Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1913 E. 2022/389 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1913
KARAR NO: 2022/389
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 13. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 27.06.2018
NUMARASI: 2014/1399 Esas – 2018/584 Karar
DAVA: Alacak
Taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle, isim hakkı bedeli olarak ödenen tutar ile kâr kaybı zararının tahsili davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kısmen kabulüne dair verilen hükme karşı, her iki taraf vekillerince istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı arasında 08/10/2010 tarihinde iki adet acentelik sözleşmesi imzalandığını, bu sözleşmelerin Konya … Noterliği 18/09/2013 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, sözleşmenin feshinde sözleşmede belirtilen yola uyulmadığı gibi haksız ve mesnetsiz olarak taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin feshedildiğini, bu nedenle müvekkilinin sözleşmeye göre ödemiş bulunduğu 5.000,00 -USD miktarındaki isim hakkı bedeli ve sözleşmenin haksız feshinden doğan kazanç kaybını talep etme gereğinin hasıl olduğunu, davalının iddianamesine konu ettiği sözleşmenin 3. maddesinin müvekkilinin faaliyet bölgesine düzenlediğini, bu maddenin 1. Fıkrasında müvekkilinin fâaliyet alanının Karatay ve Meram ilçeleriyle sınırlandırıldığını, maddenin 2. Fıkrasında münhasır bölge acenteliği olmadığının belirtildiğini, 3. Fıkrasında davalının müvekkilinin acente faaliyet bölgesini aynı il sınırları içerisinde olmak üzere değiştirebileceğinin belirtildiğini, maddenin 4. Fıkrasında ise davalıya zamanla oluşacak İş yüküne göre acentenin faaliyet alanının genişletme veya daraltma hakkına, aynı bölgede gerektiğinde başkalarına acente verme hakkına sahip olduğunun belirtildiğini, müvekkilinin başlangıçta Meram ve Karatay ilçeleri olarak tespit edilen faaliyet bölgesinin iş yükünün artması nedeniyle ikiye bölündüğünü, müvekkilinin alanı daraltılarak Meram ilçesi için yeni bir acente verildiğini ve müvekkilinin Karatay ilçesi sınırlan içerisinde faaliyetine devam ettiğini, davalının ikinci kez müvekkilinin faaliyet alanında yeni bir acente vermek istediğini, davalının bu hakkı kullanabilmesi için gereken gereklilik şartının iş yükünün artması şartıyla gerçekleşebileceğini, ancak davalının tamamen keyfi olarak ikinci acente oluşturduğunu, bu durumun müvekkilinin tek taraflı feshe zorlamaya yönelik bir karar olduğunu, müvekkilinin fâaliyet alanı olan Karatay ilçesinde iş yükünün artmak bir yana aksine azaldığını, aynı bölgede başkalarına acente verme hakkım kullanmaya neden olacak bir gerekliliğinin söz konusu olmadığım, tarafların sözleşmenin 13. Maddesinin B bendine göre sözleşmeyi feshetmek istemesi halinde uyması gereken sürenin sözleşmenin bitim tarihinden itibaren 60 gün önce olduğunu, taraflar arasında sözleşmenin 08/10/2010 tarihinde bir yıllık olarak imzalandığını, taraflarca fesih ihbarında bulunulmadığı için 08/10/2011 ve 08/10/2012 tarihlerinde sözleşmenin birer yıl uzadığını, bu durumda müvekkilinin sözleşmesinin bitim tarihinin 08/10/2013 tarihi olduğunu, buna göre davalının sözleşmeyi feshedebilmesi için ihtarnameyi müvekkiline en geç 08/08/2013 tarihinde tebliğ etmesi gerektiğini, bu tarihte müvekkiline her hangi bir ihtarname ulaşmadığı için sözleşmenin bitim tarihinin 08/10/2014 olduğunu, davalının ise sözleşmeyi Konya … Noterliği 18/09/2013 gün ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshettiğini, tüm bu nedenlerle fazlaya dair hakların saklı kalmak kaydıyla davacının tazmin edilmeyen zararları için şimdilik 10.000,00 TL nin sözleşmenin fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari işlere uygulanacak