Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2101 E. 2022/1415 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2101
KARAR NO: 2022/1415
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 13. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI: 2018/615 Esas – 2019/449 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın iptali (Banka genel kredi sözleşmesinden kaynaklı)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkili bankanın Kağıthane Şubesi ile dava dışı kredi lehtarı … Ticaret Limited Şirketi arasında üç adet toplam 10.000.000,00 TL miktarlı Genel Kredi Sözleşmesi bağıtlandığını, işbu sözleşmelerden 10.11.2017 tarihli 2.000.000,00 TL miktarlı sözleşmeyi davalı kefil …’ın müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, anılan sözleşmeler kapsamında davalıya kredi kullandırıldığını, kredi borcunun ödenmemesi üzerine Beşiktaş …Noterliğinin 11.05.2018 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile 2.870.195,13 TL nakdi ve 921.260,00 TL gayri nakdi kredi hesaplarının kat edildiğini, ihtarnamenin davalıların gösterdiği tüm adreslere gönderildiğini ve borcun ödenmediğini, alacağın tahsili için İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile ilamsız icra takibine girişildiğini, işbu takipte davalı/borçlunun sorumlu olduğu miktarın 2.077.349,98 TL olarak gösterildiğini, davalı/borçlunun asıl borca ve takibin tüm fer’ilerine itirazı üzerine takibin durduğunu, talep edilen faiz oranının sözleşmenin 4.2 maddesine göre %39 olduğunu belirterek, davalının anılan icra takibine yönelik itirazının iptaline, takibin devamına ve alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin kefalet imzası bulunmayan sözleşmeler kapsamında kullandırılan kredi borcundan sorumlu olmadığını, müvekkilinin şirket ortaklığından ayrıldığını, bu durumun Beyoğlu … Noterliğinin 05.01.2018 tarih ve … yevmiye nolu ihtarı ile davalı bankaya bildirdiğini, işbu ihtarnamenin davacı bankaya 12.01.2018 tarihinde tebliğ edildiğini, vekiledeninin bu ihtarın tebliğinden sonra kullandırılan kredilerden sorumlu olmadığını, vekiledeninin … ile evli olduğunu ve TBK’nın 584 maddesi uyarınca eş rızası şartının gerçekleşmediğini, dolayısıyla vekiledeninin eşinin kefalet imzalarına muvafakatinin bulunmadığını, bu nedenle TBK’nın 583. maddesinde belirlenen şekil şartlarının bulunmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmişlerdir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Somut olayda dosya kapsamında toplanan tüm delillere göre davacı ile asıl borçlu dava dışı … Tİc. Ltd. Şti arasında 03.05.2017 tarihli 2.000.000,00 TL limitli, 10.11.2017 tarihli 2.000.000,00 TL limitli ve 10.01.2018 tarihli 6.000.000,00 TL limitli olmak üzere toplam 3 tane Genel Kredi Sözleşmesi akdedildiği, bahse konu iş bu sözleşmelerden sadece 10.11.2017 tarihli 2.000.000,00 TL limitli sözleşmeyi davalının kefalet limiti dahilinde müteselsil kefil sıfatıyla imzalamış olduğu, davacı tarafından asıl borçlu dava dışı … Ltd. Şti.’ne 03.05.2017 tarihli sözleşmeden … kredi referans numarası ile 750.000,00 TL 10.05.2017 tarihinde kullandırıldığı ve 10.01.2018 tarihli sözleşmeden … kredi referans numarası ile 2.000.000,00 TL 11.01.2018 tarihinde kullandırıldığı, davalının kefaleti bulunan sözleşme tarihinin 10.11.2017 olduğu nazara alındığında, davacı tarafından asıl borçlu dava dışı … Tİc. Ltd. Şti’ne kullandırılan her 2 kredinin de davalının kefalet imzası bulunmayan diğer 2 adet sözleşme kapsamında kullandırılmış olduğu, iki kalem kredinin birisi davalının kefaleti bulunan sözleşmeden önce (ilk sözleşme kapsamında) ve bir diğeri ise davalının kefalet imzası bulunmayan sözleşme tarihinden sonra (3.cü sözleşme kapsamında) kullandırıldığı anlaşılmakla ve yukarıda belirtilen Yargıtay ilamları da dikkate alındığında davalının kefalet imzası bulunmayan sözleşmeler kapsamında kullandırılan kredi borcundan sorumlu tutulamayacağından davanın reddine, davacı bankanın takip yapmakta kötü niyetli olduğu sabit olmadığından koşulları oluşmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve davalı …’ın kredi sözleşmelerinden 10.11.2017 