Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/215 E. 2020/1426 K. 17.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/215
KARAR NO: 2020/1426
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/07/2018
NUMARASI: 2014/1122 E. – 2018/728 K.
BİRLEŞEN İSTANBUL 30. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2013/350 ESAS 2014/95 KARAR SAYILI DOSYASINDA;
BİRLEŞEN İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2013/360 ESAS 2014/156 KARAR SAYILI DOSYASINDA;
BİRLEŞEN İSTANBUL 44. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2013/348 ESAS 2014/178 KARAR SAYILI DOSYASINDA;
DAVA: Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen haksız rekabetin tespiti önlenmesi ve tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı asıl ve birleşen davaların reddine yönelik verilen hükme karşı davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin ultralüks performans motor yatları üreticisi olduğunu, üretilen ürünlerin niteliği gereği yüksek gelirli müşteri portföyü bulunduğunu, müvekkilinin markasının üretilen kısıtlı sayıdaki tüketici arasında bilinirliğinin yüksek olduğunu, davalı şirketin ise marka temsilcilikleri, distribütörlük, tekne üreticilerine doğrudan marka danışmanlığı, distribütörlüğü ve ikinci el tekne satışı organizasyonu gibi denizcilik ile ilgili bireylere ve şirketlere yönelik hizmet sunduğunu, taraflar arasında 10.01.2010 tarihinde üç yıl süreli tek satıcılık sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme ile davalının, müvekkilinden kendi nam ve hesabına alacağı ürünleri, kendi bölgesi içindeki müşterilere satışını üstlendiğini, davalının sözleşmeyle kararlaştırılan asgari satış hedeflerine ulaşamaması ve diğer bir_kısım yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmenin tek taraflı olarak müvekkili tarafından 07.04.2011 tarihinde feshedildiğini, fesih sonrası davalı şirketin, müvekkilinin müşterileri nezdinde imajını zedelemeye, kurmuş olduğu ticari ilişkileri bozmaya çalıştığını, bu dava konusu tekne satışı da dahil olmak üzere henüz tespiti mümkün olmayan birçok satışın gerçekleşmesine engel olduğunu, davalının eylemlerinin müvekkilinin iş potansiyelini ciddi şekilde azalttığını, davalının davaya konu edilen teknenin satışına engel olarak müvekkilinin sözleşmeden ve diğer iş ilişkilerinden belirlenemeyen miktarda zarara neden olduğunu, müvekkilinin ürettiği teknelerle alım gücü yüksek olan sınırlı bir müşteri grubuna hitap etmesi nedeniyle yapılamayan bir satışın bile ticari hayatını olumsuz yönde etkileyeceğini, satıcı ile alıcı arasındaki ticari ilişkinin başka bir tacirin kötü niyetli davranışları ile bozulması halinin TTK’nın 54 ve devamı maddelerinde haksız rekabet olarak düzenlendiğini, müvekkilinin tekne üretimi ve satışı için müşterisi ile yaptığı sözleşmenin davalının yanlış, yanıltıcı ve kötü niyetli açıklama ve davranışları sonucu alıcının vazgeçmesi nedeniyle yerine getirilemediğini, müvekkilinin 23.12.2013 tarihinde dava dışı … ile yaptığı tekne satım sözleşmesinin davalı şirket ortaklarının müvekkili hakkındaki asılsız beyanları nedeniyle alıcı tarafından feshedildiğinin alıcı tarafından gönderilen fesih yazısında belirtildiğini, davalı şirket ortaklarının beyanlarıyla bu sözleşmenin iptali yanı sıra kaç müşterinin sözleşme yapmaktan vazgeçtiğinin bu aşamada belirlenemediğini, müvekkilinin iptal edilen sözleşme nedeniyle uğradığı zararların tazmini gerektiğini, müvekkilinin tek satıcılık sözleşmesini feshinden sonra davalı tarafın müvekkiline gönderilen ihtarda da, müvekkili şirketi müşterileri nezdinde zor durumda bırakacağına yönelik tehditler bulunduğunu, davalı tarafından keşide edilen 20.05.2011tarihli ihtarda “… bu ihtarnamedeki taleplerin yerine getirilmemesi