Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 14. Hukuk Dairesi 2019/1772 E. 2022/234 K. 24.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
14. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2019/1772
KARAR NO: 2022/234
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 12.03.2019
NUMARASI: 2015/809 – 2019/294
DAVA: Rekabet yasağının ihlali nedeniyle ceza koşulu alacağı
Taraflar arasındaki davanın ilk derece mahkemesince yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerle davanın kabulüne dair verilen hükme karşı, davalı vekili tarafından istinaf yoluna başvurulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle; taraflar arasında iş akdi yapıldığını, bu sözleşme kapsamında rekabet yasağı bulunduğunu, davalının 15/05/2005 tarihli hizmet akdine istinaden davacı şirketin yedek parça satış temsilcisi görev tanımıyla istifa ettiğini, 29/09/2014 tarihine kadar hizmet vermiş istifası ile iş akdinin feshini takiben davacı firma ile imzalamış olduğu iş akdinde mevcut rekabet etmeme yükümlülüğüne doğrudan aykırılık teşkil edecek şekilde davacı ile aynı faaliyet, hatta aynı markalara ilişkin faaliyet gösteren kanunda tanımlı neredeyse tüm haksız rekabet hükümlerini ihlal eğiliminde bulunduğunu, davacının 10.000,000.00 TL’nin üzerinde kâr eden bir firma iken haksız rekabet eylemleri ile zarar eden bir firma olmasına sebebiyet veren … A.Ş. isimli firmada işe başladığını, davalının, davacının nezdinde görev yaptığı süreçte davacının müşteri portföy kayıt ve bilgilerine, satış rakamlarına, fiyatlandırma ve satış süreçleri bakımından davacının ticari sırlarına vakıf olmuş olmakla istifasını takiben rakip firmada işbu ticari sır ve bilgileri ile işe başlayarak davacının zarara uğramasına katkıda bulunduğunu, davalının işbu eylemini diğer altmış altı çalışan ile beraber toplu olarak gerçekleştirdiğini, yaptığı eylem ve katılımda bulunduğu bu oluşum ile feshedilen distribütörlük sözleşmelerine ilişkin davacı tarafından halihazırda elde bulunan mevcut mallar ve önceden satılmış mallara ilişkin müşterilere sunulmakta olan satış ve servis bölümünün işlemeyecek duruma geleceğini bilmesine rağmen istifa ederek davacıyı zor durumda bıraktığını, davalının bu fiili ile davacı ile arasında mevcut rekabet yasağına ilişkin hükümlere aykırı hareket ederek davacıyı zarara uğrattığını belirterek, rekabet yasağına ilişkin sözleşmede 5.000,00 USD cezai şart kararlaştırılmış olmakla birlikte, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 10.000,00 TL cezai şartın, eylemin vuku bulduğu tarihten itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, savunmasında özetle; usule ilişkin olarak davada görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğunu; esasa ilişkin olarak da taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin geçersiz olduğunu, davacı şirketin mali ve finansal açıdan ciddi şekilde küçülme ve personeli azaltma yönüne gitmesini, bu süreçte özellikle distribitör firmaların davacı ile olan sözleşmeleri feshetmeleri, personel maaş ve primlerinin geç ödenmesi gibi nedenlerle davalı lehine haklı fesih koşullarının oluştuğunu, bu nedenle davanın haksız olduğunu belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…Tüm dosya kapsamı, taraf iddia ve savunmaları, toplanan deliller, dinlenen tanık beyanları ve alınan bilirkişi raporunun hükme esas alınan kısımlarında açıklandığı üzere taraflar arasında düzenlenen 15/05/2005 tarihli hizmet akdinin 4/d maddesinde öngörülen cezai şart nedeniyle davalının bu madde hükmüne aykırı davrandığından bahisle cezai şart istemiyle mahkememizde açılan davada, sözleşme hükmünün davalı tarafça ihlal edildiği, hizmet akdinin rekabet yasağını düzenleyen maddesi TBK 445 maddesindeki koşullar uyarınca değerlendirildiğinde sözleşme hükmünün zaman ve işin türü bakımından sınırlama içermekle birlikte yer bakımından düzenleme içermediği, ancak, davalının davacı firmadaki işinden ayrıldıktan sonra davacı ile aynı ilde ve üstelik davacının eski faaliyet adresinde, faaliyet gösteren rakip firma durumundaki …A.