Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1861 E. 2022/314 K. 17.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1861
KARAR NO: 2022/314
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 17. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/10/2017
NUMARASI: 2014/539 E. – 2017/345 K.
DAVANIN KONUSU:Alacak
Taraflar arasındaki alacak davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Marmaray Projesi inşaatını yüklendiğini, tüp geçit parçalarının çekilmesi işlemleri sırasında davalıdan romörkaj ve çekici hizmeti alındığını, varılan mutabakata davalıdan hizmet alınması gerektiğinde, davalı yetkililerince belirlenen yaklaşık bedelin avans olarak ödendiğini ve hizmetin verilmesinden sonra davalı tarafından fatura düzenlendiğini, 2010 yılı cari hesabında mutabakat sağlanması için yapılan incelemede, alınan hizmete karşılık 59.601,47 TL fazla ödeme yapıldığının belirlendiğini, 08.07.2010 tarihinde fazla ödenen miktarın iadesinin istenilmesine rağmen avansın iade edilmediğini ileri sürerek, şimdilik 7.500,00 TL’nin temerrüt tarihi olan 08.07.2010 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, 11.05.2012 tarihli ıslahla alacak miktarı 59.601,47 TL’sına yükseltilmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; kılavuzluk ve römörkaj ücretine ilişkin alacağın iki yıllık zamanaşımına uğradığını, davacının yabancılık teminatı yatırmadığından davanın reddine gerektiğin, fazla alınan bir bedel olmadığını, davacı adına işlemleri yürüten şahısların hatalı ve kusurlu davranışları ile iade edilen bedellerin şirkete yansıtılmadığını, 2005-2009 yıllarında davacıya hizmet verildiğini, verilen hizmetlere karşı düzenlenen fatura, depozito ve mahsup işlemlerinin davacı şirket adına …, … ve … tarafından yerine getirildiğini, hizmet öncesi alınan avanslardan artan kısmın faturanın düzenlenmesinden sonra gelirler veznesinden makbuzla iade edildiğini, iadelerin davacı adına işlem yapan kişilere yapıldığını, 31.12.2010 tarihi itibariyle mahsup işlemleri sonucu davacının 103,56 TL ve 165,42 TL alacağı bulunduğunu, müvekkilince avansların iade edildiği kişilerin davacı adına para yatıran kişiler olması nedeniyle adam çalıştıranın sorumluluğu gereği müvekkilinin borcunun kalmadığını, iade edilen depozitoların dikkate alınarak yeni dönemdeki çalışma için aynı kişilerce tekrar avans ödemesi yapıldığını, önceki hizmetten kaynaklanan bedelin evrak üzerinde iade gösterilerek sonraki hizmete aktarılması nedeniyle fazla tahsil edilen bir miktarın bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Açılan davanın, davacı tarafından alınan römorkaj-çekici hizmetine karşılık davalı tarafından fazla tahsilat yapılıp yapılmadığı hususuna dayalı alacak davası olduğu, davalının uyuşmazlık dönemine ait Defter-i Kebirlerinin açılış tasdiklerinin yaptırılmamış oldukları sabit olmakla, eTTK.m.81/3 hükmü mucibi Yevmiye, Defter-i Kebir ve Envanter Defteri kayıtlarının birbirini teyit etmesi şartı yerine getirilmemiş olmakla, davalı şirketin ticari defterlerinin lehine delil olma vasfı bulunmadığı, davacı şirketin, uyuşmazlık dönemine ait Yevmiye, Defter-i Kebir ve Envanter Defterlerinin Açılış tasdiklerinin kanuni süreleri içinde yaptırıldığı, Yevmiye Defterlerinin ve Envanter Defterlerinin ise kapanış tasdiklerinin yaptırılmamış olduğu, ancak davacı şirketin ticari defterlerinin muhasebe işlemlerini açıklama gücünün yüksek olması nedeniyle takdiri delil olarak değerlendirmeye alındığı, davalı vekili, müvekkili ile davacı arasındaki işlemlerin davacıyı temsilen …, … ve … tarafından yürütüldüğünü, müvekkili tarafından