Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2229 E. 2022/582 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2229
KARAR NO: 2022/582
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/02/2018
NUMARASI: 2015/49 E. – 2018/51 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın maddi tazminat yönünden tam, manevi tazminat yönünden kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; 11.01.2010 tarihinde 00:00-00:30 sıralarında …ye ait … IMO numaralı, … gemisinde, geminin üst katına araçların çıkması için kullanılan yaklaşık 13 metre uzunluğunda demir rampanın piston zincirinin kopması neticesinde, … plakalı aracın içinde bulunan müvekkili …’un rampa ile birlikte düşmesi sonucu meydana gelen kaza sebebiyle fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla 5.000 TL maddi ve 100.000 TL manevi olmak üzere 105.000 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; kazanın vukubulduğu müvekkili şirkete ait geminin Bandırma- Ambarlı arasında … taşımacılığı yaptığını ve karayolundaki trafik yoğunluğunun azaltılmasına katkı sağladığını, mezkur kazanın vukuunun akabinde müvekkili şirket ve yetkililerin tüm imkanlarını seferber ettiğini, mağdurların özel ambulanslar ile ilgili sağlık birimlerine sevk edildiğini, tevdavileri ile yakından ilgilenildiğini, ilaç giderlerine varıncaya kadar tüm giderlerin karşılanmasına özen gösterildiğini, davacının nakliye işlerinin aksamaması için kendisine araç temin edildiğini, bunların bedellerinin müvekkili şirketçe karşılandığını, davacıya bu süreçte müvekkiline ait gemierlerden ücretsiz geçiş hakkı sağlandığını, davacının olaydan birkaç gün sonra müvekkili tarafından kendisine tahsil edilen araçlarla işini bizzat yürütmeye devam ettiğini, davacının kazadan sonra gayet sağlıklı bir şekilde işlerini yürütmeye devam etmesi karşısında talep ettiği manevi tazminatın da dayanağının olmadığını belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Mahkememizce yapılan yargılama ve toplanan tüm delillerden, açılan davanın haksız fiil hukuki nedenine dayalı maddi ve manevi tazminat davası olduğu, … adlı geminin 11.01.2010 tarihinde araçları gemiye yerleştirme sırasında, geminin alt güvertesinden üst güvertesine araçları kaldırırken kullanılan hareketli rampanın zincirlerinin arka arkaya koptuğu ve üzerindeki araçlar ile içindeki yolcularla birlikte yere düştüğü ve davacının sürekli maluliyet tayinine yer olmaksızın 6 aya kadar geçici işgöremez şekilde yaralandığı olayda, ceza dosyasında alınan ve içeriğine mahkememizce de itibar edilen kusur raporuna göre, davacının aracıyla birlikte yolculuk yapıp kendisine gösterilen yerde bulunması nedeniyle kusur izafe edilemeyeceği, objektif bilimsel verilere dayanan aktüerya raporuna göre davacının (6) Aylık Geçici işgöremezlik döneminde kazanç kaybı sebebiyle Nihai ve Gerçek Maddi zararının 6.276,20TL olduğu anlaşılmakla davacının maddi tazminat talebinin kabulü ile 6.726,20 TL maddi tazminatı olay tarihi olan 11/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine ”, Davacının dava konusu olayda kusursuz olduğunun kabul edilişi, olay esnasında yaşadığı panik ve korku ile davalının olay sonrasında davacının zararını gidermeye yönelik çabaları, örneğin davacıya araç tahsis edip ücretsiz geçiş hakkı tanıması gibi, davacının manevi huzurunu sağlamaya yönelik olumlu tavırları göz önüne alınarak” manevi tazminat talebinin kısmen kabulü ile 8.0000 TL manevi tazminatın olay tarihi olan 11/01/2010 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine…” gerekçesiyle, davacının maddi tazminat talebinin kabulüne, manevi tazminat talebinin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı, her