Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1876 E. 2022/312 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1876
KARAR NO: 2022/312
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/03/2019
NUMARASI: 2017/122 E. – 2019/210 K.
DAVANIN KONUSU:Şirketin fesih ve tasfiyesi
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; davalı şirketin her türlü gıda ve ihtiyaç maddeleri, et ve etten mamuller, her türlü kurt gıda, yaş meyve ve sebzeler gibi mahsullerin tekel maddelerinin alım satım, toptan ve perakende pazarlanması işleriyle iştigal ettiğini, şirketin esas sermayenin 200.000,00 TL olarak belirlendiğini, zaman içerisinde diğer hissedarların hisselerini …’e devretmesi sonucu anılan kişinin hakim konuma geldiğini, pay devirleri ile müvekkilinin 60.000 TL payı diğer ortağın ise 140.000,00 TL payı bulunduğunu, pay oranının değişmesi sonucu toplanan olağanüstü genel kurulda şirket sermayesinin 2.000.000 TL’sına yükseltilmesinin görüşülerek yasaya aykırı şekilde kabul edildiğini, 07.12.2016 tarihli genel kurulda alınan sermaye artırımı kararın iptali için Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/127 Esas sayılı doyasında açılan davanın derdest olduğunu, genel kurul toplantısından bir kaç ay önce şirketteki hisselerin % 35’ini satın alan ve hakim ortak konumuna gelen diğer ortağın, davacının şirket genel müdürlüğüne son verip, gerekçesiz ve hiç bir finansal temeli olmadan sermaye artırımına gitme isteğinin kötü niyetli olduğunu, davalı şirketin faaliyet konusu olarak belirlenen işleri gereği gibi yerine getirmek yerine, şirketin hakim pay sahibi tarafından istenen şekilde yönetildiğini, şirketin faaliyet amacından çıkarak şahsi çıkarlar için kullanıldığını, davacının azlık haklarının kullanmasının engellenmek istendiğini, şirketin yüksek miktarda sermaye artırımına gitmek suretiyle düşük miktarda pay sahibi olan azlık ortağının şirketten tasfiye etmek amacı güdüldüğünü, azlık haklarının ihlal edilmek istendiğini, haklı nedenlerin bulunması halinde azınlık pay sahiplerinin şirketin feshini veya TTK’nın 531.maddesinde belirlenen tedbirlerin alınmasını isteyebileceğini, müvekkilinin azınlık pay haklarının engellendiğini, finansman ve sermaye ihtiyacı olmaksızın ve gerekçe gösterilmeksizin, azınlık payı sahibinin haklarını ihlal etmek amacıyla sermaye artışı yapılmasının haklı neden olduğunu, şirketin faaliyet konusundaki işleri yapmadığını, varlık amacının ortadan kalktığı gibi, kâr dağıtımı gibi herhangi bir ekonomik amaca da hizmet etmediğini, müvekkilinin bilgi alma hakkının sürekli şekilde engellendiğini, hakim ortağın eylemleri ile şirketi iflasa sürüklediğini, ortaklara eşit işlem yapma ilkesine uyulmadığını ileri sürerek, şirketin mal varlığının ihtiyati tedbirle korunmasına, davalı şirketin TTK’nın 531.maddesi uyarınca haklı nedenle feshine, aksi halde müvekkilin şirket hisse paylarının karar tarihindeki gerçek değeri hesaplanarak şimdilik 1.000 TL’nin faiziyle birlikte tahsiline ve müvekkilinin ortaklıktan ayrılmasına, karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; şirket sermayesinin gelişen ekonomik durumlara yetmemesi nedeniyle sermayenin usulüne uygun olarak artırıldığını, sermaye artırımının şirketin menfaatleri ve sermaye ihtiyacı doğrultusunda gerçekleştirildiğini, davalının ticari faaliyet alanları içerisinde ve ticari teamüllere göre çalıştığını, davacının iddialarının asılsız olduğunu, sermaye artırımının kişisel çıkarlar için yapılmadığını, davacıdan kaynaklanan nedenlerle şirketin mali durumunun bozulması nedeniyle şirket ortağı …’ün şahsen şirkete önemli miktarlarda para aktardığını, kar dağıtımı nedeniyle sermaye ihtiyacı doğduğunu ve sermayeye ilave edilebilecek iç kaynak bulunmadığını, artırılan sermayenin ödenme şeklinin de yasaya uygun belirlendiğini, diğer ortağın şirketi işlevsiz hale getirdiği iddiasının yersiz olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Anonim şirketlerde feshi düzenleyen TTK.nın 531. Maddesine göre, haklı sebeplerin varlığı halinde sermayenin en az 1/10 sahip pay sahibi şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinden şirketin feshini talep