Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1792 E. 2020/966 K. 24.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1792
KARAR NO: 2020/966
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/12/2018
NUMARASI: 2018/456 E. – 2018/1208 K.
DAVANIN KONUSU: Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
Taraflar arasında görülen genel kurul kararının iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik verilen hükme karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dairemize gönderilmiş dosya içerisindeki tüm belgeler okunup, incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …’nin %20, …’ın %15 ve …’nin %5 olmak üzere toplam %40 oranında davalı şirkette pay sahibi olduklarını, davalı şirketin 15.09.2003 tarihinde antika ve kullanılmış eşya satışı işi ile iştigal etmek bunların satışları ile müzayedeler yapmak için kurulduğunu, müvekkili …’nin davalı şirkette kuruluştan itibaren yönetim kurulu başkanlığı görevini yaparak münferit imza yetkilisi olduğunu, müvekkilinin görev süresi sona ermeden 17.01.2018 tarihli yönetim kurulu kararı ile yönetim kurulu başkanlığı ve mutlak imza yetkisine kötü niyetli olarak son verildiğini, 26.01.2018 tarihli yönetim kurulu kararı ile 06.03.2018 tarihinde davalı şirketin genel kurulunun yapılmasına karar verildiğini, 06.03.2018 tarihli genel kurulda müvekkilleri tarafından bazı işlem ve hareketlerle ilgili olarak tereddütleri bulunması nedeniyle 1 ay ertelenmesi talebinin diğer ortaklar tarafından kabul edilerek genel kurulun 06.04.2018 tarihine ertelendiğini, müvekkilleri dışında kalan %60 pay sahibi ortaklar tarafından bu genel kurulun keyfi olarak ertelendiğini, toplantıda müvekkillerinin ilk genel kuruldaki mali tablolar hakkındaki kuşkularının giderilmediğini, çoğunluk pay sahiplerince şüpheli işlemlerin tartışılarak genel kurul tutanağına geçilmesinin engellendiğini, tüm bu süreç sonrası davalı şirketin tasfiyesi için İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/340 Esas sayılı dosyasında açılan davanın derdest olduğunu, müvekkillerinin ertelenen olağan genel kurul toplantısının yapılmasını beklerken, yönetim kurulunca sadece TTK’nun 376. maddesinde düzenlenen sermaye kaybının telafisi gündemiyle 21.05.2018 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısı için çağrı yapıldığını, anılan genel kurulda diğer ortaklar tarafından oy birliğinin sağlanmaması nedeniyle oy çokluğu ile tamamlama fonu kurulmasına karar verildiğini, anılan genel kurula müvekkillerince olağan genel kurul yapılarak finansal tabloların müzakere edilmeden, onaylanmayan finansal tablolarla sermaye ihtiyacının belirlenmesinin usulsüz olması, finansal tablolar üzerinde müzakere yapılmadan sermaye ihtiyacının doğru şekilde belirlenemeyeceği, yönetim kurulunca, ertelenen olağan genel kurulun toplanması yerine olağan üstü genel kurulun yapılmasının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olduğu, TTK’nun 376/2. maddesi gereğince sermaye tamamlanması görüşmelerinin yapılabilmesi için son yıl bilançosunun onaylanmış olaması gerektiği, anasözleşmenin 9.maddesi gereğince ana sözleşme değişikliklerinin ancak sermayenin %75’ine sahip ortakların oyu ile mümkün olduğu gerekçesiyle muhalefet şerhi yazılarak olumsuz oy kullanıldığını, davacılar dışındaki ortakların olağanüstü genel kurul toplantısını yapmalarının amacının şirketin finansal tablolarının görüşülerek müzakeresinin engellenmesi olduğundan, bu şekilde tasfiye aşamasında olan şirketin devamının sağlanmaya çalışılıyormuş izlenimi verildiğini, alınan kararın TTK’nun 446.maddesi kapsamında dürüştlük kuralına aykırı olduğunu ileri sürerek, 21.05.2018 tarihli olağanüstü genel kurulda alınan kararların iptaline, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ile dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı ortakların huzurdaki dava ve daha evvel ikame etmiş oldukları şirketin feshi davası ile müvekkili şirketi kilitlemek, şirketin tasfiyesi tehdidi altında kendi hisselerini fahiş