Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2076
KARAR NO : 2019/1509
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08.07.2019 tarihli ara kararı
NUMARASI : 2018/31
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasında görülen tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonucunda, ilamda yazılı nedenlerle tedbir talebinin reddine verilen karara karşı davacı vekilince e istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında, açık ameliyat ürünlerinin satış ve pazarlanması konusunda 2010 yılından beri süren bir bayilik ilişkisi bulunduğunu, sözleşmenin yenilenerek devam ettiğini, sözleşmede münhasırlık yetkisi bulunmamakla birlikte fiilen böyle yürütüldüğünü, münhasır olmayan bayilik sözleşmesinin 2013 yılı başında tadil edilip uzatıldığını, 2013 yılında müvekkilinin yeni bayi olarak atandığı MIS ürün grubunda davalının talebiyle 7 adet cihazı davalı şirketten satın alarak hastanelere bedelsiz olarak yerleştirdiklerini, 2014 yılı başında sözleşmenin tadil edilip uzatıldığını ve bayilik alanına başka illerin de dahil edildiğini, müvekkilinin bayilik görevini başarılı bir şekilde yürüttüğünü ve pazar payını artırdığını, başarılarının davalı tarafından da ödüllendirildiğini, 2014 yılında davalıdan 8 adet daha cihaz alınıp hastanelere yerleştirildiğini, bayilik faaliyetini yürütebilmek için bu cihazların alınmasının zorunlu olduğunu, bu cihaz alımlarının müvekkili için olağanüstü masraf gerektirdiğini, krediler kullanmak zorunda kaldıklarını, Bakanlık tarafından ilan edilen SUT değişiklikleri nedeniyle müvekkilinin gelirlerinin de azaldığını, bu nedenle müvekkilinin bazı cihazları davalıya devretmek istediğini, bunun kabul edilmediğini, 2016 yılında davalının bayilik ilişkisini fiilen sona erdirmek istediğini davacıya bildirdiğini, davalının bayilik ilişkisini sona erdirdiğini hastanelere bildirdiğini, cihazları beşte biri fiyatına geri alacaklarını bildirdiklerini, müvekkilinin bunu kabul etmeyip hastanelerdeki cihazları almak istediğini, davlının satışa devam edebilmek adına cihazların alınmasına izin vermediğini, davacının zararının artmasına neden olunduğunu, feshin anlaşmalı olarak gerçekleşmesine dair çabaların sonuç vermediğini, bunun üzerine müvekkili tarafından davalıya 12.01.2017 tarihli noter ihtarı gönderilerek sözleşmenin sulhen sona erdirilmesinin istendiğini, davalının 31.01.2017 tarihli cevabi ihtarnamesinde, sözleşmenin 15.01.2017 tarihinde kendiliğinden sona erdiğini bildirdiğini, davalının sözleşmeyi haksız olarak sona erdirmiş olması nedeniyle davacının zarar gördüğünü belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000,00 TL müspet zarar, 228.000,00 TL portföy tazminatı, 21.134,25 TL stoktaki ürün bedeli, 265.000,00 TL olağanüstü masraflar olmak üzere toplam 524.134,25 TL maddi tazminatın temerrüt faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında münhasır olmayan bayilik sözleşmesi bulunduğunu, sözleşmenin konusu olan ürün grubunun tıbbi cihazlar olduğunu, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin feshine dair fiili sürecin Mayıs 2016 tarihinde başlamış olsa da ilişkinin yasaya ve usule uygun olarak 15.01.2017 tarihinde sonra erdirildiğini, davacının feshi kabul ettiğini, müvekkilinin sözleşmeyi feshetmesinin sebebinin davacının performansındaki düşüş olduğunu, müvekkilinin sözleşmeyi haklı olarak feshettiğini, davacı bayiye bölgesinde münhasırlık verilmediği, bu nedenle portföy tazminatı talep hakkının bulunmadığını, müspet ve menfi zararların birlikte talep edilmesinin mümkün olmadığını, TTK’nın 122. maddesinde öngörülen portföy tazminatının koşullarının gerçekleşmediğini belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Davalı vekilinin ihtiyati tedbir talebi; davalı vekili, 05.07.2019 tarihli dilekçesiyle davacının, hastahanelerin kullanımına bırakılan bir takım tıbbi cihazların kendisine ait olduğu iddiasıyla bu cihazların kendisine teslim edilmesi için hastahane yönetiminden talepte bulunduğunu ancak ihtilafa konu 10 adet tıbbi cihazın iki tanesinin hastahane demirbaşı, üç tanesinin davalı müvekkilinin eski distribütörlerine ait, iki tanesinin müvekkili şirkete ait cihazlar olduğunu, yalnızca üç tanesinin davacıya ait olduğunu, ancak davacının Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastahanesi Başhekimliğine 01.07.2019 tarihinde dilekçeyle başvurarak altı adet tıbbi cihazın ve eklentilerinin