Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1934 E. 2022/439 K. 07.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1934
KARAR NO: 2022/439
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 06.03.2019
NUMARASI: 2017/208 Esas – 2019/179 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından ve katılma yoluyla da davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilin grup şirketi olan … A.Ş. Tarafından davalıya bir teklif metni gönderildiğini, akabinde ise bu teklifin davalı tarafından onaylandığını ve sözleşme haline geldiğini, müvekkili tarafından davalıya çeşitli tarihlerde sevk irsaliyetli faturalar ile anlaşma konusu malların gönderildiğini, faturaların toplam bedelinin 78.635,85.-USD olduğunu, davalı tarafından müvekkiline 1.016,23.-USD’lik fiyat farkı faturası kesildiğini, bu tutarın tenzili ile ise müvekkilin alacaklı olduğu tutarın 77.619,62.-USD olduğunu, davalı tarafından çeşitli tarihlerde toplam 67.847,64.-USD’lik ödeme yapıldığını, bakiye 9.648,57.-USD’nin ise davalı tarafından ödenmediğini, davalının ayrıca mütemerrit duruma düştüğünü, davalı tarafından yapılması gereken ödeme vadelerinin ve vade farkına ilişkin hususların, gerek taraflar arasında akdedilen sözleşmede ve gerekse söz konusu faturalarda yer aldığını beyanla neticeten davalarının kabulü ile, 9.648,57.-USD’nin davalıdan temerrüt faizi ile tahsilini, vade farkına illişkin fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydı ile şimdilik 500,00.-USD kısmi alacağın davalıdan tahsilini, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacının vade farkına ilişkin kısmi talebinin yerinde olmadığını, davacı tarafından düzenlenen fatura karşılıklarının TL olarak nakden ve çek ile müvekkili tarafından ödendiğini, davacı tarafından talep edilen kur ve vade farkı tutarlarının haksız olduğunu, ayrıca söz konusu faturaların müvekkilini tebliğ edilmediğini, taraflar arasında akdedilen sözleşmede kur farkında ilişkin bir düzenlemenin mevcut olmadığını, davacı tarafından vaat edilen teslim tarihlerinde de gecikmeler yaşandığını, bu nedenle müvekkilin de dava dışı 3. Kişilere taahhüt ettiği işlerde geciktiğini ve uzun süre ödeme alamadığını, davacıya yapılan geç ödemelerin sebebinin de bu olduğunu, davacının kur farkı talebinin de yerinde olmadığını, taraflar arasındaki sözleşmede vade farkının yıllık mı aylık mı olduğunun dahi belirtilmediğini, taraflar arasında vade farklarına ilişkin bir uygulama ve/veya teamül olmadığını beyanla neticeten davanın reddini, her türlü dava masrafının ve vekalet ücretinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Huzurdaki davada taraflar arasında 02/08/2016 tarihli teklif formunun düzenlendiği, davacı tarafından davalıya çeşitli tarihlerde sevk irsaliyeli faturalar ile anlaşma konusu malların gönderildiği, davacı yanın bu kapsamda alacaklı olduğu tutarın 77.619,62-USD olduğunu, davalı tarafından çeşitli tarihlerde toplam 67.847,64-USD’lik ödeme neticesinde bakiye 9.648,57-USD’nin davalı tarafından ödenmediği ileri sürülerek bakiye alacak ve kur/vade farkına ilişkin talepte bulunulduğu, bu kapsamda somut olaydaki uyuşmazlığın; davacı yanın anılı alacak kalemlerine yönelik tahsil isteminin yerinde olup olmadığı, yabancı para cinsinden doğan satış ilişkinden kaynaklanan kur/vade farkı alacağına çek ödemeleri nedeni ile cevaz verilip verilemeyeceği noktalarında toplandığı anlaşılmıştır. Davacı tarafça alacak istemine dayanak faturaların ibraz edildiği ve ibraz edilen faturaların tamamının davalı yanın ticari defterlerinde kayıtlı olduğu mali müşavir bilirkişi marifetiyle tespit edilmiştir. Usulüne uygun tutulan taraf ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme ve fatura bedelleri ile davalı tarafından davacı yana yapılan ödemelerin irdelenmesi sureti ile fatura