Ş.de işe başlamış olmasına göre sözleşmede yer sınırının belirlenmemesi nedeniyle sözleşmeye geçersizlik atfedilemeyeceğinin açık olduğu, davalı tarafın olayda TBK 447/2 maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki savunmasının mahkememizce yerinde görülmeyerek davacının cezai şart istemine ilişkin tüm koşulların oluştuğu…” gerekçesiyle; davanın kabulüne, 10.000,00 TL’nin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, hükmedilen tutara dava tarihinden itibaren yasal faiz yürütülmesine, davacı tarafın fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına, karar verilmiştir. Bu karara karşı, davalı vekilince istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Sözleşmesel ya da yasal düzlemde rekabet yasağından söz edebilmek için sektörde kabul görmüş “rakip bir firmanın” var olması gerektiğini, davacı şirketin 2013-2014 yıllarında…, …, …,… vs. … markaları ile ilgili olarak faaliyet alanını kaybettiğini, bu yurtdışı markalarının davacı ile olan sözleşmelerini feshettiklerini, iş ilişkilerini sona erdirdiğini, bu markaların davacı şirketten ayrılmasından sonra davacı şirketin büyük oranda müşteri kaybetmiş olup doğal olarak satışlarının düştüğünü, davalının işten ayrılma tarihi 26.08.2014 olup bu tarihten önce markaların davacı şirketten ayrıldığını, … distribütörlüğünün 2013 yılında,… distribütörlüğünün 2014 yılında, … distribütörlüğünün 23 Aralık 2013 tarihinde, … distribütörlüğünün 28.04.2014 tarihinde, … distribütörlüğünün 20.06.2014 tarihinde sona ermiş olduğunu, Davacı şirketin işleri hızla azalınca davacı şirket yönetim kurulunun küçülme, işçi çıkarılması ve tasarruf edilmesi gibi kararlar aldığını, davacı şirketin yönetim kurulu kararlarını ibraz ettiklerini, Davacı şirketin 2013-2014 yıllarında personelin bir kısmını kendisi işten çıkardığını, bir kısım personelin de işten ayrılmak zorunda kaldığını, davacı şirketin kendi yönetimsel hataları nedeniyle 2013 yılından sonra yurtdışı firmalarını kaybederek ciddi finansal sıkıntılar yaşadığını, Mahkemenin yukarıda bahsedilen hususlarda savunma ve delilleri değerlendirmediğini, davalı işten ayrıldıktan sonra davacının satışları düşmüş gibi gerçeğe uygun olmayan tespitlerin hüküm gerekçesi yaptığını, oysaki davacı şirket ticari defterleri incelendiğinde davalının işten ayrıldığı tarihten önce davacı şirketin mali yapısında hızla düşüş olduğunun görüleceğini, ayrıca yine davalının işten ayrılmasından önceki tarihli davacı şirket yönetim kurulu kararlarında küçülme ve personel azaltımı yönünde kararlar alındığını ve bu yönde adımlar atıldığını, mahkemenin bu konularda da hiç bir inceleme yapmadığını, Davacı şirket dava dışı şirket ile rekabeti söz konusu olmayan ve farklı segmentlerdeki yerli iş makineleri sattığını, davacı şirketin yabancı – yurtdışı markaların ürünlerini satmadığı nazara alındığında dava dışı … ile rekabet ortamının bulunmadığını, bu nedenle rekabet yasağı hükümlerinin uygulanamayacağını, Davalının, önceden davacı şirkette Yedek Parça Elemanı olarak çalıştığını, davalının görev tanımının davacı şirketin ticari sırlarına vakıf olmaya imkân tanımadığını, mahkeme kararında müvekkilinin müşteri çevresi ve işleri bilmesinden söz edilmekte ise de davalının işin ayrıntılarına ulaşabilme imkânı bulunmadığını, Türkiye’ye yurtdışından getirilen ithal ürünlerde know how ve ticari sır bulunmadığını, tüm müşteri bilgilerinin yurtdışı ana üretici firma sisteminde kayıtlı olup bu bilgilerin davacı şirket nezdinde bulunmadığını, davalının kesinlikle üretim ya da AR-GE faaliyeti yapmadığını, davalının satılan malın giriş fiyatı, maliyet fiyatları, kâr oranı vb. bilgileri de bilmesinin mümkün olmadığını, davalının görev tanımı irdelendiğinde davacıyı zarara uğratma tehlikesinin de