Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1838 E. 2022/152 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1838
KARAR NO: 2022/152
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/07/2018
NUMARASI: 2016/612 E. – 2018/704 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen karara karşı, davacı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkilince taraflar arasındaki anlaşma ve davalının siparişlerine uygun olarak değişik tarihlerde ürün satışı ve teslimi yapıldığını, müvekkilinin sözleşmeden kaynaklanan 5.151,12 Euro alacağının ödenmemesi üzerine İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takipte davalının, 6.476,00 TL cari hesap borcu dışındaki borcua ve kur farkı borcuna itiraz edildiğini, taraflar arasındaki ticari ilişkide, fatura tanziminde sevkiyat tarihindeki Merkez Bankası satış kurunun esas alınacağı ve Euro dışında yapılacak ödemelerin Merkez Bankası satış kuru esas alınarak işlem göreceğinin kararlaştırıldığını, müvekkilince müşteri sipariş formu, müşteri onay formu ve taraflar arasındaki anlaşmaya uygun olarak satılan ürünler için Euro cinsinden fatura tanzim edildiğini, davalının Türk Lirası cinsinden ödeme yapması nedeniyle ödemelerin o günkü veya ödemenin tatil gününe denk gelmesi halinde bir önceki iş günü Merkez Bankası Euro satış kuru üzerinden çevrilerek kayıtlara işlendiğini, faturaların vadesinde ödenmemesi halinde vade farkı ödenmesi kararlaştırılmasına rağmen, davalıya kur farkı veya vade farkı faturası kesilmediğini, davalının itirazına konu edilen ve cari hesapta kayıtlı olan 10.017,37-TL’nin cari hesap bakiyesini değiştirmeyen ve sadece muhasebe programındaki uyumsuzlukları gidermek için yazıldığını, davacı tarafından kabul edilen 6.476,00 TL’nin takip tarihindeki kur dikkate alındığında 2.033,92 Euro’ya tekabül ettiğini ve müvekkili şirketin 3.177,20 Euro bakiye asıl alacağının kaldığı ileri sürerek, itirazın iptaline, %20 oranından aşağı olmak üzere tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; müvekkilinin davacı şirketten bir makine ve hammadde satın aldığını ve satım bedelini ödediğini, bakiye 6.476,00 TL cari hesap borcunun da icra müdürlüğünde ferileriyle birlikte 8.166,65 TL olarak ödendiğini, davacının muavin defterine göre kur farkı olarak 10.017,37 TL borç çıkartılmasının hukuka aykırı olduğunu, taraflar arasında yazılı sözleşme bulunmaması nedeniyle kur farkı veya vade fakı talep edilemeyeceğini savunarak, davanın reddi ile %20 oranında tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacının 03.03.2016 tarihinde cari hesap alacağından dolayı İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile 5.151,12 EUR. asıl alacak ve asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek yıllık %3 değişen oranlarda faiz alacağının birlikte tahsili için icra takibi başlattığı,taraflar arasında ticari ilişkinin varlığı hususunda ihtilaf mevcut olmayıp ihtilafın 10.017,37 TL’lik kur farkına ilişkin olduğu ,davacı şirketin ticari defterlerine göre: davacı şirketin takip tarihi itibariyle davalı şirketten 16.494.92 TL alacaklı olduğu, davalı şirketin incelenen ticari defterlerine göre, taraflar arasındaki ticari ilişkinin 2015 yılında başladığı görülmüş olup, davalı şirketin davacı ile olan “…” hesap kodlu “…Tic. A. Ş.” muavin hesabının 2015 yılı sonunda 6.477,55 TL alacak bakiyesi verdiği ve bu tutann 2016 yılma devrettiği davalı şirketin davacı şirkete 6.477,55 TL. borçlu olduğu ve alacağın kur farkından kaynaklandığı,davalı tarafça keşide edilin 3 faturanın da faturaların düzenleme tarihindeki Euro karşılığı TL tutarı üzerinden düzenlendiği, Davacı tarafından davalıya düzenlenen 17.06.2016 tarihli “Müşteri Onay Formu” nun yer aldığı, anılan formun Sipariş verilen ürünler kısmında yer alan ürünlerin, 05.05.2015 tarihli fiyat teklifinde yer alan birim fiyatları üzerinden Euro cinsinden hesaplandığı ve davalı yan tarafından onaylanarak sipariş verildiği görülmüştür. 17.06.2015 tarih 463293 fatura no.lu Kdv dahil 4.023,72 TL bedelli, “… ,…, … ” açıklamalı faturanın Euro cinsinden hesaplandığı Fatura İD matrahı 1.102,40 Euro +198,43 Euro Kdv= toplam 1.300,83 Euro olarak hesaplandığı ,18.06.2015 tarih … fatura no.lu Kdv dahil 800.94 TL bedelli, “E… , …,” açıklamalı faturanın muhteviyatı ürünlerin Euro cinsinden hesaplandığı , 24.07.2015 tarih … fatura no.lu Kdv dahil 122.652,89 TL bedelli, “ …” açıklamalı fatura muhteviyatı ürünlerin Euro cinsinden hesaplandığı ancak dava dosyasına sunulu bu son 122.652,89 TL bedelli bu ürün için düzenlenmiş Euro bedelini de gösteren herhangi bir Müşteri Onay Formu veya sözleşmeye rastlanılmadığı, yürürlükteki yasal mevzuat, faturaların döviz üzerinden