Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2088 E. 2022/494 K. 21.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2088 ESAS
KARAR NO: 2022/494
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2019
NUMARASI: 2016/1003 E. 2019/730 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satıma Konu Malın İadesi)
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davacı ve davalı vekilleri tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkili şirketin 11.05.2016 tarihinde, … marka-model, … şasi numaralı aracı, 145.971,50 TL bedelle davalı şirketten satın aldığını, müvekkil şirketin aracın satım bedeli karşılığında 1.000,00 TL kapora ve 15.903,00 TL peşin ödeme yaptığını, geri kalan kısmın kullanılan kredi ile ödendiğini, aracın ayıplı olduğunun sonradan anlaşılması sebebiyle, araç tamir edilmek üzere davalı şirkete teslim edildiğini, aracın gerekli onarımların yapıldığı söylenerek müvekkil firmaya iade edildiğini, ancak ayıpların yeniden ortaya çıktığını, ayıp ihbarnamesinin davalı şirkete 12.10.2016 tarihinde tebliğ edildiğini, davacı şirketin ihbarnameyi tebliğ almasına rağmen aracı teslim almak ve müvekkili şirketin ödediği satım bedelini iade etmek üzere müvekkili şirket ile iletişime geçmediğini, müvekkili şirketin davalı şirkete güvenini yitirdiğinden aracı başka yetkili … servisine götürdüğünü, aracın ayıplı olup ayıbın giderilmediğini beyanla, müvekkili şirketin ayıplı aracın satım bedeli karşılığında ödediği fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı kalmak üzere, şimdilik 5.000,00 TL’nin davalı şirketten alınarak müvekkil şirkete verilmesine, davalı şirket aracı teslim alması konusunda ihtar edildiğinden iadesini talep ettikleri satım bedeline ihtarın tebliği tarihi olan 12.10.2016 tarihinden itibaren ticari temerrüt faizi işletilmesine, aksi kanaatte olunması halinde TBK’nın 227/4. maddesi uyarınca satım bedelinin indirilmesine, fazla ödendiği anlaşılan kısmın ihtarın tebliği tarihi olan 12.10.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak müvekkil şirkete verilmesine, yargılama masraflarının ve vekalet ücretinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; dava konusu aracın 11.05.2016 tarihinde satın alınmış olduğunu, davacının süresinde ihbarda bulunmadığını, davacı yanın işbu davayı belirsiz alacak davacı olarak açmış olduğunu, bu noktada hukuki bir yararı bulunmadığını, yargılama neticesi müvekkili şirket aleyhine bir sonuç çıkması halinde müvekkilinin aracın ithalatçısına rücu hakkı bulunduğundan, işbu davanın … A.Ş.’ye ihbarını talep ettiğini; esas yönünden ise müvekkilinin servisi tarafından bazı şikayetlerin tek seferde giderilmediğini, bazı şikayetlerin kullanım şartlarından kaynaklı olduğunu, bazı şikayetlerin kesin teşhisinin davacının aracını geri alması nedeniyle tamamlanamadığını, davaya konu araçta giderilmeyen bir arıza, gizli ayıp bulunduğuna dair somut ve teknik bir bulgu söz konusu olmadığını, öte yandan davacı yanın aracını bir başka servise de teslim ettiğini ve bu serviste ayıpların tespit edildiğinden bahsetmekle dava dilekçesi ekinde buna dair bir belge veya tespitin taraflarına tebliğ edilmediğini; kabul anlamına gelmemek kaydıyla, aracın halihazırda yüz elli bin kilometreden fazla kullanılmış olduğunun göz önüne alınması gerektiğini, davacının ayıp oranında bedel indirimi ve ücretsiz onarım isteme şeklindeki diğer seçimlik haklarını da kullanabileceğini, dava konusu aracın halen davacı yanda olduğunu ve kullanılmadığını, aracın kullanım bedelinin ve değer kaybının da göz önünde bulundurulması