bedelle devretmek ve müvekkil şirketi itibar kaybına uğratmak istediklerini, İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2018/340 Esas sayılı dosyada sunulan yazışmalarda da davacıların paylarını satmak istediklerinin anlaşılacağını, davacıların iptal sebebi olarak ileri sürdükleri hususun dürüstlük kurallarına aykırı olduğunu, genel kurulda şirket sermayesinin 2/3 oranında karşılıksız kalması nedeniyle şirketin devamını sağlamak için TTK’nun 376/2.maddesi gereğince sermaye tamamlama fonu kurulduğunu, kararla davacılar dışındaki bir kısım ortakların kendi isteği ile fona sermaye koymayı kabul ettiklerini, genel kurul kararıyla davacıların ortaklık hakları zedelenmediği gibi davacıları yükümlülük altına sokan herhangi karar da alınmadığını, aksine davacılar dışındaki ortakların şirketin devamını sağlamak amacıyla kendi hesaplarından fedakarlık yaparak yasa gereğince şirketin kendiliğinden sona ermesinin ve bu haliyle de şirketin sona ermesi halinde davacıların şahsi kefalet nedeniyle sorumluluklarının önlenmesi nedeniyle davacıların dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını, davacıların ileri sürdüğü anasözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırılık iddiasının yerinde olmadığını, dava dilekçesinde ileri sürülen anasazleşmenin 9.maddesinin TTK’nun 462 ve 473. maddelerindeki sermaye değişikliğine ilişkin iken alınan kararın sermaye değişikliği ile ilgisi olmayan TTK’nun 376/2.maddesindeki sermayenin karşılıksız kalması halinde yasaca alınması öngörülen işlemlerden olduğunu, alınan kararın sadece karara katılan ortakları yönünden hüküm ifade etmesi nedeniyle anasözleşme değişikliği olarak değerlendirilmeyeceğinden özel nisap aranmayacağını, eşitlik ilkesine ve azınlık pay sahiplerinin haklarına zarar vermeyen kararın dürüstlük kuralına aykırı sayılamayacağını, alınan kararın davacıları borç altına sokmadığını, pay sahipliğinde herhangi bir değişiklik yapmadığını, kararın şirketin devamının sağlanması için alındığını, olağan genel kurul yapılmadan olağanüstü genel kurul yapılmasını engelleyen herhangi bir düzenleme bulunmadığını, TTK’nun 409/2.maddesi gereğince yönetim kurulunun gerektiği takdirde genel kurulu toplantıya çağabileceğini, bu tür toplantılar için yasada bir takvim öngörülmediği gibi, sermayenin karşılıksız kalmasının ivedi durumlardan olması nedeniyle olağanüstü toplantı yapılmasında bir usulsüzlük bulunmadığını, TTK’nun 367/2.maddesindeki işlemin yıllık bilançoya göre yapılması gerekmesine göre bu bilançonun onaylanması şartının bulunmadığını, zira şirketin borca batıklık şüphesinin bulunması halinde yönetim kurulunca hemen ara bilançonun hazırlanarak şirketin devamını sağlayacak işlemler için genel kurula başvuracağının düzenlendiği savunarak, davanın usul ve esas yönünden reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI ÖZETİ İlk Derece Mahkemesinin kararında; “Mahkememizde açılan dava, davalı şirketin 21/05/2018 tarihli Olağan Üstü Genel Kurul toplantısında alınan kararların iptaline ilişkindir. Davacılar tarafından açılan davada, davalı şirketin 21.05.2018 tarihli Olağan Üstü Genel Kurulu ile 6102 sayılı TTK’nun 376. Maddesi kapsamında sermaye kaybı telefisi içeren bir gündem ile toplantının yapıldığı ve buna göre de karar alındığı, TTK’nun 376/2. Maddesinde ‘son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamı 3 de 2’sinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhal toplantıya çağrılan genel kurulun sermayenin 3 de 1’i ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer’ hükmü uyarınca son yıllık bilançosunda sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının 3’de 2 sinin karşılıksız kaldığı, bu nedenle 6102 sayılı yasanın 376. Maddesinin 2. Fıkrasının emredici nitelikte bulunduğu ve davalı şirketin buna istinaden de ertelenen genel kuruldan bağımsız olarak Olağan Üstü Genel Kurul çağrısı yaptığı ve yapılan bu çağrı üzerine de şirketin genel kurulda ya bakiye kalan 3 de 1 ile yetinme ya da sermayenin tamamlanmasına