Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2043 E. 2020/279 K. 05.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2043
KARAR NO : 2020/279
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI : 2015/1039 Esas – 2019/413 Karar
DAVANIN KONUSU: Şirket Hisse Satışından Kaynaklı Alacak ve Tazminat
Taraflar arasındaki davanın yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne dair karara karşı, tüm davalılar vekillerince istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı ile davalıları temsilen hareket eden … arasında görüşmeler yapıldığını, davalıların hissedarı bulunduğu … A.Ş.’nin mülkiyetinde bulunan Muğla ili … ilçesi … mevkiinde 33.000 m² yüzölçümlü orman mülkiyetinde bulunan 3 no’lu parsel üzerinde 180 yatak kapasiteli 1. sınıf tatil köyü gerçekleştirmek üzere Turizm Tahsis ve Ön İzin Belgesine sahip olduğunun öğrenildiğini, 2634 Sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve bu Kanun’un 8.maddesine istinaden çıkarılan Yönetmelik gereği tahsis işlemlerinin gerçekleştirildiğini, bu doğrultuda 180 yatak kapasiteli, 1. sınıf tatil köyünü gerçekleştirmek üzere kurulacak anonim şirket için ön izin verilmiş olduğu bilgisi verilerek Kültür ve Turizm Bakanlığının buna ilişkin 10.06.1997 gün 937 – 3853 – 17716 sayılı yazısının ibraz edildiğini, davacının buna inanarak davalıların sahip olduğu … A.Ş.’nin hisselerini devralmak istediğini, öncelikle davacının bağlı şirketlerinden … A.Ş. ile davalıları temsilen … ve … arasında 27.10.2014 tarihinde “Pay Satış Vaadi Sözleşmesi” akdedilerek … A.Ş.’nin paylarının tamamının davacıya devrinin kararlaştırıldığını, Sözleşmede … A.Ş.’nin paylarının değerini Kültür ve Turizm Bakanlığının 10.06.1997 gün 397 – 3853 – 17716 sayı ile Bodrum Türkbükü Doğusu III no’lu 33.000 m² Turizm Tahsis ve Ön izin Belgesinin oluşturduğunun açıkça belirtildiğini, Sözleşmenin imzalanmasından sonra davacı ile davalılar arasında …A.Ş.’nin hisselerinin tamamının devri amacıyla 02.12.2014 tarihinde 2 adet hisse devir sözleşmesi akdedildiğini, hisselerin davacıya ilmuhaber olarak devredildiğini bu devirler karşılığında ilk hisse devir sözleşmesi uyarınca … …’daki %14,62 payına, … Ltd. Şti.’nin %20,4 payına ve … %5 payına karşılık gelmek üzere 2 milyon Avro ödendiğini, ikinci hisse devir sözleşmesi uyarınca …’nin %23,4 payına, ikon AŞ’nin %30,6 payına, … %6 payına karşılık gelmek üzere 3 milyon Avro Ödeme yapıldığını, davacının … A.Ş.’nin paylarının tamamını davalılardan beş milyon Euro bedel karşılığında satın aldığını, Ön İzin Belgesinin varlığı davalılarca sözleşme görüşmeleri ve pay Satış Vadi Sözleşmesi ile garanti edilmemiş olsaydı … A.Ş.’nin davacı tarafından bu bedelle satın alınmasının söz konusu olmadığını, zira … A.Ş.’nin Ön İzin dışında değeri veya mal varlığı bulunmadığını, … A.Ş.’nin mali durum ihbarıyla zayıf ve zor durumda bulunan bir şirket olduğunu, 02.12.2014 tarihli Hisse Devir Sözleşmesinin 8. maddesinde şirketin tüm evrakının teslim edilmesi taahhüt edildiği halde teslim edilen belgeler arazinin Sit l’den Sit 2’ye çevrilmesine ilişkin olup Ön İzin işleminin devam ettiği düşüncesi yaratan yazışmalardan ibaret olup davacıyı aldatmaya ve oyalamaya yönelik olduğunun devirden sonra davacı tatarfından anlaşıldığını, hisse devirlerinden bir süre sonra … lehine verilen Ön izin Belgesinin iptal edildiğinin anlaşıldığını, taraflarınca 10.06.1997 tarihinde verilmiş olan Ön iznin önce dondurulmasına karar verildiği bu durumun 15.01.1999 tarihli 1591 sayılı yazıyla …’ya bildirildiği, 2007 yılında Ön iznin iptal edildiği bu durumun 09.02.2007 tarib 21847 Sayılı yazı ile … bildirildiğinin