kesilmesine olanak tanımasına rağmen,iilk 3 faturanın da faturaların düzenleme tarihindeki Euro karşılığı TL tutarı üzerinden düzenlendiği müşahede edilmiştir. Bu uygulama, fatura bedellerinin, faturaların keşide edildiği tarihteki kur üzerinden TL olarak sabitlenmesi anlamına geldiği, buna göre fatura bedellerinin, faturaların keşide edildiği tarihteki kur üzerinden TL olarak sabitlenmesi anlamına geldiği, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere yabancı para cinsinden alacakların, değerleme hükümlerine tabi tutularak kur farkı faturalarının düzenlenmesi, bu anlamda muavin ekstrelerde kur farkı kayıtlarının yer alması gerektiği açık olmakla, davacı kayıtlarında bu yönde muhasebe hareketlerine rastlanmamış olmasının, dövizli alacak takibi yapılmadığına işaret ettiği,buna göre davalı yanın takip tarihi itibarıyla davacı yana 6.166,65 TL borçlu olduğu tartışmasız olup takipten sonra davadan önce 10.05.2016 tarihinde davalı tarafça 6.166,65 TL ödemenin icra dosyasına yatırıldığı 06.05.2016 tarihinde ise 2.000,00 TL ödemenin alacaklı vekili hesabına ödeme yaptığı bu hali ile davalı yanın bu tutarın tamamını yasal yükümlülükleri ile birlikte takip tarihinden sonra, icra dairesinde yaptırmış olduğu kapak hesabı tutarına göre ödemiş olduğu anlaşılmıştır. Anılan durum karşısında dava konusu alacağın takipten sonra davadan önce ödenmiş olduğu ancak davalının takibin durmasına sebebiyet vermekle icra inkar tazminatından sorumlu olması gerektiği kanaatine varılarak…” gerekçesiyle; takipten sonra davadan önce takip konusu alacağın ödenmiş olduğu anlaşılmakla koşulları oluşmayan davanın reddine, davalının likit ve muaccel alacağa itirazı ile takibin durmasına sebebiyet verdiği anlaşılmakla alacağın %20’si oranında 1.212,65 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, karar verilmiştir. Davalı vekilince 28.05.2019 tarihli dilekçeyle, icra inkar tazminatında yapılan maddi hatanın düzeltilerek bu miktarın davacıdan alınarak davalıya verilmesi talep edilmiştir. İlk derece mahkemesinin 31.05.2019 tarihli tashih kararı ile hüküm fıkrasının ikinci maddesindeki icra inkar tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar verilmiştir. Bu karara ve tashih kararına karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince davacı lehine hükmedilen icra inkar tazminatının davalının talebi ile değiştirilmesinin yasanın açık hükmüne aykırı olduğunu, tashih ile taraflara yüklenen hak ve yükümlülüklerin değiştirilemeyeceğini, kaldı ki tashih kararı ile hükmün gerekçesinin çelişkili olduğunu ve bu kararın yazım şekli itibariyle de çelişkili olduğunu, bu nedenle tashih kararının ortadan kaldırılması gerektiğini; taraflar arasındaki sözleşme, fatura, sipariş formu gibi belgelerde kur farkı alacağının kabul edildiğini, yapılacak ödemelerin ödeme tarihindeki Euro kuru dikkate alınarak ödenmesi gerektiğinin açık olduğunu, buna rağmen hatalı bilirkişi raporuna dayanılarak verilen hükmün doğru olmadığını, davacı tarafından itiraz edilmeyen ve ödenen tutarın mahsubu sonrası müvekkilinin 3.177,20 Euro alacağı kaldığını, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın bakiye alacak yönünden kabulüne karar verilmesini isteliştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, satım sözleşmesi nedeniyle oluşan kur farkı alacağının tahsili amacıyla başlatılan takibe yönelik itirazın İİK’nın 67. maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda, davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davacı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Taraflar arasında satım sözleşmesi ilişkisi bulunduğu sabittir. Davacı, taraflar arasındaki sözleşme, uygulama, sipariş formu ve faturalar nedeniyle ödemenin Euro cinsinden yapılması gerektiğini, ödeme tarihindeki kurlar dikkate alındığında müvekkilinin kur farkı alacağı bulunduğunu belirterek, kur farkı fatura bedelinin tahsilini istemiştir. Davalı ise taraflar arasında kur veya vade farkını gerektirecek bir sözleşme veya uygulama olmadığını savunmuştur.İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, davacının kur farkı alacağı bulunmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Gerekçeli kararda, davalının haksız itirazı nedeniyle alacağın yüzde yirmisi oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Ancak, davalının tashih talebi sonrası bu kez icra inkar tazminatına ilişkin cümleler kullanılarak davalı yararına icra inkar tazminatına karar verilmiştir. Davacının takibine konu iki farklı alacağı bulunmaktadır. Bunlardan ilki, cari hesap ilişkisinden kaynaklı alacak olup, diğeri kur farkından kaynaklanan alacaktır. Davalı tarafından takip dosyasına sunulan borca kısmi itiraz dilekçesinde 6.476,00 TL cari hesap borcu kabul edilerek aşan kısım yönünden takibe itiraz edilmiştir. İtirazda ödemelerin çekle yapılması nedeniyle kur farkı alacağı bulunmadığını 10.017,37 TL borca itiraz edilmiştir. İş bu itirazın iptali davasında ise, itiraza uğrayan miktarın karşılığı olan 3.177,20 EURO borca yönelik itirazın iptali istenmiştir. Mahkemece kurulan hükmün gerekçesinde sanki kur farkı borcu ödenmiş gibi çok da anlaşılamayan çelişkili bir gerekçeyle, hüküm kısmında takipten sonra ve davadan önce borcun ödendiği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır. Oysa, dava konusu olan itirazlı kısma ilişkin bir ödeme bulunmadığı, davalı yanın cari hesap borcunun çekle ödenmiş olması nedeniyle kur farkı alacağı bulunmadığını belirtilerek takibe itiraz edildiği anlaşılmıştır. Bu durumda, itiraz edenler borcun niteliği ile ilgili borcun ödenmesinin çekle yapıldığına ilişkin davalı itirazları dikkate alınarak sözleşme ve faturadan kaynaklı kur farkı alacağı bulunup bulunmadığı konusunda usulüne uygun bir incelemenin yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, çelişkili ve anlaşılmayan gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Diğer yandan İİK’nın 67/2.maddesinde, “Bu davada borçlunun itirazının haksızlığına karar verilirse borçlu; takibinde haksız ve kötü niyetli görülürse alacaklı; diğer tarafın talebi üzerine iki tarafın durumuna, davanın ve hükmolunan şeyin tahammülüne göre, red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden aşağı olmamak üzere, uygun bir tazminatla mahkum edilir.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu durumda, itirazın haksızlığına karar verilmesi halinde borçlunun icra inkar tazminatına mahkum edileceği, alacaklının takibinde haksız ve kötü niyetli olması halinde ise alacaklının kötü niyet tazminatına mahkum edileceği belirgindir. İlk derece mahkemesince, gerekçe kısmında davalının borcu takipten sonra ancak davadan önce ödediği ancak itirazla takibin durmasına neden olduğu gerekçesiyle yüzde yirmi oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir. Davalının tashih talebi üzerine, icra inkar tazminatına ilişkin kanuni düzenleme yazılarak bu kez davalı lehine icra inkar tazminatına karar verilmiştir. Yasa hükmünde, icra inkar tazminatı ve kötü niyet tazminatına ilişkin koşullar farklı olarak belirlenmiş ve kötü niyet tazminatının koşullarının oluşup oluşmadığı değerlendirilmediği gibi, hüküm fıkrası ile tashih edilen karar arasında çelişki oluşturulmuştur.HMK’nın 304. maddesi uyarınca hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hataların mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi ile düzeltilebileceği düzenlenmiştir. Aynı Yasanın 305. maddesinde ise hükmün tavzihi düzenlenmiş olup, buna göre hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir düzenlemesi bulunmaktadır. Ancak gerek tashih gerekse tavzih yoluyla hüküm fıkrası genişletilemez veya değiştirilemez ve hüküm fıkrasında taraflara tanınan hak veya yükümlülükler değiştirilemez. Az yukarıda açıklandığı üzere, ilk derece mahkemesinin tavzih kararı ile hüküm fıkrası ile gerekçe arasında da çelişki oluşturulması nedeniyle ortada istinaf denetimine elverişli bir karar bulunmamaktadır. Anayasa’nın 141/3.maddesi, ”Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır” hükmünü içermektedir. HMK’nun 297/c maddesinde ise mahkeme kararlarında her iki tarafın iddia ve savunmalarının özeti, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususlar, çekişmeli konular hakkında toplanan deliller, delillerin tartışılması, ret ve üstün tutma nedenleri, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonucu ve hukuki sebeplerin açıkça gösterilmesinin zorunlu olduğu hükme bağlanmıştır. Ne var ki ilk derece mahkemesi kararında belirtilen şekilde bir belirleme yapılmadan, kısa karar ile varılan sonuç arasında çelişki bulunduğundan yetersiz ve hüküm fıkrası/tashih ile örtüşmeyen gerekçeyle yazılı şekilde hüküm kurulması yerinde bulunmadığından, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılması gerekmiştir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esasına dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına,2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafından yatırılan istinaf peşin karar harçlarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince iadesine, 4-Davacı tarafından yatırılan teminatın iadesine, 5-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince, esas hükümle birlikte yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine dair;HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 10.02.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.