Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1842 E. 2022/379 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1842
KARAR NO: 2022/379
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/04/2019
NUMARASI: 2014/402 E. – 2019/566 K.
DAVANIN KONUSU:Tazminat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki tazminat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı … arasında imzalanan 06.07.2011 tarihli sözleşme kapsamında bir adet otomatik kapsül doldurma makinesinin satışı konusunda tarafların anlaştıklarını, sözleşmede makinenin özelliklerinin belirlenerek satış bedelinin 64.250,00 Euro olarak kararlaştırıldığını ve satım bedelinin 14.12.2011 tarihinde ödendiğini, ancak makinenin ortaya çıkan gizli ayıplar nedeniyle kullanılmadığını, sözleşmede makinenin teknik özellikleri ile yapacağı işlerin detaylı olarak belirlendiğini, makinenin hem toz hem de palet formundaki ilaçların herhangi bir kapsüle doldurabileceği düşüncesiyle satın alınmasına rağmen, toz formundaki ilaçların 0,1,2,3 numaralı kapsüllere dolumunu kısmen gerçekleştirebildiğini, 4 nolu kapsüle dolum yapılamadığını, palet formundaki ilaçların doldurulamaması nedeniyle makinenin sözleşmede belirlenen nitelikleri taşımadığını, makinenin ayıplı olduğunun davalı tarafından bilinmesine onarılmadığını, sözleşmenin imzalanmasından sonra müvekkilinin yetkilisinin katılımı ile davalının İtalya’da bulunan tesislerinde 17.11.2011 tarihinde “Fabrika Kabul Testi” yapıldığını, bu test sonucunda makinenin birçok yönden problemli olduğunun ortaya çıktığını ve problemlerin düzeltilmesi gerektiğinin davalıya bildirildiğini, testten sonra makinenin müvekkilinin fabrikasına gönderildiğini ve aynı kişilerin katılımıyla 29.12.2011 tarihinde bu kez “Saha Kabul Testi” yapıldığını, ancak saha kabul testi sonunda da makinenin sözleşmede belirtilen özellikleri taşımadığının anlaşıldığını, davalı tarafından düzeltilmesi gereken işlemler yapılmadan saha kabul testinin tamamlanamayacağının taraflarca kabul edildiğini, saha kabul testinde hem toz formdaki ilaçlar için hem de pellet formdaki ilaçların dolumunda aksaklıklar bulunduğunun belirlendiğini, dolum sırasında kapsüllerin birçoğunun uygun olarak doldurulamadığını ve kırılarak zarar gördüğünden makinenin, pellet dolum testini geçemediğini, bu hususun davalıya bildirilerek sorunun giderilmemesi halinde makinenin iade edileceğinin ihtar edildiğini, davalının makinedeki ayıbı gidermemesi nedeniyle müvekkilinin son çare olarak sözleşmeden dönme hakkını kullandığını, makinenin ayıplı olduğuna ilişkin birçok bildirim yapılmasına rağmen sonuç alınamadığını, müvekkilinin genel müdürünce 06.02.2012 tarihli ihtar yazısı gönderilerek makinenin sözleşmede belirtilen nitelikleri taşımadığı, makinenin toz ve palet formundaki ilaçları kapsüllere dolduracağı inancıya satın alındığı, makinenin belirtilen özelliklere sahip olmaması nedeniyle kullanılamadığı, makinenin kullanılamaması nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığı, ayıpların giderilmemesi halinde emtianın iade edileceğinin bildirildiğini, talep sonucu davalı yetkililerinin 13.02.2012-16.02.2012 tarihleri arasında makinenin onarımı için müvekkilinin fabrikasına geldiklerini, ancak makine üzerinden hiçbir iyileştirme yapılmadığını, bu nedenle müvekkilinin sözleşmeden dönme hakkını kullanarak makine için ödenen bedelin iadesinin talep edildiğini ileri sürerek, müvekkilince ödenen 64.250,00-Euro’nun ödeme tarihinden işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, müvekkilinin uğradığı zararların tespiti ile şimdilik 1.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı şirket yetkilisi, savunmasında özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, taraflar arasında imzalanan sözleşmede, sözleşmeye uygulanacak hukuk ve yetkili mahkemenin İsviçre Hukuku ve İsviçre Mahkemeleri olduğunun belirtildiğini, Türk Mahkemelerinin bu uyuşmazlıkta yetkisi olmadığını, sözleşmede İsviçre hukukunun uygulanacağı belirtilmesine rağmen davacı iddialarının Türk Hukukuna göre ileri sürüldüğünü, Türk Mahkemelerinin yetkisi kabul edilse dahi sözleşmede İsviçre Hukukunun uygulanması gerektiğini ve İsviçre Hukuku ile Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşmasının uygulanması gerektiğini, anılan sözlemenin 06.07.2011 tarihinde imzalanarak Türkiye’de 01.08.2011 tarihinde yürürlüğe girdiğini, satım sözleşmesi tarihinde henüz yürürlüğe girmemesine