Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1782 E. 2022/230 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1782
KARAR NO: 2022/230
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/03/2019
NUMARASI: 2018/1037 2019/250
DAVA: İtirazın İptali
Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın reddine dair verilen hükme karşı, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında cari hesaba dayalı olarak davalıdan olan 17.995,05 TL alacağı için İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile takibe başladığını, davalının borca itiraz ettiğini ve takibin durduğunu, davalı yanın ticari ilişki devam ederken fatura borçlarına istinaden bir adet çekin ciro yolu ile müvekkiline ödeme amaçlı olarak verdiğini ancak çekin müvekkili elinde kaybolduğunu ve akabinde ilanlar yapılarak İstanbul 4. ATM’nin 2014/716 Esas sayılı dosyası ile çekin iptaline karar verildiğini, ancak daha sonra çeki eleine geçiren şahısların sahte cirolar ile İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E sayılı dosyası ile takibe başladıklarını ve hemen sonrasında İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2014/1313 E sayılı çek istirdatı davası açıldığını, iş bu dava ile takibe konu çekin davalı … tarafından ödeme aracı olarak müvekkiline verildiğini, tarafların ticari defterlerinde bu hususların kayıtlı olduğunu ve dolayısıyla ilgili çekin hak sahibinin kendileri olduğundan çekin istirdadının talep edildiğini, ancak bu dava devam ederken çeki ciro yolu ile davacı müvekkil şirkete veren … firmasının, bu durumu bilmesine rağmen kötü niyetli icra takibine karşı hukuki yollara başvurmadığını menfi tespit davası açmadığını, kendi kusuru ve kabulü ile çek bedelini kötü niyetli üçüncü kişilerin açmış olduğu ilgili icra dosyasına ödediğini ve sonuçta açmış oldukları davada ilgili çekte davacı müvekkilinin hak sahibi olduğunun tespit edilemediğini, davalı ile cari ilişki ve faturaalacakları için taraflarına ödeme aracı olarak verilen çekin taraflarına ödenmediğni, fatura alacaklarının devam ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, borçlunun haksız ve mesnetsiz itirazının iptali ile takibin tüm ferileri ile birlikte devamına, takip tarihinden itibaren alacağa faiz işletilmesine, icra inkar tazminatının tahsiline, yargılama giderlerinin davalıya tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; dava konusu icra takibinin yetkisiz icra dairesinde başlatılmış olduğunu, icra dairesinin ve mahkemenin yetkisine itiraz ettiklerini, zamanaşımı itirazlarının olduğunu; esasa ilişkin olarak, müvekkili şirketin davacı tarafa dava konusu borca ilişkin olarak çek verdiğini, çekin bedelinin de müvekkili şirket tarafından ödendiğini, davacı tarafça sunulan muavin defter kayıtlarında iş bu çekin davacı tarafça alındığı ve defterlerine işlediği hususunun sabit olduğunu, davacı taraf defterlerinde çek bedelinin ödenmediğine dair kayıt yer almakta ise de çek bedelinin, çekin İstanbul … İcra müdürlüğünün … sayılı dosyasında takibe konulması üzerine, müvekkili tarafından icra takip dosyasına ilişkin olarak ödendiğini, bu sebeple müvekkili şirketin davacı tarafa hiçbir borcunun bulunmadığını, çekten kaynaklanan borcun icra takibi sonucu ödenmesi ile sona erdiğini, ödenmiş borca istinaden yapılan icra takibine müvekkil şirketin itirazı haklı olup bu hususun bilirkişi incelemesi yapıldığında ortaya çıkacağını, bununla birlikte davacı firma iş bu davaya konu icra takibinde haksız ve kötü niyetli olduğunu belirterek, davanın reddine, dava değerinin %20’sinde az olmamak üzere kötü niyet tazminatının davacıdan tahsiline, davanın … Ltd. Şti. İle … e ihbarına, yargılama giderlerinin davacıya tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Davacı yan bu durumda davalı yanın icra dosyasına ödeme yapmaması gerektiğini, ödemenin davacıya yapılması gerektiğini veya kötü niyetli icra takibine karşı hukuki yollara başvurmadığını menfi tespit davası açmadığını bu nedenle müvekkiline karşı halen de