gerektiğini, ayrıca davanın kabulü halinde satıma konu aracın her türlü takyidattan ari olarak müvekkili şirkete iadesi gerektiğini beyan ederek, hukuki dayanaktan yoksun davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Alınan bilirkişi raporları, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından, dava konusu araçta mekatronik arıza, aracın açılır tavan mekanizmasında ve kapı nikelajlarında lekeler ve matlaşmalar ve yakıt göstergesi ile ilgili ayıplar bulunduğu, dava konusu araçtaki ayıpların davacının kullanımına bağlı olmadığı ve sonradan ortaya çıktığı, dolayısıyla aracın davacıya gizli ayıplı olarak satıldığı sonuç ve kanaatine varılmıştır. Ancak ayıba karşı tekeffülden doğan haklaradan sözleşmeden dönme ve satış bedelinin iadesini talep etme hakkının kullanılmasının hakkaniyete uygun olmadığı dolayısıyla ilgili haklardan satış bedelinde indirim talep etmenin hakkaniyete ve dosya kapsamına göre daha uygun olduğu, son bilirkişi raporunda yapılan hesaplamada her bir ayıbın araçta değer kaybına neden olup olmayacağı olacaksa ne oranda olacağı hususunda değerlendirme yapılarak satım bedelinden indirilecek miktarın 8.758,00-TL olarak hesaplandığı anlaşılmıştır. Mahkememizce 10.04.2019 tarihli son bilirkişi raporu, diğer raporlardaki tespitleri de değerlendirmek suretiyle dosya kapsamına uygun ve denetime elverişli olarak hazırlandığından hükme esas alınmıştır. Ayrıca bilirkişi raporundan sonra dava değerinin arttırılan kısım için davalı tarafça zamanaşımı defi ileri sürülmüşse de, davacının alacağının dava tarihi itibariyle belirli olmadığı, davanını belirsiz alacak davası olarak açıldığı anlaşılmakla, belirsiz alacak davalarında daha sonra arttırılan dava değeri de zamanaşımı yönünden dava tarihindeki şartlara tabi olduğundan ve yukarıda açıklandığı üzere dava tarihi itibariyle zamanaşımı süresi dolmadığından bu yöndeki savunmaya itibar edilmemiştir. Belirtildiği üzere sözleşmeden dönmenin haklı olmadığı kanaati ile TBK.m.237/3 (eBK.m.202/2) hükmünde hakime tanınan yetki göz önünde bulundurulduğu ” gerekçesiyle, davanın kabulüyle 8.758,00 TL ‘nin 15/10/2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı ve davalı vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve dava konusu araçta birtakım ayıplar tespit edilmesine rağmen bu ayıpların değer kaybı yaratmayacağı yönündeki bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, Dava konusu araçta tespit edilen her bir ayıbın, aracın değerinin azalmasına yol açtığını, Müvekkiline ait aracın ikinci el değerinin azalması sebebiyle uğradığı zararın mahkemece hükmedilen bedelden çok daha fazla olduğunu, müvekkili firmaya ait aracın ikinci el piyasa değerinin, aynı özelliklere sahip fakat hiçbir ayıbı bulunmayan aynı modeldeki araçlara göre azaldığını, müvekkilinin tüm arızalar için davalının yetkili servisine başvurduğundan aracın kayıtlarında mekatronik arızası ve manuel yakıt göstergesi arızalarının muhtemel müşteriler tarafından açıkça görülebildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve yargılama aşamasında alınan ilk iki bilirkişi raporunda çelişkiler mevcut olup bu çelişkilerin giderilmesi için üçüncü bilirkişi raporunun alındığını, raporda, 07.05.2018 tarihli rapordan farklı olarak, cam tavan mekanizmasındaki davacı iddialarının araçta değer kaybı yaratacağı tespitine yer verildiğini, 07.05.2018 tarihli raporda, araçtan gelen sesin normal sürüşte gelmediği ancak engebeli yerler ve kasislerde geldiği ve bu sesin de rahatsız edici bir düzeyde olmadığı, araçta değer kaybı yaratmayacağı, aracın trafik kurallarına