bedellerinin toplamının 78.332,64-USD, davalı tarafından davacıya yapılan ödemeler toplamının 69.312,19-USD olup bakiye 9.020,45-USD alacak yönünden davacı yanın haklı olup bu noktadan sonra mal alım bedelinin ödendiğinin ispat yükünün davalı/alıcı üzerinde bulunduğu, davalı şirketin ise davacıya bakiye mal bedelini ödediğini HMK’nın 200-(1). maddesi uyarınca yazılı delille ispat edemediği, kur /vade farkına dayalı alacak istemi yönünden ise vade farkının ödememe/ temerrüt haline bağlandığı ve davacı yanın temerrüt faiz istemi ile ayniyet gösterdiği gibi ayrıca Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin istikrar kazanan 2013/14587 esas, 2013/17996 karar, 2016/6067 esas, 2017/842 karar, 2017/4782 esas, 2018/5802 karar sayılı ilamlarında da işaret edildiği üzere taraflar arasındaki anlaşma metninde alım satım akdinin yabancı para cinsinden olduğu belirtilmiş, ödemelerin Türk Lirası olarak yapılacağı kararlaştırılmış ve huzurdaki davada dava konusu mal bedeline karşılık TL üzerinden düzenlenen çekler verilmiştir. Çek bir ödeme vasıtası olup, ibrazında tahsil imkanı bulunduğundan verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek çek bedellerinin taraflarca kararlaştırıldığının ve döviz üzerinden çek düzenlenmesi mümkün iken TL olarak çek alan davacının artık kur farkı ile anlaşma metninde ödeme vadelerine ilişkin somut herhangi bir tarihe rastlanılmadığından ötürü vade farkının istenemeyeceğinin kabulü gerektiği…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf, davacı vekilince katılma yoluyla istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesinin, davacının 9.648,57 Usd tutarındaki talebini, fatura bakiye alacağı zannederek ve hataya düşerek kur farkı talebini kabul ettiğini, Mahkemenin vade farkını reddetme gerekçesi esas alındığında, 9.648,57 USD tutarındaki kur farkı alacağını kabul etmesinin büyük çelişki olduğunu ve bozmayı gerektirdiğini, kısmen kabul edilen 9.648,57 USD tutarındaki alacak talebinin kur farkına ilişkin olup; cari hesap ya da fatura alacağı bakiyesi olmadığını, İlk derece mahkemesinin değerlendirme yaparken bir çok konuda hataya düştüğünü, huzurdaki davada, 10/12/2018 tarihli 2.ek rapor tetkik edildiğinde, müvekkili şirketin, davacı tarafa hiçbir Türk Lirası borcu bulunmadığını, müvekkili şirketin tüm fatura karşılıklarını davalı tarafa zamanında ödediğini, HMK’nın 200-(1). maddesi uyarınca yazılı delille ispat aracı olarak 10/12/2018 tarihli 2.ek bilirkişi raporunun yeterli olduğunu, başkaca delil aranmasının hatalı olduğunu, Ödemelerin TL olarak yapıldığını, davacının sipariş teklif formunda (müvekkile yaptığı icapta) ve taraflar arasındaki anlaşmada, döviz kurunun (yabancı para cinsinden verilen fiyatların Türk Lirası’na çevrilmesinde üzerinde anlaşılan teslim gününe ait TCMB efektif döviz satış kuru) esas alınacağının belirtildiğini, yine sözleşmede kur farkına ilişkin bir düzenleme mevcut olmadığını, Davacı tarafın, müvekkili şirkete tanzim ettiği faturalarda faturanın teslim tarihindeki dolar tutarını belirterek, malların teslim günündeki kuru da faturaya yazarak faturanın türk lirası tutarını hesapladığını, taraflar arasındaki sözleşme gereği faturaların, teslim günündeki kur üzerinden türk lirası’na çevrilerek ödendiğini, müvekkili şirketin de kendisine gönderilen faturalardaki türk lirası tutarları muhasebe kayıtlarına işlemekte ve borcunu TÜRK LİRASI olarak fatura karşılığı ödediğini, Taraflar arasındaki anlaşma, fatura kesilirken kurun türk lirasına, malların teslim günündeki kura göre çevrilmesi ve türk lirası ödenmesi yönünde olduğunu, hal böyleyken TL’ye çevrilmiş faturaların, ödeme günündeki kur üzerinden tekrar dövize çevrilip, müvekkili şirket döviz olarak borçlandırılamayacağını, İlk derece mahkemesinin yaptığı fahiş hatanın, davacının