bulunmadığının açıkça anlaşılabileceğini, Ticari sır ile ilgili davacı tarafça sunulmuş herhangi bir delil bulunmadığı gibi davalının hangi ticari sırlara vakıf olunduğu konusunda dosyada bilgi de bulunmadığını, bu nedenle mahkemenin müşteri çevresini bilmesini gerekçe göstererek davanın kabulüne karar vermesinin yasaya ve hukuka aykırı olduğunu, konuyla ilgili emsal Yargıtay kararının ekli olduğunu, 6098 sayılı TBK’nın 444. maddede rekabet yasağıyla ilgili koşulları saydığını, istisnai bir düzenleme olan ve ancak belirli pozisyonu işgal edenler yönünden düşünülebilir bir düzenleme olan rekabet yasağını genele yaymanın ve çalışanın kendi mesleğini yapamaz bir noktaya taşımanın, kakuni düzenlemenin özüne ve mantığına aykırı olduğunu, “önemli” bir zarara uğrama ihtimalini bertaraf etmek üzere kullanılabileceğini, mahkeme kararında davalının davacı şirketi önemli bir zarara uğratma ihtimali olup olmadığının değerlendirmediğini, yukarıda bulunan Yargıtay kararında ifade edildiği gibi, sadece müşteri çevresinin bilinmesi yeterli olmayıp davalının davacıyı ne şekilde zarara uğrattığının da somut delille ispatlanması gerektiğini, Rekabet yasağı sözleşmesiyle işçinin rekabet etmeme borcunun yer, zaman veya işin türü bakımından sınırlı olarak kararlaştırılması gerektiğini, TBK’nın 445. maddesine göre rekabet yasağı işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceğini, rekabet yasağına ilişkin getirilen sınırlamaların açık şekilde sözleşmede yer aldığını, davalının iş sözleşmesinin 4. maddesinde yer alan rekabet yasağı düzenlemesinin zorunlu unsur olan yer ve konu açısından bir sınır içermediğinden geçersiz olduğunu, rekabet yasağı maddesinin konu açısından sınırlama içermediğinden geçersiz olduğunu, ihtilaf konusu (taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 4. maddesi) rekabet yasağı maddesi konu açısından bir sınırlama içermediğinden kanuni şartları taşımamakta ve bu nedenle davanın reddi gerekmekte iken davanın kabulüne karar verilmesinin açıkça yasaya aykırı olduğunu, emsal Yargıtay kararının da bu yönde olduğunu, Davacı şirketin 2013 yılı ve sonrasında yabancı markalar davacı şirket sözleşme şartlarına uymadığı ve özellikle de finansal yetersizlik sebebi ile sözleşmelerini teker teker feshettiğini, bundan sonra davacının zorunlu olarak küçülme yoluna gittiğini ve çok sayıda personeli işten çıkarmış ve bir kısım personelde gelecek kaygısı nedeniyle iş ayrıyışına girmek ve işten ayrılmak zorunda kaldığını, personeller haklı nedenlerle istifa etmek durumunda kaldığını, bir çok çalışan hayatlarını devam edebilmek adına finansal zorluklarla ayrılıp veya çıkarıldıktan sonra davalı haricinde de birçok sektör de ve sektör dışı şirketlerde işe başladığını, kaldı ki dosyaya sunulan belgelerden görüleceği üzere davacı şirketin bizzat bu çalışanların …’e geçişini istediğini ve onay verdiğini, sırf tazminat ödememek veyahut işe iade davası ile karşı karşıya kalmamak için söz konusu personelin fesih sürecini kendi oluşturan davacı şirketin söz konusu davayı açmasının kötü niyetin göstergesi olduğunu, Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, hukuki niteliği itibariyle, hizmet sözleşmesi sona erdikten sonraki dönemde işçinin rekabet yasağını ihlal etmiş olması nedeniyle, TBK’nın 444 vd. maddeleri uyarınca sözleşmede yer alan ceza koşulu alacağının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiş; bu karara karşı, davalı vekilince, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi uyarınca istinaf başvuru nedenleriyle ve kamu düzenine aykırılık yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dosyasının incelenmesinde; davacının …, davalının … olduğu, davalının 12/05/2005 tarihli hizmet akdi sözleşmesi ile davacı şirkette işe başladığı, sonrasında 29/09/2014 tarihinde istifa ederek birçok çalışan ile birlikte rakip şirkette çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. Davacı