avans faizi ile, iade edilmeyen 5.000,00 USD isim hakkı bedelinin sözleşme fesih tarihinden itibaren işleyecek devlet bankalarının USD olarak açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı ile tazmin ve tahsiline, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin Ulaştırma Bakanlığından almış olduğu P2 yetki belgesi kapsamında dağıtım faaliyetleri yürüttüğünü, buna göre faaliyetlerini yürütürken Karayolları taşıma yönetmeliğine göre en az 14 ilde örgütlenme yükümlülüğünün bulunduğunu, bu kapsamda müvekkili şirket ile davacı …’in öncelikle acente adayları ile imzalanan acentelik ön sözleşmesinin imzalandığını, 02/10/2010 tarihinde acentelik işlemlerinin mevzuat gereğince Ulaştırma Bakanlığına bildirildiğini, müteakiben tarafların acentelik ilişkisinden doğan hak ve yükümlülüklerini düzenlemek üzere 08/10/2010 tarihli acentelik sözleşmesini imzaladıklarını, yapılan sözleşmeye göre davacının acentelik yapacağı bölgede münhasıran yetkili olmadığının açıkça hüküm altına alındığım, bu doğrultuda müvekkili şirketin taraflar arasında yapılan sözleşmeye uygun bir biçimde davacının faaliyet gösterdiği bölgede başka bir acente ile daha sözleşme imzaladığını, aynı bölgeye bir acente daha atanmasının taraflar arasındaki sözleşmeye ve hukuka uygun olduğundan davacının bu duruma itiraz etmesinin müvekkili bakımından acentelik ilişkisini devam edilemez hale getirdiğini ve bu kapsamda müvekkilinin acentelik sözleşmesini Konya … Noterliği 18/09/2013 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshettiğini, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin haklı nedenle usulüne uygun olarak feshedildiğinden müvekkili şirketin tazminat ödeme yükümlüğünün bulunmadığım, davacının haksız fesih nedeniyle elde edeceği kazançtan mahrum kaldığını iddia ettiğini, ancak sözleşmenin haklı nedenle ve usulüne uygun olarak feshedildiğinden davacının tazminat talebinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, acentenin kabul görmüş bir marka olan müvekkili şirketin ibaresini kullanmasına karşılık olarak müvekkili şirket tarafından isim hakkının tahsis edildiğini ve acentenin sözleşmeye aykırı davranışı halinde bu bedelin iade edilmeyeceğinin açıkça acentelik sözleşmesinde düzenlendiğini, bu durumun taraflar arasında yapılan acentelik sözleşmesinde düzenlendiğini, tüm bu nedenlerle haksız ve hukuka aykırı olarak açılmış olan davanın reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davalının haksız feshi nedeniyle davacı, başta peşin olarak davalıya verdiği 5.000.- Amerikan Dolarını istirdat edebilecektir. İsim hakkı’nı düzenleyen 12.madde hükmüne göre “…bu rakam acenteliğin sözleşme maddelerinden birine aykırılık sebebiyle feshedilme halleri ve acentenin tek taraflı fesih hakkım kullandığı hallerde kesinlikle iade edilmez”. Bu hükümde sayılan haller olayda söz konusu olmadığından acente, 5.000 Amerikan Doları isim haklımı davalıdan talep etme hakkı bulunmaktadır. Davacının tazmin edilmeyen zararları bilirkişi ek raporunda ayrıntılı olarak saptanan bulğular ışığında davacının 36 ayda KDV Hariç toplam 309.746,32.-TL lik Gider yaptığı, bu tutarın bir aylık ortalamasının ise (309.746,32.-TL / 36 =) 8.604,06.-TL olduğu, belirlenmiştir. Bu tutarın bir yıllığının (8.604,06.-TL x 12 Ay = ) 103.248,72.-TL, olup 20 günlük tutan ise (Bir ay 30 gün olduğuna göre ) ( 8.604,06.-TL / 30 = ) 286,80.-TL x 20 gün = 5.736,04.-TL dir. Buna göre davacının 1 yıl 20 gün için KDV Hariç ( 103.248,72.-TL + 5.736,04.-TL =) 108.984.76.-TL.lik daha Sair Gider yapması hesaplanmıştır. Ticari defterlerini talimat mahkemesine sunmayan davacının sunduğu davacı verilerine göre yapılan hesaplama sonucu Gelirden Giderin çıkarılması sonucunda davacının (103.613,58.-TL – 108.984,76.