Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1979 E. 2022/454 K. 14.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1979
KARAR NO: 2022/454
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 9 Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 08.05.2019
NUMARASI: 2017/864 Esas – 2019/688 Karar
DAVA: Rekabet Yasağının İhlali Nedeniyle Cezai Şart Alacağı
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davacı ile arasında 14/07/2016 tarihli “Rekabet Yasağı Ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü” bulunan davalı …’ın davacı şirket bünyesinde Yurtdışı Satış Direktörü olarak çalıştığını, 12/05/2017 tarihli hizmet sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sonra erdiğini, taahhütnameye aykırı olarak diğer davalı … Depo. Taş. ve Tic. A.Ş.’de aynı görev alanında çalışmaya başladığını, bu husus öğrenildikten sonra her iki davalıya da Beyoğlu … Noterliği’nin 24/07/2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarname gönderildiğini, … Tic. A.Ş.’den Beşiktaş … Noterliği’nin 01/08/2017 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarname ile cevap verildiğini, … tarafından da ihtara cevap verildiğini, cevaplarda hiç bir delil ve savunma bulunmadığını, davanın kabulü ile fazlaya ilişkin dava ve talep hakları saklı kalmak kaydı ile davalının Rekabet Yasağı Sır Saklama Taahhüdüne aykırı hareket etmesinden kaynaklanan cezai şart bedelinin şimdilik 50.000,00 TL’lik bölümünün ihlal tarihinden itibaren işleyecek en yüksek banka mevduatı faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, … A.Ş. vekili savunmasında özetle; davacı tarafından davalıya ihtarname gönderildiğini, davalının ihtara cevap verdiğini, “Rekabet Yasağı Ve Ticari Sır Saklama Taahhüdü” sözleşmesi gereği davalının taraf olmadığını, davanın bu davalı yönünden reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili savunmasında özetle; davalının davacı şirkette 4 yıl 9 ay süreyle çalıştığını, davacı tarafından iş sözleşmesi ile ikale ile değil, herhangi bir haklı sebep olmaksızın tek taraflı olarak feshedildiğinden davalının çalışmadığı aylar için işsizlik maaşı aldığını, davalının 2017 yılı Mayıs dönemine ait son maaşının ödendiği bir protokol olduğunu, davalının 04 kodu ile işten çıkartıldığını, davalının 2 buçuk ay iş aradığını, çeşitli iş ilanlarında bulunduğunu, 2017 yılının Temmuz ayında davalı şirkette işe başladığını, davanın dava şartı yönünden reddine, davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Dava, davalının davacı ile rakip diğer davalı şirkette işe başladığı ve rekabet yasağının ihlal ettiği iddiasıyla açılmış davalı işten ayrılıp davalı şirkette işe başlayan çalışanın rekabet yasağını ihlale yönelik somut bir eylemde bulunduğuna dair bir iddia olmadığı gibi rekabet yasağının ihlaline ilişkin somut bir delil ortaya konulmamış, sadece davalı çalışanın davacı şirketten ayrılarak davalı şirkette işe başlamasıyla rekabet yasağının ihlal edildiği iddia edilmiştir. Davacı şirketle çalışan arasındaki iş akdi ikale yani karşılıklı anlaşma ile son bulmuş olup, davacı işçinin haklı ve geçerli bir neden olmaksızın haksız bir şekilde işi bırakarak davalı şirkette işe başlaması söz konusu değildir. Ayrıca davacı şirket tarafından davalı eski çalışanı olan davalıdan rekabet yasağına ilişkin taahhüt taraflar arasındaki hizmet ilişkisinin devamı sırasında alınmış olup, sadece çalışana yönelik yükümlülükler getiren davacı şirkete herhangi bir yükümlülük getirmeyen nitelikte olup, duruşmada dinlenen