildiğini, mahkemece en azından uygun bir kişinin şirkete kayyım olarak atanmasına karar verilmesi gerektiğini, bu aşamada müvekkili ile davacının ortaklar kurulu olarak toplanıp karar almasının mümkün olmadığını, 08.05.2019 tarihinde gerekçeli karar yazılmasına rağmen davacının kararı tebliğ alıp gereğini yapmamış olmasının da davacının şirketi yönetimsiz bıraktığının açık bir göstergesi olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 630/2. maddesi uyarınca limited şirket müdürünün azli ve şirkete kayyım atanması talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Eldeki dava, haklı nedenlerle şirket müdürünün azli istemine ilişkin olduğu, limited şirketin ortaklarına ait idare ve temsil yetkilerinin kaldırılması istemli olarak açılan davalarda husumetin idare ve temsil yetkisinin kaldırılması istenen ortağa yöneltilmesi gerekli ve yeterlidir. İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün cevabi yazısında, şirket sermayesinin 200.000 TL değerinde olduğu, … ile …’in yüzer bin TL pay ile %50 ‘şer ortak oldukları, … ve …’in ilk beş yıl için şirkete münferiden temsil ve ilzama yetkili müdür olarak seçildikleri görülmektedir. İstanbul … Noterliğnin 14.12.2019 tarihli limited şirket hisse devri sözleşmesinde, …’ın …’e şirketteki 100.000 TL’lik hissesinin, yani kendine ait tüm şirket hisselerinin yarısını aynı bedel karşılığında devrettiği, İstanbul … Noterliğinin 14.12.2019 tarihli ortaklık kararı ile söz konusu devir işleminin tescil edildiği ve …’in müdürlüğü sıfatının devamına karar verildiği görülmektedir. İstanbul … Noterliğinin 13.01.2012 tarihli limited şirket devri sözleşmesinde ise …’in 100.000 TL tutarındaki hisselerini aynı bedel karşılığında davalı …’a devrettiği görülmektedir. İstanbul … Noterliğinin 13.01.2012 tarihli ortaklar kararı ile de söz konusu devir işlemi tescil edilmiştir ve aynı kararda …’ın münferit imzası ile şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğu kararlaştırılmıştır. İstanbul …Noterliğnin 09.10.2012 tarihli limited şirket hisseleri sözleşmesinde ortaklardan dava dışı …’ün 100.000 TL’lik hissesinin aynı bedel karşılığında davacı …’e devrettiği, İstanbul …Noterliğinin 11.10.2012 tarihli ortaklar kurulu kararı ile söz konusu devir işleminin tescil edildiği ve davalı …’ın şirketi münferiden temsil ve ilzama yetkili olmasının devamına karar verildiği görülmüştür. İlk derece mahkemesince yargılama aşamasında alınan 14.02.2019 tarihli bilirkişi raporunun incelenmesinde; İstanbul 3. ATM’nin 2014/841 Esas sayılı dosyasında bulunan 08.10.2015 tarihli bilirkişi raporu da incelenmiş söz konusu davada davacının … olduğu, dava konusunun ise … Ltd.Şti’nin müdürü olan davalı …’ın TTK’nın 630.maddesi uyarınca yönetim ve temsil yetkilerinin kaldırılması olduğu, davacı …’in davalı …’ın şirketi borçlu göstermek için tanzim edildiği iddia edilen 15.03.2012 tarihli 120.000 tutarlı, 20.04.2012 tarihli 135.000 tutarlı, 08.06.2012 tarihli 165.000 tutarlı, 16.07.2012 tarihli 180.000 tutarlı bonoların düzenleme tarihlerinde şirket müdürü ve ortağı sıfatının bulunmadığı, bonoların düzenleme tarihi itibariyle davalı …’ın şirket müdürü ve para alma yetkisinin bulunduğu, şirkete yatırım amaçlı getirildiği iddia edilen paraların ve bahsi geçen bu bonoların şirket ticari defterlerine işlenmediği, bonolara karşılık alındığı iddia edilen paralarla nasıl bir yatırım yapıldığının belli olmadığı , TTK’nın 630. maddesindeki şartların somut olayda gerçekleşmiş olması nedeniyle davalının temsil yetkisinin tamamen kaldırılması talebinin yerinde olduğu, dava konusu dört adet bononun düzenleme tarihlerinin 15.03.2012 ve 16.07.2012 tarihleri arasında olduğu, bu tarihlerde davalı …’in şirketi münferiden temsil ve ilzam ettiği, davacı …’in 13.01.2012 tarihinde ortaklıktan ayrıldığı, daha sonra 09.10.2012 ortak olduğu, davalı …’ın şirkete münferiden temsil ve ilzama devam ettiği, sonuç olarak şirket adına borçlanmayı sağlayan bonolarla ilgili tüm sorumluluğun davalı …’ta olduğu, söz konusu bonoların şirket kayıtlarında yer almadığı, bu haliyle davalı …’un şirket kayıtlarında yer almayan bonolar ile şirketi borçlandırdığı yönünde kanaat bildirilmiştir. İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı … vekilinin, … Ltd. Şti.’nin 27/01/2009 tarihinde … ve davalı … tarafından kurulduğunu, …’ın hissesini …’e, … ise hissesini müvekkiline devrettiğini, daha sonra davalı …’in …’den hissesini devir alarak yeniden şirkete ortak olduğunu, ancak müvekkilinin onayı alınmadan böyle bir devrin