uygun ve normal kullanımında herhangi bir ses şikayeti olmadığı hususlarının belirtildiğini, 10.04.2019 tarihli raporda ise aracın kapı nikelajlarındaki lekelerin serviste onarılmadığından bahsedilerek araçta değer kaybı olduğunun belirtildiğini ve mahkemece bu tespite dayanılarak hüküm kurulduğunu, oysa ki davacının bu lekelerin onarılmasına dair bir talebinin olmadığını, lekelenmenin solüsyon kullanılarak kolaylıkla giderilmesinin mümkün olduğunu, Ayrıca 21.12.2016 tarihli cevap dilekçesinde zamanaşımı defini ileri sürerek hak düşürücü süre itirazında bulunduklarını, davacının süresinde ihbar ve muayene yükümlülüklerini yerine getirmediğini, araç ile üç yıl boyunca 140.000 km’den fazla yol kat edildikten sonra ileri sürülen davacı iddialarınına itibar edilmemesi gerektiğini, Islahla ileri sürülen tutara karşı zamanaşımı itirazında bulunmuş olmalarına rağmen ilk derece mahkemesince bu itirazın değerlendirilmediğini, Mahkemece, ıslah edilen tutar bakımından faize hükmedilirken, ıslah edilen miktar bakımından ancak en erken ıslah tarihi itibariyle faize hükmedilebileceğinin gözardı edildiğini, Yukarıda bahsi geçen nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım sözleşmesine konu olan aracın ayıplı olduğu iddiasına dayalı TBK’nın 227. maddesi uyarınca satımın feshi ve semenin iadesi, olmadığı takdirde satış bedelinden indirim yapılması talepleriyle, HMK’nın 111.maddesi uyarınca açılmış bir terditli davadır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davacı ve davalı vekillerince, yasal süreleri içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Dosya içerisindeki irsaliyeli faturanın düzenleme tarihinin 11.05.2016 tarihi olduğu görülmektedir. Söz konusu faturanın incelenmesinde, dava konusu … marka araca ilişkin düzenlendiği, araç satım bedelinin 145.970,50 TL olduğu, söz konusu aracın … A.Ş. lehine rehinli olduğuna dair kayıt bulunduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu araç 11.05.2016 tarihli fatura ile satılarak davacıya teslim edilmiş olup, bu tarihten sonra araçta gerçekleşen arızaların gizli ayıp olduğu bilirkişilerce tespit edilmiştir. TTK’nın ticari satışlara ilişkin 23. ve TBK’nın 231. maddesi uyarınca ticari satışlarda da ayıplı mal satışından kaynaklanan uyuşmazlıklarda zamanaşımı süresinin iki yıldır. Ancak satılan mala daha uzun süreli garanti verildiği zaman bu sürenin garanti süresi sonuna kadar uzayacağı Yargıtay’ca kabul edilmektedir. Somut olayda davanın açılış tarihinin 03.11.2016 olduğu anlaşılmakla; aracın teslim tarihi gözetildiğinde davanın süresinde açıldığı anlaşılmaktadır. TTK’nın 23/1-c maddesinde, malın ayıplı olduğu teslim sırasında açıkça belli ise alıcı iki gün içinde durumu satıcıya ihbar etmelidir. Açıkça belli değilse alıcı, malı teslim aldıktan sonra sekiz gün içinde incelemek veya inceletmekle ve bu inceleme sonucunda malın ayıplı olduğu ortaya çıkarsa, haklarını korumak için durumu bu süre içinde satıcıya ihbarla yükümlüdür. Taraflar arasındaki ilişki ticari satım olup, TTK’nın 23/1-c maddesinde ayıplı mal hakkında alıcıya ihbar yükümlülüğü getirilmiştir. Alıcı muayene ve ihbar yükümlülüğünü yerine getirmeden ayıp nedeniyle satıcıdan mal bedeli ve zarar giderimi talebinde bulunamaz. Davacı alıcı, ihbarda bulunduğunu yazılı belge ile kanıtlamak zorundadır (Yargıtay 19 HD 2015/5982 Esas 2015/15327 Karar 23/11/2015 T.). Somut olayda; davalı tarafça satılan malın ayıbının garanti süresi içinde ortaya çıkması üzerine ihbarın yapıldığı, davalı tarafın bir kaç kez bu ayıbı gidermeye çalıştığı, böylece ayıbın tamamen giderileceği konusunda güven oluşturulduğu görülmektedir. 