tanık beyanında da çalışanın rekabet yasağı taahhüdü vermemesi halinde işten çıkarılacağı hususu göz önüne alındığında, davalı çalışan tarafından hizmet ilişkisinin devamı sırasında verilen taahhüdün serbest irade ile verilmediği de açık olup bu haliyle de davalı çalışan yönünden bağlayıcı olmaması hakkaniyet gereğidir.Yukarıda bahsedilen Türk Borçlar Kanunundaki rekabet yasağına ilişkin düzenlemeler yönünden ise TBK’nın 445/1. maddesi hükmüyle, rekabet yasağı kaydının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği hüküm altına alınmakla, dava konusu rekabet yasağına ilişkin metinde Türkiye ve birçok ülkenin adı ile birlikte belirtilen ülkeler arasındaki hatlarda faaliyet gösteren çok sayıda ulusal ve uluslararası lojistik firmalarının isimleri belirtilmiş olup, söz konusu düzenleme davalı çalışanın uzun yıllar yaptığı mesleği, bilgi birikimi ve tecrübesine rağmen uzman olduğu alanda çalışmasını engelleyecek yani çalışanın ekonomik olarak geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek nitelikte olup, her ne kadar davalı şirketin ismi sayılmasa da sayılan şirketlerle sınırlı olmamak üzere davacı ile aynı sektörde faaliyette bulunan ve aynı hatta çalışan şirketlerde de çalışamayacağına ilişkin rekabet yasağı ile de davalı çalışanın mesleğini yapması tamamen engellenmeye çalışılmıştır. Bu haliyle davalı çalışanın davacı işverenle aynı iş kolunda faaliyet gösteren başka iş yerinde çalışmaya başlamasının salt rekabet yasağı ihlali anlamına gelmeyeceği açık olup, taraflar arasındaki hizmet ilişkisinin davalı işçiye davalı şirkette çalıştığı sırada davacının müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağladığı ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılmasının, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olduğu, davalı çalışanın diğer davalı şirkette çalışırken davacının müşterilerin davalıya kaymasına neden olduğu veya davacı şirketin kötülendiği, davacı şirkete ait bilgilerin davalı şirket lehine kullanılmak suretiyle rekabet yasağını ihlal ettiğine dair davacı tarafça somut bir iddia ortaya konulmadığı gibi buna ilişkin somut bir delil dosyaya ibraz edilmediğinden davacı tarafça davalı çalışanın rekabet yasağına aykırı hareket ettiği ispatlanamamış ayrıca yukarıda bahsedildiği gibi söz konusu rekabet yasağı taahhüdü davalı çalışan açısından geçersiz nitelikte olduğundan rekabet yasağı ihlali söz konusu değildir. Davalı şirket yönünden ise davalı şirket ile davacı arasında herhangi bir sözleşme, rekabet yasağına ilişkin anlaşma ve taahhüt bulunmayıp, davacı taraf davalı şirket yönelik sırf davalı çalışanı işe almasından kaynaklı olarak bu davayı yöneltmiş olup, davalı çalışanın rekabet yasağı taahhüdünden dolayı davalı şirketin sorumlu tutulması mümkün değildir bu nedenle davalı şirkete karşı husumet yöneltilemez kaldı ki husumetin varlığı kabul edilse bile davacı şirket tarafından davalı çalışanın ayartılmak suretiyle davalı şirkette işe alındığına yönelik bir iddia ve delil ortaya konulmadığından ve davacı ile davalı çalışan arasındaki iş akdinin ikale ile son bulmasından dolayı davalı tarafın davalı çalışanı işe alması rekabet yasağı ihlali oluşturmayacağı gibi haksız rekabette oluşturmaz bu yüzden davalı şirket yönünden açılan davanın da husumet yokluğu ve davacı tarafça rekabet yasağının ihlaline yönelik ispat yükünün yerine getirilmemesi nedeniyle reddi gerekmiş olup, davacı tarafça açılan rekabet yasağı ihlalinden doğan cezai şart alacağına yönelik davanın reddine dair oluşan