Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1813 E. 2022/109 K. 10.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1813
KARAR NO: 2022/109
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/01/2019
NUMARASI: 2017/52 E. – 2019/112 K.
DAVANIN KONUSU:İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
Taraflar arasındaki istirdat davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket aleyhine alacaklı … vekili tarafından Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında ve alacaklı … Ltd. Şti. vekili tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında başlatılan kambiyo senetlerine özgü yolla icra takiplerinin kesinleştiğini, 15.03.2016 tarihinde haciz yapılması nedeniyle müvekkilince alacaklı vekilinin hesabına 3.150,00 TL para havale edildiğini, 16.03.2016 tarihinde müvekkili şirket ile alacaklılar arasında düzenlenen “Borç Ödeme ve İbra Protokolü” ile müvekkilinin her iki icra dosyasındaki borcunun ödenmesine ilişkin esasların düzenlendiğini, protokolle borcun 289.500,00 TL olarak belirlendiğini ve müvekkilinin bu borca karşılık 30.03.2016 vade tarihinden başlayarak 30.08.2016 tarihine kadar 42.500,00 TL bedelli lehdarı davalı olan 6 adet toplam 255.000,00 TL bono ile lehdarı davacı vekili olan 15.04.2016 vade tarihli 34.500 TL bedelli bonoyu verildiğini, ilk beş bononun banka havalesi ile son bononun elden ödendiğini, alacaklı vekiline verilen bononun ise çekle ödendiğini, müvekkilinin her iki takip dosyası ve taraflar arasındaki cari hesap ilişkisi karşılığı toplam 291.500,00 TL ödediğini, ancak alacaklı vekilinin protokol gereğince vermesi gereken ibranameyi düzenleyerek müvekkiline vermediğini ve yapılan ödemeleri icra dosyalarına bildirmediğini, müvekkilinin gelinen aşamada Bakırköy …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına konu borcun tamamı ile İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasına konu borcun tamamının ödendiğini, buna rağmen 30.04.2016 tarihinde hiç ödeme yapılmamış gibi Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında talimat yoluyla müvekkilinin iş yerine haciz için gelindiğini, müvekkilinin durumu icra müdürü ile alacaklı vekiline bildirmesine rağmen alacaklı vekilinin 30.08.2016 vade tarihli 42.500,00 TL bedelli bononun ödenmediğini bildirdiğini, ancak bu bononun da banka aracılığıyla ödendiğini, paranın alacaklı tarafından verilen döviz hesabına gönderilmesi nedeniyle iade edildiğini ve ertesi gün borcun elden ödenerek bono aslının alındığının bildirilmesine rağmen hacze devam edildiğini, alacaklı vekilinin hacze devam ederek makineleri muhafaza edileceğini bildirmesi nedeniyle talep edilen 50.000,00 TL’nin ihtirazi kayıtla ödendiğini, her iki dosya borcunun protokole göre ödenerek bitirilmesine rağmen müvekkilinden icra baskısı altında fazladan tahsilat yapıldığını ileri sürerek 50.000,00 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans) faizi ile birlikte davalıdan istirdadına, alacağın %20’den az olmamak üzere kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; davacı şirket hakkında müvekkilinin bir kısım alacaklarına ilişkin olarak icra takipleri başlatıldığını ve bu icra takiplerine ilişkin olarak protokol yapılmak sureti ile bir kısım bonoların alındığını, ancak protokol konusu senetlerden herhangi birinin vadesinde ödememesi halinde icra takiplerine kaldığı yerden devam edileceğinnin protokolle belirlendiğini, uyuşmazlığın 31.08.2016 tarihli 42.500,00 TL bedelli bonodan kaynaklandığını, davacının protokol kapsamındaki tüm ödemeleri banka aracılığıyla yaptığını, anılan bono nedeniyle ödeme yapılmadığını, bononun ödenmesi için müvekkilinin davacı şirketin adresine çağrıldığını, müvekkilinden