-TL = ) – 5.371,18-TL zarar edeceği…” gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile 5.371,18-TL’nin yasal faizi ile birlikte 5.000.-USD nin 3095 SY 4/a uyarınca USD faizi ile davalıdan alınıp davacıya verilmesine, fazla istemin reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, taraflar vekillerince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket, davacı ile arasındaki acentelik sözleşmesini, sözleşme hükümlerine uygun olarak feshettiğinden kazanç kaybına veya isim hakkının iadesine karar verilmesi mümkün olmadığını, Bilirkişinin, davacının zarar ettiğini ve tazmin edilmesi gereken bir kazanç kaybı alacağı olmadığını tespit etse de mahkemece bu bilirkişi raporunun hükme esas alınmakla birlikte davacının zararı miktarında kazanç kaybı olduğuna ilişkin çelişkili bir karar verildiğini, Mahkeme kararında aşağıda alıntılanan şekilde 17.05.2017 tarihli bilirkişi raporuna atıf yapıldığını, hükme esas alınan raporla; 5.371,18-TLnin yasal faizi ile birlikte müvekkili şirketten alınarak davacıya verilmesine karar verildiğini, mahkeme tarafından hükme esas alınan bilirkişi raporunda yapılan hesaplamada, davacının sözleşme süresi sonuna kadar olan olası gelir-gider farkının negatif olduğu, davacının sözleşme süresi sonuna kadar zarar edeceği tespit edilmesine karşın mahkemece bu husus yanlış yorumlandığını, dolayısıyla kararın gerekçesi ile hüküm fıkrasının açık bir çelişki içerdiğini, zira davacının zararı olarak hükmedilen miktarın davacının 1 yıl 20 günlük süre boyunca uğrayacağı zarar olup sözleşmenin feshedilmesi ile davacının zarardan kurtulduğunu, davacının mahrum kaldığı bir kar tespit edilemediğini, dolayısıyla söz konusu miktarı müvekkili şirketten talep etmesinin mümkün olmadığını, Davacının zararının hesaplamasında yalnızca davacının işletme defteri kayıtlarından yararlanılmış olup söz konusu kayıtların tek başına davacı lehine delil teşkil etmesi mümkün olmadığını, zararın miktarı belirlenirken sözleşme süresi olan 1 yıl 20 ay üzerinden hesap yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 1996/11-372 E. 1996/485 K. sayılı 12.06.1996 tarihli kararının ekli olduğunu, her ne kadar sözleşme davacının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle feshedildiğinden isim hakkı bedelinin iadesine ilişkin hüküm hukuka aykırı olsa da mahkeme aksi kanaatteyse davacının 3 sene isim hakkını kullandığı gözetilerek bedelde hakkaniyete uygun indirim yapılması gerektiğini, Davacının, müvekkili şirket markasını kullanma amacıyla ödediği isim hakkı bedelinin karşılığı olarak 08.10.2010 – 18.09.2013 tarihleri arasında müvekkili şirket acentesi olarak çalıştığını, müvekkil şirket markasını kullandığı, teknik, idari, know-how desteği aldığı açıktır. isim hakkı bedelinin karşılığı olarak davacıya belirli avantajların sağlandığı gözetildiğinde bu bedelin aynen iadesine ilişkin karar hem tarafların ticari ilişkisinin mantığına hem de hakkaniyete uygun düşmediğini, zira davacı 3 sene boyunca isim hakkının kendisine sağladığı imkânlardan yararlandığını, her ne kadar müvekkili şirketçe sözleşmenin feshi haklı sebebe dayansa da mahkemenin aksi kanaatte olması halinde isim hakkı bedeli karşılığı olan 5.000 USD’den hakkaniyete uygun bir indirim yapılması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasın ve talepleri gibi karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili ile davalı arasında arasında yapılan 08.10.2010 tarihli iki adet acentelik sözleşmesi Konya … Noterliği’nin 18 Eylül 2013 gün ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiğini, sözleşme feshinde sözleşmede belirtilen yola uyulmadığını, feshin haksız olduğnuu, bu nedenle müvekkilinin sözleşmeye göre ödemiş bulunduğu 5.000 $ miktarındaki isim hakkı