anlaşıldığını, davalıların Muğla 1. İdare Mahkemesinin 2007/2133 E. sayılı dosyası ile iptal davası açtıkları, davanın … aleyhine sonuçlandığı, dosyanın karar düzeltme aşamasında olduğunun öğrenildiğini, dava dosyasının varlığının kasten davalılar ve avukatları tarafından davacıdan saklandığını, davacının …’yu satın almasının yegâne gayesinin davalılar almış olduğu ön İzin Belgesi olduğunu davalılara Beşiktaş …. Noterliği’nin 05.08.2015 tarih … Y. sayılı ihtarnamesi ile taraflarına hile ve desise ile içi boş şirket satıldığından, ödemiş olduğu 5 milyon Euro’nun bir hafta içinde iadesinin talep ve ihtar edildiğini, davalıların Beyoğlu …. Noterliğinin 14.08.2015 tarihli … ve … yevmiye nolu cevabi ihtarnamelerinde alınan bedellerin davacıya iadesinin kesinlikle söz konusu olmayacağını bildirdiklerini, hisse satışında ekonomik anlamda ayıplı ifa söz konusu olduğunu, satıcının ayıptan sorumluluğunun TBK m.219 – 231. hükümleri arasında düzenlendiğini, TBK m.227/1 uyarınca davacının sözleşmeden dönme hakkını haiz olduğunu, davacının sözleşmeden dönme seçimlik hakkını Beşiktaş …. Noterinin 05.08.2015 tarih … Y.sayılı ihtarnamesi ile kullandığını, davalıların aldıkları satış bedelini iade etmeyi kabul etmediklerini, ayrıca TBK m.229 uyarınca davacının müspet ve menfî zararlarını tazmin etmek zorunda olduklarını, davalıların açıklama yükümlülüklerini ihlal ederek açıkça dürüstlük kuralına aykırı davrandıklarını, davalılar tarafından açıklama yükümlülüğü ihlal edilmeyip Ön İznin iptal edilmiş olduğu bilgisi davacıya verilmiş olsa idi Hisse Devir Sözleşmeleri, pay Satış Vadi Sözleşmesinin devri hiç yapılmayacağını, davacının iradesinin davalıların hilesi ile sakatlandığım, davacının davalılara ödemiş olduğu toplam 5.000.000 Avro’yu ayıplı ifa nedeniyle sözleşmeden dönme esaslarına göre ve culpa in contrahendo sorumluluğuna göre talep edebileceği gibi aynı zamanda davalılar açısından TBK m. 77 anlamında sebepsiz zenginleşme de oluşturduğunu, davacının davalılara ödediği 5.000.000 Euro dışında başta yoksun kalınan kâr olmak üzere başkaca zararlarda bulunduğunu, davacının… Bankasında %1.9 faiz getirisinin 73.136,99 Euro olacağını, davacının davalılarca yapmış olduğu sözleşmeler nedeniyle 73.136,99 Euro faizden yoksun kaldığını belirterek, ihtiyati tedbir talebi ile birlikte satış konusu hisselerin ekonomik anlamda ayıplı olmaları sebebiyle Hisse Devir Sözleşmesinden döndüklerini ve ayıplı ifa sebebiyle ödedikleri 5 milyon Euro satış bedeli ve yoksun kalınan kâr olan 73,136,99 Euro olmak üzere davacının uğradığı menfi ve müspet tüm zararların ihtarnamenin tebliğinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tazminini talep ettiklerini; ayıplı ifaya dayalı iddiaları yerinde görülmez ise bu kez terditli olarak, hisse devir sözleşmesinin davalının açık hilesi sebebiyle iptale tabi olduğunu bu sebeple başta ödedikleri 5.000.000 Euro ve yoksun kalman kâr olan 73.136,99 Euro olmak üzere davacının uğradığı menfi ve müspet zararların ihtarname tebliği tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı …, … ve … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacı tarafın dava dilekçesinde bahsi geçen taleplerini açıklaması gerektiğini, hangi davalıdan ne miktarda tazminat talep edildiğinin belli olmadığını, taraflar arasındaki ticari alım-satımın ve iş bu davanın dayanağı taraflar arasında imzalanan hisse devir sözleşmesi kapsamında davalı müvekkilleri tarafından anılan yazılı belgede yer alan yükümlülüklerin yerine getirildiğini, davacı tarafın dürüstlük kuralı ve ticari örf ve adet kurallarına aykırı davrandığını, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı davrandığını, hisselerin devri akabinde davacı tarafın ihmali ve kusurlu davranışları sonucu anılan ön iznin yitirilmiş olması hali saklı kalmak üzere davacı tarafın iddiasının aksine ortada hukuken edilmiş bir ön izinin söz konusu olmadığını, yasal değişiklik nedeniyle tahsisin yenilenmesinin mümkün hale geldiğini, işlemlere kaldığı yerden devam edilmesinin mümkün olduğunu, davacının hisse devraldıktan sonra idare nezdinde işlemleri gereği gibi takip etmediğini, 11.12.2014 tarihinde, davacı adına işlemleri takip eden … gönderilen e-posta ile ayrıntılı bilgi verilerek yapılacak işlemlerin söylendiğini, davacıdan gizlenen bir bilgi bulunmadığını, genel kurulda müvekkilinin ibra edildiğini, 03.02.2015 tarihli e-posta içeriğinin, davacının tüm yargısal ve idari süreçten haberdar olduğunu ortaya koyduğunu, yine 28.07.2015 tarihli e-postanın gönderildiğini, davacının tacir olup tedbirli bir tacir gibi davranmak zorunda olduğunu, şirketle ilgili tüm defter, kayıt ve belgelerin davacıya verildiğini, davacının tedbirli bir tacir gibi davranıp gerekli araştırmayı yaparak tüm bu bilgilere ulaşmasının mümkün olduğunu, ayıplı ifanın söz konusu olmadığını, ayıp ihbar sürelerine uyulmadığını, sözleşmelerin görüşmeleri sırasında kusurlarının bulunmadığını, sebepsiz zenginleşmenin bulunmadığını, davacı tarafın iddiasının aksine ortada ayıplı ifa olarak nitelendirilebilecek bir durum olmadığını, hisselerin ticari alım-satım sözleşmesine uygun şekilde devredildiğini, mezkur uyuşmazlıkta culpa in contrahendo ilkesi ışığında müvekkilinin sorumluluğunun ihlali olarak nitelendirilebilecek bir eylemi veya işleminin söz konusu olmadığını, taraflarca akdedilen yazılı hisse devir sözleşmesi hükümlerine göre hisselerin el değiştirmesinden ibaret iş bu uyuşmazlıkta davacının hile ile aldatılmış olduğunu iddia etmesinin gerçeği yansıtmadığını, davacının tazminat talebine ek olarak yapmış olduğu 73.136,99 Euro bedelli yoksun kalınan kâr talebinin haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davacı tarafın ihtiyati tedbir talebinin reddine dair mahkemece tesis edilen 18/11/2015 tarihli karara katıldıklarını, davacı taraf adına hisselerin vekaleten alınmış olması nedeni ile somut uyuşmazlıkta müvekkillerinin değil adına vekaleten hareket edenlerin sorumluluğunun söz konusu olduğunu belirterek, haksız ve hukuka aykırı davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı …, …, …. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; davacı vekilinin müvekkili … ve … hakkındaki beyanlarının kabul edilemeyeceğini, davacı vekilinin mahkemeyi yanlış yönlendirme ve hatalı değerlendirme yapmaya yönelik çabalarının kötü niyet göstergesi olduğunu, dava dilekçesinin 6100 sayılı HMK hükümlerine uygun olarak hazırlanmadığını, davacının taleplerini somutlaştırmasının gerektiğini, şirket uhdesinde bulunan bir hakkın varlığı veya yokluğu hususunda pay sahipleri aleyhine husumet yöneltilemeyeceğinden müvekkilleri yönünden pasif husumet şartının gerçekleşmediğini, hisseleri devredilen … şirketinin ön izin belgesinin değişen mevzuat kapsamında devam ettiğini, davacının iddialarının yersiz ve asılsız olup gerçeğe ve mevzuata aykırı olduğunu, hisse devir sözleşmesi öncesinde ve sonrasında müvekkillerine izafe edilecek bir kusurun söz konusu olmadığını, bu kapsamda davanın reddinin gerektiğini, müvekkillerinin… sorumluluğunu gerektirecek herhangi bir aykırılığının söz konusu olmadığını, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanmasının kabul edilemeyeceğini, davacının tacir olup ticari işlerinde basiretli bir tacir gibi hareket etmesi gerektiğini, dava dışı ….A.