Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2095 E. 2022/497 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2095
KARAR NO: 2022/497
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2019
NUMARASI: 2016/679 E. 2019/731 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Banka genel kredi- kefalet sözleşmesi)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; … Bankası A.Ş. ile … Ltd. Şti. arasında imzalanan kredi sözleşmesine davalıların müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imza attıklarını, asıl borçlunun kullandığı krediyi geri ödemekte temerrüte düştüğünü, hesabın kat edildiğini, … A.Ş. nezninde doğan alacağın müvekkiline temlik edildiğini, temlik beyanının borçlulara tebliğ edildiğini, hesap katına rağmen ödemenin yapılmaması üzerine davalılara karşı Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalıların süresi içinde itiraz etmeleri nedeniyle takibin durduğunu belirterek, itirazın iptali ile takibin devamına ve %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatının davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; taraflarına yapılan tebligatın geçersiz olduğunu, 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 11/1. maddesine göre vekil vasıtasıyla takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılacağını, dava dilekçesinde müvekkilinin altında vekil olarak tarafının adres bilgilerine yer verilmesine rağmen tebligatın vekili değil de müvekkili asile yapıldığını, itirazın iptali davasının alacaklının itirazı öğrenmesi ya da tebliğ almasından itibaren bir yıl içerisinde açılması gerektiğini, tarafınca takibe 04.06.2015 tarihinde itiraz edildiğini, huzurdaki davanın ise 12.07.2016 tarihinde açıldığını, müvekkilinin kefil veya asıl borçlu olarak imza attığı bir sözleşmesinin bulunmadığını, öncelikle kredi sözleşmesi altındaki müvekkiline ait olduğu öne sürülen imzaya da itiraz ettiklerini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilinin böyle bir sözleşmede kefaleten ve/veya şahsen yer alması halinde dahi ihtarnamede anılan hesap özetlerinin müvekkilinin tebliğ edilmemiş olduğundan bir hüküm ifade etmeyeceğini, müvekkilinin kredi borçlusu olarak anılan şirketten 04.09.2009 tarih hisse devri ve temlik sözleşmesi ile tüm hisselerini …’a devrederek ayrılmış olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin kefil olarak imza attığı böyle bir kredi sözleşmesinin bulunmadığını, müvekkili aleyhine başlatılan takibe konu olan sözleşmede tarih bulunmadığını ve kime, ne için kefil olunduğu hususunun sözleşmede yer almadığını, sözleşmesinin 2. sahifesinde davacı müvekkilinin imzasının bulunmadığını, hesap kat ihtarnamesinin Tebligat Kanunu’nun 21.maddesi çerçevesinde usule uygun tebliğ edilmediğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalılardan …’a dava dilekçesinin tebliğ olunduğu, yasal süresi içerisinde cevap dilekçesini sunmamış olduğu anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Dosya kapsamı ve toplanan deliller hep birlikte değerlendirildiğinde; dava, genel kredi sözleşmesine dayalı borcun tahsili maksadıyla müşterek ve müteselsil kefil aleyhine başlatılan ilamsız icra takibine itirazın iptali istemine ilişkin olup uyuşmazlığın, davacı ile dava dışı borçlu arasında aktedilen genel kredi ve teminat sözleşmesinde davalının müşterek ve müteselsil kefil olup olmadığı, takibe konu miktar bakımından davalının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı, ödenmesi gerekli asıl borç ve faiz tutarları ile icra inkar tazminatına hükmedilmesinin gerekip gerekmediği noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. Davacı banka ile dava dışı asıl borçlu … Ltd.