Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/2035 E. 2022/327 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/2035
KARAR NO: 2022/327
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/05/2019
NUMARASI: 2019/122 E. 2019/560 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sigorta Ödemesine Dayanan Rücuen)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, davasında özetle; müvekkili ile … A.Ş. arasında … sayılı nakliyat abonman sigorta sözleşmesi akdedildiğini, sigortalı şirket tarafından Japonya’dan 2 adet programlanabilir hafızalı kumanda cihazı ve kablosu emtiasının satın alındığını (toplam 4 kap), taşıma işinin davalı … tarafından üstlenildiğini, emtianın hava yolu ile …’ye geldiğini, Kargo Gümrük Müdürlüğünce CE belgesini haiz olmadıkları için emtianın ithalatına izin verilmediğini, dört kap malın bir kabının bedelsiz ithal edildiğini, 3 kabın mahrece iade edildiğini, nakliyenin davalı … tarafından yapıldığını, üretici firmanın beyanında cihazın kullanılamaz şekilde ağır hasarlı olduğunun bildirdiğini, gönderilen fotoğraflarda cihazın hasarlı olduğunun görüldüğünü, zararın tespiti amacı ile 5684 sayılı yasa uyarınca ekspertiz incelemesi yaptırılarak, emtianın kırılması neticesi oluşan hasar tutarının KDV hariç %10 ilaveli olarak 10.309,66 TL olarak belirlendiğini, somut olayda davalı …, sigortalı emtianın taşıma işini üstlendiğini, emtianın İstanbul’dan Japonya’ya geri gönderilirken davalı taşıyıcı tarafından hasarsız olarak tesellüm edilmesine rağmen varma yerinde kullanılmaz şekilde ağır hasarlı (zayi) olarak teslim edildiğini, davalı şirkete karşı icra takibi başlatıldığını, davalı şirketin dosya borcuna itirazı üzerine takibin durduğunu belirterek itirazın iptaline, takibin devamına, %20 oranında icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; emtianın müvekkili şirket uhdesindeyken hasarlandığını, ancak hasardan müvekkilinin sorumlu olduğunu ispata yarar gümrük veya resmi makamlarca tutulmuş tutanak, rapor, hasar kaydının dosyaya ibraz edilmediğini, emtianın tamamının hasarlandığına ilişkin taraflarına gönderilen yazılı bir bildirim ya da resmi tutanaklarda bir kayıt olmadığını, zararın sabit olmadığı durumda sigorta şirketinin ödeme yapması durumunda ödemenin gratis ödeme (hatır ödemesi) olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Bilirkişi 22/04/2019 tarihli raporunda; dava dosyasına sunulan tarafların iddia savunma ve delillerinin incelenmesinden, hasar ile ilgili Türk Gümrüklerinde, Japon Gümrüğünde hasara ilişkin herhangi bir tespit ve/veya resmi onaylı tutanak olmadığı, dava dışı sigortalının bu yönde bir tespitinin olmadığı, sadece üretici firmanın dava dışı emtiayı teslim aldıktan sonra yapmış olduğu tespit, şüphe ve çektiği fotoğrafın olduğu tespit edildiğini, dava konusunun hava yolu taşımacılığı ile ilgili olduğu, dolayısı ile Türkiye’ nin ve Japonya’ nın da taraf olduğu 1999 Montreal Konvansiyonu hükümlerinin uygulanması gerektiğini, dava dışı sigortalının hasar ile ilgili olarak taşıyışı firma olan davalıya, hasarın haber alınmasından itibaren yasal süresi içerisinde yazılı herhangi bir hasar bildiriminde bulunduğuna dair bir delilin olmadığı tespit edildiğini, dava konusu hasarın taşımanın hangi aşamasında olduğuna dair somut delillerin olmadığı bu şekli ile hasarın tespitinin mümkün olmadığı kanaatine varıldığını, dava