Ş. İle imzalanan 27.10.2014 tarihli sözleşmede ön izin bilgilerinin gösterildiğini, bu tarihten davacı ile yapılan sözleşme tarihe kadar davacının ön izin belgesiyle ilgili tüm bilgileri araştırdığını, araştırıp öğrenmesinin mümkün olduğunu, bakanlık nezdindeki kayıtların davacı tarafından incelendiğini, bu incelemeden sonra hisse devir sözleşmelerinin imzalandığını, davacının TTK’nın 23. maddesindeki ayıp ihbar sürelerine uymadığını, sebepsiz zenginleşmenin de söz konusu olmadığını, davacının beyanlarının tamamen kötü niyete dayalı olduğunu, talep edilen kar kaybı, menfi ve müsper zararın ispat edilemediğini, davacı tarafından herhangi bir zarar kaleminin belirtilmediğini, hiçbir ispat vesikası sunulmadığını, davanın mahiyeti itibari ile tanık dinlenmesine muvafakatlerinin olmadığını, davacının ihtiyati tedbir taleplerinin haksız olduğunu, yargılamayı gerektiren hususlarda ve davanın sonucuna etkili ve davanın esasını çözer mahiyette ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini belirterek, davada müvekkillerine husumet yöneltilemeyeceğinden müvekkilleri yönünden davanın pasif husumet eksikliği nedeni ile reddine, esas yönünden davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, ; “…Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde; davalıların … A.Ş.’nin devrinde davacı tarafı anılan ön izin belgesinin hukuki durumu konusunda bilgilendirmemek ve bu konuda susmak suretiyle pasif şekilde aldatarak davacının iradesini sakatladıkları, davacıyı … A.Ş. Satış Vaadi Sözleşmesi ile Hisse Devir Sözleşmesi’ni imzalamaya sevk ettikleri, davacının devir nedeniyle ödediği 5.000.000,00-€’yu somut olayın açıklanan özelliği karşısında ödeme tarihinden itibaren ticari faizi ile birlikte geri isteyebileceği kabul edilmiş olup, davacı Beşiktaş …. Noterliği’nin 05.08.2015 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile ödemiş olduğu 5.000.000,00-€’nun ve ihtarname keşide tarihine kadar işlemiş olan ticari faizinin tebliğ tarihinden itibaren 1 hafta içinde iadesini talep ve ihtar etmiştir. Diğer yandan davacının hisse devri bedeli olarak yapmış olduğu ödeme nedeni ile yoksun kaldığı faiz tutarını da zarar olarak davalılardan talep edebileceği kabul edilmiş olup, davacı anılan hisse devir sözleşmeleri karşılığında söz konusu ödemeyi yapmasa idi mevduatına … Bankası’nda %1,9 oran ile faiz işleyeceğini ve faiz getirisinin 73.136,96-€ olacağını belirterek neticeten satış bedeli olan 5.000.000,00-€ ve yoksun kalınan kâr olan 73.136,96-€’nun Beşiktaş …. Noterliği’nin 05/08/2015 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tazminini talep etmiştir. Mahkememizce 5.000.000,00-€’nun faiz getirisi 02/12/2014 (ödeme tarihi)’den davacı tarafça davalılara keşide edilen ihtarname tarihi olan 05/08/2015 tarihine kadar … Bankası’nca 1 yıl mevduata uygulanan %2,10 faiz oranından yapılan hesaplamaya göre (5.000.000,00 X 248 gün X %2,10 / 365=) 71.342,00-€ olarak hesaplanmıştır. Açıklanan tüm bu nedenlerden dolayı davacının davalılara ödemiş olduğu 5.000.000,00-€ satış bedelini ve 71.342,00-€ zarar tutarını davalı taraftan tazmin talebinde haklı olduğu kanaatine varılmakla davacının talebi ile bağlı kalmak sureti ile (ihtarname tebliğ tarihi olan) 05/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan şirket hisseleri oranında tahsiline dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerektiği kanaatine…” varıldığı gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne, dava dışı … A.