Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2166 E. 2022/485 K. 20.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2166
KARAR NO: 2022/485
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/03/2019
NUMARASI: 2016/899 E. – 2019/405 K.
DAVANIN KONUSU: Sigorta (Mal Sigortası Kaynaklı)
Taraflar arasındaki asıl ve karşı davaların ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davacı-karşı davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı- karşı davalı vekili, asıl dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin iştigal alanı olan kuyumcuların kargolarını taşıma işi sırasında doğabilecek fiziksel kayıp veya zararların karşılanması amacı ile 01.09.2015 başlangıç tarihli ve … no’lu 1 yıl süreli Emtia Nakliyat Abonman Poliçesi düzenlendiğini, taşıma sırasında 18.09.2015 tarihinde 511.75 USD ve 10.12.2015 tarihinde 5.000 USD riziko gerçekleştiğini, hasar ihbarına rağmen sigorta tazminatının ödenmeyerek sigortacının temerrüde düştüğünü, sigortacının yasa ve poliçeden doğan yükümlülüklerine uymaması nedeniyle, gelirinin yarıya yakınını prim olarak ödeyen davacının, süresi içinde hasar ödemelerini yapamayarak ticari itibarının zedelendiğini, müşteri ve gelir kaybına uğradığını, müvekkilinin bu nedenlerle TTK’nın 1451 maddesi yollaması ile TBK’nın 125/3.maddesi uyarınca, tazminat talebinden vazgeçerek sigorta sözleşmesini feshettiğini, davalıya ödenen 8.290 USD prim ile sözleşmenin hükümsüz kalması nedeniyle uğranılan zararın tazmini için Bakırköy … Noterliği’nin 21.04.2016 tarihli ihtarının keşide edildiğini ileri sürerek, 8.290 USD priminin faiziyle birlikte tahsiline, sözleşmenin hükümsüz kalması nedeniyle uğranılan zararların tazmini için 2.000 TL’nin faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili, savunmasında ve karşı davasında özetle; müvekkili şirket nezdinde bulunan … no’lu poliçe ve eki olan … Sendikası/… tarafından verilen istisna ve klozları uyarınca, davacının hasarlarının muafiyet sınırında kalması nedeniyle hasar ödemesinin yapılmadığını, muafiyet kozuna göre davacının yıllık 10.000,00 USD’ye kadar olan hasarlarının muafiyet sınırı içerisinde kaldığını, davacının hasarları toplamının bu sınır içerisinde kaldığından hasarlarının ödenmediği, davacının, böyle bir muafiyet sınırı olduğuna dair bilgisinin olmadığı ve broker tarafından yanıltıldığına ilişkin iddiasının kabul edilemeyeceğini, davacının talebi üzerine sözleşmenin iptal edildiğini, sözleşmenin davacı tarafından imzalanması nedeniyle sözleşmedeki 10.000 USD muafiyet sınırının davacı tarafından bilindiğini, basiretli tacir olan davacının aksini ileri süremeyeceğini, davacının sözleşmeyi herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeden, prim ve diğer zararlarına ilişin dava hakkını saklı tutmadan feshettiğini, bu nedenle prim iadesi ve zarar taleplerinin haksız olduğunu savunarak, asıl davanın reddini istemiştir. Karşı davada ise sigorta sözleşmesinin davacı/karşı davalının talebi üzerine 28.04.2016 tarihinde feshedildiğini, poliçenin başlangıç tarihinin 01.09.2015 bitiş tarihinin 01.09.2016 olduğunu, davacı/karşı davalının ilk taksit tutarı olan 8.290 USD dışındaki prim borçlarını ödemediğini, poliçenin gün esaslı olarak iptal edildiğinden, 28.04.2016 tarihi itibariyle 10.164 USD prim borcunun doğduğu ileri sürülerek, 10.164 USD alacağın 28.04.2016tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Taraflar arasında taşıma sigorta poliçesinin yürürlükte olduğu sürede 18/09/2015 tarihinde 511,75 $ ve 10/12/2015 tarihinde 5.000-$ bedelli meydana gelen rizikoların sözleşmede tenzili muafiyet kapsamında kalması nedeniyle davalı sigortacı tarafından rizikoların karşılanmaması nedeniyle davacı sigortalı tarafından