vicdani kanıya göre aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.” gerekçesiyle, her iki davalı yönünden davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TBK’nın 445. maddesi düzenlemesi ile hakimin süreyi kısaltabileceğini ve taahhütnamede bulunan diğer şartları uyarlayabileceğini belirtmiş iken hakimin bu hakkını kullanmadan taahhütnameyi tamamen hükümsüz saymasının kabul edilemez olduğunu, işçinin, müvekkili şirketten ayrıldıktan hemen sonra rakip firmada çalışmaya başladığını, üzerinden iki yıl geçmediğini, ayrıca tanık beyanların değerlendirilerek işten kovulma tehtidi ile rekabet etmeme sözleşmesinin imzalandığı düşüncesinin gerçeği yansıtmadığını, şirket politikası gereği üst düzey çalışanlara bu rekabet etmeme sözleşmesi her durumda imzalatılmakta olup bunun bir tehdit unsuru olmadığını, nitekim 11. Hukuk Dairesinin 2017/200 E.- 2018/6359 K. sayılı, 16.10.2018 tarihli ilamının ve yine Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2016/12316 E.- 2018/3828 K. sayılı, 22.5.2018 tarihli ilamının ekli olduğunu, Dava konusu taahhütnamede istenen tazminatın ”cezai şart ” olup, TBK’nın 180.vd. hükümleri gereği, ”Alacaklı hiçbir zarara uğramamış olsa bile, kararlaştırılan cezanın ifası gerekir.Alacaklının uğradığı zarar kararlaştırılan ceza tutarını aşıyorsa alacaklı, borçlunun kusuru bulunduğunu ispat etmedikçe aşan miktarı isteyemez.” hükmü var iken mahkeme zarar görme tehlikesinin varlığının yeterli olacağını kararında açıkladığını, fakat açıklamasında delil olmadığı belirtilerek sanki somut bir zarar olması gerektiği aranır gibi talebi reddettiğini, Yargıtay’ın yerleşik kararlarına göre, taahhüdün geçerli olabilmesi için işçinin müşteri çevresine veya iş sırlarına nüfuz etme imkanına sahip bulunması nedeniyle işverenin önemli bir zarara uğrama ihtimalinin varlığının yeterli olduğunu, zararın doğmuş olma şartının aranmayacağını, Davalı şirketin, müvekkili şirketin birden fazla çalışanını ayartıp kendi bünyesine aldığı ve bu haksız davranışından dolayı halen derdest olan “İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ 2018/926 E. ve İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/502 E davaların sürdüğü nazara alındığında, davalı firmanın yaptığı ayartma işleminin tek bir işçiye değil müvekkili şirketin üst düzey çalışan birden fazla işçisine yapılmış olup bu fiilinden sorumlu tutulması gerektiğini, davalı firmanın da davalı işçi ile birlikte yaptığı haksız fiil neticesinde müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, davalının son bir yılda müvekkilinden on beşe yakın üst düzey yöneticiyi ayartarak işe aldığını, davalının haksız eylem içerisinde olup müştereken sorumlu olduğunu, davalının satış müdürünün istifa etmiş olup, SGK çıkış bildirge kodunun istifa olarak bildirildiğini, ikale sözleşmesinin varlığının da iş sözleşmesinin haklı olarak feshi şeklinde yorumlanamayacağını, İlk derece mahkemesi kararında, işçi ile işveren arasında mevcut bir ikale sözleşmesi bulunduğunu ve iş akdinin bu şekilde son bulduğunu ve işçinin haksız şekilde sözleşmeyi sona erdirip rakip firmada işe girmediğinden bahisle rekabet etmeme yasağının uygulanamayacağına hükmettiğini, fakat davalı çalışanın şirketten istifa ettiğini ve 03 istifa kodu ile işten çıkarıldığını, davalı ile ikale sözleşmesi bulunmasının istifa olgusunun varlığını değiştirmeyeceğini, rekabet etmeme hükümlerinin uygulanamaması için işverenin işçiyi haksız bir şekilde işten çıkarması gerektiğini, iş bu dava konusu olaylar zincirinde