karar verilmesi gerekeceği, aksi halde ise şirketin kendiliğinden sona ereceği sabit olmakla davacı şirketçe de sermayenin tamamlanması yönünde karar alındığı ve şirketin devamı yönünde görüş oluşturulduğu, alınan bu kararın davacıların da lehine bulunduğu, aksi halin onların zararına yol açabileceği, bu nedenle de iptal davası açmalarında güncel bir hukuki yarar, menfaatlerinin olmadığına, aksine İstanbul 1. ATM dosyasında açılan şirketin feshi davası olduğu dikkate alındığından ve yasa koyucunun şirketlerin hayatiyetlerinin sürdürülmesinin asıl amaç olduğu, bu amacın gözetildiği, buna göre de İstanbul 1. ATM’de bulunan dava sonucunu da etkileyebilecek bir karar olması nedeniyle güncel menfaatlerinin de olmadığı, bunun için onaylanmış bilanço şartının olmadığı, yasa koyucu tarafından son bilanço şartı öngörüldüğü ve yönetim kurulunca alınan ara bilançonun olduğu, davacıların dahil İstanbul 1. ATM’deki davalarında bu son ara bilançoya atıf yaparak buna karşı itirazlarının olmadığı, bu nedenle yasanın aradığı son bilançoya(onaylanmış son bilanço değil) şartını da yerine getirmiş olduğu, şirketi zarar durumundan kurtarma görüntüsü değil TTK 376. Maddesinde ön görülen yönetim kurulu yetkisinin altında bulunan, zorunluluk sebebiyle bu genel kurulun yapıldığı, keza bununla davacılara ek bir yük getirilmediği, sermayesinin azaltılmadığı, hisselerinde azalma olmadığı, şirket ana sözleşmesindeki %75 çoğunluğun TTK 462 ve 473. Maddede ön görülen durumlar için gerektiği, oysa 376. Maddede öngörülen hususun sadece karara katılan ortakları etkileyen bir madde olduğu ve sözleşme 9. Maddede ön görülen bir çoğunluk gerektirmediğine kanaat getirilmiştir. Nitekim Yargıtay 11. H.D.’nin 29.12.2014 tarih 2014/1336 E., 2014/20440 K. Sayılı kararı da aynı yönde olup dürüstlük kuralına aykırılık bulunmadığı, aksine karara olumlu oy verenlere mali yükümlülükler getirildiğinden davacıların davasının hukuki yarar dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermek gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçesiyle davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar vermiştir.Bu karara karşı davacılar vekili istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ
DAVACILAR VEKİLİ İSTİNAF BAŞVURU DİLEKÇESİNDE; Müvekkillerin genel kurul iptali davası açmasında güncel hukuki yararının bulunduğunu, mahkemece şirket kayıtlarının incelenmesi halinde davalı şirketin kötüniyetli hareket ederek davacıları saf dışı bırakmak amacıyla bir takım şüpheli işlemler yaptığının belirleneceğini, defter ve belge incelemesi yapılmadan eksik inceleme ile davanın reddine karar verilmesinin doğru olmadığını, müvekkillerince açılan fesih davasının sonuçsuz bırakılması amacıyla mali tablolar incelenmeyerek şirketin devamlılığının sağlanmaya çalışıldığını, şirket mali tablolarının olağan genel kurulda görüşülmeyerek toplantının bir ay sonraya 06.04.2018 tarihine ertelendiğini, anılan toplantıda da mali tablolara ilişkin kuşkula giderilmeden genel kurulun usulsüz şekilde ertelendiğini, yeni bir genel kurul yapılarak mali tabloların tartışılması gerekirken, sadece TTK’nun 376.maddesi kapsamında sermaye kaybı telafisi içeren gündem ile 21.05.2018 tarihinde yapılan genel kurulun usulsüz olduğunu, toplantıda oybirliği sağlanamadığından oy çokluğu ile şirket tamamlama fonu oluşturulmasına karar verildiğini, alınan karara müvekkillerinin muhalif kalarak olumsuz oy kullandıklarını, şüpheli şekilde yapılan 638.000,00 TL işleme ilişkin iddianın fesih davasında ileri sürülmesine rağmen alınan kararla 610.000,00 TL’nin ödendiğini, yapılan işlemlerin inceleme gerektirmesine rağmen yapılan şüpheli işlemlere ilişkin rapor alınmadan karar verilmesinin hatalı olduğunu, müvekkiller yazılı ve şifahi olarak birçok şüpheli işlem hakkında bilgi ve belge talep etmesine rağmen davalı şirket ve mali müşavir tarafından tatmin edici cevap verilmemesi nedeniyle dava açılmasından başka olasılık kalmadığını, müvekkillerinden …’nin yurt dışında olduğu sırada