Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2170
KARAR NO: 2022/577
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 23/05/2019
NUMARASI: 2017/1046 E. – 2019/666 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Bankacılık İşleminden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki menfi tespit davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, taraflarca istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 27.12.2007 ile 25.07.2014 tarihleri arasında dava dışı … Tic.Ltd.Şti.’nin ortağı olduğunu, daha sonra şirket ortaklığından ayrılarak hissesini devrettiğini, ortaklık sırasında şirketçe 19.09.2011 tarihinde genel kredi sözleşmesi kapsamında kullanılan krediye kefil olduğunu ve aynı tarihli boş bononun müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzalandığını, borçlu şirketçe anılan kredinin ödenerek hatta kredinin son ödemesinin Kredi Garanti Fonu kefaletiyle kullanılan kredi ile yapılarak kredi borcunun kapatıldığını, KGF desteği ile alınan kredinin 12 taksitte geri ödeneceği konusunda anlaşılarak ödemelerin yapılmaya başlandığını, banka ile borçlu şirket arasında müvekkilinin kefili olduğu ve teminat bonosunun verildiği genel kredi sözleşmesi kapsamındaki borcun sona ermesine rağmen, teminat olarak alınan bononun iade edilmediğini, bankalarca kredi kullandırıldığı sırada genellikle borçlu ve kefillerden “bedeli nakden alınmıştır” veya “bedeli teminattır” açıklamalı bono alındığını, bankaca kefalet nedeniyle alınan bononun asıl borcun ödenmesine rağmen iade edilmediğini, bonoda “bedeli nakden alınmıştır” kaydı bulunmasına rağmen, bononun genel kredi sözleşmesinin teminatı olarak alındığının sabit olduğunu, bir çok Yargıtay kararında da bu şekilde alınan bonoların teminat bonosu olduğunun ve yargılama yapılarak borç belirlenmeden takibe konu edilemeyeceğinin belirlendiğini, 2011 yılında düzenlenen ve diğer unsurları boş olan bononun vadesinin 10.08.2017 olarak yazılması nedeniyle bono vasfını yitirdiğini, bedelsiz kalan senedin takibe konu edilerek müvekkilinin zarara uğratıldığını ileri sürerek, İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra takibinin durdurulmasına, icra takibine yatırılan paranın davalı tarafa ödenmemesine, takip nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkili banka ile borçlu şirket arasında imzalanan genel kredi sözleşmeleri uyarınca kredi kullandırıldığını, davacının anılan sözleşmelerin kefili olduğunu, kredi borcunun eksik ödenmesi nedeniyle keşide edilen Üsküdar …Noterliğinin 11.08.2017 tarihli ihtarıyla hesabın kat edildiğini, kat ihtarına rağmen borcun ödenmemesi üzerine bankaya verilen bonoya dayalı olarak ihtiyati haciz kararı alınarak İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takibe başlandığını, davacının kefil olduğu borcun ödenmediğini, borcun ödendiğinin yazılı belgelerle kanıtlanması gerektiğini, davacının şirket ortaklığını kardeşine devir ederek ortaklıktan ayrılmasının borcunun ortadan kalktığı anlamına gelmediğini, ortaklıktan ayrılma ile borcun sona ermediğini, bononun teminat niteliğinde olduğunun yazılı belge ile ispatlanması gerektiğini, takip konusu bononun kredi borcuna karşılık verildiğini ve teminat niteliğinde olmadığını, KGF’den kredi kullanarak bu kapsamda ödemelerin yapıldığı iddiasının doğru olmadığını, KGF’nin kredi kullandıran bir kurum olmayıp, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ’lere kefil olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü açısından yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişiler tarafından alınan denetime elverişli bilirkiş iraporuna göre; davalı … Bankası ile dava dışı asıl borçlu … Ltd.Şti arasında 19/09/2011 tarihinde 500.000 TL tutarında Genel Kredi Sözleşmesi düzenlendiği, davacı …’nında bu sözleşmede 500.000 TL üzerinden müteselsil kefil olarak kefalet imzasının bulunduğu, davalı bankanın asıl borçlu şirket ile kefillere hesap kat ihtarı göndererek ihtarname çektiği ve İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takibe geçildiği görülmüştür. Davacı takibe geçilen bononun asıl borçlu şirketin davalı banka nezdinde imzalamış olduğu Genel Ticari Kredi Sözleşmesinin teminatı olarak verildiğini ve boş senede müteselsil kefil sıfatıyla imza attığını, kredi garanti fonu çerçevesinde 12 taksitli geri ödeneceğinni bildirildiği ve kredi borcu sonlanmış olmasına rağmen senedin iade edilmediği iddiasında bulunmuştur. Dava dışı … Ltd.