rağmen İsviçre Hukuku yoluyla bu sözleşmenin uygulanabileceğini, hatalı olarak … Mümessillik Şirketi’ni …’nın temsilcisi olarak nitelendirdiğini, oysa anılan şirketin … Ltd’nin acente olduğunu ve taraflar arasındaki sözleşmeye dahil olmadığını, … Ltd’ye izafeten dava açılmasının yerinde olduğunu, ancak müvekkilinin sözleşmenin tarafı olmadığını, makinenin ayıplı olduğunun fabrika kabul testinde belirlenmesine rağmen davacı yanca bu duruma itiraz edilmeyerek emtianın teslim alındığını, makinenin sözleşmeye uygun olmadığının anılan testlerde görülmesine rağmen makinenin kabul edilmesinin emtianın olduğu şekilde kabul edildiğine karine olduğunu, CISG 35 ve TBK’nın 222.maddesine göre alıcının satım sırasında bildiği veya olağan gözden geçirme ile bilebileceği ayıplardan satıcının sorumlu olmadığını, bu durumda emtiada bulunduğu ileri sürülen ayıpların ön muayene yapılmadan dahi alıcı tarafından bilindiğini, müvekkilinin teslim sırasında ayıplı olduğu kabul edilen emita nedeniyle sorumlu olmadığını, alıcının henüz mülkiyeti kendisine geçmeyen bir emtiadaki ayıbı bilmesi nedeniyle ayıplı olarak kabul ettiğini, kaldı ki CISG 39.madde ile TTK’nın 23.maddesinde belirlenen sürelerde muayene ve ihbar yükümlülüklerinin yerine getirilmediğini, bu nedenle TBK’nın 223.maddesi göre satılanı olduğu şekli ile kabul etmiş sayılacağını, fabrika test raporu ve 29.12.2011 tarihindeki kurulumda belirlenen ayıpların 06.12.2012 tarihinde bildirilmesi nedeniyle (… Ltd’ye 26.01.2012 de yapılmıştır) ayıplı ifa ihbarını makul süre içerisinde davalıya iletmeyerek, ayıp ile ilgili herhangi bir başvuru hakkını kaybettiğini, satıcının da ayıplı ifadan zarara uğrayabileceği dikkate alınarak CISG’nin 77. maddesine göre süresinde ayıp ihbarının yapılmaması nedeniyle ayıp nedeniyle uğradığını iddia ettiği zararların tazminini talep edemeyeceğini, taraflar arasındaki sözleşmenin Garanti maddesinde ayıp halinde ayıbın ücretsiz şekilde onarılacağının kabul edilmesi nedeniyle tarafların tamirat konusunda anlaştıkları ve artık sözleşmeden dönülerek sözleşme bedelinin talep edilemeyeceğini, sözleşmede onarım ile ayıplı kısımların ayıpsız misli ile değiştirilmesi seçeneklerinin davacıya sunulduğunu, nitekim satıcının teknisyenleri tarafından Türkiye’de 29.12.2011 ve 13.02.2012 tarihinde yapılan tespitlerde, emtianın onarılabileceğinin belirlendiğini, makine üzerinde yapılan onarımlarla ayıpların giderildiğini, düzeltilmediği iddia edilen ayıpların sözleşmeden dönmeyi haklı kılacak nitelikte olmadığını, bu ayıplar nedeniyle sözleşmeden dönülmesinin satıcı açısından telafisi güç zararlar doğuracak olması nedeniyle TBK ve CISG tarafından ağır koşullara bağlandığını, satıcının servis taleplerini süresinde yerine getirmesi nedeniyle davacının iddialarının yersiz olduğunu, sözleşmenin mümkün oldukça ayakta tutulmasının CISG 25. maddesi hükmünün gereği olduğunu, satıcının dönme hakkı olduğu kabul edilse dahi bu beyanının 06.02.2012 tarihinde ileri sürülmesinin CISG’nin 49/2.maddesine açıkça aykırı olduğunu, anılan hükümde ayıpların önceden bilinmesi halinde dönme iradesinin makul sürede ileri sürülmesi gerektiğinin belirlendiğini, ayıbın varlığının 29.12.2011 tarihinde bilinmesine rağmen bir ay sonra 06.02.2012 tarihinde ileri sürülmesinin makul sayılamayacağını, TBK’nın 227.maddesinde de seçimlik haklarla ilgili paralel bir düzenleme yapıldığını, edimlerin karşılıklı ifa edilmesi nedeniyle artık sözleşmeden kaynaklı bir zararın bulunduğunun kabul edilemeyeceğini, bu nedenle TBK ve CIGS açısından tazminat talebinin yersiz olduğunu, savunarak, usul ve esas açısından davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili, cevaba cevap dilekçesinde özetle; cevap dilekçesinin süresinde sunulmaması nedeniyle dikkate alınamayacağını, yetki ilk itirazının süresinde ileri sürülmediğini, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede ihtilaf halinde İsviçre Hukukunun uygulanmasının kabul edildiğini, tarafların hukuk seçimi ve İsviçre’nin CISG anlaşmasına taraf olması nedeniyle somut olayda CISG hükümlerinin uygulanması gerektiğini, … Ltd şirketinin satıcının acentesi olduğunun cevap dilekçesinde ikrar edildiğini, bu nedenle satıcıya izafeten … Ltd.