gerçekleşemeyeceğini, şirketin ortaklar kurulu kararının altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek davalı …’ün diğer davalı …’e yaptığı pay devrinin geçersizliğinin tespit edilerek iptal edilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili; davacının kötüniyetli olduğunu, devirden haberi olduğunu, devir sözleşmesini davacıya vekaleten muhasebecinin imzaladığını savunarak davanın reddini istemiştir. Mahkemece davanın kabulüne dair verilen kararın, davalı … vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/10/2019 tarihli, 2018/1749 E- 2019/6431K sayılı ilamı ile bozulduğu, davacı vekilinin karar düzeltme talebinin reddedildiği görülmektedir. Somut uyuşmazlıkta yargılama sırasında davacıya yapılmış pay devrinin iptali için dava açıldığı anlaşılmaktadır. Bahsi geçen bu davanın sonucu, istinafa konu davada, davacının aktif dava ehliyetinin mevcudiyetini etkileyebilecek niteliktedir. İlk derece mahkemesi, 06.12.2018 tarihli celsede İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1018 Esas sayılı dosyasının sonuçlanmasının eldeki dava açısından gerekmediği yönünde karar verilmiştir. Halbuki az yukarıda bahsi geçtiği üzere, davacı hakkında açılan ortaklıktan çıkarma davasının, istinafa konu davada aktif dava ehliyeti şartının sağlanması açısından etkisi bulunduğu mutlaktır. Bu sebeple ilk derece mahkemesince, İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1018 Esas sayılı dosyasının celbi ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 10/10/2019 tarihli, 2018/1749 E- 2019/6431K sayılı ilamı karşısında mahkemenin Yargıtay’ın bozma ilamına uyup uymadığı yönünde bir tespit yapmadan davanın sonuçlandırılması usule aykırı olmuş, bu yöndeki istinaf nedeni haklı bulunmuştur. İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasında davacı … vekili, şirket ortaklar kurulu kararı altındaki imzanın müvekkiline ait olmadığı iddiasındadır. Eldeki istinafa konu davanın açılış tarihi 14.02.2018’dir. Eldeki davanın davalısı … somut uyuşmazlıkta davanın açılış tarihinden bu yana davacı …’in aktif dava ehliyetinin bulunmadığını öne sürmektedir. …, istinafa konu davanın açılış tarihinden daha önce İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasında görülmekte olan az yukarıda bahsi geçen davayı açmıştır. İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasında yargılama halen devam etmektedir. Yargılama neticesi, şirket ortaklar kurulu kararı altındaki imzanın …’a ait olmadığı ortaya çıktığı taktirde bu duruma bağlanacak hukuki sonuç; ortaklar kurulu kararının kesin hükümsüz olarak kabul edilmesidir. Kesin hükümsüzlük durumunda ortaklar kurulu kararı, alındığı tarihten itibaren hiçbir hüküm ve sonuç doğurmayacaktır. Bu halde geçersizlik her zaman ileri sürülebilir. İlk derece mahkemesi, ortaklar kurulu kararının olası bir durumda imzadaki sahtecilik sebebiyle kesin hükümsüz sayılabilme ihtimalinin hukuki sonuçlarını doğru şekilde belirlememiştir. Mahkemece, imzada sahteciliğin müeyyidesinin ileriye dönük olarak kararın iptal edilmesi olduğu yönünde hatalı değerlendirme ile o an için davacının aktif dava ehliyetinin bulunduğu sonucuna ulaşmıştır. Oysaki kesin hükümsüzlük geriye etkili olarak hukuki işlemin yapıldığı andan itibaren etki doğuracağından İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasının kesinleşmesini beklemeden karar verilmesi isabetsiz olmuştur. Zira İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasında ilk derece mahkemesince Yargıtay’ın bozma ilamının uyulması yönünde karar verilebileceği gibi direnme yönünde de karar verilmiş olabilir. İlk derece mahkemesince İstanbul 8.ATM’nin 2014/1018 Esas sayılı dosyasındaki yargılamanın akibetinin dosya celp edilmek suretiyle belirlenmesi ve sonuca göre az yukarıda anlatılanlar ışığında bekletici meseleye ilişkin değerlendirme yapması gerekmektedir. Sonuç olarak ilk derece mahkemesinin bekletici mesele yapılması talebinin reddine dair verdiği karar hukuka aykırı olmakla söz konusu aykırılık aktif dava ehliyetinin doğru şekilde denetlenmesini engelleyici nitelik taşımaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK 353/1.a.6.maddesi uyarınca, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davalı vekili tarafından yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Davalı tarafından İİK’nın 36. maddesi uyarınca yatırılan tehiri icra teminatının iadesine, 6-Davalı vekili tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 25.03.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.