Ş.’nin hisselerine karşılık davacı tarafından davalılara ödenen 5.000.000,00 Euro satış bedeli ve bu satıştan kaynaklı 71.342,00 Euro zarar tutarı olmak üzere toplam 5.071.342,00 Euro’nun 05/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalılardan şirketteki hisseleri oranında tahsil edilerek davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, tüm davalılar vekilleri tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;Davacı vekilinin dava dilekçesinde ve aşamalarda verdiği dilekçelerde terditli talepte bulunduğunu, öncelikle ayıplı ifa hukuki sebebine dayalı olarak satım bedelinin ve menfi zararın tespitini talep ettiğini, talep yerinde görülmediği takdirde hile nedenine dayalı olarak sözleşmenin feshini ve satım bedeli ile birlikte menfi zararı talep ettiğini, davacının daha sonra verdiği 28.12.2015 tarihli dilekçesinde alacağını TL olarak belirtmesine rağmen mahkemenin döviz üzerinden karar verdiğini, Mahkemenin verdiği kararın gerekçesinin somut uyuşmazlıkla örtüşmediği gibi hükmettiği bedelin sözleşmeden dönme nedeniyle bedel iadesi mi yoksa zarar karşılığı zarar karşılığı tazminat mı olduğunun anlaşılamadığını, İlk derece mahkemesinin, davacının hile ve ayıp iddialarının değerlendirilmesi için ticari defterlerin de incelenmesine karar verilmesine rağmen bilirkişi incelemesinin ticari defterler incelenmeksizin yapıldığını, bilirkişi raporunda bu iddialar değerlendirilmeyip yepyeni bir değerlendirmeye gidildiğini, mahkemenin bilirkişi raporundaki imkansızlık gerekçesine göre değil hile iddiasına dayalı olarak hüküm verdiğini, İlk derece mahkemesince, taraflar arasında imzalanan ve birinci derecede bağlayıcı nitelikte olan 02.12.2014 tarihli pay devir sözleşmesinin yok sayıldığını, davacının basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü altında olduğunun görmezden gelindiğini, taleple bağlılık ilkesinin aşıldığını, mahkemenin karar gerekçelerinin tutarlı olmadığını, İlk derece mahkemesinin satış bedelinin iadesine karar vermesine rağmen sözleşmenin akıbeti hakkında ve davacı tarafa devredilen hisse hakkında karar verilmediğini, bu hususun tek başına kararın hukuka aykırılığını ortaya koymaya yeterli olduğunu, Müvekkilleri tarafından dosyaya sunulan uzman görüşünün hiç değerlendirilmediğini, uzman görüşünde yer alan ayrıntılı değerlendirmelerin uyuşmazlığa ışık tutmasına rağmen mahkemece hiç dikkate alınmamasının usul ve yasaya aykırı olduğunu, uzman görüşünde açıklandığı üzere davalıların temel ediminin şirket hissesini devretmek olup bu edimin yerine getirildiğini, davacının ediminin de hisse bedelini ödemek olup bu edimin yerine getirildiğini, dolayısıyla hukuki imkansızlıktan söz eden bilirkişi raporunun hukuki dayanaktan uzak olduğunu, İlk derece mahkemesinin, hisse devir tarihinde, şirkete ait taşınmazın ön izin belgesinin iptal edildiği gibi bir yanılgı içinde olduğunu, devir tarihi itibariyle ön izin belgesinin halen geçerli olduğunu, bu konuda ek araştırma taleplerinin mahkemece haksız olarak reddedildiğini, ön izin belgesinin, değişen mevzuat karşısındaki durumu konusunda ayrıntılı açıklama yaptıklarını, gerek yasal değişiklikler, gerekse bakanlık cevabi yazılarından anlaşılacağı üzere ön iznin halen geçerli olduğunu, değişen mevzuata göre yaptıkları ihya talebinin reddedilmediğini ve işlemlerin devam ettiğini, ihya başvurusunun henüz sonuçlanmadığını, hisseleri devralan davacının basiretli bir tacir gibi davranmayıp idare nezdinde gerekli takip işlemlerini yapmadığını, davacının Kültür ve Turizm Bakanlığı nezdindeki dosyayı bir kez bile incelemediğini, Davacının TBK’nın 36. maddesine dayalı hile iddiasının gerçeklikten uzak olduğunu, hilenin, yani aldatmanın unsurlarının olayda bulunmadığını, bu konudaki hukuki