Şti’ne dava açılmasında bir usulsüzlük bulunmadığını, ayıptan doğan sorumluluğun acenteye yüklenmediğini ve acenteye izafeten dava açıldığını, cevap dilekçesinde 17.11.2011 tarihli fabrika kabul testinde makinede arıza bulunmasına rağmen satım bedelinin çekincesiz olarak 14.12.2011 tarihinde ödenmesi nedeniyle emtianın ayıplı olarak kabul edildiğinin savunulduğunu, oysa 17.11.2011 tarihinde fabrika kabul testinin yapıldığını, bu testte makinede arıza bulunduğunun anlaşıldığını, arızaların düzeltilmesi koşulu ile uygunluk verildiğini, ayıpların giderilmesinin davalıdan istenildiğini, müvekkilinin ve satıcının ayıpları bildiğini ve ayıpların giderileceği inancıyla ödeme yapıldığını, makinenin fabrikada kurulmasından sonra 29.12.2011 tarihinde saha kabul testi yapıldığını, yapılan testte de fabrika kabul testindeki arızaların giderilmeden emtianın gönderildiğini anlaşıldığını, fabrika kabul testinde giderilmesi gereken sorunların belirlenmesine rağmen bu sorunlar giderilmeden emtianın teslim edildiğini ve yapılan saha kabul testinde de aynı ayıpların belirlendiğini, ayıpların giderilmeden emtianın teslimi nedeniyle makinenin ayıplı olarak kabul edildiğinin savunulmasının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davalının dayandığı TBK’nın 222.ve CIGS’nin 35.maddesinde sözleşmenin kurulduğu aşamada alıcının bildiği ayıplardan söz edildiğini, her iki hükümde de sözleşmenin kuruluşu anından bahsedildiğini, daha sonra öğrenilen sözleşmeye aykırılıkların teslimden önce oluşsa dahi satıcıyı sorumluluktan kurtarmayacağını, taraflar arasında düzenlenen sözleşmede makinenin niteliklerinin belirlendiğini, sözleşmede belirlenen nitelikteki emtianın teslim edilmemesi nedeniyle CIGS’nin 35/3.maddesindeki sorumsuzluk halinden söz edilemeyeceğini, müvekkilinin TTK’nın 23 ve CIGS’nin 39.maddesi gereğince başvuru haklarını kaybetmediğini, müvekkilinin fabrikasında yapılan saha kabul testinde belirlenen aykırılıkların tutanakla belirlenerek davalının yetkilisi … tarafından imzalandığını ve davalının ayıplardan haberdar olduğunu, davalı temsilcisinin imzaladığı bir belgedeki ayıpların bilinmediğinin savunulamayacağını, saha tespit raporunun imzalanması ile ayıpların satıcıya bildirildiğini, ayrıca müvekkili yetkilisi …’in 09.01.2012 tarihinde davalının temsilcisine gönderdiği elektronik pastalarla ayıpları bildiğini ve yazışmalardan ayıbın davalı tarafından bilindiğinin açık olduğunu, saha kabul testi sonrası davalı temsilcisi …’nin bizzat müvekkili ile irtibat kurarak makinedeki sorunların çözüleceğini bildirdiğini, sonuç olarak saha kabul testi ile davalının ayıpları bildiğini ve sonraki süreçte de karşılıklı yazışmalarda ayıpların giderileceğinin kabul edildiğini bu nedenle CIGS 38 ve 39.maddeleri gereğince müvekkilinin ayıp ihbar yükümlülüklerine uymadığı gerekçesiyle satıcının sorumluluktan kurtulamayacağını, müvekkilinin sözleşmeden dönemeyeceğine ilişkin savunmanın yerinde olmadığını, sözleşmedeki garanti maddesinin geçersiz olduğunu, ağır kusurlu olan satıcının sorumluluktan kurtulmasına ilişkin sözleşme hükmüne geçerlilik tanınamayacağını, davalının fabrika kabul testinde belirlenen arızaları onarmadan emtiayı teslim etmesi ve aynı arızaların saha tespit raporunda belirlenmesi nedeniyle ağır kusurlu olduğunu, müvekkilinin sözleşmede nitelikleri belirlenen makineyi talep etmesinin ve bu makinenin teslim edelemeyecek olmasına sözleşme ile bağlı kalmasının kabul edilemeyeceğini belirterek, davanın kabulünü istemiştir. Davalı vekili, ikinci cevap dilekçesinde özetle, davanın acente sıfatıyla ve izafeten … ltd.Şti’ne açıldığını, ancak satıcı ile … ltd arasında hali hazırda acentelik dahi hiç bir ilişki bulunmadığını, acentelik ilişkisinin 23.04.2013 tarihinde tamamen sona erdiğini ve … Ltd Şti’nin davada hiç bir sıfatının kalmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… Taraflar arasında akdedilen sözleşme, ödeme dekontu, kabul testleri, ihtarname, , taraflar arasındaki e-mail kayıtları ve dayanılan diğer deliller celp edilip incelenmiş, Çerkezköy 2.