Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1881 E. 2022/242 K. 03.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1881
KARAR NO: 2022/242
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI: 2015/1074 E. – 2019/587 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın dair verilen karara karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin altmış yıldan beri inşaat ve iş makineleri alanında faaliyette bulunduğunu ve dünya genelinde önemli markaların Türkiye distribütörlüğünü yaptığını, 2014 yılı başında müvekkilinin distiribütörlüğünü yaptığı …, …, …, …, … ve … şirketlerinin aniden müvekkili şirket ile aralarındaki sözleşmeleri sona erdirdiklerine ilişkin ihtarnameler gönderdiklerini, davalının müvekkili şirkette çalışan ve hizmet akti imzaladığını, şirkette uzun süre hizmet verdiğini, davalının 06.12.2010 tarihinde düzenlenen hizmet akdi ile satış temsilcisi olarak görev yaptığını, düzenlenen sözleşmede rekabet etmenin yükümlülüğünün düzenlendiğini, davacının iş akdini 14.10.2014 tarihinde sona erdirerek iş sözleşmesine aykırı şekilde, müvekkili şirket ile aynı faaliyet ve hatta aynı markalara ilişkin faaliyet gösteren … A.Ş. isimli firmada aynı iş tanımıyla çalışmaya başladığını, davalının çalışması sırasında müvekkili nezdinde bulunan … markasının İstanbul Bölge satış temsilcisi olarak çalışması nedeniyle, markayla alakalı müşteri portföyü, fiyatlandırma bilgisi ve ticari sırlarından vakıf olarak müvekkili sayesinde elde ettiği bilgileri haksız rekabet oluşturacak şekilde, müvekkilinin ticari sırlarını rakip şirkete taşıdığı, davalının eylemlerinin şirkette çalışan 66 kişi ile birlikte ve toplu olarak gerçekleştirdiğini, davacı nezdinde görev yaptığı süre içinde vakıf olduğu ticari sırları ve bilgileri rakip firma ile paylaşarak bu şekilde … A.Ş.’nin haksız rekabet eyleminde bulunmasına katkı sağladığını, davalının bu eylemleri ile sözleşme gereği mevcut olan rekabet yasağına ilişkin düzenlemelere aykırı hareket ettiğini, davalının hizmet aktinin “Madde 4 diğer şartlar” bölümünde TTK ve TBK hüküm ve şartlarını içeren rekabet etmeme maddesine aykırı hareket ettiğini ileri sürerek, şimdilik 10.000,00 TL cezai şartın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiş; ıslahla talebini 37.234,80 TL’ye yükselterek dava tarihinden itibaren faiz uygulanmasını istemiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olduğunu, davacı şirketin son yıllarda mali ve fınansal açıdan ciddi şekilde küçülme ve bozulma meydana geldiğini, bu nedenle davacının personel azaltma yoluna gittiğini, ayrıca şirketin çalışanlarını mali haklarını zamanında ödememesi nedeniyle bir kısım çalışanları şirketten ayrılma zorunda kaldıklarını, davacının 2014 yılı başında distribütör anlaşmalarının sona erdiğini, şirket ve grup şirketlerinin yaşadığı hukuki ve mali sorunlar nedeniyle şirketin mali yapısı ve müşteri çevresinin azaldığını, şirketin yönetim politikası ve ekonomik nedenlerle bir çok şirketin distribütörlük sözleşmelerini feshettiklerini, dava dilekçesinde 2014 yılı başında sözleşmelerin aniden feshedildiğinin belirtilmesine rağmen fesihlerin davalının işten ayrılmasından önce gerçekleştiğini, davalının yapmış olduğu görev dikkate alındığında davacının ticari sırlarına erişmesinin mümkün olmadığını, yapılan distribütörlük işlemleri nedeniyle davacının bilgi birikimi veya müşteri çevresinin müvekkilince kullanılamadığını, müvekkilinin mali hakları ile ilgili sorunlar üzerine istifa ettiğini ve rekabet yasağı sözleşmesinin de bu nedenle geçersiz hale geldiğini, TBK’nın 444.maddesi kapsamında rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olduğunu savunarak, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… davacı tarafça davalı ile hizmet sözleşmesinde yer alan rekabet yasağı hükümlerine aykırılık nedeniyle doğan cezai şartın talep edildiği, davalı tarafça davanın reddinin savunulduğu anlaşılmıştır.Taraflar arasında; 06/02/2010 tarihinde iş akdi yapıldığı; bu sözleşmenin 4. maddesi uyarınca rekabet yasağı kararlaştırıldığı ve rekabet yasağına aykırılığın müeyyidesinin saptandığı; davalı tarafından iş akdinin 14/10/2014 tarihinde sonlandırıldığı; davalının bilahare dava dışı/3.kişi … A.