halinde, iş bu belgeler iş bu satış işleminin tarafı olan şirketinize ve nihai alıcısına karşı açılacak alacak davasında kullanılacaktır.” ifadelerinin yer aldığını, bu beyanlarla davalının, taraflar arasındaki husumetle hiçbir ilgisi bulunmayan müşterileri korkutma ve kaçırma politikasına başvurduğunu, davalı şirketin ortakları …, …l ve … müvekkili şirketin eski çalışanları olduğunu, bu kişilerin müvekkili şirketin her türlü iş ve sırlarını bilebilecek üst düzey pozisyonlarda çalıştıklarını, bu nedenle müvekkilinin emtiası ve kalitesi ile ilgili beyanlarının alıcılar üzerinde çok etkili olacağını ileri sürerek, davalının kötü niyetli fiillerinin haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, haksız rekabetin menine, haksız rekabetin sebep olduğu maddi ve manevi zararın tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olduğu anda arttırılmak üzere asgari 2.000,00 TL maddi ve 2.000,00 TL manevi tazminatın müvekkilin elde etmesi mümkün olan menfaatlerle birlikte haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Asıl davada davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde haksız rekabet iddiasının temelde müvekkili şirketin dava dışı … isimli şahsa davacı şirketin ürettiği tekneleri kötülemesi ve …’ın da davacının teknesini almaktan vazgeçtiği şeklinde açıklandığını, ancak bu vakıanın danışıklı ve senaryodan ibaret olduğunu, …’ın … Sicil Numaralı – “…” unvanlı şahıs şirketinin sahibi olduğunu, bu şirketin davacının taşeronu olduğunu ve davacının ürettiği teknelerin üretiminde birebir rol alarak faaliyet gösterdiğini, anılan kişinin 27.09.2010 tarihinde şirketini kurmadan önce davacı şirkete çalıştığını, şirketini kurduktan sonrada bir süre çalışmaya devam ettiğini, muhtemelen de halen çalışmaya devam ettiğini, … tarafından internet ortamında yapılan yayında davacı şirketin fabrikasında composite departmanının başında bulunduğunu yazdığını, yazıya göre anılan kişinin davacının üretim departmanının başında bulunduğunu, davacı şirketin üretim departmanının başında bulunan bir kişinin üçüncü kişilerden aldığı duyum üzerine tekne alımından vazgeçtiği iddiasının kurgu ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, teknelerin ne şekilde üretildiğini satın alan kişi tarafından bilindiğini, yalan beyanlar ile ilgili adli makamları yanıltmak suçundan şikayette bulunulacağını, gerçekte böyle bir hadise yaşanmamasına rağmen davacının kendi üretim müdüründen yazı alarak adli mercileri yanıltmaya çalıştığını, davacı tarafından oluşturulan gerçeğe aykırı olayın temelinde feshedilen distribütörlük sözleşmesinin bulunduğunu, 10.01.2010 tarihli 3 yıl süreli sözleşmenin davacı tarafından haksız şekilde feshedildiğini, sözleşme süresince davacının müvekkilinin bölgesinde doğrudan satış yaparak müvekkilini zarar uğrattığını, müvekkilinin İstanbul 50.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/281 Esas sayılı dosyasında açtığı davada zararını talep ettiğini, mahkemece zararın belirlenmesi için rapor alındığını, davayı kaybedeceğini anlayan davacının kötü niyetli eylem ve işlemlere başvurarak şirketinde üretim müdürü olarak sigortalı çalışan kişiyi alıcı olarak göstermeye çalıştığını, ardından da sözleşmenin müvekkili şirket ortaklarının beyanlarıyla feshedildiğini beyan ettiğini, müvekkilinin davacıya ait ikinci el tekneleri sattığını, üretim ve kalite ile ilgili sorun bulunması halinde müvekkilinin bu emtiayı satmayacağını, müvekkilinin keşide ettiği ihtarda davacının emtiasının üçüncü kişilere kötüleneceğine ilişkin bir ibare bulunmadığını, ihtarda sözleşmenin haksız feshi nedeniyle dava açılacağının bildirildiğini ve davanın açıldığını, davacının TTK’nın 54.maddesine dayanmasına rağmen maddedeki hangi haksız rekabet hükmünün ihlal edildiğini dahi yazmadığını, iddianın somutlaştırılmadığını, davacının üretici müvekkilinin ise satıcı olması nedeniyle faaliyet alanlarının aynı olmadığını, davacının oluşturduğu delillerle açıkça kötü niyetle dava açması nedeniyle HMK’nın 329.maddesi gereğince müvekkili şirket ile yapılan avukatlık ücret sözleşmesi gereği 15.000,00 TL avukatlık ücretinin verilmesi gerektiğini savunarak, davanın reddi ile yargılama giderleri ile sözleşmeyle belirlenen vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 30. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2013/350 ESAS 2014/95 KARAR SAYILI DOSYASINDA; Birleşen dosyada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; asıl davadaki iddiaların tekrarla asıl davada davalı şirket ve şirket ortağı olan davalının müvekkiline göndermiş olduğu fesih ihtarına karşı ihtar beyanında müvekkilinin emtiaları ile ilgili üçüncü kişiler nezdinde beyanda bulunacağını, beyanlar sonucu müşterilerin satım sözleşmelerini iptal etmesi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, davalının kötü niyetli fiillerinin haksız rekabet oluşturduğunu ileri sürerek, haksız rekabetin tespiti ile önlenmesine haksız rekabetin sebep olduğu maddi ve manevi zararın tam ve kesin olarak belirlenebilmesi mümkün olduğu anda arttırılmak üzere şimdilik 2.000,00 TL maddi ve 2.000,00 TL manevi tazminatın müvekkilin elde etmesi mümkün olan menfaatlerle birlikte haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap delikçesinde özetle; davanın, davacının aynı iddialarla müvekkilinin ortağı olduğu şirkete karşı açtığı İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/283 Esas sayılı dosyası üzerinde birleştirilmesi gerektiğini, haksız ve mesnetsiz davanın reddine, davanın açıkça kötü niyetli kurmaca deliller ile açılmış olduğunun gözetildiğinde HMK’nın 329.maddesi gereğince yapılan avukatlık ücret sözleşmesi gereği 15.000,00-TL avukatlık ücretinin yargılama gideri olarak davacıdan tahsili ile davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2013/360 ESAS 2014/156 KARAR SAYILI DOSYASINDA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; asıl davadaki iddialarını tekrarla, müvekkilinin distribütörlük sözleşmesini feshettiği asıl davadaki şirket ortağı olan davalının haksız rekabet teşkil eden eylemleri ile müvekkiline zarar verdiğini, davalının müvekkilinin ticari itibarını zarara uğratma çabası içerisine girdiğini, davalının sergilemiş olduğu davranışlar nedeniyle müvekkili şirketin dava konusu olan tekne satışına engel olduğunu, davalının tutumunun TTK’nın ilgili hükümleriyle koruma altına alınan haklarına açıkça aykırılık teşkil ettiğini, alıcı … ile akdedilen 23.12.2012 tarihli sözleşmenin davalının haksız eylemleri nedeniyle alıcı tarafından feshedildiğini, davalının kötü niyetli fiillerinin haksız rekabet olduğunun ileri sürerek, haksız rekabetin tespiti ile önlenmesine şimdilik 2.000,00 TL maddi, 2.000,00 TL manevi tazminat olmak üzere 4.000,00 TL tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının, dava dilekçesinde bahsettiği dava dışı … isimli şahsın … – … ünvanlı şirketin sahibi olduğunu, bu şirketin geçmişte davacı şirketin taşeronluğunu yaptığını, davacının üretmiş olduğu teknelerin üretiminde rol alan ve faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, teknelerin nasıl üretildiğinin … tarafından çok iyi bilindiğini, davacının TTK.nun 54.maddesi hükmü gereği haksız rekabete dayalı bir dava yaratma amacına girdiğini, haksız rekabetin hangi halinin söz konusu davada yaşandığına değinmediğini, davacının suç teşkil eden danışıklı eylemlerle deliller yaratarak bu davayı açtığını, davacının kötü niyetli olduğunu, davacının aynı dava dilekçesi ile İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/283 E. Sayılı dosyası ile … isimli kişiye satışın engellendiği iddialar ile müvekkilinin ortağı bulunduğu … Ltd. Şti aleyhine 2.000,00 TL maddi, 2.000,00 TL manevi tazminat talepli dava açtığını, her iki dava arasında fiili ve hukuki irtibat bulunduğunu ileri sürerek, davaların birleştirilerek , asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 44. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2013/348 ESAS 2014/178 KARAR SAYILI DOSYASINDA; Davacı vekili dava dilekçesinde; davacı şirket ile davalının ortağı olduğu şirket arasında 10.01.2010 tarihinde tek satıcılık sözleşmesi akdedildiğini, sözleşme gereğince davalının ortağı bulunduğu şirketin, davacıdan kendi nam ve hesabına alacağı ürünlerin, kendi bölgesi içinde müşterilere satışını yapmayı yüklendiğini, sözleşmenin 3 yıl süre için akdedilerek şirketin satış bölgesinin sözleşme ile Türkiye olarak belirlendiğini, sözleşmenin davacı tarafından 07.04.2011 tarihinde davacı tarafından haklı nedenle feshedildiğini, davalı ve şirketin ise basiretli bir tüccardan beklenen davranışların aksine, davacının müşteriler nezdinde imajını zedelemeye, kurmuş olduğu ticari ilişkileri bozmaya çabaladığını, bu nedenle müvekkilinin birçok satış işleminin gerçekleşmesini engellediğini ileri sürerek, davalının kötü niyetli fillerinin haksız rekabet olduğunun tespitini, haksız rekabetin önlenmesine şimdilik 2.000,00 TL maddi ve 2.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesin talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacı tarafın İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/283 esas sayılı dosyası üzerinden doğrudan davalının ortağı olduğu Boranova isimli şirket aleyhine dava açtığını, daha önce de diğer ortak … aleyhine açmış olduğu İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/360 esas sayılı dosyasına sundukları cevap dilekçesinde davanın İstanbul İstanbul 26.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/283 esas sayılı dosyasında birleştirme talep ettiklerini, iş bu davanın da aynı şekilde şirket aleyhine açılmış olan aynı dava nezdinde birleştirilmesini talep ettiklerini, haksız ve mesnetsiz davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “.. Dosyaya getirtilen yanlara ait tüm deliller ve dosya üzerinde yapılan bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen rapor ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı üzere; asıl ve birleşen davaların, haksız rekabetin tespiti ile mennine ve haksız rekabet iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemlerine ilişkin olduğu, 15/02/2017 tarihli bilirkişi raporunda; tüm dosya kapsamında yapılan tüm inceleme ve tespitler ışığında, gerek TTK m. 54 anlamında, gerek çalışanın haksız rekabeti olarak TBK m. 444 anlamında davalı şirket ve davalı şirket ortaklarının haksız rekabetine konu herhangi bir belge ve delile ulaşılamadığından, haksız rekabet koşullarının bulunmadığını tespit etmiş, denetlemeye ve hükme dayanak etmeye elverişli bilirkişi raporuna göre; asıl dava dosyası yönünden; davacının davasının reddine, birleşen İstanbul 30. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/350 esas ve 2014/95 karar sayılı dosyası yönünden; davanın reddine, birleşen İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/360 esas ve 2014/56 karar sayılı dosyası yönünden; davanın reddine, birleşen İstanbul 44. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/348 esas ve 2014/178 karar sayılı dosyası yönünden; davacının davasının feragat nedeniyle reddine karar verilmiş ve aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine, karar vermiştir. Bu karara karşı asıl ve birleşen davalarda davacı vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Asıl ve birleşen davalarda davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde; Davanın haksız rekabetin tespiti ve meni ile haksız rekabetin sebep olduğu maddi ve manevi zararın tazminine ilişkin olması nedeniyle haksız rekabetin tespitine dair en önemli delillerden biri olan tanık delilinin gerek 09.05.2016 tarihli celsede gerekse beyan dilekçesiyle mahkemenin 29.02.2016 tarihli celsede tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmesine dair ara karardan rücu edilmesinin talep edilmesine rağmen, mahkemece tanıkların dinlenilmeden bilirkişi incelemesi yapılarak karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olduğunu; hükme esas alınan bilirkişi raporunun somut verilerden uzak, açıkça davalıların yanlı beyanları üzerine inşa edildiğini, raporun sadece davalı şirket ortakları ve dava dışı …’ın SGK ile Ticaret Sicili kayıtları üzerinden inceleme yapılarak düzenlendiğini, haksız rekabetin tespiti ve müvekkilin bu nedenle uğradığı zararın tazmini için ticari defterler üzerinden inceleme yapılması gerektiği hususunun rapora itiraz dilekçesinde ve duruşma sırasında beyan edilmesine rağmen, mahkemece itirazlarının karşılanmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu, raporun eksik ve hüküm kurmaya elverişli olmadığını; mahkemenin gerekçeli kararın genel ifadelerle yazılmış ve yeterli gerekçeyi içermediğini, sonuca hangi delillerle varıldığının yeterli açıklıkta gerekçelendirilmediğini; müvekkili şirketin Türkiye’nin yat sektöründe faaliyet gösteren en önemli firmalarından olduğunu, ultra lüks performans motor yatları üreten davacının ürünlerinin yüksek maddi değere sahip olduğunu, müşteri portföyünün yüksek meblağları karşılayabilecek birikime sahip seçkin kişilerden oluştuğunu, bu nedenle müvekkilinin marka değerine gelecek en küçük şüphenin çok ciddi ticari itibar zedelenmesine ve maddi kayıplara neden olacağını, faaliyet gösterilen sektörde sınırlı sayıda firma bulunmasının, bu durumu daha da önemli hale getirdiğini; davalılar … ile …’nin ortaklarından olduğu davalı şirket ile müvekkili arasındaki 10.01.2010 tarihli tek satıcılık sözleşmesinin davalı şirketin, asgari satış hedefine ulaşamaması ve sözleşmeden kaynaklı yükümlülüklerini yerine getirmemesi nedeniyle 07.04.2011 tarihinde müvekkili tarafından haklı nedenle feshedildiğini, sözleşmenin feshini hazmedemeyen davalı şirket ve ortaklarının, husumet saiki ile müvekkilin müşterilerini kaçırma ve korkutma yoluna başvurarak, piyasada müvekkil şirketi kötülemeye başladıklarını, kötü niyetli davranışlar nedeniyle müvekkil şirketin ticari itibarı ile faaliyetlerinin geri dönüşü imkansız şekilde zarar gördüğünü, haksız rekabetin tespiti ve tazminat talepli davaların bu nedenle açıldığını, asıl ve birleşen davalardaki eylemlerin TTK’da düzenlenen haksız rekabete ilişkin hükümlerin ihlali niteliğinde olduğunu, davalıların, müvekkilin ticari itibarını zedeleyerek şahsi husumetlerinden dolayı müvekkilin müşteri kaybetmesine neden olduklarını, davalıların müvekkili şirketin eski çalışanı olması sebebiyle, müvekkilin ürünleri hakkında söyledikleri sözlerin gerçekte öyle olmasa dahi müşteri portföyünde inandırıcılık kazandıracağını, müvekkili şirketin eski çalışanları olan davalılar … ve …’nin müvekkili şirketin ticari sırlarına vakıf olduklarını, şirkette üst düzey yönetici pozisyonunda çalışan bu kişilerin müvekkili şirket bünyesinde öğrendiklerini kendi lehlerine kullanabilecek durumda olduklarının açık olduğunu; bilirkişi raporundaki müvekkili ile dava dışı … arasındaki satım sözleşmesinin hatalı yorumlandığını, satım sözleşmesinin şekle bağlı olmadığını, sözleşmede hüküm bulunmaması halinde TBK’nın satıma ilişkin hükümlerinin uygulanacağını, müvekkilnin, dava dışı …’ın sipariş ettiği yatın üretimine