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin, 2016/128 Tal.sayılı dosyasından alınan 15.05.2017 tarihli kök rapor ile 10.11.2017 ve 31.01.2018 tarihli ek raporlara ve tüm dosya kapsamına göre satıma konu makinenin ayıplı olduğu, ayıbın gizli önemli nitelikte bir ayıp olup makineden beklenen faydayı ortadan kaldırdığı, ayıbın nitelik ve nicelik bakımından taraflar arasındaki sözleşmeye esaslı bir aykırılık oluşturduğu, ayıba ilişkin muayenenin uygun bir süre içinde yapılmış bulunduğu, ayıplı makine bakımından, davalı ile yapılan e-posta yazışmalarından da anlaşıldığı üzere, makinanın onarımının mümkün olmadığı,yine davalı ile yapılan e-posta yazışmaları ve ihtarname ile ayıbın süresi içerisinde bildirildiği ve sözleşmeden dönme iradesinin ortaya konulduğu anlaşılmış ve mahkememizce dava konusu makinenin gizli ayıplı olduğu yönünde kesin kanaat hasıl olmuştur. Davacı tarafın satın aldığı malın ayıplı olduğunu öğrenmesi üzerine 6098 Sayılı Kanunun 223.md uyarınca makul süre içinde davalı tarafa e-posta ve ihtarname ile bildirdiği, her ne kadar taraflar tacir oldukları için 6102 sayılı kanunun 23.md uygulanması gerekmekteyse de söz konusu ayıbın kullanım sonucu ortaya çıktığı ve 6098 Sayılı Kanunun 225.md ve Milletlerası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşmasına (CISG) 49/2-b-ii. Maddesi, uyarınca ve bilirkişi raporundaki tespitler doğrultusunda, satıcı ağır kusurlu görüldüğünden mahkememizce süresi içinde ayıp ihbarında bulunulduğu ve satıcının sorumluluktan kurtulamayacağı kabul edilmiştir.Sunulu nedenlerle;davacı tarafın Satılan malın ayıplı olması nedeniyle 6098 Sayılı Kanunun 227.md uyarınca seçimlik haklarından Sözleşmeden dönme hakkını kullandığı sabit bulunduğundan davacı tarafın bedel iadesi 64.250-EUR. ‘ya ilişkin davasının kabulü ile 06.02.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte; yine davacı tarafından uğranılan zararlara dair kısmi açılan ve 14.750- EUR.x5.0409= 74.353,27-TL. ve 36.672,15-TL. olmak üzere toplam 111.025,42-TL. üzerinden 04.05.2018 tarihli dilekçe ile ıslah edilen tazminatın da kabulü ile davalı … şirketi’nden tahsiline..” gerekçesiyle; davanın kabulü ile 64.250 uro’nun 06.02.2012 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte ve 14.750 Euro’nun ve 36.672,15 TL’nın, …’den alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket ile … arasındaki ticari ilişkinin sona ermesinin üzerinden yaklaşık yedi yıl geçtiğini, yargılama sürecinde …’nın müvekkili şirkete herhangi bir desteğinin veya yönlendirmesinin bulunmadığını, müvekkil şirketin de …’dan işbu dava konusu satımdan doğan komisyon alacaklarını alamadığını; davacının, müvekkili şirketin yaklaşık yedi yıl önce acenteliğini yapmayı bıraktığı … ile akdettiği satım sözleşmesine konu otomatik kapsül doldurma makinasının gizli ayıplı olduğu iddiasıyla eldeki davayı açarak, sözleşmeden dönmek suretiyle makine bedelinin iadesi ve uğradığı zararın tahsilinin istenildiğini; Davanın sözleşme ile yetkili kılınan mahkeme dışında başka bir mahkemede açıldığının sunulan sözleşmeden anlaşılması nedeniyle mahkemece itiraz beklenmeksizin yetkisizlik kararı verilmesi gerektiğini, uyuşmazlığa İsviçre Hukukunun ve öncelikle CISG kurallarının uygulanması gerekirken salt Türk Hukukunun uygulanmasının başlı başına bozma nedeni olduğunu, ilk derece mahkemesi ve davacı taraflar arasındaki sözleşmeye uygulanacak hukukun İsviçre hukuku olduğu tespitini doğru yaptığını, ancak söz konusu İsviçre hukukunu ve İsviçre’nin CISG’a taraf olması nedeniyle CISG kurallarının uyuşmazlığın çözümünde dikkate alınmadığını, davacının da cevaba cevap dilekçesinde İsviçre Hukukunun uygulanması gerektiğini belirtmesine rağmen iddialarını Türk Hukukuna göre temellendirdiğini, mahkemece İsviçre Hukuku’nun uygulanacağının belirtilmesi ve davalı şirketin İtalya şirketi olması, İsviçre ve İtalya’nın da Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşmasına (CISG) taraf olması nedeniyle huzurdaki uyuşmazlığa Türk Hukuku ile birlikte CISG kuralları uygulanacağını kabul ederek çelişkiye düştüğünü, tarafların uygulanmasını kararlaştırdıkları hukukun uygulanmamasının hukuk güvenliğine aykırı olduğunu, mahkemece taraflar arasındaki sözleşmeye İsviçre hukukunun uygulanacağını tespit ettikten sonra, uyuşmazlığa açıkça Türk hukukunu uygulanmasının çelişkili olduğunu, Türk Hukuku ile birlikte CISG kurallarının da uygulanacağı belirtilmesine rağmen uyuşmazlığı çözmek için sadece ve sadece Türk Hukukunun uygulandığını, CISG kurallarının da uygulanmadığını, sözleşmenin imzalandığı 06.07.2011 tarihinden sonra CISG’ın Türkiye’de 01.08.2011 tarihinde yürürlüğe girmemesine rağmen İsviçre hukuku yoluyla uygulanmasının CISG’nin 1. maddesinin gereği olduğunu; davacının emtiadaki ayıptan fabrika kabul testi aşamasında haberdar olmasına rağmen süresinde ihbarda bulunmadığını, yapılan fabrika alan testi ile makinenin sözleşmede kararlaştırıldığı şekilde çalışıp çalışmadığı konusunda testler yaparak bunu bir rapor halinde davacıya makinenin