kesilen faturaların bu kişilere elden teslim ve tebliğ edildiğini, davacı tarafından müvekkiline avans olarak ödenen paraların bir kısmının da davacıyı temsilen bu kişilere ödendiğini, müvekkilinin davacının temsilcisi mezkur kişilere iade ettiği para davacıya intikal etmemiş ise müvekkilinin bundan sorumlu olmadığını öne sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiş ise de; davalı, davacıyı temsil ettiklerini öne sürdüğü kişilerin (…, … ve …), davacıyı temsil ettiklerini gösteren, davacının 08.11.2004-07.02.2006 tarihleri arasında görev yapan kanuni yetkilisi …, 07.06.2006-26.02.2012 tarihleri arasında görev yapan kanuni yetkilisi … tarafından tanzim ve imza edilmiş kanunen geçerli herhangi bir belgeyi dosyaya ibraz etmediği, davacının, davalı şirkete yapmış olduğu ödemelerin tamamını T.C. Maliye Bakanlığınca VUK.m.257 hükmüne istinaden T.C. Resmi Gazetesinin 04.07.2003/25158 sayılı nüshasında yayınlanan 320 ve sonrasında yayınlanan 323 ve 332 sıra nolu Tahsilat Genel Tebliğleri mucibi bankalar aracılığı ile davalı şirketin bankadaki mevduat hesabına EFT ve/veya banka havalesi ile gönderdiğinin davacı ticari defter kayıtları ve dayanağı belgelerle (Banka Dekontları) sabit olduğu, buna karşılık davalının, davacının bankadaki hesabına yatırmak yerine davacı şirketin temsilcisi olduğunu iddia ettiği kişilere nakten ‘elden ödeme’ yapmış olmasının Vergi Usul Kanunu’nun 257. maddesi uyarınca yayınlanan 320, 323 ve 332 sıra nolu Tahsilat Genel Tebliği hükümlerine aykırı olduğu, açıklanan nedenlerle mahkememizce aldırılan 21.03.2012 tarihli ve 13.01.2017 tarihli bilirkişi raporlarında somut tespit ve değerlendirmelere dayanarak varılan sonuca mahkememizce aynen itibar olunduğu olayda, davacının davasının kabulü ile 59.601,47 TL alacağın 16.07.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Davacı vekilince sunulan İstanbul Liman İşletmesi Müdürlüğü havalesi bulunan ve 08.07.2010 tarihli belge, usulüne uygun temerrüt ihtarı kabul edilmiş ve belge içeriğine göre davalı tarafın 7 gün sonra temerrüde düşeceği kabulü ile davalı tarafın 16/07/2010 tarihi itibariyle mütemerrit olduğu kanaatine varılmıştır.” gerekçesiyle davanın kabulü ile 59.601,47 TL alacağın 16.07.2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Davacının ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığının 21.03.2012 tarihli bilirkişi raporun 4.sayfasında belirlenmesi nedeniyle, ticari defterlerin davacı lehine delil niteliğinde olmadığını, 20.01.2014 tarihli raporun 7. Sayfasında da, davacının ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı ve sunulan delillerle fazla ödemenin kanıtlanamadığının belirlendiğini, 12.05.2015 tarihli raporda ise davacının ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığı ve mükerrer faturaların mahsubu sonrası davacının alacağı bulunmadığının belirlendiğini, en son alınan 27.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda da davacının ticari defterlerinin usulüne uygun tutulmadığının teyit edildiğinden davacının alacaklı olduğunun kabul edilemeyeceğini, davalının kayıtlarına göre davacının 2006 yılından kalan 103,56 TL ve 2009 yılından kalan 165,42 TL alacağı dışında herhangi bir alacağı bulunmadığını, alacağın zamanaşımına uğradığını, vekalet akdine kıyasla zamanaşımı süresinin 5 yıl olduğu kabul edilmesine rağmen kılavuzluk ve romorkaj hizmetlerinden doğan ihtilafların iki yıllık zaman aşımına tabi olduğundan 2004, 2005, 2006, 2007. 