Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1910 E. 2022/192 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1910
KARAR NO: 2022/192
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 07.05.2019
NUMARASI: 2018/964 Esas – 2019/378 Karar
DAVACI: EFEGE İLETİŞİM HİZMETLERİ VE REKLAM PAZARLAMA TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ
DAVA: Tazminat
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle reddine dair verilen karara karşı, davacı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında düzenlenen 01.07.2009 tarihli ve 01.07.2010 tarihli bayilik sözleşmelerinin davalı şirketlerce haksız olarak feshedildiğini belirterek, davalı şirketlerin sözleşmelerin haksız feshi yüzünden, sözleşmelerin feshedildiği tarihten itibaren toplamda on yılda tamamlanacak şekilde geriye kalan süreç için her bir davalıdan 500,00’er TL olmak üzere 1.000 TL maddi tazminatın (yoksun kaldığı kârın), haksız fesih tarihinden itibaren işleyecek ticari temerrüt (avans) faizi ile birlikte tahsil edilerek, temlik alan sıfatıyla müvekkili şirkete ödenmesine, kesilen ceza faturalarının haksız ve hukuka aykırı olduğunun tespiti ile ödenen ve hakedişlerden kesilen bedellerin temlik alan sıfatıyla müvekkili şirkete iadesine, ceza faturalarından dolayı davalı şirketlere herhangi bir borcunun olmadığının tespitine, bu zarar kalemine ilişkin belirsiz alacak olarak HMK’nın 107/2.maddesi uyarınca arttırılmak üzere 500,00 TL’nin davalı şirketlerden tahsiline, haksız olarak nakde dönüştürülen teminat mektubu bedeli olan 40.000 TL’nin 13.02.2014 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı … A.Ş.’den tahsiline, yargılama giderlerinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasında akdedilen sözleşmeye göre devredilemeyeceği kararlaştırılan alacağa ilişkin akdedildiği iddia edilen temlik sözleşmesinin müvekkili şirkete karşı ileri sürülemeyeceğini, alacağın temliki kurumunun TBK’nın 183 ve devamı maddelerinde düzenlendiğini, müvekkili şirketlerden … ile akdedilen sözleşmenin 33. maddesine göre ve … ile akdedilen sözleşmenin 28.1. maddesine göre ve TBK’nın183.maddesine göre açıkça taraflar arasındaki sözleşme engel olmadıkça alacağın devredilebileceğinin ifade edildiğini, …’in müvekkili şirketler ile akdettiği sözleşmelerde açıkça sözleşmeden doğan hak ve alacaklarını üçüncü kişilere devretmeyeceğini kabul etmesine rağmen temlik sözleşmesi yapıldığını, temlikin müvekkili şirketlere karşı ileri sürülemeyeceğini, bayilik sözleşmelerine ilişkin fesihlerin 2012 yılında gerçekleşmiş olup, sözleşmelerden doğan alacakları talep için kanunda öngörülen beş yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, belirsiz alacak davası için gerekli şartlar bulunmadığını, hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, … arasında yapılan temlik sözleşmesinin … ve …’e tebliğ edilmediği gibi herhangi bir yoldan şirketlerin haberdar edilmediğini, bu sebeple temlik sözleşmesi sonrası … ve … tarafından …’e yapılan ödemelerin iyi niyet kapsamında borçtan kurtulma sonucunu doğuracağını belirterek, savunmaları doğrultusunda davanın usul ve esas yönlerinden reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…6098 sayılı TBK’nın 183. Maddesi hükmü uyarınca kanun, sözleşme ve işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü kişiye devredebilir. Somut olayda, davacı vekili tarafından, dava dışı … Tic. Ltd. Şti. Tarafından davalılardan olan alacağını davacıya temlik ettiğine dair 14./06/2013 tarihli Alacağın Temliki Sözleşmesi sunulduğu görülmüştür. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan; dava dışı şirket ile davalı … arasında düzenlenen 01/07/2009 tarihli … Bayilik Sözleşmesi’nin ‘Sözleşmedeki Hakların ve Yetkilerin Devri’ başlıklı 33. Maddesinde ve dava dışı şirket ile davalı … arasında düzenlenen 01/07/2009 tarihli … Bayilik Sözleşmesi’nin ‘Sözleşmedeki Hakların ve Yetkilerin Devri’ başlıklı 33. Maddesinde temlik yasağı öngörülmüştür. Davacı yanca temlikin, davalının muvafakati ile yapıldığına dair herhangi bir belge sunulmamıştır. Bu nedenle davacının dava tarihi itibari ile davacı sıfatının bulunmadığı anlaşılmıştır. Kural olarak bir hakkı dava etme yetkisi o hakkın sahibine ait olup, buna aktif husumet denilir. Bir davada aktif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı mahkemece öncelikle ve re’sen gözetilecek hususlardandır ve şayet husumet ehliyeti yok ise davanın bu sebep ile reddi gerekmektedir…” gerekçesiyle, aktif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece sözleşmenin devri ve alacağın temliki müesseselerinin karıştırıldığını, dava konusu olayda sözleşmenin devri yasaklanmış olup, alacağın temlikine engel bir hüküm bulunmadığını, 14/06/2013 tarihli alacağın temliki sözleşmesi ile dava dışı eski bayi …’in davacı şirkete, davalılardan talep edilecek tazminat da dahil olmak üzere, tüm alacaklarını devrettiğini, …’in temlike dair sözleşmenin imzalanmasıyla alacağına ilişkin tasarrufi işlemi tamamladığını, artık olası tazminat ve diğer alacaklar müvekkiline geçtiğini, müvekkilinin temlik alan sıfatıyla, aynı dava dışı şirket gibi, hak ve alacakları takip ve dava hakkını HMK hükümlerine göre elde ettiğini, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, yani sözleşmenin 33. maddesinin alacağın temlikini yasakladığı kabul edilse bile, hukuken açıkça bir geçersizlikten (alacağın devri sözleşmesinin geçersizliğinden) söz edilemeyeceğini, TBK’nın 27. maddesi uyarınca, bu temlikte kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine kişilik haklarına aykırı bir durum söz konusu olmadığını, temlikin konusunun imkansız olmadığını, bu nedenle temlikin hukuken geçerli olduğunu, müvekkilinin davacı sıfatının bulunduğunu, Bayilik sözleşmesinin 33. maddesinin TBK’nın 205. maddesine göre tipik bir sözleşmenin devri unsurlarını içerdiği yönündeki değerlendirmeleri saklı kalmak kaydıyla, söz konusu sözleşme maddesinin tüm bayilere uygulanan davalılarca hazırlanmış TBK’nın 20. maddesinde tarif edilen bir genel işlem koşulu olduğunu, TBK’nın 21/1.maddesi gereğince davalı yanca içerik itibariyle muhatabına açıkça bilgi verilmediğinden ve öğrenme imkanı da sağlanmadığından, sözleşmenin 33. maddesinin kanunun emredici hükmüne göre yazılmamış sayılması gerektiğini, davaya konu bayilik sözleşmesinin söz konusu 33. maddesinin TBK’ya göre bir genel işlem koşulu olarak değerlendirildiğinde, bu hükmün TBK’nın 23. maddesi gereğince, hukuki niteliğinin “sözleşmenin devri mi” yahut “alacağın temliki mi” olduğu yönünde yoruma yönelik bir tereddüt hasıl olması halinde, sözleşmeyi ve genel işlem koşulunu düzenleyen davalı şirketler aleyhine yorumlanması gerektiğini, sözleşme ilişkisinin sona ermesinden sonra yapılan alacak devrinde sözleşme veya hukuka aykırılık bulunmadığını, alacağı temlik alan müvekkilinin iyi niyetli olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, dava dışı şirket ile davalılar arasındaki bayilik sözleşmesinin haksız feshedildiği iddiasına dayalı olarak, dava dışı şirket ile yapılan temlik sözleşmesi uyarınca sözleşmenin haksız feshi nedeniyle maddi tazminat ve haksız tahsil edilen tutarların davalılardan tahsili ile temlik alan sıfatıyla davacıya verilmesi istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın aktif husumet ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalılar vekilince dava dışı temlik eden şirket ile imzalanan 01.07.2009 ve 01.07.2010 tarihli bayilik sözleşmelerinin 01.06.2012 tarihli noter ihtarları ile fesh edildiğini ileri sürmüştür. Bu husus taraflar arasında ihtilaf konusu değildir. Yine davalılar vekilince dava dışı temlik eden şirket ile müvekkili … A.