konusu olayda, geçerli bir sigorta poliçesinin var olduğu, Davacının, sigortalıya hasar bedelini ödemiş olduğu, Sigortacının rücu hakkı kanundan doğan bir hak olmakla birlikte hasar ile ilgili Gümrük ve Resmi Makamlarca tutanak altına alınmış bir belgenin olmaması, hasarın somut deliller ile desteklenememesi ve hasarın hangi aşamada gerçekleştiğinin belirsiz olması, hasarın MK hükümlerine göre süresinde davalıya yazılı olarak bildirilmemiş olmasından nedeni davacının rücu hakkından söz edilemeyeceğini bildirmiştir. Davacı vekili tarafından dava ıslah edilerek dava değeri 10.309,66 TL olarak arttırılmıştır. İncelenen tüm dosya kapsamına, tarafların iddia ve savunmalarına, bilirkişi raporu, içeriğine göre; davacı rücu hakkının varlığını ve hasarı somut delillerle ispatlayamamış olup, ispatlanamayan davanın reddine, davalı tarafın şartları oluşmayan kötü niyet tazminat talebinin davacının takipte kötü niyetli olduğu ispatlanamadığından reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur….” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Önceki beyanlarını tekrarlamış ve hükme esas alınan bilirkişi raporunu hazırlayan bilikişinin taşıma konusunda uzman olmadığını, bilirkişi …’un mali müşavir ve CMR konusunda uzman bilirkişi olduğunu, ancak uyuşmazlığın hava taşıma hukukundan kaynaklandığını, bilirkişinin uzman olmadığı konuda görüş beyan etmesinin hukuka aykırı olduğunu, Somut olayda hasar değil zayi durumunun sözkonusu olduğunu, dolayısıyla hasarın süresinde bildirilmemiş olduğuna yönelik tespitin hatalı bir tespit olduğunu, Türk hukukunda zayi ve hasar iki farklı kurum olup, ikisine bağlanan sonuçların farklı olduğunu, CMR ve Montreal Konvansiyonlarının dahi bu iki duruma farklı sonuçlar bağladığını, somut olayda zayi söz konusu olup, Montreal Konvansiyonu’nun 31. maddesi gereğince zayi halinde ihbara gerek bulunmadığını, zayi halinde ihbara gerek bulunmadığı yönündeki istinaf mahkemesi kararlarının 29.05.2019 tarihli dilekçe ekinde mahkemeye sunulduğunu, İlk derece mahkemesinin gerekçesinde yer alan “…haşarın somut deliller ile ispatlanamadığı…” yönündeki değerlendirmenin ilk derece mahkemesinin de hasar ve zayi ayrımı yapamadığını açıkça gösterdiğini, somut olayda hasar değil zayi durumunun söz konusu olduğunu ve ilk derece mahkemesinin zayi durumunu hatalı şekilde hasar olarak nitelendirdiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hava yoluyla yük taşıması sırasında yükte oluşan emtia hasar nedeniyle nakliyat sigortacısı tarafından ödenmiş olan hasar bedelinin taşıyandan rücuen tahsili için başlatılmış olan ilamsız icra takibine vaki itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Bakırköy … İcra dairesinin … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; alacaklının … Sigorta A.Ş.; borçlunun … A.Ş., takibe konu asıl alacağın 10.309,66 TL, geçmiş gün faizinin ise 1.091,75 TL olmak üzere toplam alacağın 11.401,41 TL olduğu, takip sebebi olarak 10.05.2018 tarihli 10.309,66 TL tutarında hava taşımasında meydana gelen zararın tgösterildiği, borçlu vekilinin icra dosyasına itirazında müvekkilinin karşı tarafa borcunun olmadığından bahisle takibe ve borcun tamamına itiraz ettiği anlaşılmıştır. Davaya konu nakliyat emtia sigorta poliçenin incelenmesinde; …16 no’lu abonman sözleşmesine istinaden akdedildiği, poliçe başlangıç tarihinin 27.03.2018 tarihi