tesliminden önce iletildiğini, davacının da ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin 07.11.2011 tarihli bu test sonucundan bir ay sonra 14.12.2011 tarihinde ödemeyi gerçekleştirerek emtiayı kabul ettiğini, oysa ayıp nedeniyle emtianın kabul edilmeyerek temerrüt hükümlerinin işletilebileceğini, CISG’nin 35. maddesi ve TBK’nın 222. maddesi uyarınca, alıcının sözleşmenin kurulduğu sırada bildiği veya satılanı yeterince gözden geçirdiğinde görebileceği ayıplardan satıcının sorumluluğunun bulunmadığını, bu nedenle ancak gizli ayıp bulunması halinde satıcının sorumluluğunun doğacağını, oysa davacının ileri sürdüğü ayıpları bilerek emtiayı kabul ettiğini, satıldığı sırada emtiada bilinen ayıpların ise gizli ayıp sayılamayacağını bu nedenle satım anında ayıplı olduğu bilinerek teslim alınan ve bedeli ödenen emtia nedeniyle sözleşmeden dönülerek tazminat talep edilemeyeceğini; ayıplı ifadan kaynaklanan seçimlik hakları bulunduğu kabul edilse dahi makinenin davacının hakimiyet alanına girmesiyle birlikte, CİSG’nin 39.maddesi uyarınca sözleşmeye aykırılık saptadığı veya saptaması gerektiği tarihten itibaren makul bir süre içinde sözleşmeye aykırılığın türü de bildirerek satıcıya ihbarda bulunması gerektiğini, aksi halde bu sözleşmeye aykırılığa dayanma hakkının kayıp edileceğini, üründeki ayıpların açık ayıp niteliğinde olması nedeniyle süresinde ayıp ihbarında bulunulmaması karşısında davacının haklarını kayıp ettiğini, her ihtimalde 39 günlük bir gecikmenin makul süre olarak kabul edilemeyeceğini, bilirkişi raporunda da ayıp ihbarının Viyana Satım Sözleşmesi’ne göre uygun bir süre içinde gerçekleştirilmiş olduğunun kabul edilmesinin mümkün olmadığı, yazışmalar ve acentenin gelmiş olması, tamirat veya ayıbı kabul anlamına gelen beyanların ise süre bakımından bir önemi olamayacağı, keza hangi seçimlik hakkın kullanıldığının o aşamada belirli olması gerektiğinin belirlendiğini, bu durumda muayene ayıp ihbarının CISG’nin 39. maddesi, TBK’nın 223. maddesi ve TTK’nın 23. maddesine uygun olarak yerine getirmemesinin satıcının haklarına zarar verdiğini;
CISG’nin 77. maddesindeki “Sözleşmenin ihlâline dayanan taraf, mahrum kalınan kâr dâhil, ihlâlden doğan zararı azaltmak için koşullar dikkate alındığında makul olan bütün önlemleri almak zorundadır. Bu önlemleri almaması halinde, ihlâl eden taraf, zararın azaltılahilecek olduğu miktarda tazminattan indirim yapılmasını isteyebilir.” hüküm gereğince zararın azıltılması için süresinde ihbar gerektiğini, kaldı ki TMK’nın 2. maddesinde yer alan dürüstlük kuralının da aynı yönde olduğunu; Bir an için davacının seçimlik haklarının bulunduğu kabul edilse dahi sözleşmeden dönme hakkının bulunmadığını, sözleşmenin “Garanti” maddesinde sözleşmeye aykırılık durumunda, sözleşme konusu makinenin sorunlu ve ayıplı kısımlarının … tarafından ücretsiz olarak değiştirileceği ya da ayıbın onarılacağının düzenlenmesi nedeniyle sözleşmeden dönme hakkının kullanılamayacağını, hem saha raporunda (29.12.2011) hem de … yetkili teknisyeninin 13.02.2012 tarihinde Türkiye’ye gelerek yaptığı kontrol ve test raporunda görüleceği üzere, makinedeki sorunlar ve ayıpların nitelikleri itibariyle düzeltilebilecek ve onarılabilecek olduğunu, aksini iddia eden bilirkişi raporlarında da hiçbir detaylı teknik değerlendirme yapılmaksızın ürünün tamir edilemeyecek bir halde olduğunun belirtildiğini, davacının hem tamir istediğini hem de sözleşmeden dönme iradesini ileri sürdüğünü, dönmenin tamir şartına bağlanması nedeniyle geçerli olmadığını; Sözleşme konusu makinede ayıptan kaynaklı bir zarar bulunmadığından davacının maddi tazminat talebinin reddi gerektiğini, CISG’nin 74. maddesinde belirtilen tazminat kapsamı ve hesaplama yöntemi dikkate alındığında tazminatın sebepsiz zenginleşmeye yol açmaması gerektiğini, ancak yasada belirlenen seçimlik hakların kullanılabileceğini, bunun dışında zarar tazmininin talep edilemeyeceğini, davacının 04.05.2018 tarihli dilekçesi ile davasını ıslah ederek uyuşmazlığa konu makinanın ikamesi için satın aldığı yeni makina sebebiyle ödediği fiyat farkını, KDV’yi, damga vergisini, nakliye bedelini, nakliyat sigorta primini ve gümrük çekim işlem bedelini talep ettiğini, ancak bu iki makinenin aynı özellikte olup olmadığının açıklanmadığını, mahkemece dönme hakkının kabul edilmesi halinde makinin de iadesine karar verilmesi gerektiğini, makinenin iadesinin esasen sözleşme bedelinin