edebileceği düzenlenmiştir. Mahkemenin feshi yerine feshi talep eden ortağın ortaklık payını karar tarihine en yakın tarih itibariyle belirlemek suretiyle pay sahibinin şirketten çıkarılmasına yada uygun düşen bir çözüme karar verebileceği belirtilmektedir. Haklı sebep kanunda tanımlanmamış, yargı kararlarıyla öğretiye bırakılmıştır. İsviçre öğretisinde genel kurulun birçok kez kanuna aykırı bir şekilde toplantıya çağrılmış olması, azlık hakları ile bireysel hakların devamlı ihlalî, özellikle bilgi alma ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr payının düzenli azalması, haklı sebep sayılmıştır. Buna karşılık varsayımlar ve olumsuz beklentiler haklı sebep sayılmamıştır. İleri sürülen sebeplerin haklı olup olmadığına karar verecek olan mahkemedir. Mahkeme sebepleri haklı bulsa bile fesih kararı vermek zorunda değildir. Şirketin feshini haklı kılan sebeplerin varlığına rağmen, yaşatılmasının ekonomik ve rasyonel açıdan daha doğru olacağına kanaat getiren mahkeme; şirketi feshetmek yerine, fesih talebinde bulunan paysahiplerinin paylarının gerçek değerinin ödenmesine ve kendilerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir. Davacıya paranın kimin tarafından ve nasıl ödeneceği, bu payları geçici olarak şirketin iktisap edip edemeyeceği yargı kararlarına ve öğretideki görüşlere göre belirlenecektir. Maddenin son cümlesindeki “veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözümü karar bağlama” inisiyatifi tamamıyla mahkemeye aittir. İsviçre öğretisinde, mahkemenin kâr dağıtma zorunluğunu karara bağlayabileceği; uygun bir yeni paysahibinin şirkete alınmasını uygun bulabileceği, hatta şirketi sağlığa kavuşturabilecek kısmî tasfiyeye de hükmedebileceği belirtilir. Anonim şirketlerde, çoğunluk ilkesi hâkimdir. Bu sebeple çoğunluk gücünü elinde bulunduran pay sahiplerinin güçlerini kötüye kullanmaları olasılığına karşı, azınlık pay sahiplerinin korunması ihtiyacı doğmaktadır. Bu ihtiyacı karşılamak üzere azınlık pay sahiplerine tanınan diğer haklar yanında , haklı sebeplerin varlığında şirketin feshini talep hakkı tanınmıştır. Mahkememizce yapılan yapılan yargılama, alınan bilirkişi raporu ve dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde haklı fesih şartlarının oluşmadığı anlaşılmıştır. TTK nun 531. maddesinde haklı feshin şartlarının gerçekleşmesi halinde mahkemece fesih yerine başka bir tedbire karar verilebileceği düzenlenmiştir. Azınlığın haklarını korumak için getirilen bu maddeye göre bir karar verilebilmek için azınlık haklarının ihlal edilmesi gerekir. Haklı fesih sebeplerinin varlığı ispat edilmediği gerekçesi ile mahkememizce haklı fesih şartlarının oluşmadığı kabul edildiğinden maddedeki diğer seçeneklerden dava dilekçesinde yer alan ortaklıktan ayrılma gibi çözüm önerilerinin uygulanmasına da gerek görülmemiştir. Zira bu çözüm önerileri fesih için haklı sebebin bulunması şartına bağlı olup, haklı fesih koşullarının bulunmadığı, anonim şirketlerde doğrudan doğruya ortaklıktan çıkma davası açılmasının mümkün olmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece kararın esasına etki eden itirazlar, ileri sürülen gerekçeler ve taleplerinin dikkate alınmadığını, bunlara ilişkin hiç bir gerekçeye yer verilmediğini, şirketin esas sermaye değerinin 200.000,00 TL olduğunu, zamanla diğer hissedarların hisselerini …’e devretmeleri nedeniyle anılan ortağın 140.000 hisseye sahip olarak hakim ortak konumuna geldiğini, 07.12.2016 tarihli genel kurulda şirket sermayesinin usulsüz şekilde 2.000.000 TL’ye çıkarılmasına karar verildiğini, anılan kararın iptali için dava açıldığını ve mahkemece artırılan sermayenin öncelikle şirketin iç kaynaklarından sağlanmaması nedeniyle sermaye artırımı kararının iptaline karar verilerek kararın kesinleştiğini, mahkemece TTK’nın 531.maddesinin şartlarını oluşmadığına ilişkin gerekçesinin hatalı olduğunu, genel kuruldan kısa süre önce diğer hissedarların paylarını alarak hakim ortak konusuna gelen ortağın, müvekkilin şirketteki genel müdürlük görevine son verip, hiçbir gerekçesi ve finansal temeli olmaksızın sermaye artırılması ile hakim ortağın çoğunluk gücünü kullanarak