Ş. nezdinde çalışmaya başladığı hususunda; uyuşmazlık bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davalının, dava dışı/3. kişi … A.Ş. nezdinde çalışmaya başlaması nedeniyle; taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesini ihlal edip etmediği; bu kapsamda sözleşmedeki cezai şart koşulunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin saptanması, noktalarında toplanmaktadır. Kural olarak; 6098 sayılı TBK.nun. 444. ve 445.maddeleri uyarınca, işverenin yer, zaman ve işlerin türü bakımından hakkaniyete aykırı olmamak koşulu ile işçisi ile diğer koşullarda ayrı bulunmak koşulu ile rekabet yasağı sözleşmesi imzalamasında hukuka aykırılık bulunmadığı; süre bakımından ise 2 yılı aşmayan rekabet yasağının hukuka uygun olarak görülmesi gerektiği; kaldı ki TBK.m. 445/2 gereğince rekabet yasağının süresi uzun olsa dahi hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağı koşullarını serbestçe değerlendirerek hakkaniyete uygun biçimde kapsam ve süre bakımından sınırlandırabilecektir. Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama ve yargılama sırasında bilirkişiden alınan denetime elverişli rapor içeriklerine göre; davalının, davacı şirket nezdinde; satış temsilcisi olarak işe alındığı, sigortalı işten ayrılış bildirgesine göre de görevinin satış elemanı olarak tanımlandığı, davalının bu çalışması sırasında, işyerinin müşteri çevresini ve işverenin yaptığı işleri bilebilecek bir pozisyonda çalıştığı; davalının istifa sonrası davacı için çalıştığı esnada faaliyet gösterdiği adres ile aynı adres ve bina ile aynı faaliyet alanında faaliyet gösteren dava dışı … A.Ş.’nde işinden ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığı; davalı ve dava dışı 66 çalışanla birlikte dava dışı şirkete geçiş yapması sonrasında, davacının satışlarında büyük oranda azalma/düşme bulunduğu; davalının, davacı ile rakip olan firmada rekabet sözleşmesine rağmen çalışmaya başladığı; taraflar arasında düzenlenen, dava konusu işçi sözleşmesinde öngörülen rekabet yasağına dair 4. maddede rekabet yasağı faaliyet alanı ve yer yönünden sınırlarının açıkça belirlenmediğinden; yer ve faaliyet alanının davacı şirket nezdinde yapılan iş ve tüm ülke sınırları şeklinde kabulünün gerektiği; rekabet yasağının tüm ülke sınırlarını kapsaması sebebiyle aşırı nitelikte olduğu; ancak, TBK.nun. 445/2.maddesi uyarınca, süre ve coğrafi alan ile faaliyet alanı bakımından rekabet yasağının sınırlanmasında hakime takdir/uyarlama yetkisi verildiği de dikkate alındığında; taraflar arasındaki rekabet yasağının; davalı, İstanbul’da davacı iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul ili için geçerli olduğunun kabulü gerektiği; bu durumda, taraflar arasındaki rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin yasal unsurları aykırılığı bulunmadığından davacının, davalı aleyhine işbu davayı açmakta haklı ve hukuki yararının da bulunduğu görülmekle; davalının, davacıya ödemesi gereken hizmet akdinin 4/d maddesinde bulunan en son aylık net ücretinin 12 katına tekabül eden tutarın 37.234,80 TL olarak hesaplandığı; TBK.m.182/3 maddesi uyarınca, taraflarca kararlaştırılan cezai şartın mahkememizce fahiş nitelikte bulunduğu kabul ve takdir edilmekle; cezai şartın, davalı tarafından alınan en son aylık net ücretin 1/2’si olarak kabulünün taraflar arasındaki menfaatler dengesine/hakkaniyete daha uygun olacağı resen kabul edilerek; davacı tarafından, davalı aleyhine açılan işbu davanın sübut bulduğundan kısmen kabulü ile (37.234,80 TL/2=) 18.617,40 TL cezai şart alacağının, dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin (bakiye cezai şart alacağının fazlaya ilişkin bölümün resen tenkis edildiği de dikkate alınarak) istemlerin reddine..” gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile, 18.617,40 TL’ nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin ilişkin istemin