tahsilinin sonucu olduğunu, makinenin iade edilmemesinin haksız zenginleşmeye yol açacağını, mahkemece uygulanan faiz oranın hatalı olduğunu, faizin İsviçre Hukukuna göre göre ana paraya işletilmesi gerektiğini, ayrıca Türk Hukukuna göre de 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesine göre faiz uygulanması gerekirken aynı Yasa’nın 2/2 maddesindeki faize hükmedilmesinin yerinde olmadığını, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım sözleşmesine konu makinenin ayıplı olması nedeniyle emtia bedelini tahsili ile ayıplı emtia nedeniyle uğranılan zararın tazmini istemlerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Taraflar arasında yazılı şekilde düzenlenmiş bir adet ilaç dolum makinesine ilişkin sözleşme bulunduğu, satım sözleşmesine konu makinenin fabrika ve saha kabul testleri yapılarak ayıplı şekilde davacıya teslim edildiği, davacı tarafından fabrika kabul testinden sonra, ancak saha kabul testinden önce emtia bedeli olan 65.000 Euro’nun alıcıya ödendiği sabittir. Uyuşmazlık, emtiada bulunan ayıbın süresinde ihbar edilip edilmediği, emtianın fabrika kabul testindeki ayıplara rağmen kabul edilerek sözleşme bedelinin ödenmesi nedeniyle alıcı tarafından çekincesiz şekilde kabul edilip edilmediği, alıcının ayıp ihbarı usulüne uygun ise sözleşmedeki garanti hükmüne göre emtianın iade edilerek bedelini ve ayıplı emtia nedeniyle uğranılan zararların tahsilinin talep edilip edilmeyeceği noktalarındadır. 5718 sayılı MÖHUK’un 2. maddesi uyarınca hâkim Türk kanunlar ihtilafı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku re’sen uygular. Hâkim, yetkili yabancı hukukun muhtevasının tespitinde tarafların yardımını isteyebilir. Taraflar arasında düzenlenen 06.07.2011 tarihli yazılı satım sözleşmesinde, bu satışın yorumlanması ve gerçekleştirilmesine ilişkin olarak veya bu satıştan kaynaklı yükümlülüklerine ve yorumlanması ve gerçekleştirilmesine ilişkin olarak alıcı ile satıcı arasında ortaya çıkabilecek herhangi bir anlaşmazlık durumunda İsviçre mahkemesinin imtiyazlı bölgesi yetkinliğiyle İsviçre kuralları geçerli olacaktır düzenlemesi bulunmaktadır. Anılan sözleşmede, 65.000 Euro bedelle sözleşmede nitelikleri belirtilen bir adet kapsül dolum makinesinin davalı tarafından davacıya satılması üstlenilmiş, emtianın niteliği sözleşmede belirlenmiştir. Emtia bedeli davacı tarafından yapılan fabrika saha kontrolünden sonra 14.11.2011 tarihinde davalıya ödenmiştir. Tarafların beyanları ve sözleşme hükümlerinin birlikte değerlendirilmesinde yabancılık unsuru taşıyan sözleşme ilişkisine İsviçre hukukunun uygulanması gerekir. Sözleşmede yabancılık unsuru bulunması nedeniyle İsviçre hukukunun atfı ve Türkiye tarafından Bakanlar Kurulunca 11.03.2010 tarihinde katılımı kararlaştırılan Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Anlaşması (Viyana Satım Anlaşması- CISG) hükümlerinin uygulanması gerektiği tarafların da kabulündedir. Esasen sözleşmenin birinci maddesinde de sözleşme tarihi itibariyle İsviçre hukukunun atfı ile sözleşme hükümlerinin uygulanacağı açıktır. Taraflar arasındaki sözleşmede yetki şartı bulunmasına rağmen davalı tarafından HMK’nın 116. maddesi gereğince süresi içeresinde yetki itirazının ileri sürülmemesi ve sözleşme ile belirlenen yetkinin kesin yetki hali olmaması nedeniyle, ilk derece mahkemesince yetki itirazının reddi ile uyuşmazlığın esası hakkında inceleme yapılması yerindedir. … Ltd. Şti.’nin, satıcı …’nin acentesi olduğu, istinaf başvurusundaki beyanlara göre bu sözleşmeye aracılık ettiği ve sözleşmeden kaynaklı ücretini henüz tahsil edemediği beyanı karşısında TTK’nın 105. maddesi hükmüne göre, müvekkiline izafeten acenteye dava açılmasında yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. İlk derece mahkemesince gerekçeli kararda sözleşme ilişkisine İsviçre hukukunun uygulanacağı belirlendikten sonra uyuşmazlığın Türk hukuku ve CISG hükümlerine göre incelendiği anlaşılmıştır. Bu durumda, olayda uygulanması gereken CISG hükümleri gereğince uyuşmazlığın değerlendirilmesi gerekmektedir. Öncelikle satılan emtiada ayıp bulunup bulunmadığı bulunuyorsa niteliği ve süresinde ayıp ihbarı yapılıp yapılmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir. Somut olayda davacı tarafından toz ilaçların kapsüle doldurulması işlevini gören bir adet makinenin, sözleşmede belirtilen şartlarda davacıya satışı üstlenilmiştir. Davalının fabrikasında 17.11.2011 tarihinde