da bu nedenle cezai şart talebinde bulunmuştur. Taraflar arasında 12/05/2005 tarihli hizmet akdi mevcuttur. Sözleşmenin “Diğer Şartlar” başlıklı 4.d maddesinin incelenmesinde; “Çalışan sözleşmenin her ne sebeple olursa olsun sona ermesini müteakip 12 aylık bir süre için ister işini kurmak, ister işverenin rakiplerinden birine katılmak suretiyle benzer faaliyetlerde bulunmaktan kaçınacaktır. Çalışan bu hususa aykırı davranışlarda 5.000 Amerikan doları cezai şart tazminat ödemeyi gayrı kabili rucu kabul ve taahhüt eder” şeklinde düzenlendiği ve davalı yanca imzalandığı anlaşılmaktadır. Davalının istifa dilekçe içeriğine göre, davacı bünyesinde Yedek Parça Satış Temsilcisi olarak çalıştığı, taraflar arasındaki sözleşmenin davalının 29/09/2014 tarihi itibariyle istifa ettiğine ilişkin el yazısı ile yazdığı anlaşılan istifa dilekçesi ile sona ermiş olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki hizmet sözleşmelerinin yapıldığı tarihler itibariyle 818 sayılı BK yürürlüktedir. Ancak, davalı 2014 yılında, yani 6098 sayılı TBK yürürlüğe girdikten sonra hizmet akdini istifa suretiyle sona erdirilmiştir. 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 1. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önceki fiil ve işlemlere, bunların hukuken bağlayıcı olup olmadıklarına ve sonuçlarına, bu fiil ve işlemler hangi kanun yürürlükteyken gerçekleşmişse, kural olarak o kanun hükümleri uygulanır”. Yine aynı Kanun’un 4. maddesi uyarınca, “Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce gerçekleşmiş olup da Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği sırada henüz herhangi bir hak doğurmamış fiil ve işlemlere Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır”. Taraflar arasında 818 sayılı BK yürürlükte olduğu dönemde akdedilen hizmet sözleşmesinde; işçinin, işten ayrıldığı takdirde on iki aylık süreyle rekabet etmeme yükümlülüğü altına girdiği anlaşılmaktadır. Sözleşmenin bu hükmü, davalının işten ayrıldığı 2014 yılında hüküm doğurmaya başlamıştır. Bu durumda, ceza koşulu içeren sözleşmenin geçerliliği, sözleşmenin yapıldığı 818 sayılı BK hükümlerine göre belirlenecektir. 6101 sayılı Yasa’nın 4. maddesindeki düzenleme dikkate alınarak dava konusu rekabet yasağı ve ceazi şarta ilişkin sözleşme hükmünün sonuçları konusunda ise Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanmalıdır (Yargıtay 11.H.D.’nin 2015/6975 E.- 2016/2969 K.sayılı, 16.03.2016 tarihli emsal kararı). Olaya uygulanması gereken TBK’nın 445/1. maddesi uyarınca, “Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğine hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde, yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremez ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamaz”. Aynı maddenin 2. fıkrasına göre ise “Hakim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve iş verenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir”. Rekabet yasağı içeren sözleşmenin 818 sayılı BK döneminde imzalanmış olması nedeniyle, sözleşmenin rekabet yasağına dayalı cezai şart düzenlemesinin sadece işçi aleyhine düzenleme getirmesinden ötürü TBK’nın 420. maddesi uyarınca geçersiz sayılması gerektiği ileri sürülemez. Çünkü, sözleşmenin geçerli olup olmadığı, yapıldığı tarihteki kanuni düzenlemelere göre belirlenir. Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında, davalının yedek parça satış temsilcisi olarak çalışmakta iken istifa sonucu işten ayrıldığı, dava dışı …. isimli şirkette çalışmaya başladığı ihtilafsızdır. Davacının ve dava dışı …Şirketinin merkez adresleri İstanbul’dadır. Davalı, davacı şirkette yedek parça satış temsilcisi olarak çalışmış, buradan istifa suretiyle ayrıldıktan sonra dava dışı TSM’ye ait İstanbul’daki iş yerinde (bu iş yeri davacının eski adresindedir) çalışmaya başlamıştır. Rekabet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için coğrafi sınırlama yapılması