sigorta sözleşmesinin iptalinin talebi sonrasında 28/04/2016 tarihinde poliçenin iptal edildiği, taraflar arasındaki poliçenin 15/09/2015 tarihi ile 28/04/2016 tarihleri arasında yürürlükte kaldığı açık olup, düzenlenen dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere, taraflar arasındaki taşıma sigorta poliçesi ile davacının taşıdığı emtiaların taşınması sırasında doğan hasara karşı sigortalandığı ancak poliçede tenzili muafiyet başlığı altında belirlenen miktarda beher hasarda muafiyet koşulununu uygulanacağının belirlendiği açık olup, bu kapsamda uygulanan tenzili muafiyet koşulundan dolayı 18/09/2015 tarihinde 511,75-$ ve 10/12/2015 tarihinde 5.000-$ bedelli meydana gelen rizikoların davalı sigortalı tarafından haklı olarak karşılanmadığı açık olup, sigorta poliçesinin davacının isteği doğrultusunda haklı bir neden olmaksızın iptal edilmesi ve davalı tarafça poliçe yükümlülüklerinin yerine getirildiğinin anlaşılması nedeniyle davacı tarafça davalı sigortacıdan istenilen prim iadesine ilişkin asıl davanın reddine ve poliçenin yürürlüğe girdiği 15/09/2015 tarihinden iptal edildiği 28/04/2016 tarihine kadar ayakta olduğu süre boyunca oluşan prim borcunun davacı sigortalı tarafından davalı sigortacıya ödenmesi gerektiği sabit olmakla bilirkişi heyeti tarafından yapılan tespit doğrultusunda poliçenin ayakta kaldığı süre boyunca oluşan prim borcunun 10.164-$ olduğu anlaşıldığından davalı-karşı davacı tarafça açılan karşı davanın kabulüne…” gerekçesiyle asıl davanın reddine, karşı davanın kabulü ile 10.164,00 USD prim alacağının 28.04.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davacı-karşı davalıdan tahsiline, karar verilmiştir. Bu karara karşı, asıl davada davacı karşı davada davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı – karşı davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Taşıma sigortasından kaynaklı poliçe yükümlülüklerinin yerine getirilip getirilmediği, poliçe muafiyet koşularının ne olduğu, tarafların birbirinden prim iadesi alacağı ve prim alacağının bulunup bulunmadığı hususlarında mahkemenin hatalı sonuca vardığını, poliçedeki muafiyet koşulunun, mahkemece hatalı yorumlandığını, muafiyet koşuluna ilişkin sözleşmenin yorumlanmasında, bilirkişi raporuna atıfta bulunulmasının yasaya aykırı olduğunu, hakimin teknik bilgi gerektirmeyen hususlarda bilirkişi görüşüne başvuramayacağını, hukuki yorum konusunda bilirkişiden görüş alınamayacağını, poliçenin ikinci sayfasında muafiyetin yazılı olduğunu, ancak davalının muafiyetin iki kademeli olduğunu, ilk kademesinin her hasar için 100 USD’lik muafiyet belirlendiğini, ikinci kademede ise 100 USD’yi aşan muafiyetlerin toplamının da 10.000 USD’den fazla olması gerektiğini ileri sürdüğünü, sigortacının aydınlatma yükümlülüğünü yerine getirdiğine ilişkin bir kanıt sunulmadığını, buna rağmen açık şekilde yazılan muafiyet yükümlülüğünün aleyhe yorumlanmasının hatalı olduğunu, sigortacının dürüst davranma ilkesine aykırı hareket ettiğini, TTK’nın 1423. maddesinde düzenlenen aydınlatma yükümlülüğünü usulüne uygun şekilde yerine getirmediğini, aydınlatmanın yazılı şekilde kanıtlanması gerektiğini, sözleşmede taraflar arasında bir yorum farkının bulunması halinde tarafların gerçek iradelerinin TBK’nın 19.maddesine göre araştırılması gerektiğini, ayrıca geçerli şekilde kurulmuş bir sözleşmenin yorumlanmasında dürüstlük ilkesinden yararlanılabileceğini, bu bağlamda gerekçeli kararda, poliçede muafiyete ilişkin taraf iradeleri TBK’nın 19. maddesi ve TMK’nın 2. maddesi kapsamında hatalı yorumlandığını, mahkemenin mufaiyet klozuna ilişkin yaptığı yorum ile vardığı kanaatinin “açıklık durumunda yorum yapılamaz” (İnterpretatio cessat in claris) ve “yorum kanunun sözünden ayrılamaz” (A rerbis Legis Non Est Recedendum) ilkelerine aykırı olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl dava, sigorta sözlemesinin feshi nedeniyle ödenen prim bedeli ile uğranılan zararların tahsili; karşı dava ise bakiye prim borcunun tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı-karşı davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen 01.09.2015 başlangıç tarihli bir yıl süreli “… Sigorta Poliçesi ” ile davacı tarafından gönderilen mücevher, altın, gümüş gibi değerli madenler taşıma rizikolarına karşı sigorta örtüsü altına alınmıştır. Poliçenin tenzili muafiyet başlıklı maddesinde “Beher hasarda 100 USD, beher hasarda tenzili muafiyeti aşan hasarlarda yıllık olarak toplam 10.000 USD’lik bir tenzili muafiyete katkıda bulunur. Bundan sonra, beher hasarda tenzili muafiyet uygulanacaktır.” düzenlemesi bulunmaktadır. Belirtilen düzenlemede her bir hasar için 100 USD tenzili muafiyet uygulanacağı kabul edilmiştir. Bu durumda, sigortacının tazminat ödemesi için yıllık 10.000 USD hasar bulunması gerektiği, düzenlemenin lafzından anlaşılmamaktadır. Ancak bu durumun somut olayın çözümüne bir etkisi bulunmamaktadır. Bu miktarda tenzili muafiyet bulunmadığı iddiasının davacı tarafından hasar bedelinin tazmini davasında ileri sürülmesi imkânı bulunmaktadır. Taraflar arasındaki sigorta sözleşmesi, davacının 21.04.2016 tarihli ihtarıyla feshedilmiş, ihtar 26.04.2016 tarihinde davalıya tebliğ edilmiştir. Davacı ihtarla poliçeden kaynaklanan borcun ifası ve gecikme tazminatı talebinden vazgeçerek ödenen primin ve sözleşmenin hükümsüz olması nedeniyle uğranılan zararın tahsilini istemiştir. Fesih olgusu davalı tarafından kabul edilmiş, bu husus cevap dilekçesinde açıklanarak fesih tarihine kadar geçen dönem için takip eden prim bedelinin tahsili istenmiştir. TTK’nın 1419. maddesi gereğince sigorta sözleşmesi sona erdiği takdirde Kanun’da aksi görülmemişse, işlemeyen günlere ait ödenmiş primler sigorta ettirene geri verilir. Sigorta korumasının mevcut olduğu süre karşılığı, sigortacının prime hak kazanması sigorta sözleşmesindeki menfaatler dengesine uygun düşmektedir. Bu durumda, sigortacının rizikoyu üstünde taşıdığı günlere ilişkin prime hak kazandığının kabulü gerektiğinden bakiye günler yönünden hesaplanan priminin karşı davalıdan tahsil edilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince asıl davanın reddi gerekçesinde sigortacı tarafından tenzili muafiyet uygulanmasına ilişkin işlemlerin yerinde olduğu ve sigorta poliçesinin haklı bir neden olmaksızın sigortalı tarafından fesih edilmesi nedeniyle, feshin haksız olduğu gerekçesiyle asıl davanın reddine karşı davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak yukarıda belirtildiği üzere sigorta sözleşmesinin feshi halinde, fesih tarihine kadar gün hesabıyla sigorta priminin ödenmesi gerektiği TTK’nın 1419. maddesinde düzenlenmiştir. Davacı taraf gerçekleşen rizikonun muafiyet kapsamında olmadığını ileri sürmesine rağmen gerçekleştiği ileri sürülen riziko nedeniyle bir talepte bulunmamıştır. Bu nedenle, gerçekleşen rizikolara konu hasarın muafiyete konu olup olmadığının somut olaylar bakımından önemi bulunmamaktadır. Her halde poliçenin yürürlükte bulunduğu döneme ilişkin primlerin ödenmesi gerektiğinden ve asıl davada davacının fazla ödenmiş bir primi bulunmadığından işlemiş prim tahsiline ilişkin talebin bu gerekçeyle reddi gerekir. Diğer yandan davacı, sözleşmenin hükümsüz kalması nedeniyle uğradığı zararların tahsilini istemiş ise de bu zararların nelerden ibaret olduğunu somut olarak açıklamamıştır. Bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde, kârın düşmesi zarar kalemi olarak değerlendirilmiş, ancak