başladığını, fesih nedeniyle üretimi kendisinin finanse etmek zorunda kalarak zararını tazmin edemediğini, sözleşmeyi kulaktan dolma bilgilerle fesheden …’ın bir takım taleplerde bulunduğunu, …’ın 2012 yılında … isimli şirketini kurarak müvekkiline çalışma alanında destek verme taahhüdünde bulunduğunu, müvekkilin sözleşmenin iptali nedeni ile uğradığı bir takım zararlarını bu şekilde ifa edildiğini, müvekkili ile dava dışı … arasında ticari ilişkinin kurulmasına sebep olan hususun davalıların haksız rekabet fiilleri olduğunu, …’ın firması sadece kalıp yapımı ile ilgili taşeronluk yaptığını, ultra lüks performans yatlarının geri kalan yapım ve özelliklerine dair bilgisi bulunmadığını, müvekkili ile … arasındaki sözleşmenin şartlarının gerçek olduğunu, bilirkişinin buna aykırı görüşlerinin yerinde olmadığını; davalıların haksız rekabeti nedeniyle müvekkilinin iptal edilen siparişinin 1.808.000 Euro olduğunu, raporda müvekkilinin bu satışın iptaliyle uğradığı zararın tespit edilmediğini, kaldı ki iptal edilen bu siparişin yanı sıra kaybedilen müşteri potansiyeli nedeniyle davacının satışlarındaki azalmanın da tespiti gerektiğini, bu tespitin yapılması için de ticari defterlerin incelenmesi gerektiğini, rapora yönelik itirazların dikkate alınarak eksiz incelemeyle hazırlanan rapora dayanılarak karar verilmesinin hatalı olduğunu belirterek, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Asıl ve birleşen davalar, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ile uğranılan maddi ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, davalıların TTK’nın 54 ve devamı maddeleri ile TBK’nın 444 ve devamı maddeleri kapsamında haksız rekabet oluşturacak eylemlerinin bulunmaması nedeniyle asıl ve birleşen davaların ayrı ayrı reddine karar verilmiş, davacı vekilince bu karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi HMK’nın 355.maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Asıl ve birleşen dosya kapsamında bulunan tüm delillerden davacı ile asıl davada davalı şirket arasında 10.01.2010 tarihli tek satıcılık sözleşmesi düzenlenmiş olup, sözleşme davacının 07.04.2011 tarihli bildirimi ile tek taraflı olarak fesh edilmiştir. Asıl davada davalı şirket tarafından fesih nedeniyle uğranılan zararın tanzimi için İstanbul 50.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/281 Esas sayılı dosyasında haksız fesih nedeniyle tazminat talep edilmiş olup buna ilişkin yargılama devam etmektedir. Asıl ve birleşen davalarda davacı, tek satıcılık sözleşmesinin feshi üzerine davalı şirket tarafından keşide edilen 20.05.2011 tarihli ihtarla müvekkilinin iş emtiasının alıcılara karşı kötüleneceği yolunda tehditte bulunulduğunu, bu kapsamda müvekkilinin dava dışı …’la müvekkili arasında düzenlenen 1.800.000,00 TL bedelli satım sözleşmeni davalıların müvekkili şirketin marka ve kalitesine yönelik asılsız beyanları nedeniyle alıcısı tarafından feshedildiğini, belirterek bu eylemin haksız rekabet oluşturduğunun tespiti ve önlenmesiyle uğranılan maddi ve manevi zararların tazmini belirsiz alacak davası şeklinde ileri sürülmüştür. Dava dilekçelerinde açıkça, somut satışın iptalinin yanı sıra davalıların haksız rekabet oluşturduğu ileri sürülen eylemleri nedeniyle müvekkilini satış cirosunun azaldığını, ancak bu azalmanın miktarının tam olarak tespit edilemediğini belirterek zararların tespiti ile haksız rekabetin önlenmesini talep etmiştir. Asıl ve birleşen davalarda davalılar vekili ise, müvekkillerinin haksız rekabet oluşturan hiçbir eyleminin bulunmadığını, davacının eski çalışanı ve üretim sorumlusu olan aynı zamanda kurduğu şirket ile davacı tarafından yapılan üretimde taşeronluk görevi yapılan …’la danışıklı işlemler yaparak müvekkili ile ilgili