talebinin kur farkı alacağına ilişkin olduğunu fark etmemek olduğunu, bu hatanın da bozmayı gerektirdiğini, faturanın temel borç ilişkisini oluşturan akdin esasalı şartlarını değiştiremeyeceğini, fatura akdin inikadı ile ilgili bir vesika olmayıp, akdin ifası ile ilgili bir belge sayıldığından kendisi bir akid olmayıp, dayanağı olan temel borç ilişkisini de değiştirici niteliğe sahip olmadığını, yine Yargıtay’a göre, fatura sözleşmeye aykırı düzenlenmişse faturanın dayanağı olmayacağından, davalının faturaya itiraz etmemesi aleyhine sonuç doğurmayacağını, (YARGITAY 15. HD 1999/3366E.-1999/3501K) Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili katılma yoluyla istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile davalı arasında gerçekleşen ticari satımlara ilişkin döviz cinsinde düzenlenen faturalar dosyada mübrez olduğunu, dava konusu alacak ile vade farkına ilişkin talebi kaynağı iş bu faturalar olduğunu, TTK’nın 1530.maddesi hükümlerine göre, taraflar arasında sözleşme yapılmamışsa veya yapılan sözleşmelerde ödeme günü veya süresi belirtilmemişse ödeme süresinin, faturanın veya eş değer ödeme talebinin borçlu tarafından alınmasını takip eden otuz günlük sürenin sonunda borçlu tarafından borç ödenmezse, ihtara gerek kalmaksızın borçlu mütemerrit sayılmakta ve alacaklı faize hak kazandığını, konuyla ilgili bir Yargıtay 19.Hukuk Dairesi E: 2001/8613 K:2002/8246 Karar Tarihi: 27.12.2002 tarihli kararın ekli olduğunu, Davalının, müvekkilinden satın almış olduğu mallar için düzenlenen faturalarda %8 vade farkı kararlaştırılmış olup söz konusu faturaların da davalı tarafça herhangi bir ihtirazi kayıt öne sürülmeden kabul edildiğini, görüldüğü üzere fatura tarihleri itibariyle 30 günlük sürelerin sonunda her bir fatura için faiz hesaplandığını, faiz oranının da sözleşmede ve faturalarda %8 olarak belirlendiğini, ancak, yargılama sürecinde alınan bilirkişi raporlarında TTK madde 1530/4-a dikkate alınmadığını ve vade farkına ilişkin herhangi bir hesaplama yapılmadığını, kaldı ki vade farkı yönünden hesaplamanın yapılmasının ve takdirin mahkemeye bırakılması gerekirken, müvekkilinin vade farkı alacağının bulunmadığına kanaat getirilerek vade farkı hesaplama yoluna gidilmemesinin oldukça hatalı olup eksik incelemeye neden olduğunu, iş bu nedenle, itirazlar doğrultusunda ilk derece mahkemesi kararının bozulması ile vade farkının hesaplanmış olduğu yeni bir bilirkişi raporunu alınarak davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki alım satım ilişkisinden kaynaklı kur farkı alacağının tahsili istemiyle açılmış bir alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, yukarıda açıklanan gerekçelerle davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekili tarafından, yasal süresi içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı tarafından dava dilekçesinde, taraflar arasındaki ticari ilişkide sevk irsaliyeli faturalar ile anlaşma konusu malların davalıya gönderildiğini, fatura toplamının 78.635,85 USD olduğunu, faturalarda VUK hükümleri uyarınca TL karşılığının da yazılı olduğunu, davalı tarafından 1.016,23 USD fiyat farkı faturası kesilerek gönderildiğini, bu bedel düşüldüğünde davalının ödemesi gereken tutarın 77.619,62 USD olduğunu, davalının ileri tarihli TL çekler vererek bir kısım ödeme yaptığını, çeklerin verildiği tarihler itibariyle dolar karşılıkları itibariyle davalınını toplam ödemesinin 67.971,04 USD olduğunu, buna göre davalının 9.648,57 USD borcu bulunduğu, ayrıca taraflar arasındaki teklif formunda ve itiraz edilmeyen faturalar kapsamında vade farkı alacağı bulunduğu ileri sürülerek, 9.648,57 USD ve vade farkı alacağı için fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı tutularak şimdilik 500 USD nin davalıdan tahsili talep edilmiştir. Davalı ise davacının