Şti ye 12/04/2017 tarihinde 168.000 TL tutarında 12 ay da aylık ödemeleri 15.295,93 TL taksitler halinde toplam 183.551,20 TL olarak geri ödenmek şartıyla KGF fonunun kefaletiyle eşit taksitli kredi kullanıldırıldığı, bu kredinin kullanılması ve geri ödeme planında davacı …’nın imzasının bulunmadığı, ilgili kredinin 151.505,00 TL sinin KGF tarafından ödendiği anlaşılmıştır. Davacının ortaklıktan ayrıldığı, tarihten sonraki bir tarihte KGF kefaletiyle kullandırılan ve bu taahhütname de imzası olmayan 168.000 TL krediden sorumlu tutulamayacağı gibi 2011 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi kapsamında da bu borcun değerlendirilemeyeceği ve bilirkişi raporunda da tespit edildiği gibi bankacılık uygulamasında mutlaka alınan munzam (ek) teminat olarak alınan senetten dolayı borcunun bulunmadığı kanaatine ulaşıldığından davacının haklı davasının kabulü ile davacının İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında davalıya borcunun bulunmadığının tespitine, davacının borcunun bulunmadığı yapılan yargılamayla tespit edilmiş olmakla; davacı yanın kötü niyet tazminat talebinin reddine karar..” gerekçesiyle davanın kabulü ile davacının İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … sayılı takip dosyasında davalıya borcunun bulunmadığının tespitine, davacının kötü niyet tazminatının reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekili ve katılma yoluyla davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Kötü niyet tazminatı talebinin reddinin yerinde olmadığını, genel itibariyle kredi sözleşmesine kefil olanlara asıl borçlu ile birlikte müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla ayrıca bir kambiyo senedi (genellikle bono) imzalatıldığını, bonolarda çoğu kez “bedeli nakden alınmıştır” kaydına, bazen de “bedeli teminattır” kaydına yer verildiğini, mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunulmasının borcun yenilenmesi (tecdidi) sonucunu doğurmadığını, kefalet borcunun sona ermesine rağmen bononun iade edilmediğini, alının raporla müvekkilinin sorumlu olmadığının belirlendiğini, bedelsiz bononun takibe konulması nedeniyle davalının kötü niyetli olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulü ile kötü niyet tazminatına karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili ile dava dışı şirket arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesi kapsamında kredi kullandırıldığını, davacı ve dava dışı …’nın anılan krediye kefil olduklarını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine 11.08.2017 tarihinde hesabın kat edildiğini, ihtara rağmen borcun ödenmemesi üzerine davacının imzalayarak tevdi ettiği bonoya dayalı olarak takip başlatıldığını, davacı tarafından açılan menfi tespit davasında, Kredi Garanti Fonu Mevzuatına aykırı şekilde düzenlenen ve denetime elverişli olmayan bilirkişi raporuna yönelik itirazlarının değerlendirilmeden ve ek rapor alınmadan verilen kararın hatalı olduğunu, raporun aksine takip konusu bononun teminat bonosu olmadığını ve borca karşılık alındığını, teminat senedi iddiasının yazılı delille kanıtlanmadığını, bilirkişi raporunda ki, “12.04.2017 tarihinde Kredi Garanti Fonunun kefaleti ile kullandırılan kredinin yeni bir kredi olarak değerlendirilmesi ve bu kredinin kullandırılması ve geri ödeme planında Davacının imzasının bulunmadığı, ilgili kredinin KGF tarafından ödendiği, Davacının ortaklıktan ayrıldığı tarihten sonraki bir tarihte KGF kefaletiyle kullandırılan krediden sorumlu tutulamayacağı “ görüşünün ilgili mevzuata aykırı olduğunu, bu kredinin yeni bir kredi olmayıp 19.09.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılmış kredinin yapılandırılması niteliğinde olduğunu ve bu yapılandırmanın Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi gereği yapıldığını, Kararnamede kefillerin imzası yönünden bir zorunluluk getirilmediğini, Kararname gereğince yapılan ödeme takviminde borçlu ve kefillerin sorumluluğunun artırılmadığını, anılan mevzuatta kredi borcunun alacaklı tarafından takip ve tahsil edileceğinin belirtildiğini, buna rağmen rapora yönelik itirazların değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bonoya dayalı olarak başlatılan takip nedeniyle davacının borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, taraf vekillerince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı ile dava dışı … Ltd.Şti. Arasında 19.09.2011 tarihinde genel kredi sözleşmesi düzenlendiği ve bu genel kredi sözleşmesine davacının 500.000 TL limitle kefil olduğu sabittir. Genel kredi sözleşmesiyle aynı tarihte düzenlenen 19.09.2011 tarihinde düzenlenen 10.08.2017 ödeme tarihli 250.000 TL bedelli bono, borçlu şirket tarafından bankaya verilmiş, bonoda davacı ve diğer kefilin aval veren sıfatıyla imzasının bulunduğu anlaşılmıştır. Dava konusu bono metninde ve sözleşmede bononun teminat bonosu olduğuna ilişkin bir açıklama bulunmamaktadır. Ancak, bononun genel kredi sözleşmesiyle aynı tarihte düzenlenmiş olması nedeniyle kredi borcuna ilişkin olarak verildiği ve kredi borcunun teminatını oluşturduğuna ilişkin ilk derece mahkemesi kabulünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Esasen, davalı yan da bononun genel kredi sözleşmesindeki kefalet borcu nedeniyle verildiğini kabul etmektedir. Davacı, kefil olunan 19.09.