iki taraf vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve her ne kadar dava mahkemece kabul edilmiş ise de anılan karar ile hükmolunan tazminat miktarlarının, meydana gelen olayın yaratmış olduğu maddi ve manevi zararı karşılamadığı gibi hakkaniyete de aykırı düştüğünü, Söz konusu kaza neticesinde müvekkilinin omuriliğinin iki yerinde kırıklar meydana geldiğini bel ve sırt bölgesine dikkat ederek yaşamak zorunda kaldığını, müvekkilinin iyileşmesine rağmen yanında yardımcı çalıştırmak zorunda kaldığını, müvekkilinin süt ürünlerinin nakliyesi ve pazarcılık işi ile uğraştığını, kazadan sonra ağır yük kaldırmasının yasak olduğunu, halbuki müvekkilinin beden gücü ile de çalıştığını, Anılan nedenle, mahkeme kararı ile hükmolunan maddi ve manevi tazminat miktarlarının yetersiz kalması ve hakkaniyete uygun düşmemesi nedeniyle kanun yoluna başvurmak zorunluluğu doğduğunu, Yukarıda bahsi geçen sebeplerden dolayı ilk derece mahkemesini istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararının kaldırılmasına ve dava dilekçesinde belirtilen tutarlar üzerinden davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve olayın meydana gelmesinde müvekkilinin kusuru olmadığını, söz konusu kazanın tamamen beklenmeyen ve öngörülemeyecek şekilde meydana geldiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla kazanın ardından müvekkili tarafından davacının tüm zararlarının karşılandığını, İlk derece mahkemesince alınan 25.09.2017 tarihli bilirkişi raporunda iki seçenekli hesaplama yapıldığını, birinci seçenekte bilirkişi tarafından iş göremezlik halinin altı aya kadar uzayabileceği olasılığından yola çıkarak davacının 6.226,20 TL maddi zararının oluştuğuna dair değerlendirme yapıldığını, ancak davacının dava dilekçesinde yalnızca on gün iş göremediğini ileri sürdüğünü, buna rağmen mahkemece bilirkişi raporundaki ilk seçenek gözönüne alınarak hüküm verildiğini, 10.01.2010 tarihinde davacıya müvekkili tarafından 1.098,90 TL ödeme yapılmak suretiyle uğradığı maddi zararın ortadan kaldırıldığını, Müvekkili şirket tarafından kiralanan aracın 17.01.2010 tarihinde davacıya teslim edildiğini, yani davacının olay tarihini takip eden altıncı gün kendisi için kiralanan aracı teslim aldığında davacının çalışamadığı günün beş gün olduğunu, ayrıca davacıya teslim edilen aracın kiralama ücreti 3.348,00 TL olmakla davacının bu harcamadan da müvekkili sayesinde kurtulmuş olduğunu, yine müvekkili tarafından on beş biletlik ücretsiz geçiş hakkının davacıya sağlandığını, bu suretle davacının aktifinde artış meydana geldiğini, bu hususları ispata yarar faturaların dosyaya sunulduğunu, dolayısı ile bu tutarların mahsubunun gerektiğini, Müvekkili şirketin davacıya ait tedavi giderlerini karşıladığını, söz konusu ilaç ve tedavi giderlerinin 2010 yılındaki fiyatları üzerinden hesaplanıp bilirkişi tarafından hesaplamadan düşülmesi talep edilmişse de mahkemece bu talebe de itibar edilmediğini, Dosya içerisindeki 12.01.2010 tarihli raporda görüleceği üzere davacının vücudunda kalıcı bir hasar oluşmadığını, dolayısıyla davacının iddia ettiği felç ve ömür boyu sakatlık durumunun olmadığını, 10.02.2010 tarihli Bandırma Devlet Hastanesi Başhekimliği tarafından tanzim edilen rapordan davacının taburcu edildiği, ancak yine aynı tarihli yazıda “minimal spinel travma” tanısıyla hastaneye yatırıldığının belirtildiğini, ancak bu şekildeki tanımlamanın davacının belinde meydana gelen problemden kaynaklandığını ve bu problemin doğuştan olduğunu, İlk derece mahkemesi tarafından hükmedilen manevi tazminatın da fahiş olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve savunmaları doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davacının