hesap numarası talep edilerek bono miktarınca havale yaptığına ilişkin dekontun ibraz edildiğini, müvekkilinin de davacı şirket yetkilisine duyduğu güven nedeniyle bono aslını davacıya iade ettiğini, ancak müvekkilinin sehven dolar hesabını vermesi nedeniyle bu miktarın bankaca davacıya iade edildiğini, davacı şirket yetkilisinin müvekkilinin aramalarına cevap vermediğini, alacaklı vekilinin araması üzerine, parayı elden ödeyerek bonoyu aldığını beyan ettiğini, dolandırıcılık suçundan yapılan suç duyurusunun hukuki nitelikte olduğu nedeniyle kamu davasına dönüşmediğini, bankadaki paranın davacıya iadesi sonrası davacının hiç bir şekilde ödeme yapmadığını ve bono aslını ele geçirmeyi fırsat bilerek alacağı ödemediğini, bononun ödenmemesi nedeniyle protokol hükümleri gereğince takibe devam edildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı ve yapılan yargılama neticesinde ve bilirkişi raporu da dikkate alınarak davalı tarafça icra takibine ve akabinde haciz işlemlerine esas alınan İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas dosyasındaki 31/08/2016 tarihli emre muharrer senedin ödenmemesi nedeniyle borçlu bulunmadığı halde, hacze gelindiği, haciz baskısı altında 03/10/2016 tarihinde 50.000,00-TL banka havalesi yoluyla ödeme yapıldığı (şirket adına şirket yetkilisi … tarafından) haciz baskısı altında haksız olarak tahsil edilen 50.000,00-TL’nin mükerrer olduğu anlaşılmakla aşağıdaki şekilde davalıdan alınarak davacıya verilmesine ve davalının bile bile borçlunun zararına hareket ettiği… “gerekçesiyle, davanın kabulü ile 50.000,00 TL’nin 03.10.2016 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalının bile bile borçlunun zararına hareket ettiği anlaşılmakla hükmolunan miktar üzerinden hesaplanan 10.000,00 TL kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesince verilen kararın dosya kapsamına ve hakkaniyete aykırı olduğunu, kararın eksik incelemeyle verildiğini ve delillerinin tam olarak toplanmadığını, mahkemece yasal dayanağı bulunmayan bilirkişi raporunun esas alınarak karar verildiğini, gerekçede davacı şirket yetkilisi … tarafından 09.09.2016 tarihinde Başakşehir Polis Merkezi Amirliğinde verilen beyanın dikkate alınmadığını, anılan beyanda paranın havale edilerek dekont verildiği ve bononun alındığı, ancak paranın hesaba geçmemesi üzerine ertesi gün elden ödediğini beyan ettiğini, oysa müvekkili şirket yetkilisinin ertesi gün davanın iş yerine gitmediğini, ertesi gün ödeme yapıldığının davacı tarafından kanıtlanması gerektiğini, şirket temsilcisi …’in beyanı ile senedin teslim edilmesi anında paranın ödenmediğinin, gönderilen paranın hesaba iade edildiğinin ikrar edildiğini, bu nedenle ertesi gün paranın elden ödendiğinin kanıtlanması gerektiğini, tarafların cep telefonu kayıtlarının incelenmesi halinde ertesi gün tarafların borç ödenmesi için bir araya gelmediklerinin anlaşılacağını, davacının telefonları dahi açmadığını, alacaklı vekilinin araması üzerine parayı elden ödediğini beyan ettiğini, HTS kayıtlarının getirtilerek davacı yetkilisinin beyanının gerçekliğinin araştırılması talebinin dikkate alınmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu; bonoya ilişkin olarak ertesi gün müvekkiline ödeme yapıldığının yazılı belgeyle kanıtlanması gerektiğini, davacı hakkında yapılan suç duyurusu üzerine başlatılan soruşturmada senet bedelinin ödendiğinin beyan edildiğini, yapılan incelemede müvekkili şirket yetkilisinin paranın ertesi gün iş yerinde elden ödendiğine ilişkin kamera kayıtlarının istenildiği, ancak kameraların kayıt yapmadığı gerekçesiyle kamera kayıtlarının sunulmadığını, bu hususun dahi başlı başına müvekkili şirket yetkilisinin ertesi gün