Şti. arasında genel kredi sözleşmesi imzalanmış, davalılar bu sözleşme müteselsil kefil sıfatıyla imzalanmıştır. Kefil, BK m.589’a göre kefalet limitini aşmamak kaydı ile sorumludur. Davalı … her ne kadar sözleşmedeki kefil imzasına itiraz etmişse de yapılan bilirkişi incelemesinde imzanın kendisine ait olduğu anlaşılmıştır. Alacaklı banka takip tarihi talebiyle 80.000-TL asıl alacak talebinde bulunmuş olup, işlemiş faiz talebi bulunmamaktadır. Bankaca talep edilen takip tarihi itibariyle yıllık %28,50 temerrüt faizi oranı ve bunun %5 gider vergisi talebinin yerinde olduğu bilirkişi raporunda tespit edildiği” gerekçesiyle; davanın kabulüne, Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takibine vaki itirazının iptaline, takibin devamına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı … vekilince ve … vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur. … vekili, daha sonra istinaf başvurusundan feragat ettiğine dair dilekçe vermiş, bu feragat beyanı hakkında ilk derece mahkemesince ek karar verilmiştir. Bu nedenle, istinaf incelemesi sadece davalı … vekilinin başvurusu bakımından yapılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı … vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve müvekkilinin sözleşmede kefil olup olmadığı, sözleşmeyi imzalayıp imzalamadığı konusuna ilişkin olarak dava kapsamında Adli Tıp Kurumu (ATK) tarafından yapılan imza incelemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ATK Raporunda fotoğraf ya da diğer uygun görüntü teknikleriyle değerlendirme yapılmaksızın, imzanın kuvvetle muhtemel müvekkilinin eli ürünü olduğu yönünde görüş belirtildiğini, Müvekkilinın kredi borçlusu olan şirketten Büyükçekmece … Noterliğinin 04.09.2009 tarih ve … sayı ile tasdikli hisse devir ve temlik sözleşmesi ile tüm hisselerini …’a devrederek ayrıldığını, Kefalet sözleşmesi zamanında yürürlükte olan 818 sayılı BK’nın 484. maddesine göre, müteselsil kefilin sözleşmedeki kefalet limiti ve kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olduğunu, halbuki kredi sözleşmesinde kefalet limitine dair bir hükme yer verilmemiş olduğunu,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, banka kredi sözleşmesine kefaletten kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılmış olan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67.maddesi uyarınca iptali ve icra inkar tazminatının tahsili talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı … vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davaya esas Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklının … A.Ş., borçluların …, …, …, …, … oldukları, 80.000 TL toplam alacağın icra takibine konu edildiği, takip sebebi olarak 15.05.2015 tarihli Beyoğlu … Noterliğinin 14.05.2015 tarihli ve … yevmiye no’lu ihtarnamesi ile kredi sözleşmesinin gösterildiği, tüm davalılara ilişkin ayrı ayrı verilen icra dosyasına itiraz dilekçelerinde, alacaklıya herhangi bir borçları olmadığından bahisle, asıl borç ve ferilerine itiraz edildiği anlaşılmıştır. Dosya içerisindeki Beyoğlu … Noterliğine ait 28.03.2012 tarihli ihtarnamede keşidecinin … A.Ş. Genel Müdürlüğü, muhatapları …, …, …, …, … oldukları, 234.137,14 TL alacağın ihtarnamenin tebilğinden bir gün içinde ödenmesi, yetmiş üç adet çeke ilişkin 73.000 TL’nin aynı süre içerisinde depo edilmesi ihtaren bildirilmiştir. Söz konusu ihtarnamenin …’in … Bulvarı … Sitesi … Sok. No:… Esenyurt/İstanbul adresine 30.03.2012 tarihinde, …’ın … Mah. … Cad. No:… Sultangazi/İstanbul adresine 30.03.2012 tarihinde, …’ın … Mah. …, No:… Sarıyer/İstanbul adresine 02.04.2012 tarihinde, …’un … MAh. … Cad. … Sok. Esenyurt / İstanbul adresine 30.03.2012 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Dosya içerisindeki 07.12.2017 tarihli bilirkişi raporunda; 24290-3 hesap no’lu genel kredi sözleşmesi aslı üzerinde yapılan değerlendirmede kredi sözleşmesi üzerine … tarafından atılan imzanın …’ın elinin ürünü olduğu yönünde değerlendirme yapıldığı anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince aldırılan 21.03.2019 tarihli bilirkişi raporunda bila tarihli 300.000 limitli borçlusu … Lojistik olan ve 05.07.2011 tarihli 500.000 limitli borçlusu … Lojistik olan kredi sözleşmeleri değerlendirilmiştir. Bila tarihli sözleşmeye; …, … ve …’ın 300.000 kefalet limiti ile 05.07.011 tarihli sözleşmeye ise yine aynı kişilerin 500.000 kefalet limitiyle kefil oldukları, alacağın temlik eden bankanın cari kredi hesaplarını uyguladığı fiili akdi faizin %19 oranında olması sebebiyle sözleşmenin 31/2-a hükmünü uyarınca akdi faizin %28.50 oranında, temerrüd faizi hesaplandığı, takip tarihinde de zaten %28.50 oranında temerrüd faizinin talep edildiği, bu durumda tüm davalıların