içinde bulunduğu deniz aracının kazaya karışması nedeniyle ortaya çıktığı iddia edilen bedensel zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle, davanın maddi tazminat yönünden kabulüne, manevi tazminat yönünden de kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, her iki taraf vekillerince, yasal süreler içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava dilekçesinde 100.000 TL manevi tazminat, tedavi giderleri ve müvekkilinin 10 gün çalışamamış olması sebebiyle şimdilik 5.000 TL maddi tazminatın olay tarihi olan 11.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle tahsilinin talep edilmiş olduğu görülmektedir. Dosya içerinde Bandırma 2. ATM’nin 19.04.2012 2010/147 Esas- 2012/352 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; hadiseye sebep olan gemide olay anında kaptanlık yapan sanıkların hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verildiği ve sanıklar hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakıldığı, söz konusu kararın 12.06.2012 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamında yapılan değerlendirme neticesi; dosya kapsamı içerisinde Bursa Adli Tıp Grup Başkanlığından alınan 06.10.2015 tarihli raporun bulunduğu, raporda şahsın beyin cerrahi uzmanına sevkinin sağlanması gerektiği yönünde değerlendirme yapıldığı anlaşılmıştır. Gönen Devlet Hastanesinin 11.01.2016 tarihli raporunda basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte vücutta kemik kırıklarının oluştuğu, kırığın hayati fonksiyonlarını etkilediği derecesinin güç olduğu, travma neticesi nörolojik defisitin oluşmadığı bildirilmiştir. Bunun üzerine Bursa Adli Tıp Kurumundan 11.03.2016 tarihli raporun alındığı anlaşılmıştır. Söz konusu raporda; fonksiyonel araz bırakmadan iyileşmiş olduğu, sürekli maluliyet taliline gerek bulunmadığı, iyileşme süresinin amtı aya kadar uzayabileceği ve bu süre zarfında kişinin mesleğini icra edemeyeceği bildirilmiştir. Adli Tıp Kurumunun 14.06.2017 tarihli raporunda ise sürekli maluliyet tayinine gerek olmadığı, iş göremezlik süresinin kaza tarihinden itibaren altı aya kadar uzayabileceği kanaati bildirilmiştir. 25.09.2017 tarihli Aktuerya Uzmanı bilirkişinin raporunun incelenmesinde; raporun terditli hazırlandığı, ilk seçenekte altı aylık geçici işlememezlik döneminde kazanç kaybının 6.276,20 TL olarak, ikinci seçenekte ise on günlük işlememezlik döneminde kazanç kaybının 347,93 TL olarak hesaplandığı anlaşılmıştır. Yargılamaya hâkim olan ilkelerden “taleple bağlılık ilkesi” HMK’nın 26. maddesi ile düzenlenmiş olup, hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır ve ondan fazlasına veya başka bir şeye hükmedemez. Geçici iş göremezlik ve sürekli iş göremezlik zararları ayrı tazminat kalemlerini içermekte olup, dava dilekçesinin içeriğine göre davacının vekilinin, 10 gün geçici iş göremezlik tazminatına ilişkin talebe dayalı dava açmış olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemece, taleple bağlılık ilkesi ışığında davcının talebinin hükme bağlanması gerekir. Somut olayda kaza tarihi itibariyle 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 46. maddesi yürürlükte olduğu, söz konusu kanun maddesinde tazminat istemeyi gerektirecek bir olay sonucu yaralanan kişinin maddi zararlarının belirlenmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda geçici iş göremezlik nedeniyle iş ve kazanç kaybı ile tedavi giderleri ve tüm iyileşme sürecinde yapılan her türlü masrafın koşulları varsa talep edilmesi mümkündür. 