kendisine teslim edilmesini istediğini, eldeki dava sonuçlanmadan cihazların mülkiyetinin kime ait olduğunun belli olmaması nedeniyle, hastahanelerce davacıya teslim edilmemeleri gerektiğini, aksi taktirde telafisi güç ve imkansız zararlar doğacağını belirterek toplam on adet tıbbi cihazın davacıya teslim edilmemesi yönünde HMK’nın 389 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince, davalı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin değerlendirilmesi sonucunda verilen 08.07.2019 tarihli ara kararında; davadaki asıl talebin, bayilik sözleşmesinin haksız feshine dayalı tazminat taleplerine ilişkin olduğu, ihtiyati tedbir talebine konu tıbbi cihazların mülkiyetinin kime ait olduğu konusunda esasa ilişkin bir talep bulunmadığı, bu nedenle HMK’nın 389. maddesi uyarınca, davanın konusu olmayan tıbbi cihazlarla ilgili olarak tedbir kararı verilemeyeceği gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiştir.İhtiyati tedbir talebinin reddine dair 08.07.2019 tarihli bu ara karara karşı HMK’nın 391/3. maddesi uyarınca davalı vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin ara kararında, tedbir talebine konu tıbbi cihazların davanın konusu olmadığı gerekçesiyle talebin reddedildiği belirtilmiş ise de ilk derece mahkemesinin 19.09.2019 tarihli celsedeki 5 nolu ara kararında Kayseri’ye yazılan talimatta bu cihazların kime ait olduğunun tespit edilmesinin istendiğinin, bilirkişilere bu doğrultuda görev verildiğini, sözleşmenin 12.5.c. maddesi uyarınca müvekkilinin bayisine verdiği tıbbi cihazı iade almakla yükümlü olmadığını, davacının mülkiyet hakkının delillerle ispat etmesi gerektiğini, davada cihazların mülkiyetinin kime ait olduğunun tartışma konusu yapılmasına rağmen bu cihazların davanın konusu olmadığına dair ara kararın çelişkili olduğunu, dosya kapsamıyla cihazların büyük çoğunluğunun davacıya ait olmadığının anlaşıldığını, davacıya ait olmayan cihazların hastahane yönetimleri tarafından davacıya teslim edilmesi halinde hastahanelerin ve müvekkili şirket ile üçüncü kişilerin telafisi imkansız zararlara uğrayacağını, bu nedenle ilk derece mahkemesinin 08.07.2019 tarihli ara kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava hukuki niteliği itibariyle, esas hakkında açılan dava içinde HMK’nın 389 ve devamı maddeleri uyarınca ihtiyati tedbir istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince 08.07.2019 tarihli ara kararla davalı vekilinin ihtiyati tedbir talebi reddedilmiş, bu ara karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.HMK’nın 389. maddesi; “Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme sebebiyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyat tedbir kararı verilebilir “.Aynı yasanın 390/3 maddesi,” Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkca belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır” düzenlemesini içermektedir.Somut olayda davacı, bayilik sözleşmesinin haksız feshine dayanarak çeşitli kalemlerden oluşan tazminat talep etmektedir. Davacının talepleri arasında hastahanelerdeki tıbbi cihazların mülkiyetin kendisine ait olduğunun tespitine veya bu konudaki muarazanın giderilmesine dair bir talebi bulunmadığı gibi davalının da bu konuda bir karşı davası veya ayrıca açılıp birleştirilmiş bir davası yoktur. Davanın sonunda verilecek nihai hüküm davacının tazminat talepleriyle ilgili olacaktır. Davaya konu olmayan ve halen dava dışı hastahanelerin zilyetliğinde bulunan tıbbi cihazların mülkiyeti bu davanın konusu değildir. İlk derece mahkemesince tazminat talebinin değerlendirilmesi amacıyla cihazların mülkiyetinin kime ait olduğu konusunda bilirkişilerden değerlendirme yapmalarının istenmiş olması, cihazların bu davanın konusu olduğu sonucunu doğurmaz. Sonuç olarak, tedbir talebine konu tıbbi cihazlarla ilgili olarak açılmış bir karşı dava da bulunmadığından ve dolayısıyla HMK’nın 389. maddesi uyarınca davanın konusu olmayan cihazlar hakkında ihtiyati tedbir kararı verilmesi hukuken mümkün olmadığından, ilk derece mahkemesinin istinafa konu ret kararı usul ve yasaya uygun olup, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde değildir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 ve 391/3. maddeleri uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Gerekçesi yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. Maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 28/11/2019