reddine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; TBK’nın 420/1 maddesi uyarınca hizmet sözleşmelerine sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olduğunun İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin 2018/1193 E., 2019/802 K. sayılı ilamıyla belirlendiğinden kararın kaldırılarak davanın reddi gerektiğini, rekabet yasağından söz edebilmek için, sektörde kabul görmüş rakip bir firmanın var olması gerektiğini, davacının 2013-2014 yıllarında …, …, …, … gibi yurt dışındaki markalarla ticari ilişkisinin sona erdiğini, bu markaların davacı şirketten ayrılmasından sonra, davacı şirketin büyük oranda müşteri kaybetmesi nedeniyle satışlarının düştüğünü, anılan şirketlerin 26.08.2014 tarihinden önce davacı ile olan sözleşmelerini sona erdirdiklerini, işlerin azalması nedeniyle davacının işçi çıkararak küçülme politikası izlediğini, bir kısım işçilerin davacı tarafından işten çıkarıldıklarını, bir kısımının ise mali haklarındaki sıkıntılar nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldıklarını, ancak mahkemece şirketin bu küçülme politikası ile işçi çıkarma işlemleri hakkında yeterli inceleme yapmadan karar verildiğini, davacı ile dava dışı şirketin farklı segmentlerdeki yerli iş makinelerini satmaları nedeniyle rakip olmadıklarını, mahkemece her iki şirketin aynı alanda faaliyette bulunduklarına ilişkin yapılan tespitin hatalı olduğunu, müvekkilinin davacı şirkette satış temsilcisi olarak çalıştığını ve bu görevin davacının ticari sırlarına erişme imkanı vermediğini, davacının ticari sırrı veya bilgilerinin müvekkilince bilinmediğini, ticari sırlar ve müşteri çevresinin kullanıldığına ilişkin delil sunulmadığını, önemli bir zarar tehlikesi bulunmaması nedeniyle sözleşmenin geçersiz olduğunu, davacının zarara uğradığını veya zarara uğrama tehlikesi bulunduğunun somut delillerle kanıtlanması gerektiğini, TBK’nın 445.maddesi gereğince rekabet yasağının işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içermesi gerektiğini, yer ve konu bakımından sınırlamalar içermeyen sözleşmenin geçersiz olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedeniyle, sözleşmede yer alan ceza koşulu alacağının tahsili istemiyle TBK’nın 446. maddesi uyarınca açılmış alacak davasıdır. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmesi 818 sayılı Borçlar Kanun’unun yürürlükte olduğu 16.12.2010 tarihinde düzenlenmiştir. Davalı 2014 yılında, yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1.maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde iki yıl süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalıların işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, 6101 sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmü konusunda Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Olaya uygulanması gereken TBK’nın 445/1. maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. Rekabet yasağı içeren sözleşmenin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olması nedeniyle, BK’nın 19/2. maddesi uyarınca sözleşmenin mutlak butlanla batıl olduğundan da söz edilemez. 818 sayılı BK’nın 349. maddesinde ve TBK’nın 445. maddesinde düzenlenen geçersizlik hali özel norm niteliğinde olup kesin hükümsüzlük olarak değerlendirilemez. Hakimin müdahalesi ile giderilebilecek bir hükümsüzlük hali olduğunun kabulü gerekir (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/12450 E – 2016/6672 K.sayılı, 16.06.2016 tarihli kararı). Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının satış temsilcisi olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı ve dava dışı … İsimli şirkette çalışmaya başladığı ihtilafsızdır. Davacının ve dava dışı … Şirketinin merkez adresleri İstanbul’dadır. Davalı, davacı şirketin İstanbul’daki işyerinde çalışmış, buradan istifa suretiyle ayrıldıktan sonra dava dışı …’ye ait İstanbul’daki iş yerinde (Bu iş yeri davacının eski adresindedir) çalışmaya başlamıştır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşme coğrafi sınır içermemesi nedeniyle tüm Türkiye’yi kapsadığından TBK’nın 445/2. maddesi uyarınca hakim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Davalı, İstanbul’da davacının iş yerinde çalışırken, rekabet yasağı sözleşmesini imzaladığına göre, rekabet yasağı hükmünün İstanbul İli için geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davalı İstanbul’daki çalışması için rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da İstanbul’da rakip bir firmada çalışmaya başladığına göre, rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK.’nın 2.maddesine de aykırıdır. Dairemizin emsal gösterilen 2018/1193 Esas. 2019/802 Karar sayılı ilamında, hizmet akdinin TBK’nın yürürlüğe girmesinden sonra 12.02.2014 tarihinde yapılması nedeniyle aynı yasanın 420.maddesi değerlendirilmiştir. Somut olayda ise hizmet sözleşmesi 818 sayılı BK’nın yürürlükte olduğu dönemde kurulması nedeniyle diğer emsal kararlarda belirtilen şekilde değerlendirme yapılmıştır. Tüm bu açıklamalara göre; taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesi iş dalı ve zaman sınırı içermekte olup bu yönlerden bir aşırılık içermemektedir. Coğrafi sınır Türkiye olmakla, bu yönden aşırı olan rekabet yasağı kapsamı TBK’nın 455/2. maddesi uyarınca Dairemizce sınırlandırılmış olup coğrafi sınır İstanbul ili olarak belirlenmiştir. Davalının işten ayrıldıktan sonra, rekabet yasağı süresi içinde İstanbul’da, aynı faaliyet alanında çalışmaya başladığı dosya kapsamı ile sabit olup işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Davalı, istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradeleriyle iş akdine son vermişlerdir. Davalı, davacının ekonomik küçülmeye girdiğini, ekonomik sıkıntılar nedeniyle işçilik haklarını ödemekte güçlük yaşadığını, bu nedenle işten ayrılmak zorunda kaldığını savunmuşsa da dosyada alınan bilirkişi raporu içeriğine göre, davalının çalıştığı dönemde davacı şirketin ekonomik darboğazda olmadığı, bilançosunun iyi durumda olduğu, davalının maaş ödemelerinin tam olarak ve zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır. Davacının başka işçileri işten çıkarması, davalıların istifa etmesi için haklı sebep oluşturmaz. Davalı, davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldıklarına dair savunmasını kanıtlayamamışlardır. Davalı, davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan … Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal etmiş durumdadırlar. Davalının, davacı şirketteki pozisyonu göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketteki müşteri portföyünü iyi bildiği dikkate alındığında, TBK’nın 444/2. maddesi uyarınca davalının bu eylemli, davacıya önemli bir zarar verebilecek nitelikte olup davacının cezai şart talebi yerindedir. İş yerindeki pozisyonlu itibariyle davalının davacıya ait sırları bilmediği yönündeki savunmasına değer verilemez (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli kararı). Davacının cezai şart talep etme hakkı bulunmakla birlikte TBK’nın 182/son maddesi uyarınca, hâkim, fahiş bulduğu cezai şartı resen terkin edebilir. Davaya konu olayda, davalının rekabet yasağını ihlal etmesi halinde 12 aylık net maaşı cezai şart olarak kararlaştırılmıştır. Bu cezai şart karşılığında davacı işveren herhangi bir yükümlülük üstlenmemiş olup 12 aylık ücret tutarının fahiş olduğu kanaatine varılmıştır. İlk derece mahkemesince aylık net ücretine ilişkin belgeler göz önünde bulundurularak TBK’nın 445/2. maddesi gereğince takdiri indirim hakkı %50 kullanılmak suretiyle cezanın belirlenmesinden bir isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenleri de yerinde görülmemiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına, 3-Bakiye 953,82 TL nispi istinaf karar harcının davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 4-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 5-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 6-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353.1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 03.03.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava değerine göre karar kesindir.