bedeli ile sözleşmenin haksız feshinden doğan kazanç kaybını talep etme gereği doğduğunu, isim hakkı bedelinin ve müvekkilinin zararının tazmini için gönderilen Ankara … Noterliği’nin 07 Ekim 2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesine Beyoğlu … Noterliği’nin 02 Aralık 2013 tarih ve … yevmiye numarası ile verilen cevap ile ödeme yapılmayacağının bildirilmesi üzerine işbu dava açıldığını, Taraflar arasında akdedilen sözleşmenin 13B maddesinde açık bir şekilde “Sözleşme süresinin hitamından 60 gün önce noter vasıtasıyla yazılı ihbarda bulunulmaz ise sözleşme kendiliğinden bir yıl daha uzatılmış olur.” hükmü yer aldığını, dava dilekçesinde de açıklanan nedenlerle, sözleşmenin bu maddesi uyarınca müvekkilinin sözleşmesinin normal fesih yolu ile fesh edilebilmesi için en geç 08.08.2013 tarihinde fesih iradesinin müvekkiline ulaşmış olması gerektiğini, bu tarihte fesih iradesi müvekkiline ulaşmadığı için sözleşme hükmünce taraflar arasındaki sözleşme kendiliğinden bir yıl daha uzatılmış olduğunu, bu nedenle davalı tarafından haksız ve mesnetsiz olarak sözleşmenin fesh edilmiş olduğu tarihte müvekkilinin sözleşmesinin bitim tarihinin 08.10.2014 olduğunu, kendi taleplerinin de sözleşmenin haksız olarak fesh edildiği 18 Eylül 2013 tarihinden sözleşmenin normal olarak sona ermesi gereken 08.10.2014 tarihine kadar elde edemedikleri gelir nedeniyle oluşan zararın tazmini olduğunu, mahkemenin ise müvekkilinin tüm acentelik dönemine göre bu kadar süre içinde zarar edeceğini belirterek 5.371,18 TL tazminat ödenmesine hükmettiğini, dikkate aldığı rakam ve hesaplamaya göre talepten çok farklı bir noktadan karar verdiğini, Bir ticari işletmenin kurulduğu ilk yıllarda zarar etmesinin hayatın olağan akışına uygun olduğunu, zira özellikle ilk yıl içinde yapılan demirbaş yatırımları ile işte yeni ve tecrübesiz olmak bu duruma neden olduğunu, sonraki dönemlerde ise işletmeler kar elde ettiğini, müvekkilinin işletmesinin de aynen bu şekilde olduğunu, Son yıl gelirinin takvim yılı olarak değil de fesihten önceki son bir yıl olarak değerlendirmek gerekir ise bu kez davalı yanın haksız olarak sözleşmeyi fesh ettiği eylül ayından önceki dönemi (Eylül 2012-Ağustos 2013) dikkate alındığında (74.725,80 TL gelir ve 65.173,52 TL gider) 9.552,28 TL kar elde etmiş olduğunun göründüğünü, bu rakama 20 günlük kar olan 530,68 TL eklendiğinde müvekkilinin kazanç kaybının 10.082,96 TL olduğunu, dikkate alınan bu dönemlerin, davalının müvekkiline iş göndermeyi bırakarak başka bir acente açtığı dönemler olmasına rağmen müvekkilinin kar elde ettiği dönemler olduğunu, Bilirkişilerin, kendilerince yapılan itirazda belirtildiği gibi hesaplama yapıldığında mahrum kalınan gelirin hesaplarında belirtildiği gibi olduğunu kabul ettiğini, ancak sayın mahkeme tüm dönemi dikkate alarak hazırlanan bilirkişi raporunda belirtilen zararı esas alacak ise bu kez de bu zarar miktarının talep etmiş oldukları 10.000 TL miktardan fazla olması nedeniyle davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, Diğer yandan, dava dilekçesinde fesih tarihinden itibaren faiz talep edildiğini, mahkeme tarafından verilen kararda gerek Türk Lirası gerek Dolar bazlı alacaklar için faiz başlangıç tarihlerine yer verilmediğini, haksız fesih nedeniyle haksız fiillerde uygulandığı gibi fesih tarihinden itibaren faize hükmedilmesi gerektiğini, bu talep yerinde görülmez ise göndermiş oldukları Ankara … Noterliği’nin 07 Ekim 2013 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile davalı temerrüde düşmüş olduğundan bu tarihten itibaren faize hükmedilmiş olması gerektiğini, uygulanması gereken faiz yönünden 5.371,18 TL için yasal faiz deyimi kullanıldığını, tarafların tacir olması ve ticari iş olması nedeniyle