temerrüde düşmüş olduğu tarih olan 01.04.2012 tarihi itibariyle asıl alacak tutarının 233.822,14 TL işlemiş faizin 370,22 T,L BSMV’nin ise 18,51 TL olduğu dolayısıyla; temerrüd tarihi itibariyle 234.210,87 TL asıl alacağın bulunduğu, takip tarihi olan 15.05.2015 tarihi itibariyle ise asıl alacak 80.000 TL, işlemiş faiz 72.136,67 TL olmak üzere toplam alacak tutarının 152.136,67 TL olduğu, davalı kefillerinin sözleşmede gösterilen kefalet limitlerinin ise 800.000 TL olduğu, asıl borç tutarı kefalet miktarından düşük olmakla; davalı kefillerin tüm borçtan sorumlu bulundukları yönünde değerlendirme yapılmıştır. Sözleşmenin davalı şirket tüzel kişiliği tarafından borçlu sıfatıyla imzalanmış olduğu gerçeği karşısında; davalı şirketin ortaklarının değişmiş olduğu ve kredi sözleşmesinin hisse devrinden sonra şirketi yeni devir alanlar ile yapılmamış olduğu yönündeki savunmalar itibar edilmesi mümkün değildir. Davalı şirketin kredi sözleşmesini müşteri sıfatıyla, diğer davalıların ise müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak imzaladıkları anlaşılmaktadır. Kefil, geçerli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından sonra tek taraflı olarak kefaletini geri alamaz. Dolayısıyla davalı kefilin, şirket ortaklığından ayrılmış olmasının veya kefilin tek yanlı iradesiyle kefalet sözleşmesinden dönmesinin, kefalet sözleşmesinin bağlayıcılığını ortadan kaldırması beklenmeyecektir. Bahsi geçen sebeplerle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusu yerinde değildir. Davalı vekili bila tarihli kredi sözleşmesindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını iddia etmiş olsa da; ilk derece mahkemesince aldırılan 07.12.2017 tarihli bilirkişi raporunda söz konusu imzanın davalının elinin ürünü olduğu yönünde değerlendirme yapılmıştır. Daha sonra 26.11. 2018 tarihli Adli Tıp Kurumu raporu dosyaya kazandırılmıştır. Söz konusu raporda; 07.12.2017 tarihli bilirkişi raporu da irdelenmiş ve sonuç olarak bila tarihli kredi sözleşmesindeki imzanın davalıya ait olduğu ; emsal imza örnekleri ile karşılaştırılmak suretiyle her türlü tereddütten uzak şekilde ortaya konulmuştur. Bahsi geçen sebeple, davalı … vekilinin bu yöndeki istinaf başvurusunun reddi gerekir. Takip ve davaya dayanak taraflar arasındaki sözleşmenin bila tarihli sözleşme ve 05.07.2011 tarihli sözleşme oldukları anlaşılmakla, dosya içerisinde 28.03.2012 tarihli kat ihtarı sureti bulunmaktadır. Genel Kredi Sözleşmeleri 6098 sayılı TBK’nın yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihinden önce aktedilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde ”Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükte iken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır. Ancak, Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonra bu fiil ve işlemlere ilişkin olarak gerçekleşecek temerrüt, sona erme ve tasfiye, Türk Borçlar Kanunu hükümlerine tabidir.” hükmü düzenlenmiştir. 818 sayılı BK’nın 484. maddesi uyarınca kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için, yazılı olması ve kefilin sorumlu olacağı miktarın belirli olması zorunludur. Kefilin sorumluluğu, kefalet limitindeki miktar ile temerrüdünün hukuki sonuçları ile sınırlıdır. Sözleşmenin mülga 818 sy BK’nın yürürlülükte bulunduğu tarihte imzalandığı dikkate alındığında 818 sy BK’nın 484-485. maddeleri kapsamında kefaletin geçerli olduğu, yine kredi sözleşmesinde müteselsil kefil için sözleşmede ayrıca kefalet limitinin bulunmadığı hallerde geçerli bir kefalet mevcut olup sözleşmedeki kredi limitinin kefalet limitini de belirlediği, her iki sözleşmenin başında da kredi limitlerinin belirtildiği anlaşılmakla, davalı vekilinin bu yöndeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı … vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı … vekili tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 2.732,4 TL istinaf karar harcının bu davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı … vekilinin istinaf kanun yoluna başvuru için yaptığı masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 22.04.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a. maddesi uyarınca, dava değeri itibariyle karar kesindir.