davacının iş yerine gitmediğinin kanıtı olduğunu, bu miktar bir paranın bir kişinin üstünde taşınamayacağını ve davacının ödeme için bankadan para çektiğini de kanıtlayamaması nedeniyle ödeme olgusunun davacı tarafından ispat edilemediğini, davacı şirketin ilk aşamada …’in şirketin temsilcisi olduğunu inkar ettiğini, ancak bu kişinin kambiyo senedi keşide etmek dahil şirketi temsil ve ilzama yetkili olduğunu, takibe konu bono ve çeklerin dahi bu kişi tarafından müvekkiline verildiğini, müvekkilinin mükerrer tahsilat yapmadığını, protokol gereğince bonolardan birinin vadesinde ödenmemesi halinde takip yapılabileceğini, diğer bonoların banka aracılığıyla ödendiğini, uyuşmazlık konusu bononun ise yukarıda belirtildiği gibi ödenmediğini, havale edilen paranın müvekkilinin hesabına geçmediğini ve elden ödeme yapılmadığını, ancak duyulan güven sonucu bono aslının hile ile müvekkilinden alındığını, davacının hesabına iade edilen miktarı yeniden müvekkiline ödediğini kanıtlayamadığını, iade edilen bono ve ferileri için takibe devam edilmesinin protokole uygun olduğunu, davacının protokol kapsamında ne kadar ödeme yaptığını kanıtlaması gerektiğini, protokole takip alacaklılarının tüm cari hesap alacaklarının dahil edilmediğini, müvekkilince yapılmış bir takip bulunmamasına rağmen aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesinin hatalı olduğunu, bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı tarafından başlatılan takip nedeniyle cebri icra tehdidi altında ödendiği iddia edilen fazladan yapılan ödemenin istirdadı istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut olayda, davacı ile davalı arasındaki ticari ilişki nedeniyle ödenmeyen alacağın tahsili amacıyla, davalı yanca Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü yolla ilamsız takip başlatıldığı ve takibin kesinleştiği anlaşılmıştır. Ayrıca borçlu hakkında, dava dışı … Ltd. Şti. tarafından da İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında takip başlatılmıştır. Taraflar arasında düzenlendiği uyuşmazlık konusu olmayan “Borç Ödeme ve İbra Protokolü” başlıklı belge ile her iki icra dosyasındaki toplam alacak belirlenerek, bu alacağın davacı tarafından bono ile ödenmesi kararlaştırılmış bu kasamda altı adet, 42.500,00 TL bedelli bono ile bir adet 34.500,00 TL bedelli bononun verildiği anlaşılmıştır. 31.08.2016 vade tarihli bono dışındaki diğer bonoların ödendiği konusunda da uyuşmazlık bulunmamaktadır. Davalı yan, bono bedelinin ödenmediğini, davacı yanca davalıya ait hesaba havale edilen paranın davacıya iade edilmesi üzerine davacı yanca bono bedelinin yeniden elden ödenmediğini, mükerrer bir tahsilatın bulunmadığını savunmuştur. Davalı tarafından yapılan suç duyurusu üzerine protokolde imzası bulunan ve davacı adına ödeme yapan …’in 09.09.2016 tarihinde alınan beyanında; son bononun bedelinin davacı tarafından davalının banka hesabına havale edildiğini ve bono aslının alındığını, ancak davalının hesabına ödeme amaçlı gönderilen paranın banka sistemi tarafından davacı hesabına iade edilmesi üzerine, ertesi gün bono bedelinin iş yerine gelen davalı şirket yetkilisine elden ödendiğini bildirdiği anlaşılmıştır. Ancak beyanda bulunan kişinin davacı şirketi temsil ve ilzam yetkisi bulunduğuna ilişkin bir araştırma yapılmamıştır. Davalı vekili, …’in davacı şirket adına kambiyo taahhüdünde bulunmak dahil her türlü bankacılık işlemlerini yaptığını savunarak, bunlara ilişkin belgelerin bankalardan getirtilmesini istemiştir. HMK’nın 187. maddesi gereğince ispatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir. Aynı Kanun’un 190. maddesinde ise ispat yükü düzenlenmiş olup, “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir. ” düzenlemesi