bu faiz oranının ticari işlere uygulanacak faiz oranı olan avans faizi olması gerektiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve talepleri gibi davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, taraflar arasındaki acentelik sözleşmesinin haksız feshi nedeniyle, teminat olarak verilen isim hakkı bedeline ilişkin tutar ile kar kaybı zararının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda yazılı gerekçe ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı her iki taraf vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde: Taraflar arasında 08.10.2010 tarihli sözleşme ile acentelik ilişkisi kurulduğu, sözleşmenin davalı yanca Konya … Noterliği 18/09/2013 tarih … yevmiye numaralı ihtarnamesi ile feshedildiği ihtilafsızdır. Taraflar arasındaki sözleşmenin 12 maddesinde ” isim hakkı ve sözleşmenin devri hakkı” başlığı altında yapılan düzenleme uyarınca, davacı acentenin sözleşmenin imzasından önce ve sözleşmenin imzalanacağının teminatı olmak koşulu ile davalıya, davalının belirlediği 5000 USD’yi ödediği anlaşılmaktadır. Aynı maddede teminat olarak isim hakkı bedeli olarak ödenen tutarın hangi şartlarda geri iadesinin istenemeyeceği de hüküm altına alınmıştır. İlk derece mahkeme gerekçesinde de işaret edildiği üzere; sözleşmenin feshinde sözleşmede belirtilen usule uyulmadığı ( sözleşmenin 13/B maddesindeki sürelere uyulmaksızın) gibi davalı yanca sözleşmenin haklı nedenle feshedildiği de kanıtlanmamıştır. Buna göre davalı yanca, taraflar arasındaki sözleşmenin haksız ve sözleşme hükümlerine göre sürelere uyulmaksızın feshedilmesi nedeniyle, davacının sözleşmenin 12 maddesi uyarınca isim hakkı teminatı olarak davalıya ödediği 5.000 USD’nin davalıdan tahsili yönünde kurulan hüküm isabetli olup, davalı vekilinin müvekkilinin feshinin sözleşmeye uygun ve haklı fesih olduğu, yine davacının üç yıl boyunca isim hakkını kullandığının gözetilmesi gerektiği yünündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davalı vekilince, davacının kazanç kaybı için talep ettiği ve mahkemece hüküm altına alınan tutar yönünden de istinaf başvurusunda bulunulmuştur. Gerçekten de mahkemece karara esas alındığı anlaşılan bilirkişi raporları kapsamında, sözleşmenin uzadığı dönem ve haksız fesih tarihi dikkate alınarak ve ayrıca taraflar arasındaki acentelik ilişkisinin devam ettiği süre dikkate alınarak, davacının sözleşmenin davalı yanca süresinden önce ve haksız feshi nedeniyle 1 yıl 20 gün için yapılan kâr kaybı hesabında, acentelik ilişkisi sürecinde elde ettiği kâr ve davacının giderleri dikkate alındığında, kâr kaybının bulunmadığı, tam tersine davacının 5.371,18 TL zarar edeceği hesaplandığı halde, mahkemece davacının sözleşme süresi sonunda zarar edeceği belirlenen bu tutarı kâr kaybı talebi gibi kabul ederek buna göre hüküm kurulması doğru olmamıştır. Bu yönüyle davalı vekilinin istinaf başvurusu yerinde görülmüş olup, ilk derece mahkemesinin istinaf konusu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca düzeltilmek üzere kaldırılması gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesinde: Davacı vekilince, hüküm altına alınan kâr kaybı tutarı ve belirlenmesi yöntemine ilişkin olarak istinaf başvurusunda bulunmuştur. Yukarıda davalı vekilinin istinaf başvuru nedenlerinin incelenmesi bölümünde açıklandığı surette, davacının sözleşmenin süresinden önce haksız feshine dayalı kâr kaybı talebi yönünden dairemizce yapılan inceleme sonucu ulaşılan sonuca göre, davacı vekilinin kâr kaybı tutarının bilirkişiler tarafından taraflar arasındaki tüm ticari ilişki dönemi dikkate alınarak hesaplanmasının yerinde olamayacağı yönündeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekilince dava dilekçesindeki faiz taleplerinin