tarih ve 2.000.000,00 TL bedelli kredi sözleşmesini müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığını, kredi şartlarına uyulmaması ve borcun ödenmemesi üzerine müvekkili bankanın alacağın tahsilini teminen kredi asıl borçlusu ile müşterek ve müteselsil kefil davalının kredi hesabının kat edildiğini, alacağın muaccel olduğunu, Alacağının tahsili için davalı borçlu aleyhinde ilamsız icra takibi başlatılmış olup, borçlu tarafından haksız şekilde borca itiraz edildiğini, Dava dışı kredi lehtarı … San.tic. Ltd. Şirketi’ne kullandırılan kredilerin davalının imzaladığı 10.11.2017 tarihli kredi sözleşmesi değil diğer sözleşmeler kapsamında kullandırıldığı yönünde yapılan bilirkişi ve mahkeme tespitinin hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, zira kredilerin hangi sözlemeye istinaden kullandırıldığının tespitinin gerekçelendirilmediğini, yeterli ve somut bir araştırma yapılmadan rapor tanzim edildiğini, Ek bilirkişi raporu alınması ya da yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması talebini reddeden Mahkemece yeterli gerekçe yazılamadığını, alacak talebinde bulunarak işbu itirazın iptali davasını başlatan taraf müvekkili banka olduğu için davayı uzatma, sürüncemede bırakma gibi bir saikle hareket ettiklerinin söylenemeyeceğini, hal böyle iken mahkemenin ek rapor ya da yeni bir bilrikişiden rapor almaması ve bilirkişi raporunun kopyalanması yöntemiyle aceleyle karar verilmesinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olduğunu, Davalının imzaladığı 10.11.2017 tarihli kredi sözleşmesinin geçerli olduğunu ve usule ve esasa ilişkin bir eksiklik bulunmadığını, bu konuda tartışma olmadığını fakat üç adet kredi sözeşmesinden tarih olarak birinci ile üçüncüde davalının imzasının olmaması sadece ikinci kredi sözleşmesinin davalı tarafından imzalanmış olması ve bilirkişi raporunda, kullandırılan kredilerin bir ve üçüncü sözleşmeler kapsamında kullandırıldığı, davalının imzaladığı ikinci sözleşme kapsamında kullandırılmadığı hususlarının tespit edildiğini, bu tespit yapılırken hangi somut gerekçelere dayanıldığının belirtilmediğini, raporun hükme esas almaya elverişli olmadığını, itirazları doğrultusunda yeni bir rapor alınması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklı banka alacağının tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı ile dava dışı asıl kredi borçlusu şirket arasında 03.05.2017 tarihli, 2000.000.00 TL limitli; 10.11.2017 tarihli, 2000.000.00 TL limitli; 10.11.2018 tarihli 6.000.000.00 TL limitli üç adet genel genel kredi sözleşmelerinin imzalandığı anlaşılmaktadır. Davalının ise bu genel kredi sözleşmelerden sadece 10.11.2017 tarihli, 2000.000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesini müteselsil kefil sıfatıyla imzaladığı anlaşılmaktadır. İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda; dava dışı borçlu tarafından kullandırılan kredilerin 03.05.2017 tarihli kredi sözleşmesi ve 10.01.2018 tarihli krei sözleşmesi kapsamında kullandırıldığı belirlenmiştir. Davalı sadece 10.11.2017 tarihli kredi sözleşmesini kefil sıfatı ile imzalamıştır. Davalının diğer kredi sözleşmelerinde kefalet imzası yoktur. Genel kredi sözleşmesindeki kefalet sorumluluğu kural olarak borcun ödenmesiyle sona ermeyecektir. Ancak borç ödendikten sonraki tarihte yeniden kredi sözleşmesi imzalanması ve bu yeni genel kredi sözleşmesi kapsamında kullandırılan krediden dolayı sözleşmede imzası bulunmayan kefilin sorumluluğunun sona ereceği kabul edilmelidir. Dosya kapsamındaki bilirkişi raporunda temerrüt tarihi ve takip tarihi itibariyle tüm sözleşme ilişkileri kapsamındaki borç hesaplanmıştır. Bu durumda banka kayıtları ve sözleşme asılları üzerinde inceleme yapılarak davalı kefilin takip tarihi itibariyle dava dışı şirkete davalının da kefil olduğu 10.11.2017 tarihli genel kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan kredi borcu bulunup bulunmadığı ve varsa tutarının ne olduğunun tespiti gerekir. Açıklanan bu gerekçe doğrultusunda ilk derece mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporu gerekçeli ve denetime açık olmadığı gibi, bilirkişi