ani bir kararla yönetim kurulu başkanlığından alınarak hesaplara erişiminin engellendiğini, bu nedenle şirket kayıtlarında mali incelemenin yapılarak kanuna ve anasözleşmeye aykırı kötü niyetle yapılan olağanüstü genel kurulda alınan kararların iptali gerekirken davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi yerinde olmayıp ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmesini istemiştir. Davacılar vekili 05.12.2019 tarihli dilekçede ise, ertelenen 2017 yılı genel kurulunun 14.05.2019 tarihinde yapılarak finansal tabloların onaylandığını, ancak genel kurulun iptali için İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2029/337 Esas sayılı dosyasında açılan genel kurul iptali davasında şirketçe ürün alımı için düzenlenen bir kısım faturaların gerçeği yansıtmadığı, fatura kapsamında mal alınmadığına ilişkin muhataplarınca cevap verildiğini, finansal tabloların görüşülmesine ilişkin genel kurulun ertelenmesinden sonra sadece sermaye kaybının telafisi için yapılan genel kurul toplantısı ile alınan kararın usulsüz olduğunu beyan etmiştir. Davalı vekili anılan dilekçeye karşı sunduğu beyanında, İstanbul 12.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/337 Esas sayılı dosyasındaki talebin genel kurulun iptaline ilişkin olduğunu, eldeki davada ise bu genel kurulla ilgisi bulunmayan sermaye fonu kurulmasına ilişkin olduğunu, ileri sürülen karşılıksız faturaların derdest davanın konusu olduğunu, davacıların ileri sürdüğü beş adet faturadan üçünün muhataplarınca kabul edilerek ödeme belgelerinin sunulduğunu, iki adet fatura yönünden verilen cevaplarda ise ticari ilişkinin yalanlanmadığını, fatura ile ödeme arasında zaman farkı olabileceğini beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı şirketin 21.05.2018 tarihli olağanüstü genel kurulunda alınan kararların, yasa, ana sözleşme ve dürüstlük kurallarına aykırı olduğundan bahisle iptali istemine ilişkindir. HMK’nın 355. maddesine göre istinaf incelemesi; istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırılık görüldüğü takdirde ise resen gözetilmek suretiyle yapılmıştır. Davalı şirketin 2017 yılı olağan genel kurulu 06.03.2018 tarihinde yapılmış olup ortaklarca verilen dilekçeler doğrultusunda gündem maddelerinin görüşülmesi bir ay ertelenmiştir. 06.04.2018 tarihinde ertelenen genel kurul toplantısı yapılmış olup gündem maddelerinin görüşülmesinden önce davacılar dışındaki bir kısım ortakların talebiyle oy çokluğu ile ertelenen genel kurul yeniden belirsiz bir süre için ertelenmiştir. Davacılar vekilince istinaf aşamasından sonra sunulan dilekçe incelendiğinde, ertelenen genel kurulun 14.05.2019 tarihinde yapıldığı, alınan kararlara karşı İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2019/337 Esas sayılı dosyasında iptal davası açıldığı anlaşılmıştır. Olağan genel kurul toplantısının ertelenmesinden sonra davalı şirket yönetim kurulunun, genel kurulu TTK’nun 376.maddesi kapsamında pay sahiplerinin bilgilendirilmesi , ara döneme ilişkin hazırlanan bilanço ve mali müşavir raporunun okunması ile sermaye kaybının telafisi gündemiyle olağanüstü genel kurul çağrısı yapılmıştır. Olağanüstü genel kurulun belirtilen tarihte toplanarak düzenlenen 31.12.2017 tarihli bilançodaki varlıkların yeniden değerlendirmeye tabi tutulması sonucu hazırlanan 31.03.2018 tarihli ara bilançoya göre şirketin sermayesinin 2/3 oranında karşılıksız kalması nedeniyle yapılan oylama sonucu bir kısım şirket ortaklarının istemi doğrultusunda ortaklardan …’in 300.000,00 TL, …’in 10.000,00 TL ve …’nin 300.000,00 TL olmak üzere sermaye temamlama fonuna ödeyerek şirketin faaliyetlerine devam etmesine ilişkin hazır olan 1.200.00 adet payın 480.000 ret oyuna karşılık 720.000 kabul oyu ile karar verildiği, davacıların alınan karara muhalif kalarak olumsuz oy kullandıkları anlaşılmıştır. TTK’nun 376/1.maddesi gereğince son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçelerin toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar. Aynı maddenin 