böyle bir olgu olmadığını, bu nedenle rekabet etmeme taahhütünün geçerli olduğunu ve davalı işçi tarafından ihlal edildiğini, bir an için sözleşmenin istifa değil ve fakat ikale ile sona erdirildiği düşünülse dahi ikale sözleşmesinin varlığının rekabet etmeme yükümlülüğünün geçerliliğini etkilemeyeceğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonra, aynı iş kolunda faaliyet gösteren davalı şirkette işe başlayarak işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına dayalı olarak TBK’nın 446. maddesi uyarınca ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı ile davalı işçi arasında düzenlenen 05.09.2012 tarihli “Hizmet Akdi” sözleşmesi ile davalının davacı nezdinde Satış Direktörü olarak çalışmaya başladığı, yine taraflar arasında 14.07.2016 tarihinde “Ticari Sır ve Bilgi Saklama ve Rekabet Yasağı Taahhütnamesi” imzalandığı, iş bu taahhütnamenin 11. maddesinde rekabet yasağı düzenlemesi getirildiği, aynı taahhütnamenin 19. maddesinde “İşbu taahhüt kapsamında taahhütlerime aykırılık gerçekleştirdiğim takdirde …’ın zararına yönelik fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla son bürüt maaşımın 25 katı cezai şart ödemesini tarafıma yapılacak ilk talep ile birlikte nakden ve defaten ödeyeceğimi kabul ederim” şeklinde düzenlendiği analışmaktadır. Davalının, davacıya ait iş yerinde 05.09.2012 tarihli sözleşme ile 10.09.2012 tarihinde işe başladığı, iş akdinin taraflarca karşılıklı olarak 12.05.2017 tarihinde sona erdirildiği, davalının daha sonra diğer davalı şirket bünyesinde çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. İş akdi tarihi ile rekabet yasağı sözleşme tarihi itibariyle somut olayda 6098 sayılı TBK hükümlerinin uygulanması gerekir. Davacı eldeki davada, davalı …’ın davacı şirket bünyesinde Yurtdışı Satış Direktörü olarak çalıştığını, 12/05/2017 tarihli hizmet sözleşmesinin karşılıklı anlaşma ile sonra erdiğini, taahhütnameye aykırı olarak diğer davalı … Depo. Taş. ve Tic. A.Ş.’de aynı görev alanında çalışmaya başladığını, bu surette rekabet yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin emsal nitelikteki 18.09.2019 tarih ve 2018/4038 Esas -2019/5529 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; TBK’nın 444/2. maddesi “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. Somut olayda dayanılan sözleşmenin 11. maddesinde işçinin rekabetinin coğrafi alan olarak çok geniş bir alan olarak belirlendiği, bu kapsamda sınırlandırılmadığının düşünülebileceği, ancak hakim tarafından sözleşmedeki bu eksikliğin giderilebileceği, sözleşmenin coğrafi alan olarak sınırlandırılmaması halinde hakimin sözleşmeye müdahale ederek coğrafi alanı sınırlandırabileceği değerlendirilmiştir. İşçi ve işveren, rekabet yasağı anlaşmasına bir ceza koşulu koyabilir. Ancak, bu ceza koşulunun geçerliliği TBK’nın 420/1. maddesine bağlıdır. Yani, burada getirilecek bir ceza koşulunun sadece işçi aleyhine bir ceza koşulu olmaması, bunun karşılığında işverenin de bir edim üstlenmiş olması gerekir. Kanun’da bu yorumun aksinin kabulünü gerektirecek hiç bir hüküm yoktur. TBK’nın 393 ilâ 447. maddelerinin tamamı hizmet sözleşmelerini düzenleyen maddelerdir. Taraflar arasındaki rekabet yasağı içeren sözleşme 446. maddedeki yasal sınırlar içinde geçerli bir anlaşma olsa bile, buna bağlanan tek taraflı ceza koşulu hükümsüz olur. Buradaki hükümsüzlük, TBK’nın 27/2. maddesi anlamında kısmî hükümsüzlüktür. Yani, hizmet sözleşmesi ve rekabet yasağı anlaşması geçerli olacak, sadece tek taraflı ceza koşulu