06.10.2016 tarihli ihtarname dosya içerisinde bulunmakla; ayıp ihbarının süresinde yapıldığının kabulü gerekir. Yargıtay 3. HD’nin 2021/5148 E- 2021/9250 K sayılı, 29.09.2021 tarihli karar gerekçesinde de belirtildiği üzere; davacı vekili dava dilekçesinin hiç bir yerinde belirsiz alacak davasında söz etmemiş, hukuki dayanak olarak HMK’nın 107. maddesine dayanmamıştır. İstisnai dava türlerinden olan belirsiz alacak davasından söz edebilmek için bunun açıkça belirtilmesi ya da davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşılması gerekir. Dava dilekçesinde bu konuda bir açıklık bulunmadığı sürece dava, HMK’nın 109.maddesinde tanımlanan kısmi dava olarak kabul edilir. Nitekim dava dilekçesinde fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı tutulmuş olması da davanın kısmi dava olduğunu ortaya koymaktadır. Kaldı ki dava terditli dava olarak açılmış ve dava dilekçesinde öncelikle satım bedelinin faiziyle birlikte iadesi talep edilmiştir. Dolayısıyla, dava dilekçesindeki öncelikli talebin niteliği itibariyle ve alacak tutarının davacı tarafından bilinmesi nedeniyle, zaten davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının kabulü mümkün gözükmemektedir. Bir davanın açılması halinde, dava konusu alacak hakkında zamanaşımı kesilir. Ancak, kesilen zamanaşımı, kesilme tarihinden başlayarak yeniden işler. Dava ile kesilmiş zamanaşımı, davanın devamı süresinde taraflardan birinin yargılamaya ilişkin her bir işleminden ve hâkimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar. Öğretide, kısmi davada dava konsu edilmeyen alacak kesimi için, fazlaya ilişkin hakkın saklı tutulmuş olmasının zamanaşımını kesmeyeceği kabul edilmektedir (Kuru, B., s.1541 vd.; Pekcanıtez Usul, Medenî Usûl Hukuku, 15. Bası, İstanbul 2017, cilt II, s. 1008). Kısmi dava açılması halinde zamanaşımı yalnız alacağın kısmi dava konusu yapılan miktarı için kesilir (HGK’nın 20.3.1968 gün ve E:1968/9-210, K:151; 3.7.2002 gün ve E:2002/9-564, K:572; 9.10.2002 gün ve E:2002/9-809, K:802; 06.03.2013 gün ve E:2012/4-824, K:2013/305 sayılı kararları). Somut olayda; dava dilekçesinde fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 5.000 TL talep edilmiştir. Davacı vekili, 29.05.2019 tarihinde vermiş olduğu ıslah dilekçesinde 8.758,00 TL’nin 12.10.2016 tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili, ıslah dilekçesine karşı zamanaşımı defi ileri sürmüş, bu hususu ayrıca istinaf sebebi olarak da ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesince hatalı şekilde davanın belirsiz alacak davası olduğu yönünde değerlendirme yapılmış olmakla yukarıda bahsi geçenler ışığında davanın kısmi dava olduğunun kabulü ile garanti sözleşmesi dosyaya kazandırılmak suretiyle, davalı vekilinin ıslah dilekçesine karşı ileri sürdüğü zamanaşımı definin karara bağlanması gerekir. Diğer taraftan, davacının terditli taleplerinden hangisinin kabul edildiği, mahkeme hükmünde açıkça gösterilmelidir. Dava terditli olup, HMK’nın 111/2. Maddesi uyaırnca mahkeme, asli talep hakkında ret kararı vermeden feri talebi (terditli olarak ileri sürülen ikinci talebi) karara bağlayamaz. İlk derece mahkemesinin istinafa konu hükmü, bu açıdan da usul ve yasaya aykırı olmuştur. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK 353/1.a.6.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Taraflarca yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair; HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 22.04.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.