Ş. arasında imzalanan 01.07.2009 tarihli sözleşmenin 33 ve 6. maddelerindeki düzenleme, yine müvekkkili … A.Ş. ile 01.07. 2010 tarihli sözleşmenin 28.1 maddesindeki düzenleme uyarınca alacağın temliki yasağı bulunduğunu ileri sürmüştür. Mahkemece de davalı savunması kapsamında dava dışı temlik eden şirket ile davalılar arasında imzalanan bayilik sözleşmesindeki temlik yasağı düzenlemesi uyarınca temlikin yasaklandığı, bu nedenle davacının aktif husumetinin bulunmadığı gerekçesiyle davanın aktif husumet yönünden reddine karar verilmiştir. Dosyada yer alan alacağı temlik eden dava dışı şirket ile davalılardan … A.Ş. arasında imzalanan 01.07.2009 tarihli sözleşmenin 33 ve 6. maddelerinde “bayinin iş bu sözleşmeden doğan hak ve alacaklarını hiçbir surette üçüncü kişilere devredemeyeceği” ve yine … A.Ş. İle imzalanan 01.07. 2010 tarihli sözleşmenin 28.1 maddesinde “Bayi işbu sözleşmeyi veya sözleşmeden doğan hak ve alacaklarını kısmen veya tamamen doğrudan veya dolaylı olarak, önceden …’ in yazılı onayını almadan, hiçbir suretle üçüncü kişilere devredemez” şeklinde düzenlendiği anlaşılmaktadır. Söz konusu sözleşme hükümleri uyarınca, alacağın devrinin yasaklandığı, buna göre devir yasağı nedeniyle davalılara karşı temlikin ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle kurulan hüküm isabetli olup, davacı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Davacı vekili, sözleşmelerde yasaklanan hususun alacağın temliki değil, sözleşmenin devri olduğunu ileri sürmüştür. TBK’nın 205. maddesi uyarınca sözleşmenin devri; devreden, devralan ve sözleşmede kalan tarafından imzalanması gereken üçlü bir sözleşme ilişkisi olup önceden sözleşmenin devrinin yasaklanmasında pratik bir yarar da yoktur. Kaldı ki yukarıda açıklanan sözleşme hükümleri, açıkça alacağın temliki yasağı niteliğinde olduğundan, davacı vekilinin bu yöne ilişkin istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davacı vekilince dava dışı temlik eden şirket ile davalı arasında imzalanan sözleşmedeki söz konusu hükümlerin TBK’nın 20-25. maddeleri uyarınca genel işlem şartı niteliğinde olduğu ileri sürülerek karar istinaf edilmiştir. Temlik eden dava dışı şirket ile davalı şirketler arasında imzalanan bayilik sözleşme tarihleri ve sözleşmelerin fesih tarihleri dikkate alındığında somut olayda uygulanması gereken hükümler, 818 sy BK hükümleri olup, 6098 sy TBK hükümleri değildir. Ayrıca temlik eden dava dışı şirketin tacir olduğu da gözetildiğinde, davacı vekilinin dava dışı temlik eden şirket ile davalılar arasındaki sözleşme hükümlerinin haksız işlem şartı niteliğinde genel işlem koşulu olduğu yönündeki istinaf nedeni de yerinde değildir.İlk derece mahkemesince kurulan hüküm ve gerekçesinde yasa ve usule aykırılık bulunmadığı gibi kamu düzenine aykırılık da görülmediğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı vekili tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye irad kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiliyle Hazineye gelir kaydına, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 17.02.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.