düzenlenen fabrika kabul testinin tercümelerinden, kontrol sırasında emtiada ortaya çıkan ayıpların belirlendiği ve bu ayıpların giderileceği kontrol test tutanağının içeriğinden anlaşılmıştır. Buna rağmen emtiadaki ayıplar giderilmeden emtianın davacıya teslim edildiği ve davacı tarafından teslime kadar sözleşme bedelinin ödendiği, teslim edilen emtia üzerinden her iki tarafın yetkililerinin katılımı ile 29.11.2011 tarihinde yapılan saha kabul testinde de emtiadaki ayıpların giderilmediğinin belirlendiği görülmüştür. Bu aşamadan sonra davacı tarafından davalı ile çeşitli tarihlerde yazışmalar yapılmıştır. CISG’nin 39. maddesinde alıcı, bir sözleşmeye aykırılık saptadığı veya saptaması gerektiği tarihten itibaren makul bir süre içerisinde satıcıya sözleşmeye aykırılığı türünü de belirterek bildirmezse, bu sözleşmeye aykırılığa dayanma hakkını kaybeder. Her halde, alıcı, malların fiilen kendisine verildiği tarihten itibaren en geç iki yıllık süre içerisinde sözleşmeye aykırılığı satıcıya bildirmezse, bu sözleşmeye aykırılığa dayanma hakkını kaybeder. Meğer ki bu süre sözleşmesel bir garanti süresi ile bağdaşmıyor olsun. CISG’nin 40. maddesinde ise sözleşmeye aykırılık, satıcının bildiği veya bilmemesinin mümkün olmadığı ve alıcıya açıklamadığı olgulara dayanıyorsa, satıcı 38 ve 39. madde hükümlerinden yararlanamaz. CISG’nin 37. maddesinde de alıcının emtiayı ne şekilde muayene edeceği düzenlenmiştir. Bu durumda, satım konusu emtiadaki ayıpların taraflarca birlikte düzenlenen fabrika kabul testi ve saha kabul testi ile belirlenmesi nedeniyle satıcının da bildiği ayıpların ayrıca satıcıya ihbarı gerekmez. Davalının bu yöne ilişkin savunmaları sözleşmenin 40. maddesine aykırı olduğu gibi dürüstlük kurallarına da aykırıdır. Zira emtianın, ayıplı olduğu ve ayıpların giderileceği fabrika kabul testi ile belirlendikten sonra, ayıplar giderilmeksizin emtianın alıcıya teslim edildiğinin saha kabul testinde belirlenmesinin ve bu aykırılığın da giderileceğine ilişkin olarak saha kabul testinden hemen sonra davalı ve davacı tarafından gönderilen karşılıklı e-postalarla ayıp ve tamir olgusunun kabul edilmesi karşısında, satıcının usulüne uygun şekilde ayıptan haberdar edildiği açıktır. CISG’nin 35/2/b maddesinde de sözleşmenin kurulması esnasında açıkça satıcıya bildirilen her türlü özel kullanım amacına uygun özellikleri ve satıcı tarafından bilindiği kabul edilmelidir. Taraflar arasındaki sözleşmede, emtiada ayıp bulunması halinde saha kabul testinin imzalanmasından sonra 24 ay süreyle ürün ve malzeme garantisi bulunduğu kabul edilmiş, üreticiden kaynaklı tamir ve değişimin ücretsiz yapılacağı kabul edilmiştir. Maddenin devam edilen bendinde garantinin, makinenin değişimini kapsamayacağı, ayrıca uygunsuz kullanım sonucu oluşacak arızaların garanti dışında olduğu belirlenmiştir. Gerek taraflarca yapılan kontroller ve gerekse bilirkişi tarafından yapılan tespitlerde sözleşme konusu makinenin amacına uygun çalışmadığı ve tamirinin mümkün olmadığı açıktır. Nitekim davacı kullanım amacına uygun olmayan ve arızası satıcı tarafından giderilmeyen makinenin yerine başka bir emtiayı satın alarak faaliyetlerinde kullanmıştır. Alıcının emtiadan beklediği özellikler yazılı sözleşmede belirlenmiş ve bu özelliklerin emtiada bulunması gerektiği olaya uygulanan CISG’nin 35. maddesi uyarınca alıcı tarafından taahhüt edildiği açıktır. Bu nedenle emtiada belirlenen özellilerin bulunmaması halinde alıcının CISG’nin 35, 38, 39, 40 vd. maddelerindeki haklarını kullanabileceği kabul edilmelidir. Emtianın değiştirilmesinin garanti kapsamında olmadığı belirtilmiş ise de CISG’nin 49. maddesinde alıcının, aşağıdaki durumlarda sözleşmenin ortadan kalktığını beyan edebileceği kabul edilmiştir. Belirtilen maddenin 1/a fıkrasında satıcının edimini yerine getirmemesinin sözleşmeye esaslı bir aykırılık teşkil etmesi halinde sözleşmeden dönülebileceği kabul edilmiştir. Somut olayda emtianın kullanım amacı gözetildiğinde onarılmayacak şekilde ayıplı olarak teslim edildiği ve fabrika kabul testindeki ayıpların giderilmeden alıcıya teslim edilmesi ve alıcının sözleşmeden kaynaklanan tamir ve onarım haklarını kullanmasına rağmen emtiadaki ayıbın giderilmemesi nedeniyle, alıcının sözleşme ile bağlı kalması düşünülemez. Bu nedenle anılan Sözleşme’nin 49. maddesi gereğince sözleşmeden dönülerek bedelin iadesinin istenilmesinde CISG’ye bir aykırılık bulunmamaktadır.CISG’nin 