asılsız deliller oluşturduğunu, müvekkillerinin davacının ürünlerinin kalitesine ilişkin herhangi bir beyanı bulunmamakla birlikte esasen beyanlardan etkilenerek sözleşmeyi feshettiği iddia edilen …’ın davacıyla olan çalışma ve sözleşme ilişkisi dikkate alındığında, davacının ürünlerinin kalitesi hakkında en iyi bilgiye sahip kişi olduğunu, müvekkillerinin tekne satışı davacının ise tekne üretimi ile iştigal ettiğini, müvekkillerinin halen dahi davacı tarafından üretilen teknelerin satışına ilişkin ilanlar verdiğini, bu durumun dahi ileri sürülen iddiaların kurgu eseri olduğunu gösterdiğini belirterek, asıl ve birleşen davaların reddini istemiştir. Asıl davada davalı tarafından keşide edilen 20.05.2011 tarihli ihtarda davacının iş emtiasının kötülenmesine ilişkin bir beyan bulunmamakta olup tek satıcılık sözleşmesinin feshi nedeniyle uğranılan zararların tahsilinin talep edileceği bildirilmiştir. Davacı vekili dava dilekçesine ekli delil listesinde, tanık deliline dayanmış olup mahkemece 09.03.2015 tarihli oturumda verilen süre içerisinde tanıklarını isim ve adreslerini bildirmiştir. Mahkemece, sonraki oturumda davacı tanıklarından …’ın dinlenmesi için davetiyeyle çağrılmasına diğer tanık …’un dinlenmesi için Gebze Asliye Ticaret Mahkemesine talimat yazılmıştır. Tanıklardan …’ın çağır kağıdının tebliğine rağmen 13.07.2015 tarihinde zorla getirme kararı verilmiş, hazır edilmemesi üzerine sonraki oturum olan 23.11.2015 tarihinde yeniden zorla getirme kararı çıkarılmış, dosyada bulunan kolluk yazısına göre adresin kapalı olması ve ilgilinin kongrede bulunması nedeniyle zorla getirme kararının yerine getirilemediği anlaşılmıştır. Diğer tanık …’un belirtilen adreste bulunmaması nedeniyle talimat yoluyla beyanı alınamamış, talimat bila ikmal iade edilmiştir. Mahkemece 23.11.2015 tarihli oturumda tanığın adresi bildirilmesi için kesin süre verilmiş davacı vekilince süresinde İstanbul/ Ümraniye adresi bildirilmiştir. Mahkemece tebligat yapılmasına rağmen tanık duruşmada hazır bulunmamıştır. Bunun üzerine mahkemece davacı vekilinin hazır olmadığı, 29.02.2016 tarihindeki oturumda tanıkların dinlenmesinden vazgeçilmiş, 09.05.2016 tarihinde vazgeçme kararından rücu edilmesine ilişkin davacı vekilinin talebi reddedilerek bilirkişi incelemesi yapılmıştır.Davacının iddiası hukuki fiil olan haksız rekabet teşkil eden eylemlere ilişkin olup bu husus tanık dahil her türlü delillerle ispat edilebilir. Tanık beyanı kesin delil olmayıp, tanığın taraflarla olan ilişkisi de dikkate alınıp, diğer delillerle birlikte mahkemece serbestçe değerlendirilmelidir. Mahkemece, davacı tarafından bildirilen tanıklara duruşma günü tebliğ edilmesine rağmen, dosya kapsamındaki deliller yeterli görülerek, tanıkların dinlenmeden karar verilmesi davacının hukuki dinlenilme hakkının ve onun bir unsuru olan ispat hakkının kısıtlanması niteliğindedir. Bu durumda mahkemece HMK’da belirtilen tanıkların dinlenilmesine ilişkin yasa hükümleri gözetilerek, taraflarca gösterilen tanıkların dinlenilmesi için gerekli olan usul hükümlerinin tamamen uygulanması, tanık beyanlarının alınmasından sonra gerektiği takdirde diğer delillerle birlikte haksız rekabet olgusunun değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, deliller tam olarak toplanmadan karar verilmesi doğru bulunmamıştır. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-Asıl ve birleşen davalarda davacının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Asıl ve birleşen davalarda davacı tarafça yatırılan istinaf peyin harçlarının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Asıl ve birleşen davalarda davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.17.12.2020
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.