kur ve vade farkı talebinin yerinde olmadığını, taraflar arasında kur farkı ve vade farkına ilişkin sözleşme bulunmadığını, buna ilişkin ayrıca davacı tarafından kur ve vade farkına ilişkin fatura da tebliğ edilmediğini, davacı fatura karşılıklarının TL olarak ödendiğini ileri sürerek davanın reddi talep edilmiştir. Mahkemece hükme esas alındığı anlaşılan, ikinci bilirkişi ek raporunda, davalıya kesilen faturaların düzenleme tarihlerindeki TL tutarının USD karşılığının 78.332,63 USD olduğu, davalı tarafından yapılan TL ödemelerin USD karşılıkları itibariyle 69.342,19 USD olduğu, buna göre davacı alacağının 8.990,44 USD olabileceği belirtilmiş, mahkemece de bu rapor içeriği dikkate alınarak davalının raporda belirtilen ödemelerinin 9.312,19 USD olduğu ( dayanak alınan rapordaki davalı ödeme tutarı sehven yanlış alınmış) kabulü ile sonuçta Davacının 9.020,45 USD alacak talebinin kabulüne karar verildiği anlaşılmaktadır. Bu alacak kaleminin ise gerekçede davacının fatura konusu bakiye mal bedeli olup, davalı yanca ödemenin kanıtlanmadığı, ödenmeyen mal bedeli olduğu belirtilmiştir. Oysa alınan bilirkişi rapor içeriklerinden anlaşıldığı üzere davacının bu alacak kalemi, taraflar arasındaki kur farkı hesabından kaynaklanmaktadır. Mahkeme gerekçeli kararın son bölümünde ise ” kur /vade farkına dayalı alacak istemi yönünden ise vade farkının ödememe/ temerrüt haline bağlandığı ve davacı yanın temerrüt faiz istemi ile ayniyet gösterdiği gibi ayrıca Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin istikrar kazanan 2013/14587 esas, 2013/17996 karar, 2016/6067 esas, 2017/842 karar, 2017/4782 esas, 2018/5802 karar sayılı ilamlarında da işaret edildiği üzere taraflar arasındaki anlaşma metninde alım satım akdinin yabancı para cinsinden olduğu belirtilmiş, ödemelerin Türk Lirası olarak yapılacağı kararlaştırılmış ve huzurdaki davada dava konusu mal bedeline karşılık TL üzerinden düzenlenen çekler verilmiştir. Çek bir ödeme vasıtası olup, ibrazında tahsil imkanı bulunduğundan verildiği andaki döviz satış kuru üzerinden hesap edilerek çek bedellerinin taraflarca kararlaştırıldığının ve döviz üzerinden çek düzenlenmesi mümkün iken TL olarak çek alan davacının artık kur farkı ile anlaşma metninde ödeme vadelerine ilişkin somut herhangi bir tarihe rastlanılmadığından ötürü vade farkının istenemeyeceğinin” kabul edildiği belirtilmiştir. Bu açıklamalara göre mahkemece gerekçeli kararda kur ve vade farkı talep edilemeyeceği yönünde gerekçe yazılmakla birlikte, davacının hükümde kabul edilen 9.020,45 USD lik alacağının, fatura konusu ödenmeyen bakiye mal bedeli olduğu gerekçesiyle kabul edilmiş, oysa davacının iş bu alacak kaleminin kur farkından kaynaklandığı, zaten davacı tarafından da kur farkı alacağından davalının sorumlu olduğu ileri sürülmüştür. Buna göre mahkemece kurulan hüküm ve gerekçesinde çelişki oluşmuştur. Açıklanan bu gerekçeyle istinafa konu kararın HMK 353/1-a6 maddesi uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, 2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Taraflarca yatırılan istinaf peşin karar harcının, ilk derece mahkemesince, talep halinde iadesine, 4-Taraflarca istinaf kanun yolu aşamasında yapılan yargılama giderlerinin, İlk Derece Mahkemesi tarafından, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-İlk derece mahkemesince verilen hüküm, Dairemizin iş bu kararı ile ortadan kalktığından, İİK’nın 36/5. maddesi gereğince, davalı vekili tarafından İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına sunulan teminatın davalı tarafa iadesine, 6-Gerekçeli kararın İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine dair; HMK’nın 353/1.a.6 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 07.04.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca karar kesindir.