77. maddesinde sözleşmenin ihlaline dayanan taraf, mahrum kalınan kâr dahil ihlalden doğan zararları azaltmak için koşullar dikkate alındığında, makul olan bütün önlemleri almak zorundadır. Bu önlemleri almaması halinde ihlal eden taraf zararın azaltılabilecek olduğu miktardan tazminattan indirim yapılmasını isteyebilir. Somut olayda alıcı, taraflarca belirlenen ayıpların giderilmesini istemiş ancak satıcı tarafından emtiadaki ayıplar giderilmeden de alıcının zararı azaltmak için gerekli önlemleri aldığı kabul edilmiştir. CISG’nin 74. maddesinde “Taraflardan birinin sözleşmeyi ihlal ettiği takdirde tazminat mahrum kalınan kâr dahil olmak üzere, ihlalden dolayı diğer tarafın uğradığı zararın toplamına eşittir.” düzenlemesi mevcuttur. Bu durumda, alıcının uğramış olduğu zararlar bilirkişi tarafından usulüne uygun şekilde belirlendiği ve bu miktarların 04.05.2018 harç tarihli ıslah dilekçesi ile talep edilmesi karşısında bu miktarların hüküm altına alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığından davalı vekilinin bu yönlere ilişkin istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmemiştir. Ancak, davacı tarafından sözleşme bedelinin avans faizi ile birlikte tahsili talep edilmiş ve bu miktarın Euro cinsinden olduğu anlaşılmasına rağmen, makinenin hiçbir şekilde kullanılamadığı da göz önüne alınarak 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarında Devlet Bankalarınca Euro cinsinden açılmış bir yıl vadeli mevduatlara uygulanan en yüksek mevduat faizi ile tahsiline karar verilmesi gerekirken, avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesi doğru olmadığı gibi; satılanın bedelinin alıcıya iade edilmesine rağmen birlikte ifa kuralı gereği satılan makinenin de alıcıya iadesine karar verilmemesi doğru olmadığından HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının belirtilen yönlerde düzeltilmek üzere kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, davalının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılarak davanın esası hakkında yukarıdaki gerekçelerle yeniden hüküm kurulmasına dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın kabulü ile 64.250-Euro’nun 06.02.2012 tarihinden itibaren işleyecek 3095 sayılı Kanun’un 4/a maddesi uyarınca Devlet bankalarınca bir yıl vadeli Euro cinsi mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte, 14.750 Euro’nun ve 36.672,15 TL’nın ise faizsiz olarak davalı …’den alınarak davacıya verilmesine; birlikte ifa kuralı gereğince sözleşme konusu V 10 model toz ve pelleti aynı kapsüle dozajlayan otomatik kapsül makinesinin davacıdan alınarak davalıya iadesine, edimlerin birlikte ifasına, 2-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 15.240,79 TL harçtan, peşin alınan 2.272,00 TL başvurma harcı, 1.878,96 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 4.150,96 TL harcın mahsubu ile bakiye 11.089,83 TL harcın davalı …’den tahsili ile Hazineye gelir kaydına, 3-Karar tarihinde yürürlükte bulunan A.A.Ü.T gereğince taktir edilen 19.336,73 TL vekalet ücretinin davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, 4-Davacı tarafından yapılan 21,15 TL başvurma harcı, 2.272,00-TL peşin harç gideri, 1.878,96 TL ıslah harcı, 9.998,55 TL bilirkişi, tebligat ve müzekkere giderleri olmak üzere toplam 14.170,66 TL yargılama giderlerinin davalı …’den alınarak davacıya verilmesine, 5-Davalı …’ye izafeten dava açılan … Ltd.Şti. tarafından yapılan yargılama giderinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine, 7-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından istinaf başvurusu sırasında yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 3.810,20 TL istinaf peşin karar harcının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, b-Davalı tarafından harcanan 121,30 TL istinaf başvuru harcı gideri ile ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı 44,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 165,80 TL istinaf kanun yolu giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine, 9-Dosyanın, karar kesinleştikten sonra, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.2 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 31.03.2022 tarihinde, oybirliğiyle ve temyiz yolu açık olmak üzere karar verildi.
KANUN YOLU: HMK’nın 361. maddesi uyarınca, işbu gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliği tarihlerinden itibaren iki haftalık süre içinde temyiz yolu açıktır.