sorumlu olduğunu iddia etmektedir.Son iyiniyetli hamil görünen dava dışı icra alacaklısının açtığı takipte davalı şirket de ciro yolu ile borçludur. Bu nedenle hamile karşı ileri sürebileceği bir ödemezlik defi yoktur.. Reddi kuvvetle muhtemel menfi tespit davası ancak fazladan icra inkar tazminatı ödenmesine neden olacak bir davadır. İyiniyetli hamil durumundaki alacaklıya karşı müşterek ve müteselsil sorumlu olup, çekin kaybedilmesinde de davalının kusuru ve sorumluluğu olmadığı…” gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı, davacı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle: Davalı … tarafından cari ilişki ve fatura alacakları için taraflarına ödeme aracı olarak verilen 13.06.2014 vade tarihli, 18.000 TL meblağlı çekin ödenmemiş olması nedeniyle, ticari kayırlarda da sabit olduğu üzere 17.995,05 TL fatura alacaklarının devam ettiğini, bu nedenlerle davalı aleyhine icra takibi yapıldığını, ancak davalının itirazı üzerine takibin durduğunu, akabinde de huzurdaki itirazın iptali davasının açıldığını, ancak ilk derece mahkemesince hiçbir inceleme yapmaksızın tarafların ticari defterleri dahi incelenmeden, deliller toplanmadan, yanlış hukuki değerlendirme yaparak ilk celse de davanın reddedildiğini, Kararda belirtildiğinin aksine, davalının ödeme yapmış olduğu dava dışı üçüncü kişinin hukuken iyiniyetli hamil olmadığını, davalı firmanın da bu hususu gayet net bir şekilde bildiğini, zira ilgili çeki keşideciden alıp davacı müvekkili firmaya ödeme aracı olarak çek teslim evrakı ile teslim edenin bizzat kendileri olduğunu, dosya içeriğinde çek teslim belgesi de mevcut olduğunu ve bu durumun davalının ticari defterlerinde de kayıtlı olduğunu, hal böyle iken ilgili çekte ciro sinsilesinde davalıdan sonra davacının cirosu olması gerekirken alakasız firmaların cirosunun olduğunu, zaten davalının kendisinden sonra cirosu bulunan şirket ile bir ticari faaliyeti de olmadığını, bu durumu da bildiğini, kendilerine çekin kaybolduğunun da bildirildiğini, çek iptal davasından da haberleri olduğunu, kötüniyetli üçüncü kişinin İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinde açmış olduğu 2014/544 D.iş sayılı ihtiyati tedbir dosyasında tarafların beyanları ile de bu hususun sabit olduğunu, Söz konusu çekte davalıdan sonra ciro kopukluğu olmadan, davacı müvekkilinin de cirosu olmuş olsaydı ve ondan sonra kaybedilse ve üçüncü kişi tarafından icra takibine konu edilmiş olsaydı, davalının ancak o zaman üçüncü kişinin iyiniyetli olabileceğinden bahsedilebileceğini, ancak davalı firmanın çeki davacı müvekkili şirkete ödeme olarak verdiğini bildiğini, bu hususun çek teslim evrakı ile tarafların ticari defter kayıtları ile sabit olduğunu, kaldı ki çekin kaybolduğu, çek iptal kararı alındığını da bildiğini, bu durumda çeki kötüniyetli üçüncü kişilerin ciro sinsilesi kopuk bir şekilde, sahte cirolar ile icra takibine konu edildiği açıkça ortada iken, davalının bu bedeli ödemesinin hiçbir hukuki gerekçe ile açıklanamayacağını, ödemesi durumunda ise borçtan kurtulamayacağını, bu nedenle mahkemenin kararı ve gerekçesinin açıkça hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafından tüm bu haklı sebepler ile pekala menfi tespit davası açılabileceğini, ticari defterleri ile kendisinden sonra cirosu bulunan şirket ile hiçbir zaman ticari ilişkisi olmadığını ispat edebileceğini, kaldı ki açılmış davaların da bu durumu ortaya koyduğunu, mahkemenin gerekçesindeki davalı tarafından açılacak menfi tespit davasının kaybedileceği varsayımı da hukuken gerekçe olamayacağını, hiçbir yargılama yapmaksızın böyle bir varsayım ile sonuca gidilmesinin hatalı olduğunu, kaldı ki davalı firmanın ciro sinsilesinin kopuk olduğunu ve icra takibine koyan kişilerin kötüniyetli olduklarını bildiğinin açıkça ortada olduğunu, dosyadaki mevcut delillerin, bildirmiş oldukları dosyalar ve tarafların ticari defterleri incelendiğinde davanın haklılığının açıkça ortaya çıkacağını, ancak mahkemenin henüz hiçbir inceleme yapmaksızın