dikkate alınmaksızın hüküm kurulduğu ileri sürülerek, istinaf nedeni yapılmıştır. Gerçekten de dava dilekçesinde teminat olarak isim hakkı bedeli olarak ödenen 5000 USD’nin ve kâr kaybı için talep edilen tutarların sözleşme fesih tarihinden itibaren işleyecek yabancı para faizi ve avans faizi ile davalıdan tahsili talep edilmiş, mahkemece kuralan hükümde faizin yürütülme tarihi belirlenmeksizin 5000 USD tutarın 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca USD faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davacının fesih tarihinden itibaren faiz talebi yerinde değil ise de davacı tarfından davalının fesih ihtarından sonra davalıya Ankara … Noterliğinin … y no lu 07.10. 2013 tarihli ihtarnamesini keşide ederek gönderdiği, bu ihtarname ile 5000 USD’nin ihtar tebliğinden itibaren üç günlük sürede ödenmesinin talep edildiği anlaşılmaktadır. Davacının bu ihtarının davalıya tebliğ edildiğine dair dosyada tebliğ şerhi bulunmamaktadır. Ancak davacının sözü edilen iş bu ihtarına karşı, davalı yanca Beyoğlu … Noterliğinin … y nolu 02.12.2013 tarihli ihtarı ile olumsuz yanıt verildiği, dosyadaki ihtarname içeriklerinden anlaşılmaktadır. Buna göre davacı ihtarında tebliğ şerhi bulunmadığı da gözetildiğinde, davalının 02.12.2013 tarihinde temerrüdünün gerçekleştiği, bu tarihten itibaren temerrüt faiz yürütülmesi gerektiği anlaşılmaktadır. Buna göre davacı vekilinin faizin yürütülme tarihi yönünden hükme karşı istinaf başvurusu yerinde görülmüş ve hüküm bu yönden düzeltilmiştir. Yukarıdaki açıklamalar uyarınca davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere: HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca davacı ve davalı vekillerinin istinaf başvurularının kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın kısmen kabulü ile 5.000 USD’nin, 02.12.2013 temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ve 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca hesaplanacak temerrüt faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine; fazla talebin reddine, 2-Karar ve ilam harcı 772,59 TL’den peşin alınan 364,30 TL’nin düşümü ile kalan 408,29 TL bakiye ilam harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından yatırılan 363,30 TL peşin ve başvuru harcı giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan 3.361,00 TL yargılama giderinden, kabul ve reddedilen tutar dikkate alınarak belirlenen 1.782,13 TL’lik bölümünün davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5- Davacı taraf kendisini vekili ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli AAÜT hükümleri gereğince, kabul edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6- Davalı kendisini vekili ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçeri AAÜT gereğince, red edilen miktar üzerinden hesap ve takdir olunan 5.100,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Gider avansından artan bakiyenin karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine, 8-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davacı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 44,40 TL peşin istinaf karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, b-Davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 284,87 TL peşin istinaf karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, c-Her iki tarafın istinaf başvurusu da kısmen kabul edildiğinden, istinaf harç ve giderlerinin takdiren kendi üzerlerinde bırakılmasına, 9-Gerekçeli kararın, ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 10-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 31.03.2021 tarihinde, oy birliğiyle ve kesin olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a.maddesi uyarınca, dava değeri itibariyle verilen karar kesindir.