değerlendirmenin gerekçeli olarak uzman raporunda ortaya konulduğunu, turizm alanında faaliyet gösteren büyük bir İngiliz yatırım şirketi ve grup üyesi şirket olan davacının Turizm Bakanlığı ile ilgili idari birimlerden her zaman taşınmazla ilgili ön izin belgesinin durumu hakkında bilgi sahibi olma imkanına sahip iken ve bu kayıtlar aleni iken bizzat kendi ifadeleriyle hisse alımının temel gerekçesi olan bir konuda hiçbir incelemede bulunmadan 5.000.000 Euro’yu ödemelerinin söz konusu olmayacağını, böyle bir durum varken davacının aldatma iddialarının dinlenemeyeceğini, İlk derece mahkemesinin taleple bağlılık ilkesini ihlal ettiğini, davacının talep sonucunun öncelikli ayıplı ifa nedeniyle sözleşmeden dönme, satış bedelinin iadesi ve menfi zararın tazmini; olmadığı takdirde hile iddiasına dayalı olarak satış bedelinin ve yoksun kalınan kârın tahsili talebinin ileri sürüldüğünü, davacının daha sonra bu talebini TL’ye çevirdiğini, mahkemenin talep dışında karar verdiğini, yargılama sırasında davanın temel uyuşmazlıktan uzaklaşılarak sonuçlandırıldığını, hukuki imkansızlık yönünde değerlendirme yapan bilirkişi kurulunun davadaki uyuşmazlıkların dışına çıktığını, imkansızlığa dayalı bir iddia olmadığı gibi bu nedenle sözleşmenin feshini gerektirir bir durum bulunmadığını, Hisse devir işlemlerinin şirket genel kurulunda kabul edildiğini, davalı yöneticinin ibra edildiğini, sözleşmesel edimlerin karşılıklı olarak yerine getirildiğini, Dava dışı …. A.Ş. ile davalılar arasında imzalanan 27.10.2014 tarihli satış vaadi sözleşmesinin hükme esas alınamayacağını, bundan sonra davacının ön izin ile ilgili tüm bilgileri incelediğini, dava dosya numaralarının kendisine verildiğini, bu satış vaadinin 30.11.2014 tarihine kadar geçerli olduğunu, bu süre dolduktan sonra 02.12.2014 tarihli hisse devir sözleşmesinin imzalandığını, taraflar arasında geçerli olan bu sözleşmede ön izin belgesi ile ilgili herhangi bir taahhüt bulunmadığını, bilirkişi kurulunun ve mahkemenin bu sözleşmeyi yok saydığını, 27.12.2014 tarihli sözleşmede davacının taraf olmayıp 02.12.2014 tarihli sözleşmede taraf olduğunu, tacir olan davacının hisse devir sözleşmesindeki tüm koşulları bilerek imzaladığını, müvekkillerinin sözleşmelerin görüşmeleri sırasında herhangi bir kusurlu eylemlerinin bulunmadığını, yani culpa in contrahendo sorumluluklarının bulunmadığını, Davacının basiretli bir tacir gibi davranmayıp kendi kusurundan hukuki sonuç çıkarmaya çalıştığını, davacının talebinin TMK’nın 2.maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, İlk derece mahkemesinin pasif aldatma gerekçesiyle davayı kısmen kabul etmesinin hukuka aykırı olduğunu, aldatmanın unsurlarının bulunmadığını, Aldatma iddiası kesinlikle haksız olmakla birlikte TBK’nın 36 ve 39.maddelerine göre sözleşmeden dönülmesi halinde tarafların aldıkları edimleri iade etmesi gerektiğini, davacının sözleşmeden dönme hakkını yani iptal hakkını kullanmasına rağmen hisselerin iadesi yönünde bir iade ortaya koymadığını, iptal hakkının kullanılması halinde sözleşme baştan itibaren geçersiz hale geleceğinden davacının hisseleri iade etmesi gerektiğini, davacının hisseleri iade etme yönünde bir irade ortaya koymadığına göre, TBK’nın 97. maddesi uyarınca satım bedelinin talep hakkının bulunmadığını, emsal Yargıtay içtihadının bu yönde olduğunu, Müvekkilleri hakkında yapılan hazırlık soruşturmasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, orada tespit edilen olguların ilk derece mahkemesince değerlendirilmediğini, savcılık kararına karşı davacı tarafından yapılan itirazın İstanbul 3.Sulh Ceza Hakimliğinin 2019/1919 D.