müvekkilinin azlık haklarının sistematik olarak engellemek istediğinin, bu durumun hakim ortağın kötü niyetli olduğunun açık bir göstergesi olduğunu, dinlenen tanık …’in “…şirket hissedarlarından …’ın hissesini … satın aldı ve hakim ortak konumuna geldi. Kızlarını yönetime getirerek …’ı yönetimden uzaklaştırmaya çalıştı. … Bey de bu duruma katlanamayarak yönetimden ayrıldı.” şeklinde beyanda bulunarak yukarıda belirtilen hususları doğruladığını, ancak mahkemece taleplerinin değerlendirilmeden davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu; mahkemenin 12.12.2018 tarihli celsesinin 4 no’lu ara kararında rayiç değer bilançosu için bilirkişi raporu alınması hususunda bir karar tesis edilmesine rağmen bu yönde herhangi bir bilirkişi incelemesi yapılmadan karar verilmesinin, eksik inceleme ile karar verildiğinin kanıtı olduğunu, mahkemece TTK’nın ilgili maddeleri uyarınca şirketin feshi sebepleri ve şartlarının oluşup oluşmadığının tespiti, aksi halde pay sahibinin hisse paylarının objektif ve gerçeğe uygun bir şekilde tespit edilerek müvekkilin hisse payının belirlenerek ortaklıktan çıkma hakkının tanınması gerektiğini, raporda ortaklıktan çıkmaya izin verilip verilmeyeceği hususunun hukuki konu olması nedeniyle mahkemenin takdirine bırakılarak bir değerlendirme yapılmadığını, bunun üzerine 12.12.2018 tarihli celsenin 4 no’lu ara kararında her ne kadar rayiç değer bilançosu için bilirkişi raporu alınması yönünde ara karar tesis edilmesine rağmen buna ilişkin bir rapor alınmadan karar verildiğini müvekkilinin azınlık haklarının ne şekilde ihlal edildiğinin yukarıda açıklandığını, bu nedenle TTK’nın 531.maddesinde düzenlenen ortaklıktan çıkma haline ilişkin inceleme yapılarak ayrılma pay değerinin belirlenmesi gerektiğini, şirketin faaliyet konusundaki hiç bir işi yapmadığını, kuruluş amacından sapan şirketin sadece hakim ortağın amaçlarına hizmet ettiğini, feshin yerinde olmaması halinde müvekkilinin çıkma şartlarının değerlendirilmesi gerektiğini, şirketin aktif ve pasiflerinin raporda doğru belirlenmediğini, mahkemece oluşan fesih şartlarının dikkate alınmadığını, şirketin sermaye ihtiyacı olmamasına rağmen hiçbir gerekçe gösterilmeden yüksek oranda sermaye artırılmasının azınlık ortağın tasfiyesine yönelik olduğunu, şirketin hakim ortağının diğer payları almasından sonra şirketin kuruluş amacından saparak varlık amacına aykırı işler yaptığını, şirketin faaliyetlerinin devamında bir yarar kalmadığını, müvekkilinin bilgi edinme hakkının kısıtlanması, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kar payının düzenli olarak azalmasının haklı sebep olarak sayıldığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, TTK’nın 531. maddesi uyarınca, davalı anonim şirketin fesih ve tasfiyesi, bu talebin uygun görülmemesi halinde davacının şirket ortaklığından çıkartılması ve ortaklık payının gerçek değerinin ödenmesi taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. 6102 sayılı TTK’nın 531.maddesinde “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mehkemisinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüm karar verebilir” düzenlemesi bulunmaktadır. Davacı vekili, şirketin ikiden çok ortakla kurulduğunu, tür değiştiren şirketin anonim şirket olarak faaliyetlerine devam ettiğini, ancak şirket ortaklarından …’ün şirketin diğer ortaklarının paylarını devir alarak hakim ortak haline geldiğini, devir sonrası toplanan olağanüstü genel kurulda şirketin sermaye ihtiyacının bulunmamasına rağmen, davacının ıskat edilmesi amacıyla şirket sermayesinin artırılmasına karar verildiğini, anılan kararın yasanın açık hükmüne aykırı olması nedeniyle iptal edildiğini, sermaye artırımının amacının davacının şirket ortaklığından ıskat ve ortaklık haklarının engellenmesi olduğunu, davacının haksız şekilde genel müdürlük görevinden azledildiğini, bilgi edinme hakkının kullandırılmadığını, şirketin esas faaliyetini yapmadığını, kar dağıtmadığını, şirket faaliyetlerinin tamamen hakim ortağın şahsi menfaatlerine hasredildiğini ve TTK’nın 531. maddesindeki haklı nedenle fesih koşullarının oluştuğunu belirterek, şirketin haklı nedenle feshine aksi