2.fıkrasında ise son yıllık bilançoya göre, sermaye ile yedek akçelerin toplamının üçte ikisinin zarar nedeniyle karşılıksız kaldığının anlaşılması halinde derhal toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden dağılır düzenlemesi bulunmaktadır. TTK.’nun 376/3.maddesinde ise ; ” Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Meğerki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Aksi hâlde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur” düzenlemesi bulunmaktadır. Nitekim, şirket yönetim kurulunun hazırladığı 31.03.2018 tarihli ara bilançoya göre şirketin borca batık olduğu ve sermayesinin 2/3 oranında karşılıksız kalması üzerine sermaye tamamlama fonu kurulması amacıyla olağanüstü genel kurul toplantısı için çağrı yapıldığı görülmüştür. Olağanüstü genel kurulda alınan kararla, bir kısım şirket ortaklarının şirketin devamı açısından 610.000 TL sermaye avansı ödenmesine karar verilmiştir.Davacılar, gerek eldeki davada gerekse diğer mahkemelerde açılan fesih ve genel kurul iptali davasında, şirket hesap ve bilançolarının gerçeğe uygun düzenlenmediğini, gerçek bir mal ve hizmet alımına ilişkin olmayan fatura düzenlenmesi nedeniyle şirketin kayden sermaye ihtiyacı olduğunu, fiktif işlemler yapıldığını ileri sürmektedirler. İptali istenilen genel kurulda, şirketin sermaye ihtiyacı olup olmadığı tam olarak belirlenmeden bir kısım ortaklarca tamamlama fonu (sermaye avansı) ödenmesine karar verilmiştir. Her ne kadar alınan karar davacıların ortaklık payına zarar verecek ve sermaye yapısını değiştirecek nitelikte olmasa da alınan kararla şirkete verilen paranın karara katılan ortaklarca avans/borç olarak verilmesi karşısında şirketin mali yapısını ilgilendirdiği, başka bir anlatımla şirketi yükümlülük altına soktuğu sabittir. Bu durumda, davacıların ortağı olduğu şirketin iptali istenilen genel kurul kararıyla yükümlülük altına sokan bir karara karşı, alınan kararın yasa, şirket esas özleşmesi veya dürüstlük kurallarına aykırı olduğu gerekçesiyle iptal davası açmakta hukuki yararlarının bulunduğu kabul edilmelidir. Mahkemece, davacı delilleri toplanarak şirketin TTK’nun 376.maddesi uyarınca sermaye ve kanuni yedek akçelerinin yasa maddesinde belirlenen oranda karşılıksız kalıp kalmadığının, bu kapsamda sermaye tamamla fonu kurulması gerekip gerekmediğin ilişkin davacı iddialarının şirket kayıtları üzerinde mali inceleme yapılarak belirlenmesi gerekir. Davacılar da, davadaki istemlerinde bu hususu ileri sürerek şirket kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yapılmak suretiyle TTK’nun 376.maddesindeki koşulların oluşup oluşmadığının belirlenmesini istemişlerdir. O halde, mahkemece davacılar tarafından ileri sürülen şirketin mali yapısına ilişkin iddialar, şirket kayıtları üzerinde mali inceleme yapılarak belirlenmeden, şirketin sermaye ihtiyacı bulunup bulunmadığına ilişkin davacı iddiaları araştırılmadan, buna ilişkin hiç bir delil toplanmadan hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Açıklanan bu gerekçeyle, HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, esasa dair istinaf nedenleri incelenmeksizin, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına dair aşağıdaki karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;1-HMK’nın 353/1.a.6. maddesi uyarınca, işin esası incelenmeksizin, ilk derece mahkemesinin istinaf konu kararının kaldırılmasına, 2-Yukarıdaki açıklamalar ışığında davanın yeniden görülmesi için dosyasının kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine, 3-Davacı tarafça yatırılan istinaf harçlarının, talep halinde kendisine iadesine, 4-Davacı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin, ilk derece mahkemesince esas hükümle birlikte, yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine, 5-Duruşma açılmadığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına dair; HMK’nın 353/1.a. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.24/09/2020
KANUN YOLU: HMK’nın 353/1.a maddesi uyarınca karar kesindir.