2008 yıllarına dayalı ihtilaflarda zamanaşımı süresinin dolduğunu Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı tarafından davacıya verilen kılavuzluk ve römorkaj hizmeti nedeniyle fazladan tahsil edilen miktarların istirdadı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında klavuzluk ve römorkaj hizmetine ilişkin sözleme bulunduğu sabittir. Tarafların açıklamalarına göre, hizmetin verilmesinden önce davalı yanca yapılacak işin niteliğine göre davacıdan avans talep edildiği, hizmetin verilmesinden sonra ise davalı yanca fatura düzenlenerek verilen hizmet bedelinin belirlendiği, verilen avansın yeterli olmaması halinde kalan farkın davacı yanca tamamlandığı, fazla ödeme bulunması halinde ise bu miktarların davalı yanca davacıya iade edildiği anlaşılmaktadır. Nitekim davalı vekilince sunulan cevap dilekçesinde de, fazladan yapılan avans ve depozito ödemelerinin davacı adına iş ve işlemler yaptığı belirtilen ihbar edilen kişilere makbuz iade edildiği belirtilmiştir. Bu durumda, uyuşmazlık davacı tarafından davalıya ne miktarda ödeme yapıldığı, davalının bu ödeme karşılığı ne miktarda hizmet bedeli faturası düzenlediği ve bu kapsamda davalının iade borcu bulunup bulunmadığı noktasındadır. Davacı tarafından yapılan ödemeler makbuz ve havale karşılığı yapılmış olup, davalı tarafından düzenlenen faturalar dikkate alınarak fazla ödeme olup olmadığı belirleneceğinden davacının ticari defterlerinin somut uyumazlıkta bir önemi bulunmamaktadır. Zira, ödemeler davacı yanca banka havalesi ile yapılarak davalının kayıtlarına alınmıştır. İlk derece mahkemesince alınan ve önceki raporlar arasındaki çelişkiyi gideren 27.12.2016 tarihli bilirkişi raporunda, önceki raporlarda tartışmasız olan ödemeler ile hizmet faturalarının dikkate alınmadığı belirlenmiş ve banka dekontları ile davalı tarafından düzenlenen faturalara göre davacının 59.601,47 TL alacaklı olduğu belirlenmiştir. Davalı yanca, artan ödemelerin davacı şirketin işlerini takip eden ihbar edilenlere ödendiği savunulmuş ise de anılan kişilerin davacı şirketi temsil ve ilzam yetkilerinin bulunmadığı, yetkisiz kişiye yapılan ödeme ile davalının sorumluluktan kurtulmayacağı açıktır. Bilirkişi raporuyla belirlendiği üzere davalının avans olarak tahsil ettiği miktarları sonradan verilen hizmetle kapattığını kanıtlaması gerektiği, buna rağmen istinaf başvurusunda belirtilen önceki bilirkişi raporlarında farazi olarak hesap yapıldığı, davalının almış olduğu avans ödemelerini iade ettiğini kanıtlayamadığı anlaşılmıştır. Davalı vekili alacağın iki yıllık zaman aşımına tabi olduğunu savunmuştur. Taraflar arasındaki sözleşme hizmet sözleşmesi niteliğinde olup, genel zamanaşımı süresine tabidir. Alacağın iki yıllık zaman aşımına tabi olduğuna ilişkin yasada bir düzenleme bulunmamaktadır. Somut olayda, kılavuzluk hizmeti nedeniyle uğranılan bir zarar söz konusu olmayıp, hizmet sözleşmesi kapsamında fazladan yapılan ödemenin istirdadı istenildiğinden TTK’nın 1246, 1297 ve 1319.maddelerinde düzenlenen zamanaşımı sürelerinin uygulanması mümkün olmadığından, alacağın tabi olduğu genel zaman aşımı süresinin dava ve ıslah tarihi itibariyle dolmaması nedeniyle ilk derece mahkemesi kararı ve gerekçesinde bir isabetsizlik bulunmadığından davacının tüm istinaf başvuru nedenlerinin reddine karar verilmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin ileri sürdüğü istinaf nedenleri yerinde görülmediğinden, istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalının istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 3.053,52 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına, 3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi.17.03.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.