İş sayılı dosyasında incelenerek, “Şüphelilerin ön iznin geçerliliği noktasındaki değişikliliği söylememesinin müşteki şirketin denetim imkanını ortadan kaldırmaması, müşteki şirketin yabancı bir ülkede yapacağı bir meblağı 5.000.000 Euro olan yatırım için herhangi bir araştırmaya girmeyip basiretli bir tüccar gibi davranmaması…” gerekçesiyle itirazın reddedildiğini, mahkemenin bu olguları da dikkate almadığını, oysa bu tespitlerin hukuk hakimini bağlayacağını,Açıklanan bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesine karşı verdiği cevap dilekçesinde; istinaf nedenlerinin haksız olduğunu belirterek istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, HMK’nın 111. maddesi uyarınca açılmış bir terditli dava olup; öncelikle satıma konu şirket hisselerinin ayıplı olduğu iddiasına dayalı olarak sözleşmeden dönme, satım bedelinin iadesi ve menfi zararın tazmini; olmadığı takdirde hile (aldatma) hukuki nedenine dayalı olarak sözleşmenin iptali, satım bedelinin iadesi ve menfi zararının tazmini isteklerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, hile hukuki nedenine dayalı olarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, bu karara karşı tüm davalılar vekillerince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Terditli davayı düzenleyen HMK’nın 111. maddesi uyarınca, davacı aynı davalıya karşı birden fazla talebini, aralarında aslilik – ferîlik ilişkisi kurmak suretiyle aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için talepler arasında hukuki veya ekonomik bir bağlantının bulunması şarttır. Maddenin 2. fıkrasına göre, mahkeme, davacının asli talebinin esastan reddine karar vermedikçe feri talebini inceleyemez ve hükme bağlayamaz. Somut olayda davacının davayı terditli olarak açtığı, dava dilekçesindeki asli talebinin, yani birinci talebinin satış konusu hisselerin ekonomik anlamda ayıplı olmaları sebebiyle, TBK’nın 227/1.a maddesi uyarınca satımdan dönme ve ayıplı ifa sebebiyle satım bedelinin tahsili ve menfi zararın tahsili istemine ilişkin olduğu anlaşılmaktadır. Davacının ferî, yani ikinci talebinin ise ayıplı ifa talebi yerinde görülmezse, davalının açık hilesi sebebiyle, TBK’nın 36 ve 39. maddeleri uyarınca sözleşmenin iptali, satım bedelinin ve menfi zararın tahsili istemine ilişkindir. Davacı vekilinin 28.12.2015 tarihli cevaba cevap dilekçesinde de netice-i talebini aynı yönde açıkladığı görülmektedir. İlk derece mahkemesince verilen istinafa konu hükümde, öncelikle davacının asli talebinin değerlendirilmesi gerekirken, TBK’nın 227 ve 229. maddelerine dayalı ayıplı ifa nedeniyle sözleşmeden dönme ve satım bedeliyle birlikte menfi zararının tazmini talebi hakkında, karar gerekçesinde delil değerlendirmesi yapılmadığı gibi bu konuda hiçbir hüküm de verilmediği, doğrudan ikinci talep hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır. Böylece Kanun’un emredici hükmünün ihlal edildiği görülmektedir. Diğer taraftan, ilk derece mahkemesinin kararında, hile sebebine dayalı hüküm verilmiş ise de sözleşmenin iptaline ve satım bedelinin iadesine mi yoksa TBK’nın 39/2. maddesi uyarınca tazminata mı karar verildiği yeterince açık olmadığı gibi; satım bedelinin iadesine karar verildiği halde davacıya devredilmiş olan şirket paylarının akıbetinin ne olacağı hakkında da bir karar verilmemiş olması usule aykırı olmuştur. HMK’nın 297. maddesi uyarınca hükümde, tarafların iddia ve savunmalarının özeti, uyuşmazlık noktaları, deliller, delilerin tartışılması ve değerlendirilmesi, sabit görülen vakıalar ile bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin, taleplerden her biri hakkında