bulunmaktadır. Bir bononun aslının borçluda olması kural olarak ödemeye karine teşkil eder. Aksinin, bono alacaklısı tarafından kanıtlanması gerekir. Ancak somut olayda, bono bedelinin davacı tarafından davalının hesabına banka yoluyla havale edildiği, bu işlem sırasında bono aslının davacıya teslim edildiği, ancak Türk Lirası cinsinden yapılan bu havalenin, davalı tarafından verilen döviz hesabına yapılması nedeniyle yapılan havale bedelinin gönderene (davacıya) iade edildiği sabittir. Davacı vekili, davalının hesabına gönderilen banka havalesinin banka tarafından davacıya iadesinden sonra senet bedelinin … tarafından davalı şirket yetkilisine elden ödendiğini iddia etmektedir. Bu durumda, ispat külfeti yer değiştirmiş olup, paranın ödendiğinin davacı tarafından kanıtlanması gerekir. Bu kapsamda, bononun davacının elinde olması başlı başına ödeme olgusunu ispata yeterli değildir. İlk derece mahkemesince, ispat yükü hatalı tayin edilerek davalının bu yöne ilişkin hiç bir savunmasına itibar edilmeden karar verilmiştir. Az yukarıda belirtildiği üzere; somut olayda, davacı yanın bono bedelini önce bankadan ödediği, bu sırada bononun davacıya iade edildiği, banka yoluyla gönderilen paranın tekrar davacının hesabına döndüğü sabit olup bononun davacının elinde olması ödemeyi kanıtlamaya yeterli değildir. Davacı, banka havalesinin kendisine iadesi üzerine bu kez davalı şirket yetkilisine bono bedelinin elden ödendiğini kanıtlamakla yükümlü olup buna dair bir kanıt sunulmamıştır. İspat yükü kendi üzerinde olan davacının bu ispat yükünü yerine getirememesi nedeniyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, ispat yükünün tayininde hataya düşülerek davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olmuş, bu nedenle davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne karar vermek gerekmiştir. Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına ve neticede davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; Davalının istinaf başvurusunun kabulü ile HMK’nın 353/1.b.2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının kaldırılmasına, davanın esası hakkında Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına, bu doğrultuda; 1-Davanın reddine, 2-Alınması gerekli 80,70 TL harcın, peşin olarak yatırılan 853,88 TL’den mahsubu ile artan 773,18 TL harcın, talep halinde, ilk derece mahkemesince davacıya iadesine, 3-Davacı tarafça sarf edilen yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden, hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca belirlenen 7.300,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 5-Artan gider avanslarının HMK’nın 333.maddesi gereğince karar kesinleştiğinde yatıran tarafa ilk derece mahkemesince iadesine, 6-İstinaf aşamasındaki harç ve yargılama giderleri yönünden; a-Davalı tarafından istinaf başvurusu sırasında yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcının Hazineye gelir kaydına; 854,00 TL istinaf peşin karar harcının, talep halinde, ilk derece mahkemesince davalıya iadesine, b-Davalı tarafından yatırılan 121,30 TL istinaf başvuru harcı gideri ile ayrıntısı UYAP’ta kayıtlı 49,50 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 170,80 TL istinaf kanun yolu giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine, 7-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekilline tebliğine, 8-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair HMK’nın 353/1.b.2.maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda, oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.10.02.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, iş bu karar tarihi itibariyle, dava değerine göre karar kesindir.