olduğu, poliçeye konu emtianın elektrikli ev aletleri aksam ve yedekleri olduğu, varış yerinin Japonya yükleme tarihinin 27.03.2018 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Dava dışı sigortalı tarafından ithal edilen emtianın dosya içerisindeki … nolu hava yolu ara konşimentosuna konu edinerek taşındığı anlaşılmaktadır. Türk Standartları Enstitüsü Avrupa Yakası Müdürlüğünün 26.03.2018 tarihli müzekkere cevabında, dava konusu emtianın 2018/9 teknik mevzuatın madde 9’da belirtilen koşullara uygun olmadığı sebebiyle ithaline müsaade edilmediğinden uygunsuzluk yazısı gönderilmiştir. Yargılama aşamasında dosyaya kazandırılan bilirkişi raporunda; bilirkişice üretici firmanın hasar beyanı tercümesi incelenmiş, cihazın “Türk Gümrük alanında düşürülmüş olması nedeniyle hasar gördüğünden şüphelenildiği” şeklinde ibare bulunduğu belirtilmiştir. Bilirkişi tarafından, hasarın hangi aşamada gerçekleştirildiğinin belirsiz olması, yine Montreal Konvasyonu hükümlerine göre hasarın süresinde yazılı olarak davalıya bildirilmemesi sebepleriyle rücu hakkından söz edilemeyeceği, mahkeme aksi kanaatte ise sigortalının ithal ettiği malzemenin 3 kap 22 kg iki adet kablo ve iki adet kontrol ünitesi olduğu, böylece malzeme toplamının brüt ağırlının 22 kg şeklinde yazıldığı, ancak hasarlı cihazın kaç kg olduğunun bilinmediği, dolayısıyla özel çekme hakkının hesaplanmadığı yönünde değerlendirme yapılmıştır. Dosya içerisindeki 31.03.2018 tarihli e-faturanın son ödeme tarihinin 15.04.2018 olduğu, … A.Ş. tarafından … A.Ş. adına keşide edildiği, fatura konusunun posta hizmeti ücreti olduğu, faturanın toplam tutarının 1.550.08 TL olduğu görülmektedir. 20.04.2018 tarihli ekspertiz raporunda kontrol cihazı niteliğindeki makinenin sigortacısı ve göndericinin … Sanayi, alıcı firmanın …, nakliyecinin … olduğu, 3 kap 22 kg olan cihazların hava yoluyla Japonya’ya nakledildiği, gönderilen fotoğraflarda cihazın kırılmış olarak görüldüğü hususları tespit edilmiş, hasar ihbar tarihinin 10.04.2018, hasar tespit tarihinin 30.03.2018 olduğu, hasar konusu cihazın sigorta bedelinin 23.013,49 TL, zarar ziyan tutarının 9.372,42 TL, %10 ilaveli sigorta bedelinin ise 10.309,66 TL olduğu, dava konusu kontrol cihazın fatura birim fiyatı değerlendirilerek hesaplanmıştır. Dosya içerisinde … internet bankacılığına ilişkin dekont bulunmaktadır. Bu dekontta, … Sigorta şirketinin 10.309,66 TL ödeme yapmış olduğu işlem tarihinin 10.05.2018 olduğu anlaşılmıştır. Davalı taraf savunmasında, Montreal Sözleşmesinin 35. maddesindeki tanıma uygun hasar ihbarının yapılmadığını, 14 günlük hak düşürücü süre içinde hasar ihbarı yapılmadığından müvekkilinin sorumluluğundan söz edilemeyeceğini ileri sürmüştür. Davacı vekili ise somut olayda emtia kullanılamaz derecede hasarlandığından zaten tam zayi durumu oluşmakla, hasar ihbarının gerekmediğini öne sürerek istinaf başvurusunda bulunmuştur. Taşıma hukuku açısından ziya, taşıyıcının kendisine verilen eşyayı (bagaj ya da yükü) hak sahibine teslim etmek iktidarından yoksun bulunmasıdır. Bu yoksunluk hukuki veya fiili bir sebepten kaynaklanabilir. Örneğin eşyanın yandığı, kaybolduğu, çalındığı, yetkili makamlarca alıkonulduğu, yanlışlıkla hak sahibinden başka bir kişiye teslim edilmiş olup da geri alınmasının mümkün olmadığı hallerde ziya mevcuttur (Hüseyin ÜLGEN, Hava Taşıma Sözleşmesi, Banka Ve Ticaret