verilen hükmün ve taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların açıkça gösterilmesi gerekir. Bu yasal zorunluluğa rağmen ilk derece mahkemesince, davacının asli talebi hakkında delil değerlendirilmesi yapılmaması ve bu konuda bir hüküm verilmeden feri talebin hükme bağlanması emredici usul hükümlerine aykırı olmuştur. İlk derece mahkemesinin kararının bu haliyle istinaf incelemesine uygun olmadığı kanaatine varılmıştır. İlk derece mahkemesinin bilirkişi incelemesine dair ara kararında ticari defterlerin de incelenmesine karar verildiği halde bilirkişi raporunda, ticari defterlerin incelendiğine dair bir kayıt bulunmamaktadır. Somut uyuşmazlığın çözümünde, hisse devir tarihi itibariyle şirket kayıtlarının incelenmesi önemlidir. Özellikle davacının iddiasına konu vakıalar hakkında şirket karar defterinde ve diğer defter, kayıt ve belgelerinde bir açıklama bulunup bulunmadığının rapora yansıtılması son derece önemlidir. Diğer taraftan, mahkemece alınan bilirkişi raporunda davacı tarafından ileri sürülmeyen imkansızlık sebebine dayalı değerlendirme yapılmış, dosyaya yansıyan iddia ve savunmalar ve celp edilen deliller yeteri kadar değerlendirilmeden sonuca gidilmiştir. Davalılar vekillerinin bilirkişi raporuna vaki gerekçeli itirazları karşılanmamıştır. Davalılar vekillerinin, ön izin belgesinin ihyasıyla ilgili ek araştırma talepleri gerekçe gösterilmeden reddedilmiştir. Bu durumda ilk derece mahkemesinin usulüne uygun şekilde delil topladığından söz edilemez. İlk derece mahkemesinin karar gerekçesinde davalının savunma sebeplerinin nasıl aşıldığı gösterilmemiştir. Davalılar vekilleri, davacının tedbirli bir tacir gibi davranması gerektiği, taşınmaza ilişkin ön izin bilgilerinin davacıya verildiği, davacının taşınmazla ilgili tüm yasal süreçten haberdar olduğu, idari kayıtlar açık olup davacının bu kayıt ve bilgilere kolayca ulaşabileceği, değişen mevzuat ve idareye yapılan yeni başvuru ile taşınmaz üzerindeki hakların devam ettiği, davacının idare nezdinde gerekli takip işlemlerini yapmadığı gibi savunmaları ileri sürmüş olup ilk derece mahkemesince anılan savunmaların nasıl aşıldığı, gösterilen delillerin nasıl değerlendirildiği hususları gerekçeli kararda tartışılmamıştır. HMK’nın 353/1.a.6. maddesine göre, ilk derece mahkemesince, tarafların davanın esasıyla ilgili olarak gösterdikleri delillerin hiç biri toplanmadan veya gösterilen deliller hiç değerlendirilmeden karar verilmiş olması halinde, istinaf mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak, davanın yeniden görülmesi için ilk derece mahkemesine göndermesi gerekmektedir. Kanun maddesinde, taraflarca gösterilen delillerin hiç toplanmaması veya hiç değerlendirilmemesinden söz edilmiş olup, bu durumun sadece taraflardan biri hakkında gerçekleşmesi, bu yasa maddesinin uygulanması için yeterlidir. Ayrıca, terditli ilk talep hakkında hiç bir delil değerlendirmesi yapılmaması ve hüküm verilmemesi de bu maddenin uygulanmasını zorunlu kılmıştır.Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca kaldırılmasına dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının KALDIRILMASINA,2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine,3-Davalılar vekili tarafından yatırılan istinaf peşin harcının ilk derece mahkemesi tarafından, talep halinde iadesine,4-Davalılar vekili tarafından istinaf başvurusu için yapılan yargılama giderlerinin, esas hükümle birlikte, İlk Derece Mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,5-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda 05/03/2020 tarihinde oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.