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamındaki borcun ödendiğini, kefalet sonrası 2014 yılında şirket ortaklığından ayrıldığını belirtmiştir. Davacının şirket ortaklığından ayrılmış olması başlı başına kefaleti sonlandırıcı bir işlem değildir. Davacı, kefil olduğu kredi borcunun son taksitinin de Kredi Garanti Fonu kefaletiyle 2016 yılında kullanılan krediyle kapatıldığını, anılan sözleşmede kefil sıfatıyla imzasının bulunmadığını, kefil olduğu genel kredi sözleşmesindeki borcun sona ermiş olması nedeniyle bononun bedelsiz kaldığını ileri sürmüştür. Davalı ise genel kredi sözleşmesi kapsamındaki borcun ödenmediğini, kredi garanti fonu kefaleti ile verilen kredinin yeni bir kredi olmayıp, önceki kredinin yapılandırılması niteliğinde olduğunu savunmuştur. Dosyada bulunan kredi garanti fonu kefaletiyle alınan krediye ilişkin belgelerin incelenmesinde; şirketçe 04.04.2017 tarihinde kredi garanti fonu kefaletiyle 168.000 TL kredi kullandırılması talep edilmiştir. Anılan talep yazısı ve geri ödeme planında davacının imzası bulunmamaktadır. Dosya kapsamındaki belgelerden ve bilirkişi raporundan KGF kefaletiyle alınan kredinin yeni bir kredi olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının kefaleti bulunan genel kredi sözleşmesindeki borç sona ermiş, yeni borç için kefaleti alınmadığından davacı kefil olarak sorumlu değildir. Öte yandan, yukarıda belirtildiği üzere dava konusu bononun da davacının kefil olduğu 2011 yılında kullanılan genel kredi sözleşmesinin teminatı için verildiği ve bu kapsamında kullanılan kredinin ödenmesi nedeniyle bononun bedelsiz kaldığı anlaşılmıştır. Bakanlar Kurulunun 14.07.2009 tarih ve 15197 sayılı olup 15.07.2009 tarihli 27289 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kararının m.4 d.4 hükmü ve 29.03.2020 tarihli 2325 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararının (30.03.2020 tarihli 31084 sy Resmi Gazete) m.5 deki “Teminat sonrası takip süreçleri Kurum tarafından yapılan tazmin ödemesi dahil olmak üzere kredi alacağının tümü üzerinden kredi verenlerce yürütülür. Kurum tarafından yapılan tazmin ödemeleri, kredi verenlerce alacağın tümü üzerinden yürütülen takip işlemlerinde takibe konu alacak miktarını düşürmez” hükmü uyarınca kredi borçlusu, KGF tarafından yapılan ödemenin takip borcundan düşülmesini isteyemez. Bu nedenle KGF’nin yaptığı ödemelerin dikkate alınmadan karar verilmelidir. Ancak, belirtilen bu ilkelerin uygulanabilmesi için davacının borçtan sorumlu olması gerekir. Az yukarıda belirtildiği üzere bononun teminatını oluşturduğu genel kredi sözleşmesi borcu ödendiğinden, 168.000 TL’lik KGF kefaletiyle kullandırılan kredinin yeni bir kredi sözleşmesi olması ve davalının 168.000 TL’lik kredinin önceki kredinin yapılandırılmasına ilişkin olduğuna dair sözleşme veya kanıt sunulmaması nedeniyle, ilk derece mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Davalı vekilince bilirkişi raporuna yönelik itirazların somut bir nedene dayanmadığı, genel olarak bononun teminat bonosu olmadığı kayıtsız şartsız borç ikrarı içerdiği, KGF kefaleti ile kullanılan kredinin yeni bir kredi olmayıp 19.09.2011 tarihli genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan kredinin yapılandırılması niteliğinde olması nedeniyle kefalet borcunun devam ettiğine ilişkindir. KGF kefaletiyle kullandırılan kredinin önceki kredinin yapılandırılmasına ilişkin olduğu ileri sürülmüştür. Ancak, davalı tarafından sonraki tarihli kredinin yapılandırma niteliğinde olduğuna ilişkin hiçbir kanıt sunulmamıştır. Kullandırılan bu krediyle önceki kredi borcunun ödenerek sonlandırılmış olması, yapılandırma anlamına gelmemektedir. Belirtilen nedenlerle davalı vekilinin tüm istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı tarafından bonoya dayalı olarak takip başlatılmış, mahkemece davacının borçlu olmadığının tespitine karar verilmiştir. İİK’nın 72/5.maddesi gereğince takibin haksız olmasına rağmen kötü niyetli olmadığı, taraflar arasında genel kredi sözleşmesi ve kambiyo hukuku ilişkisi bulunması nedeniyle borcun varlığı ve miktarının yargılamayı gerektirmesi nedeniyle katılma yoluyla istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, her iki taraf vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, her iki taraf vekillerinin istinaf başvurularının esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 11.014,99 TL nispi istinaf karar harcının davalıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 4-Taraflarca istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekilerine tebliğine, 6-Karar kesinleştikten sonra dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olarak karar verildi. 18.05.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.