818 sayılı Borçlar Kanununun 46. maddesinin 1. fıkrasında zarar görenin bütün masrafları isteme hakkının tanınmış olduğu görülmektedir. Somut olayda ilk derece mahkemesince dava dilekçesinde maddi zarar talep edilmiş olmakla; maddi zarar kalemi içerisinde tedavi giderlerinin de yer aldığı anlaşılmaktadır. Ancak ilk derece mahkemesince yargılama aşamasında alınan bilirkişi raporlarında tedavi giderlerine ilişkin hiçbir değerlendirme yapılmamış, sadece geçici iş göremezlik kapsamında tazminat alacağı hesaplanmış, davacı vekilince de bu hesaplama doğrultusunda dava tamamen ıslah edilmiştir. Davalı vekili, tedavi giderleri kapsamında bazı ödemeler yaptığını ileri sürerek, bu ödemelerin hesaplanan tazminat tutarından mahsup edilmesi gerektiğini istinaf başvurusunda dile getirmiştir. Davacının talep sonucunu azaltması için kural olarak davalının muvafakatine ihtiyaç olmadığı gibi ıslah yoluna başvurmasına da gerek yoktur. Ancak, davacının talebini daraltırken başvurduğu hukuki müesseseye göre, davalının muvafakatine ihtiyaç olabilir. Davacı, talep sonucunu çeşitli şekillerde daraltabilir (PEKCANITEZ/ ÖZEKES/ AKKAN/ TAŞ KORKMAZ, Pekcanıtez Usul- Medeni Usul Hukuku, C:II, Lexpera, e- kitap, s.1514-1515 ): Bunlardan biricisi, kısmi feragat yolu ile talep sonucunun daraltılmasıdır. Ancak, bunun için davacının, talebin daralttığı kısmından feragat etme iradesinin anlaşılması gerekir. Davacının feragat iradesi talep içeriğinden anlaşılamıyorsa, talep daraltılması feragat olarak anlaşılamaz. Davacı vekili,15.11.2017 tarihli dilekçesinde davasını ıslah etmiş ve maddi tazminat talebinin 1.276,20 TL arttırarak toplam 6.276,20 TL maddi tazminatın tahsilini talep etmiştir. Somut olayda davacının ıslah dilekçesi içeriğinden, fazlaya ilişkin talebinden feragat etmediği anlaşılmaktadır. Bu noktada hakimin davayı aydınlatma ilkesi gereği; davacı vekiline süre verilerek, dava dilekçesinde yer alan maddi tazminat kalemlerinin her biri açısından dava değerinin ne kadar olduğunu ve hangi zarar kalemini ne kadar bedel üzerinden ıslah ettiğini açıklaması istenmelidir. Eğer davacı vekilinin dava konusu içerisindeki tedavi giderlerine yönelik ıslah talebinde de bulunmuş olduğu sonucu ortaya çıkarsa konusunda uzman bilirkişiden rapor alınmak suretiyle koşulları mevcutsa tedavi giderlerine ilişkin hesaplama yapılarak tedavi giderleri kapsamında yapılan ödemelerin mahsup edilmesi gündeme gelebilecektir. Davalı tarafın kazadan sonra davacının zararlarının karşılandığı, davacıya belli bir süre araç kiralandığı ve ücretsiz geçiş hakkı verildiği iddia edilmiş olmakla; ilk derece mahkemesince bahsi geçen ödemelere ilişkin ibra veya makbuz niteliğinde bir belgeye rastlanmamıştır. Ancak araç kiralanması ve ücretsiz geçiş hakkına yönelik kazandırmaların varlığı ihtilafsız olsa dahi mahkemece somut olayın özellikleri değerlendirilmek suretiyle bu nevi ödemelerin karşılısız kazandırma şeklinde kabul edilip edilemeyeceği de tartışılmak suretiyle sonuca ulaşılmalıdır. Manevi zarar mal varlığında bir azalmayı değil ve fakat kişilik haklarına yapılan tecavüz nedeniyle duyduğu cismani ve manevi acı, ızdırap elem ve böylece yaşama zevkinde meydana gelecek azalmayı ifade eder. İlk derece mahkemesince bahsi geçen araç kiralama ve ücretsiz geçiş hakkı şeklinde yapıldığı öne sürülen ödeme ve kazandırmalara ilişkin yukarıda anlatıldığı şekilde yargılama faaliyeti içine girilmeden, esasen maddi tazminat hesabı kapsamı içerisinde kabul edilecek bu kalemlerin, manevi tazminata ilişkin hükmün gerekçesinde tazminatta indirim yapılmasını gerektirir bir durum olarak değerlendirilmesi de hukuka aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, işin esası incelenmeksizin ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 18.05.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.