ilk celsede hukuka aykırı bir şekilde davanın reddine karar verildiğini, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, faturaya dayalı açık hesap alacağının tahsili için başlatılan ilamsız takibe vaki itirazın İİK’nın 67 maddesi uyarınca iptali istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama soncunda davanın reddine karar verilmiş; bu karara karşı, davaca vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca, ileri sürülmüş olan istinaf nedenleriyle ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, davalıdan cari hesaptan dolayı 17.995,05 TL alacaklı olduklarını, davalının, keşidecisi …. Ltd. Şti. olan, … Bankası Afyonkarahisar şubesindeki hesaba 13.06.2016 tarihinde keşide edilen, 18.000 TL tutarlı çeki, cari hesap borcunun ödenmesi için ciro ederek müvekkiline verildiğini, ancak çekin müvekkili tarafından zayi edildiğini, buna ilişkin olarak İstanbul 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/716 E sayılı dosyasında açılan zayi nedeniyle iptal davasında verilen karar ile çekin zayi olduğu gerekçesiyle iptaline karar verildiğini, çekin sahte olduklarını düşündükleri cirolar ile en son …’in eline geçtiğini, çekin ibrazında ödeme yasağı şerhi verildiğini, … tarafından başlatılan icra takibinin öğrenilmesi üzerine, İstanbul 5. Asliye Ticeret Mahkemesinin 2014/1313 E sayılı dosyasında bu şahıs aleyhine çek istirdadı davası açıldığını, davanın müvekkili lehine sonuçlandığını, ancak iş bu dava sonuçlanmadan … tarafından başlatılan icra takip dosyasına çek bedelinin davalı … firması tarafından ödendiğini, müvekkiline davalı tarafından ciro yoluyla cari hesap borcu için verilen çekte müvekkilinin ciro imzasının bulunmadığı da gözetiltiğinde, davalının icra takip alacaklısına karşı ödeme yapmasının iyi niyetli olmadığını, çek davalı tarafından davacıya ödenmediğinden temel ilişkiye göre cari hesap alacağının devam ettiğinin kabulü gerektiğini ileri sürerek alacak iddiasında bulunmaktadır. Davalı yan ise müvekkilinin cari hesap borcu için verilen çekin, çek hamili … tarafından alınan ihtiyati haciz kararı ve başlatılan icra takibi kapsamında takip alacaklısı …e ödendiğini, bu şekilde yapılan ödemenin kötü ödeme olarak kabulünün mümkün olmadığını, davacı ile sonraki cirantalar arasındaki ticari ilişkinin müvekkilince bilinmesinin ve sorgulanmasının mümkün olmadığını, davacının çeki zayi edip iptal ettirdiğine dair kendilerine herhangi bir bildirim yapılmadığını, davacının da kabulünde olduğu üzere, takip konusu cari hesap borcu için ciro edilerek verilen ve dava dışı … tarafından başlatılan icra takibi kapsamında ödenen çek nedeniyle davacıya borçlu olunmadığını savunmaktadır. Keşidecisi … Tur. Ltd. Şti. olan 18.000 TL tutarlı çekin, davalının davacıya takip konusu cari hesap borcuna karşılık lehtar cirosu ile imzalayıp davacıya verdiği ihtilafsızdır. Davacı iş bu çeki zayi ettiğini, zayi nedeniyle iptal kararı aldığını, iptal kararından sonra yetkisiz hamil tarafından yapılan takip kapsamında davalının bu çeki ödemesinin geçerli bir ödeme olarak kabul edilemeyeceği iddiasıyla, temel ilişkideki cari hesap borcunun kapanmamış olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmaktadır. Davalı yanca yukarıda belirtildiği surette davacıya ciro edilerek verilen çekte görünüşte ciro silsilesinde kopukluk bulunmadığı anlaşılmaktadır. Yargıtay 12. HD’nin yerleşmiş içtihatları kapsamında, hamilin çekin rıza hilafına elinden çıktığı iddiasıyla başlattığı iptal prosedürü kapsamında aldığı ödemeden men kararı ardından, çeki fiilen elinde bulunduranın (somut uyuşmazlıkta …) muhatap bankaya başvurması ve bankaca bu karar nedeniyle kendisine ödeme yapılmaması üzerine artık çek borçlularına müracaat etmesi mümkündür. Yargıtay 11. HD’nin 1984/5809 E- 1985/52 K sayılı, 22.01.1985 tarihli karar içeriğinde de işaret edildiği üzere; iptal kararı sadece davacının senedi ibraz edememesine rağmen hak sahibiymiş gibi kabul edilmesine imkan verir. Kıymetli evrakta hak ile senet arasındaki