Hukuku Araştırma Enstitüsü, Ankara 1987, s.179). Yani yerine ulaşmayan ve davalı tarafından varış yerine aktarılamayan malın tam zayi olduğu kabul edilmektedir. Eşyanın hasara uğraması ise eşyanın maddesel anlamda değerini azaltabilecek kötüleşme şeklinde tanımlamıştır ( ÜLGEN, a.g.e., s.181). Ziya halinde hasar ihbarına gerek bulunmamaktadır. Yargıtay uygulamasında yükün kaybolması durumuna ilişkin olarak ihbar şartının aranmayacağı kabul edilmiştir (Yargıtay 11 HD’nin 2019/3125 E- 2020/2079 K sayılı, 26.02.2020 tarihli ilamı). Bu durumda, somut olayda, taşımaya konu yükte oluşan zararın ziya mı yoksa hasar mı olduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Çünkü, hasar halinde, alıcının ihbar yükümlülüğü bulunmaktadır. Varşova Sözleşmesi’nin 26. ve Montreal Sözleşmesi’nin 31. maddeleri uyarınca, yükün zarar görmesi (hasarlanması) halinde, taşıyıcının bu zarardan sorumlu tutulabilmesi için söz konusu hasarın, yükü teslim almaya yetkili kişi tarafından davacıya ihbar edilmesi şarttır. Ancak, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 12/10/2015 tarihli 2015/3494 E, 2015/10300 K. sayılı kararında belirtildiği üzere, taşıyıcının herhangi bir şekilde hasarı öğrenmesi halinde, örneğin hasarın taşıyanın da katıldığı bir tutanakla tespit edilmiş olması halinde, ihbarın süresinde yapılmadığının ileri sürülmesi iyi niyet kuralları ile bağdaşmayacağından, ihbar şartı aranmaz. Somut olayda ekspertiz raporunda “emtianın kullanılamayacak derecede ağır hasarlı olduğu” şeklinde tespit yapılmış, dosya içerisindeki bilirkişi raporunda da ekspertiz raporu esas alınarak benzer nitelikte emtiada ağır hasar oluştuğuna yönelik kanaat bildirilmiştir. Ancak doktrin ve Yargıtay uygulamalarına baktığımızda, ihbar şartı gerekmemesi halinin kayıp durumuna veya malın teslim edilemeyecek şekilde tamamen telef olması durumuna özgülendiği görülmektedir. Zira davacı vekilinin istinaf dilekçesi ekinde emsal karar niteliğinde olduğunu öne sürerek ibraz ettiği ilamda dahi yükün kaybolması durumunda ihbar şartı aranmayacağına yönelik gerekçe oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Eşyanın kullanılamayacak derecede ağır hasarlı olması maddesel anlamdaki değerinin bütünüyle ortadan kalktığı anlamına gelmediğinden burada zayi durumundan bahsedilmesi mümkün değildir. Çünkü zayi durumunda, eşya ya da yük artık çalınma, kaybedilme, yanma gibi sebeplerle maddesel olarak geri alınabilecek bir durumda değildir. Sonuç olarak yük kullanılmayacak şekilde ağır hasarlı olsa dahi ihbar şartını ortadan kaldıracak nitelikte zayi olma durumundan bahsedilemeyeceği zira somut olayda, kullanılamayacak derecede ağır hasarlı da olsa fiiliyatta teslim alınan bir emtia bulunduğu, yani davaya konu emtianın teslim edilemeyecek şekilde tamamen telef olmadığı, dolayısıyla ihbar koşulunun ortadan kalkmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Bu açıklamalar ışığında; Montreal Konvansiyonu’nun 31. maddesinde hasar durumunda ihbar yapılması öngörülmüş olup, süresi içinde usulüne uygun hasar ihbar yükümlülüğünün yerine getirildiği dosya kapsamı itibariyle kanıtlanamadığından, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin ve başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafça istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.17.03.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.