poliçenin iptali ile zarar arasında nedensellik bağı bulunduğuna ilişkin hiçbir kanıt sunulmamıştır. Mahkemece, hukuki konular dışında bilirkişi raporu alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı gibi, bilirkişi tarafından ulaşılan sonucun mahkemecede benimsenmiş olmasında yasaya aykırı bir yönü bulunmamaktadır. Bu nedenlerle, davacının asıl dava bakımından verilen hükme yönelik istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte, hüküm gerekçesinin HMK’nın 33 ve 353/1.b.2 maddesi uyarınca yukarıdaki şekilde düzeltilmesi gerekmiştir. Diğer taraftan, karşı davada hükmedilen alacağa 3095 sayılı Kanun’un 4/a. maddesi gereğince yasal faiz işletilmesi gerekirken, avans faizine hükmedilmiş olması hukuka aykırı olup, karşı davada davalı vekilinin istinaf başvurusunun bu yönden kabulü ile hükmün HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca düzeltilmesine karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak asıl ve karşı davaların esası hakkında ve yukarıdaki gerekçeyle yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin asıl ve karşı davalar hakkında verdiği istinafa konu kararının kaldırılarak asıl ve karşı davaların esası hakkında ve yukarıdaki gerekçeyle yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Asıl davanın REDDİNE, 2-Karşı davanın KABULÜ ile 10.164,00 USD alacağın, 28.04.2016 tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun ‘un 4/a. maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faiziyle birlikte karşı davada davalıdan tahsili ile karşı davada davacıya verilmesine, 3-Asıl davada davacı-karşı davalının asıl davada yatırdığı 451,94 TL peşin harçtan alınması gereken 80,70 TL harcın mahsubu fazla yatırılan 371,24 TL peşin harcın karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacı-karşı davalıya iadesine, 4-Davalı-karşı davacı tarafça karşı davada yatırılan 521,35 TL harcın, alınması gereken 3.804,77 TL karar harcından mahsubu ile bakiye 3.283,42 TL karar harcının davacı-karşı davalıdan tahsil edilerek Hazineye gelir kaydedilmesine, 5-Davacı-karşı davalı tarafça asıl davada yapılan yargılama harç ve giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı-karşı davacı tarafça karşı davaya ilişkin yargılama sırasında yatırılan 550,55 TL ilk başvurma harcı ve peşin karar ilam harcın ile 14,00 TL tebligat gideri toplamı 564,55 TL nin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine, 7- Davalı-karşı davacının kendisini vekil ile temsil ettirmesi nedeniyle karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca asıl dava yönünden hesaplanan 5.567,21 TL, karşı dava yönünden hesaplanan 6.476,86 TL vekalet ücretinin davacı-karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine, 8-Taraflarca yatırılan gider avansları bakiyelerinin, kararın kesinleşmesinden sonra yatıran tarafa iadesine, 9-İstinaf aşamasındaki yargılama giderleri yönünden; a-Davacı- karşı davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; davacı-karşı davalı tarafından yatırılan 44,40 TL ve 951,20 TL peşin istinaf karar harçlarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davacı-karşı davalıya iadesine, b-Davacı-karşı davalı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf başvuru harcı gideri ile ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı olmak üzere 60,80 TL posta giderinin toplamı olan 162,10 TL istinaf kanun yolu giderinin davalı-karşı davacılardan alınarak, davacı-karşı davalıya verilmesine, 10-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 11-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 20.04.2022 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1a . maddesi uyarınca, asıl ve karşı davaların değeri itibariyle karar kesindir.