içeren sözleşme maddeleri hükümsüz olacaktır. Bu durumda, işveren, rekabet yasağını ihlal eden işçiden ceza koşulunu isteyemeyecektir. Ancak, zararını ispat ederek tazminat talep etmesine engel yoktur. Somut olayda tazminat değil, ceza koşulu talep edilmiştir. Bu hukuki açıklamalara göre; ilk derece mahkemesince davacının cezai şart talebinin davalı … önünden reddine karar verilmiş olması sonucu itibariyle isabetli olmuştur. Ancak, gerekçenin yukarındaki şekilde düzeltilmesi gerekmiştir. Diğer davalı yönünden ise, ilk derece mahkemesinin karar gerekçesinde işaret edildiği üzere; davalı şirket ile davacı arasında herhangi bir sözleşme, rekabet yasağına ilişkin anlaşma ve taahhüt bulunmayıp, davacı taraf davalı şirkete yönelik sırf davalı çalışanı işe almasından kaynaklı olarak bu davayı yöneltmiş olup, sözleşmelerin nispiliği prensibi gereği, davalı çalışanın rekabet yasağı taahhüdünden dolayı davalı şirketin sorumlu tutulması mümkün değildir. Kaldı ki husumetin varlığı kabul edilse bile davacı şirket tarafından davalı çalışanın ayartılmak suretiyle davalı şirkette işe alındığına yönelik bir iddia ve delil ortaya konulmadığı gibi, diğer davalı işçi yönünden yukarıdaki açıklama kapsamında rekabet yasağı sözleşmesindeki ceza koşulunun geçersiz olduğu da belirlenmekle, davalı şirket yönünden açılan davanın da reddine karar verilmesi sonucu itibariyle isabetli olup, aksi yöndeki davacı vekili istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiş, ancak karar gerekçesinin yukarıdaki şekilde düzeltilmesi gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, ilk derece mahkemesinin kararı sonucu itibariyle doğru olup davacı vekili tarafından ileri sürülmüş olan istinaf nedenleri yerinde görülmemiş olmakla birlikte, HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. Maddeleri uyarınca karar gerekçesinin resen düzeltilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hükü verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçeyle; Davacı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmemekle birlikte HMK’nın 33, 355 ve 353/1.b.2. maddeleri uyarınca karar gerekçesinin resen düzeltilmesi gerektiğinden, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına bu doğrultuda; 1- Her iki davalı aleyhindeki DAVANIN REDDİNE; 2-Davacı tarafça dava açılırken yatırılan peşin harçtan, alınması gereken 80,70 TL karar harcının mahsubu ile artan 773,18 TL peşin harcın, karar kesinleştiğinde vetalep halinde davacı tarafa iadesine, 3-Davacı tarafça yargılama sırasında yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı taraflar yargılama sırasında kendilerini birer vekil ile temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 5.850,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara eşit şekilde verilmesine, 5-Taraflarca yatırılan gider avansılarının, karar tebliğ işlemleri tamamlandıktan ve karar kesinleştikten sonra kullanılmayan kısımlarının yatıran tarafa resen iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a)Davacı tarafından her iki dava için ayrı ayrı yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına, b)İlk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak yeniden hüküm verildiğinden, davacı tarafça yatırılmış olan peşin istinaf karar harçlarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince iadesine, c)Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 9-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 14.04.2022 tarihinde oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.