zorunlu olmakla birlikte eğer sınırlama yapılmamışsa coğrafi sınır tüm Türkiye’dir. Dava konusu sözleşme coğrafi sınır içermemesi nedeniyle tüm Türkiye’yi kapsadığından TBK’nın 445/2. maddesi uyarınca hâkim tarafından kapsam olarak yani coğrafi sınır yönünden sınırlandırılmalıdır. Sınırlandırma yapılırken davalının davacı nezdinde çalıştığı il sınırlarının esas alınması hakkaniyete uygun görülmüştür. Rekabet yasağı hükmünün, davalının çalışma hürriyetinin korunması için, davalının davacı bünyesinde çalıştığı il sınırları bakımından geçerli olduğunun kabulü gerekir. Davalı, davacı şirketin adresi itibariyle rekabet etmeme taahhüdünde bulunduğuna ve işten ayrıldıktan sonra da davacı adresi ile aynı adresteki rakip bir firmada çalışmaya başladığına göre, rekabet yasağı hükmünün geçersiz olduğunun ileri sürülmesi aynı zamanda TMK’nın 2.maddesine de aykırıdır. Tüm bu açıklamalara göre; taraflar arasındaki rekabet etmeme sözleşmesi iş dalı ve zaman sınırı içermekte olup bu yönlerden bir aşırılık içermemektedir. Coğrafi sınır Türkiye olmakla, bu yönden aşırı olan rekabet yasağı kapsamı TBK’nın 455/2. maddesi uyarınca Dairemizce sınırlandırılmış olup coğrafi sınır İstanbul ili olarak belirlenmiştir. Davalının işten ayrıldıktan sonra, rekabet yasağı süresi içinde İstanbul’da, aynı faaliyet alanında kurulu şirkette çalışmaya başladığı dosya kapsamı ile sabit olup işçinin rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılmıştır. Davalı, istifa dilekçesi vermek suretiyle kendi özgür iradesiyle iş akdine son vermiştir. Davacı şirket ile distribitörlüğü bulunan firmaların davacı ile olan sözleşmelerini feshetmiş olmaları, yine davacının başka işçileri işten çıkarması, davalının istifa etmesi için haklı sebep oluşturmaz. Davalılar, davacıdan kaynaklanan haklı sebeplerle işten ayrıldıklarına dair savunmasını kanıtlayamamışlardır. Bu nedenle davalı vekilinin bu hususa istinaf nedenleri yerinde görülmemiştir. Az yukarıda davalının davacı şirkette hangi pozisyonlarda çalıştığı yazılmıştır. Dairemiz ve İstanbul Bölge Adliye Mahkemelerinin benzer uyuşmazlıklarda verilen kararların istinaf incelemesinde görevli başka dairelerince, aynı davacı tarafından başka çalışanları ile ilgili açmış olduğu davalarda verilen hükümlerin istinaf incelemesi sonucu verdikleri emsal karar içerikleri de gözetildiğinde; davalı, davacıyla aynı faaliyet kolundaki, aynı müşteri portföyü ile iş yapan …Şirketinde benzer pozisyonda çalışmakla rekabet yasağını ihlal etmiş durumdadır. Davalının, davacı şirketteki pozisyonu göz önünde bulundurulduğunda, davacı şirketteki müşteri portföyünü bildiği dikkate alındığında, TBK’nın 444/2. maddesi uyarınca davalının bu eylemleri, davacıya önemli bir zarar verebilecek nitelikte olup davacının cezai şart talebi yerindedir. İş yerindeki pozisyonu dikkate alındığında, davalının davacıya ait müşteri çevresi ve işverenin yaptığı iş sırlarını bilmediği yönündeki savunmasına değer verilemez (Yargıtay 11. H.D.’nin 2015/8396 E. – 2016/3470 K. sayılı, 30.03.2016 tarihli emsal kararı). Sonuç olarak ilk derece mahkemesince kuralan hüküm ve gerekçesi isabetli olup, aksi yöndeki davalı vekili istinaf başvuru nedenleri yerinde görülmediğinden, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;1-HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılmış olan istinaf başvuru ve peşin harçlarının Hazineye gelir kaydına; bakiye 512,33 TL istinaf nispi karar harcının davalıdan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davalı tarafından istinaf kanun yoluna başvuru için yapılan masrafların kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,5-Dosyanın, kararı veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair;HMK’nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, oybirliğiyle ve kesin olarak karar verildi. 24.02.2022
KANUN YOLU: HMK’nın 362/1.a maddesi uyarınca, dava konusunun değerine göre karar kesindir.