Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2109 E. 2019/1682 K. 25.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2109
KARAR NO : 2019/1682
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2019
NUMARASI : 2019/235- 2019/648 E.K
DAVANIN KONUSU: Alacak/Manevi Tazminat
Taraflar arasındaki alacak-manevi tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın usulden reddine yönelik olarak verilen hükme karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davalının alacaklısı olduğu Bakırköy …. İcra Müdürlüğünün … Tal. sayılı dosyasında 16 adet makinenin haczedilerek yediemin olarak müvekkilime teslim edildiğini, daha sonradan davalının alacağa mahsuben mahcuzları icradan satın aldığını, davalının 12 adet makineyi müvekkilinden teslim almasına karşın, kalan 4 adet makinenin satın alınan makinelerden farklı olduğundan bahisle teslim almaktan imtina ettiğini, davalının savcılığa şikayeti üzerine müvekkil şirket yetkilisi davacı … hakkında açılan ceza davasının beraat ile sonuçlandığını ve kararın kesinleştiğini, teslim alınmayan 4 adet makinelerin değeri ve kapladığı yer baz alınarak %0,2 oranı üzerinden günlük 540,00 TL üzerinden yediemin ücretinin ödenmesi için davalıya keşide edilen ihtarnamenin semeresiz kaldığını, bunun yanında davalının asılsız şikayet ve ithamlarından dolayı müvekkillerinin ticari itibarının zedelendiğini ileri sürerek fazlaya ilişkin dava ve talep hakkımız saklı kalmak üzere şimdilik belirsiz alacak davası olarak 10.000,00 TL’ nin 30.11.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsili ile davacı şirkete ödenmesine, asılsız ithamlar ve iftiralar nedeniyle müvekkillerinin uğramış oldukları her biri için ayrı ayrı 25.000,00.-TL olmak üzere toplam 50.000,00.-TL manevi tazminatın 30.11.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsili ile müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını, davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağını, mahçuz malların müvekkiline teslim edilmediğini, davacılara her hangi bir borcunun bulunmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARAR ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılamada, alacağın belirlenebilmesi mümkünken davanın belirsiz alacak davası olarak açılamayacağı, talebin açık olduğu da göz önüne alınarak davadaki hukuki yararın sonradan tamamlanamayacağı gerekçesiyle davacılar vekilinin davalı aleyhine açmış olduğu maddi ve manevi tazminat davasının HMK 114/1-h maddesi gereği alacak miktarı belli olduğundan belirsiz alacak davası açılamayacağından HMK 115/2 maddesi gereği dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.Bu karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacılar vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; dava tarihi itibari ile depolama / muhafaza alacağının tam olarak belirlenebilmesi mümkün olmadığından bu yönden belirsiz alacak davası açılmasında müvekkilinin hukuki yararının olduğunu, kaldı ki belirsiz alacak davası açma koşulları bulunmadığında davanın belirsiz alacak davası olmayıp kısmi dava olarak değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca davalı lehine hükmedilen vekalet ücretinin Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2 Maddesine aykırı olduğu gibi manevi tazminat davası belirsiz alacak olarak ikame edilmediğini halde davanın tümden reddinin doğru olmadığını belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını istemiştir.
GEREKÇE Dava, TBK 561 vd maddelerine dayalı olarak yediemin ücreti (saklama ücreti) alacağının tahsili yanında manevi tazminat istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince, belirsiz alacak davası açmakta davacıların hukuki yararının bulunmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiştir.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi belirsiz alacak ve tespit davasını düzenlemektedir. Anılan madde, “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü içermektedir.Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna yada objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı yada bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.Alacağın hangi hallerde belirsiz, hangi hallerde belirli veya belirlenebilir olduğu hususunda kesin bir sınıflandırma yapılması mümkün olmayıp, her bir davaya konu alacak bakımından somut olayın özelliklerinin nazara alınarak sonuca gidilmesi gereklidir. 6100 sayılı HMK’nın 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da (gerçekten) mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz.Kategorik olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir. Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. 6100 sayılı HMK ile birlikte, belirsiz alacak davası açma imkanı tanınmak suretiyle belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı da sınırlandırılmıştır. Zaman zaman, 6100 sayılı HMK ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür. Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü belirsiz alacak davası, zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece tam eda davası açılabilecektir.Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır.Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanun’un 119/1-ğ. maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı kanunun dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 119/2. maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir ( Bkz. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/13485 E 2018/4815 K sayılı ilamı ).Bu açıklamalar ışığında, ilk derece mahkemesince, HMK 31. maddesinde düzenlenen aydınlatma ödevi kapsamında davacıya talep kısmını açıklattırarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığı gibi, belirsiz alacak olarak ikame edilmeyen manevi tazminat yönünden de aynı gerekçeyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir.Diğer yandan kabule göre de, ilk derece mahkemesince, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddine karar verildiği halde, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7/2. maddesine aykırı olarak davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olması da doğru görülmemiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararı usul ve yasaya aykırı olup istinaf başvuru nedenleri haklı görüldüğünden, HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak davanın yeniden görülmesi için dosyanın karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için, dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-İstinaf yoluna başvuran davacılar tarafından yatırılan istinaf peşin harcının talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine,4-Yapılan kanun yolu masraflarının, ilk derece mahkemesince, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine çıkarılacak davetiyelerle tebliğine dair;HMK’nın 353/1.a.4. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, 25/12/2019 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.