mevcut sıkı bağlılık ancak bu ölçüde ve bu durumda çözülmektedir. İptal kararı bu kararı almış olan davacıya TTK’nın 764/2. maddesi uyarınca haklarını asıl borçluya karşı kullanma hakkı verir. Müracaat borçlularına başvuru hakkı yoktur. İptal kararı alan kişinin müracaat hakkı senet hamilinin hakkı kadar geniş olmayıp sınırlıdır. Poliçeye ilişkin TTK’nın 764/2. maddesinde, iptal kararı verildiği takdirde, iptal talebinde bulunan kişinin sadece kabul eden muhataba karşı poliçeden doğan hakkını ileri sürebileceği belirtilmektedir. Bu hükümden hareketle, poliçede kabul eden muhatap dışında diğer başvuru borçlularına (cirantalara) zayi nedeniyle iptal kararına dayanarak başvurulamayacağı sonucuna varılır. Cirantalara başvuru için senedin ibrazı şarttır. TTK’nın 778/1.ı maddesindeki atıf nedeniyle aynı durum bono için de geçerli olup, zayi nedeniyle iptal kararı alan kişinin cirantalara başvuru hakkı tanınmamıştır. Çek yönünden ise TTK’nın 818/1.s maddesinde 764. maddenin sadece birinci fıkrasına atıf yapılmış, ikinci fıkraya atıf yapılmamıştır. Dolayısıyla, zayi nedeniyle çek iptali kararı alan kişinin kural olarak cirantalara da başvurabileceği sonucu çıkarılabilir ise de bunun için müracaat hakkının tabi olduğu koşulların sağlanmış olması, yani 808. madde uyarınca bankaya ibraz veya protesto koşullarının sağlanmış olması gerekir (Poroy- Tekinalp, Kıymetli Evrak Hukuku Esasları, 22. Baskı İstanbul, 2018, s.125). Zayi nedeniyle iptal kararının bankaya ibrazı suretiyle karşılıksız şerhi alınması hukuken mümkün olmadığına göre, davacının protesto yerine geçen bir ihtarı müracaat borçlularına tebliğ etmesi gerekir. Yani, zayi nedeniyle iptal kararının çekin “teşhis fonksiyonunu” ortadan kaldırdığının cirantaya karşı ileri sürülebilmesi için, iptal kararı alanın bu durumu derhal cirantaya bildirmesi gerekir. Aksi takdirde cirantanın, çek hamiline yapacağı ödeme geçerli bir ödemedir. Çekin iptaline ilişkin kararının cirantaya karşı sonuç doğurabilmesi için, iptal kararı alındığının cirantaya protesto niteliğindeki bir ihtarla bildirilmesi gerekir. Ancak bu koşulla ciranta, çekin teşhis fonksiyonunun ortadan kalktığını öğrenebilir ve çek hamiline ödeme yapmayıp bedelini tevdi ederek sorumluluktan kurtulabilir. Aksi takdirde, yani iptal kararı kendisine bildirilmediği takdirde cirantanın iyi niyetle çek hamiline yapacağı ödeme, geçerli bir ödemedir. Davacı, davalının zayi nedeniyle iptal kararını bildiğini iddia etmişse de buna dair belge sunmamıştır. Davacı vekili, çekin müvekkiline davalı tarafından verildiğini, çekte ise müvekkili davacının cirosunun bulunmadığını, bu durumu gören davalının ödeme yapmaktan kaçınması gerektiğini iddia etmektedir. Oysa, davalının çekteki cirosu, beyaz ciro niteliğindedir. Çeki beyaz ciro yoluyla alan kişi (davacı) ciro silsilesine katılmak zorunda olmayıp, kendi cirosunu yapmadan da çeki başkasına verebilir. Bu durum, ciro silsilesinde kopukluk yaratmaz (TTK m.790). Bu nedenlerle, davalının çek hamili üçüncü kişinin başlattığı icra takibi nedeniyle üçüncü kişiye yaptığı ödemenin iyi niyetli ve çek borcunu sona erdiren bir ödeme olduğunun kabulü gerekir. Bu açıklamalar ışığında davalı lehtarın cari hesap borcu için davacıya çek verdiği, iş bu çeki icra takibi kapsamında çek hamili üçüncü kişiye ödediği, ödemenin geçerli bir ödeme olduğu gözetildiğinde, davalının temel ilişkideki cari hesaptan kaynaklı alacak talebine karşı ileri sürdüğü itirazlar yerinde olup, davanın reddi yönünde verilen karar isabetlidir.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davacı tarafından yatırılmış olan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 36,30-TL istinaf karar harcının davacıdan tahsiline, 3-Davacı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraf vekillerine tebliğine, 5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair; HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 24.02.2022
KANUN YOLU:HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.