raporuna davacı tarafça gerekçeleri gösterilmek üzere itiraz edildiği halde itirazları karşılayan ek bilirkişi raporu alınmadan eksik inceleme ile hüküm kurulduğu kanaatine varılmış, bu nedenle Dairemizce, HMK’nın 356. maddesi uyarınca, istinaf incelemesinin duruşmalı yapılmasına ve eksik hususlarda ek bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiştir. Dairemizin 12.05.2022 tarihli ara kararı doğrultusunda, dava dosyası, bankacı bilirkişiye verilmiş ve bilirkişiden anılan ara kararımız doğrultusunda ek rapor düzenlenmesi istenmiştir. Bilirkişi tarafından düzenlenen 04.09.2022 tarihli ek raporda; her üç kredi sözleşmesi kapsamında asıl borçlu şirketin kredi ilişkileri incelenmiş ve her bir genel kredi sözleşmesi kapsamında kullanılan krediler tespit edilmiş ve sonuçta; davacı banka ile dava dışı kredi asıl borçlusu şirket arasında üç adet genel kredi sözleşmeleri akdedildiği, bahse konu sözleşmelerden sadece 10.11.2017 tarihli sözleşmesinde davalı kefilin kefalet imzasının bulunduğu, diğer iki sözleşmede, yani 03.05.20174 ve 10.01.2018 tarihli genel kredi sözleşmelerinde davalının kefalet imzasının bulunmadığı, takibe ve eldeki davaya konu edilen kredi borcunun, davalı tarafından imzalanmayan 03.05.2017 ve 10.01.2018 tarihli sözleşmeler kapsamında kullanılan kredilerden kaldığı, bu durumda davalı kefilin kefalet imzası bulunmayan sözleşmeler kapsamında kullandırılan kredilerden sorunlu tutulamayacağı, kök raporda her ne kadar terditli değerlendirme yapılmış ise de kefilin takibe ve davaya konu borçtan sorumlu olmadığını belirtilmiştir. Bilirkişi ek raporu kök raporla uyumlu olup denetime elverişli olduğundan hükme esas alınmıştır. Ayrıntısı bilirkişi raporunda gösterildiği üzere, davalının kefil olarak imzaladığı genel kredi sözleşmesi kapsamında kullanılmış bir krediden bakiye borç bulunmadığı anlaşıldığından ve davalının kefil olarak imzalamadığı genel kredi sözleşmeleri kapsamındaki borçlardan davalı sorumlu tutulamayacağından, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri esas bakımından yerinde görülmemiştir. Yukarıda açıklanan gerekçelerle, HMK’nın 356. Maddesi uyarınca duruşmalı olarak yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekili tarafından ileri sürülen istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte, dairemizce yapılan tahkikat işlemleri doğrultusunda davanın yukarıdaki gerekçeyle yeniden karara bağlanması gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında dairemizce yeniden hüküm verilmesine ve neticede davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte, Dairemizce yapılan ek tahkikat işlemleri doğrultusunda gerekçenin değiştirilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm verilmesine, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine, 2-Davacının icra takibine girişmekte kötü niyetli olduğu sabit görülmediğinden, davalının kötü niyet tazminatı talebinin reddine, 3-Alınması gerekli 80,70 TL harcın, peşin alınmış olan 35.475,95 TL harçtan mahsubu ile artan 35.395,25 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Davalı duruşmalarda kendisini bir vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 202.867,50 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-Taraflarca yatırılan gider avans bakiyelerinin, karar kesinleştiğinde, yatıran taraflara iadesine, 7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı vekilince yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 44,40 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine, b-Davacı vekilince sarf edilen kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, c-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden ve istinaf aşamasında birden fazla duruşma yapıldığından, AAÜT’ndeki esaslara göre belirlenen 11.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine dair; Davacı vekilinin yokluğunda, davalı vekilinin yüzüne karşı, gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açık olmak üzere ve oy birliği ile verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 02/11/2022
KANUN YOLU: HMK’nın 361.maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.