halde ayrılma akçesinin güncel değerinin belirlenerek tahsiline karar verilmesini istemiştir. Şirketin 07.12.2016 tarihli olağanüstü genel kurulunda, şirket sermayesinin 1.800.00,00 TL artırılarak 2.000.000,00 TL’ye yükseltilmesine karar verilmiş, bu karara karşı davacı yanca açılan iptal davasında, artırılan sermayenin öncelikle şirketin iç kaynaklarından karşılanmasına karar verilmemesi nedeniyle, anılan genel kurul kararının iptaline karar verilmiş ve bu karar kesinleşmiştir. Kanun hükmünde, haklı nedenlerin bulunması halinde anonim şirketin feshinin talep edilebileceği belirlenmiş olup, haklı nedenlerin nelerden ibaret olduğu açıklanmamıştır. Ancak öğretide ortağın kanuna aykırı şekilde bir çok kez toplantıya çağrılmamış olması, azınlık ve bireysel hakları sürekli şekilde ihlali, bilgi edinme ve inceleme haklarının engellenmesi, şirketin sürekli zarar etmesi, dağıtılan kâr paylarının düzenli şekilde azalması gibi sebepler, haklı sebepler olarak kabul edilmektedir. Bu kapsamda, şirket genel kurulunca alınan sermaye artırım kararının iptal edilmiş olması, şirketin feshi için haklı bir neden olarak değerlendirilemez. Davacı ortak bilgi edinme ve inceleme hakkının düzenli şekilde ihlal edildiğini ileri sürmüş olmasına rağmen buna ilişkin hiçbir kanıt sunulmamıştır. Esasen bilgi edinme hakkının ne şekilde kullanılacağı TTK’nın 437. maddesinde düzenlenmiş olup buna ilişkin bir başvurunun bulunduğu ve bilgi verilmediği kanıtlanmamıştır. Tüzel kişilerin şirket genel kurulunca alınan kararlar ve yasalar çerçevesinde şirketin seçilmiş organları eli ile yönetileceği, genel kurulca veya yönetim kurulunun almış olduğu bir kararla şirketi temsil ve ilzam yetkisinin usulüne uygun şekilde sona erdirilmesinin haklı neden olarak görülemeyeceği, davacı yanca genel müdürlük görevinden haksız şekilde azledildiğini beyan etmiş olmasına rağmen bu karara karşı yasa yoluna başvurulmadığı ve bu hususun da haklı neden oluşturmadığı anlaşılmıştır. Dinlenen tanık beyanında soyut olarak, diğer ortağın davacıyı şirket yönetiminden uzaklaştırmaya çalıştığı, davacının da bu duruma katlanmayarak yönetimden ayrıldığı beyan etmiş ise de somut olarak şirket ortakları arasında meydana gelen bir olaydan söz edilmemiş olması nedeniyle, davacının şirket müdürlüğünden alınması haklı neden oluşturmaz. Dinlenen diğer tanıkların beyanlarında da haklı neden oluşturabilecek somut bir olaydan bahsedilmemiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda şirket sermayesinin yeterli olduğu, şirketin kaydi sermayesinden çok öz sermayesinin bulunduğu, şirketin elinde bulunan mal varlıkları ile ana sözleşmede yer alan amaçların gerçekleştirilebileceği, şirketin kâr payı dağıttığı belirlenmiş olup, davacının bu nedenlere ilişkin herhangi bir kanıt sunmaması nedeniyle, ilk derece mahkemesi kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Haklı nedenlerin varlığı halinde mahkemece TTK’nın 531. maddesi kapsamında şirketin feshine karar verilebileceği gibi, fesih yerine davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerin ödenip, davacı pay sahiplerinin şirketten çıkmalarına veya duruma uygun düşen veya kabul edilebilir diğer bir çözüme de karar verilebilir. Ancak, pay değerinin ödenmesi ve diğer alternatif çözümlerin uygulanabilmesi için öncelikle fesih için haklı nedenlerin varlığının kanıtlanmış olması gerekir. Somut olayda yukarıda belirtildiği üzere şirketin haklı nedenle feshini gerektirir bir durumun varlığının kanıtlanmamış olması karşısında, payın gerçek değerinin belirlenerek ödenmesine karar verilemeyeceğinden, mahkemece ayrılma payının rayiç değerinin belirlenmesine ilişkin bilirkişi raporuna yönelik itiraz nedeniyle ek rapor alınmamasında yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. Açıklanan bu gerekçelerle HMK’nın 353/1.b.1.maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye irat kaydına; bakiye 36,30 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 17.03.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, iş bu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğ tarihlerinden itibaren iki haftalık süreler içinde temyiz yolu açıktır.